Trajedi: Bizim Payımıza da Fazıl Say Düştü
Şöhrete tutulma diyeceğim, olmayacak. Tanınırlığı zaten dünya çapında. E o zaman nedir bu? Haydi, yapmayın Allah aşkına. Tutup da Fazıl Say’ın gün aşırı yazdığı mektupların memleketin gidişatından duyduğu kaygı karşısında bir sanatçı olarak gösterdiği tepki olduğunu düşünmüyorsunuzdur umarım.
Eğer bu sığlık bana yeter diyorsanız, Tuna Kiremitçi okumanın tam zamanı. Ayrılın.
Ülkeden gitmekle tehdit edip, tehdit şartları değişmemesine rağmen sözünüzü yiyip gitmeyeceksiniz…
Yetmeyecek…
Sonra; artık hiçbir dürüst sosyal demokratın umut olarak görmediği Baykal’ın altı okla genel başkanlığa mıhlandığını anlamayacak ve o içli yakınmanızı “yazacaksınız…”
Yetmeyecek…
Olağan şüpheli ve en kolay hedef Altan kardeşlere çocukları bile güldürecek ifade ve dil yanlışlarıyla edebiyat üzerinden “çakacaksınız…”
Yetmeyecek…
Merhamette birleşilen Türkan Saylan’a destek vermek için yine kâğıda kaleme sarılıp Sezen Aksu’ya sesleneceksiniz.
Tamam, giderim tehdidi çok prim yaptı. Ne Bach ne Gershwin yorumları, ne de Nazım besteleri bu kadar konuşuldu.
Ama bu nasıl bir zamanlama? Seçim sathında Baykal’a mektup, her zaman satarı bulunan Altan kardeşleri edebiyat dünyasından aforoz etmeler, gündem Saylan olunca üstüne bir de başka bir garanti haber unsuru Sezen Aksu’yu koyup, merhamet çağrısı.
Ne yani? Bu ustalıklı ama acıklı medya planlamasını tüm dünyada ayakta alkışlanan bir ismin Hande Ataizi ile magazin gündemine açılmasının hazzını geride bırakamaması olarak mı okuyalım?
O toprakların entelektüel birikiminin sac ayaklarından biri olan sanatçı, politik tavır alabilir. Almalı da. Ama politik tavır almak böyle mi olur? Yazık değil mi bize?
Bizim; Dreyfus Davası’na karşı aldığı tutarlı ve soru işareti barındırmayan tavırla peşine Proust’ları, Durkheim’leri takan, ülkesinin ruhuna ve diline yabancı olmayan manifestosu “Suçluyorum” ile kitleleri titreten bir Emile Zola’mız olmayacak mı?
Payımıza düşen Fazıl Say mıdır? Ve takipçileri “Eeee yeter artık yahu… Bıktık Vallahi... Şu son zamanlarda olaylara damgasını vuran ‘ERGENEKON’ nedir, niyedir açıkçası bilmiyorum. Çok karışık ve ben sanatçı olarak kafamı fazla yormak istemiyorum.” diyen Hülya Avşar’lar mı olmalı? Aslında ne olduğunu bilmeyen, o güzel kafalarını yorup da bilmemeye devam eden güruh mu müstahak bize yani?
Sanatçılardan göreceğimiz politik tavrın hepsi hepsi medyada yer alması matematik kesinliğinde ayar yazıcıkları ya da ‘Bilmiyorum ama tepkiliyim’ sızlanmaları mı olmalı? Bunlara fit olmak, matah bir şeymiş gibi sunmak, sırf muhalefet diye bu içeriksizliğe alkış tutmak karşı durduğumuz tüm lümpenliğin asıl yaratıcısı değil mi? AKP Türkiye’si böyle doğmadı mı?
Ha Fazıl say? Nedir durum?
Bir mektup daha döktürün size zahmet. Biliyorum, satarım yok, işiniz olmaz. Ama yine de lütfederseniz, lütfen… Madem kendinizi yazmaya adadınız, hiç olmazsa bu sefer bir imla kılavuzu, bir dilbilgisi kitapçığı edinin. Ben dilimi olması gerektiği gibi olduğu zaman anlıyorum ancak. Ve saygım da anladığıma denk. Bol kazançlar.
ERSİN TOKGÖZ/RADİKAL
ersin.tokgoz@radikal.com.tr