Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Bloomberg Televizyonu'nun Çin'den yayınlanan ve küresel ekonomi ile Uzak Doğu'nun durumunun değerlendirildiği panele katıldı.
Küresel ekonomiye ilişkin görüşleri sorulan Babacan, bu yıldan başlayarak küresel ekonominin yeni bir döneme girdiğini söyledi.
2009'dan bu yana süren krizlerin yavaş yavaş geçmeye başladığına değinen Babacan, bunun başını Amerika'nın çektiğini, Avrupa ekonomilerinin de iyileşmeye başladığını ifade etti.
Bazı ülkelerde de çeşitli iyileşmeler görüldüğünü dile getiren Babacan, "Avrupa muhtemelen en kötü durumu atlattı. Muhtemelen diyorum çünkü bugünlerde kesin bir şey söylemek çok zor" diye konuştu.
Öte yandan, gelişmekte olan ülkeler için son 10 yıla kıyasla daha düşük büyüme oranlı yeni bir dönem başladığına işaret eden Babacan, "Bu yeni dönemin bilincinde olmamız gerekiyor. Tüm ülkeler çok dikkatli ekonomik politikalar yürütmeli. Yatırımcılar da ülkelere özel analizler yapmalı. Ülkeleri gruplara ayırmamaları, ülke bazlı analizler yapmamaları lazım. Yapının ne olduğu, gelecekten ne beklenebileceği incelenmeli. Özellikle de gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, ortalama büyüme oranı son 10 yıldakinden düşük olsa dahi yakın gelecekte gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme oranı, gelişmiş ülkelerin ortalama büyüme oranından çok daha fazla olacak" dedi.
Türkiye'nin, teşviklerin azalmasına karşı hazırlığının neler olduğunun sorulması üzerine Babacan, son 20-30 senelik ekonomik döngülere bakılırsa ABD Merkez Bankası (Fed), Avrupa Merkez Bankası (ECB), Japon Bankası gibi büyük merkez bankalarının yüksek miktarda likidite sağladığı zamanlar olduğunu, merkez bankalarının likiditeyi çektiği zamanlar da yaşandığını söyledi.
Büyük merkez bankalarının likiditeyi çektiği her dönemde faiz oranlarında artış, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yeniden fiyatlandırma uygulaması olduğunun görüldüğüne işaret eden Babacan, mayıs sonundan bu yana dünya çapında faiz oranlarının arttığına dikkati çekti. Amerikan Hazinesinin borçlanma oranının bile yüzde 1,8'den neredeyse yüzde 3'e yükseldiğine değinen Babacan, şöyle konuştu:
"Faiz oranları arttığında bilhassa gelişmekte olan ülkelerdeki öz sermaye fiyatları ve tahvil fiyatları düşer. Son birkaç ayda pek çok gelişmekte olan ülkede yeniden fiyatlandırma yapıldı. Gelişmekte olan ülkelere yatırımla gelen sermayeyle bu ülkelerin dışına çıkan net sermayeyi kıyaslarsanız, Türkiye'deki sermaye birimine bakarsanız bundan çok daha yüksektir. Örneğin öz sermaye piyasamızda 70 milyar dolarlık birikimden 2 milyar doları dışarı aktı. Düşürülmüş fiyatlara rağmen. Tahvil piyasasına bakarsanız, tahvil piyasasında yine 70 milyar dolarlık dış yatırım var. Net dışa akış sadece 1 milyar dolardı. Kalan kısmı da takas işlemlerinden. Bizim gözlemlerimize göre, sadece Türkiye'de değil, pek çok ülkede yeniden fiyatlandırma yapılıyor. Yeni, yüksek faiz oranı dönemiyle birlikte varlıklar yeniden fiyatlandırılıyor."
- "Rezervleri zekice kullanmak çok önemli"
Sadece Türkiye'nin değil, pek çok gelişmekte olan ülkenin bunların olmasını beklediğini ifade eden Babacan, "Son derece düşük faiz oranları ve sıra dışı yöntemlerin ebediyen sürmeyeceğini biliyorduk. Ne zaman olacağını bilmiyorduk ama bunun olacağını biliyorduk. Bu durumlarda öncelikle bütçeyi kontrol altına almak, döviz kurunu mümkün olduğunca esnekleştirmek ve rezervleri zekice kullanmak çok önemli" dedi.
Böyle bir süreçte bankacılık sektörünün hazırlıklı olmasının önemini vurgulayan Babacan, Türkiye'de muazzam bir bankacılık reformu yapıldığını ve bankaların faiz oranı ve döviz kuru şoklarına hazırlıklı olduğunu belirtti.
Dirençli bir bankacılık sektörü, dirençli bir bütçe yapısı ve devlet borcunun düşük olmasının böyle süreçlerde önem kazandığını ifade eden Babacan, "Ülkeler bu durumla ilk kez karşılaşmıyor. Merkez bankaları bu durumda ne yapmaları gerektiğini biliyor. Hükümetler de gerekli şeyleri yapma cesaretini göstermeli ama bazen zor olabiliyor bu. Gerekli ama zor adımları atmak için güçlü bir siyasi istek ve cesaret sahibi olmak lazım. Yapısal reformlar da gerekli tabii" diye konuştu.
- "Büyümenin toplumsal sürdürülebilirliği de önemli"
Babacan, büyüme konusunda da değerlendirmelerde bulunurken, konunun sosyal boyutlarına vurgu yaptı. Ali Babacan, şunları kaydetti:
"2009'dan beri büyümeyi o kadar istiyorduk ki herhangi bir büyüme, istihdam yaratacak her şey kabul edilebilir oldu. Ama şu noktadan sonra, bilhassa gelişmiş ülkeler, büyümenin kalitesi konusunda daha dikkatli olmalı. Gelişmekte olan ülkeler her halükarda büyüme kaydetse de sürdürülebilirlik önemli olacak. Sürdürülebilirlikten kastım şu: Büyümenin toplumsal sürdürülebilirliği, çevresel ve finansal sürdürülebilirlikleri de önemli. Devlet borç alıp bunu harcayarak da büyüyebilir. Çok yüksek tüketici finansmanları ve harcama yaprak büyüme sağlanabilir. Çok fazla konut inşa ederek de. Bankalar ve hükümet açısından bunu finansal olarak sürdürebilmek önemli. Finansal sürdürülebilirlikten bahsediyorum. Yüksek büyüme oranlarınız olabilir ama bu büyüme toplum refahı açısından eşit dağıtılıyor mu? Yoksa gelirler arasındaki farkı daha da mı açıyor? Bir de çevresel sürdürülebilirlik var. Son 5 yıldır tamamen göz ardı edilen bir şey bu. 'Büyüme elde et, çevreyi sonra düşün' deniliyor ama büyük bir tehdit bu. Nesiller arasında da büyük bir adaletsizlik. Bugün büyüme elde etme derdindeler. Çocuklarının, torunlarının nesillerini düşünmüyorlar. Bu üçü, büyümenin kalitesi de çok önemli. Bundan sonra bunları daha fazla düşünmemiz lazım."
- Türkiye'nin başarı hikayesi
Türkiye'nin ekonomide sağladığı başarıları ve atılan adımları anlatan Babacan, 2004, 2005 ve 2006'da pek çok reform gerçekleştirildiğini, yepyeni bankacılık, mortgage ve kredi kartı kanunları çıkardıklarını söyledi. Babacan, şöyle konuştu:
"Çok iyi bir düzenleme ve denetleme sistemi kurduk. Düzenleyicilerimiz, ancak bir şeyi anladıklarında bankalara onu yapmaları için izin veriyor. Düzenleyicilerimiz, bir mali mühendislik ürününü anlamazlarsa onun kullanılmasına izin vermiyorlar. Sırf güvende olmak için. Mortgagelar için yüzde 25 peşinat kuralı koyduk. Türkiye'de ev ya da daire almak istiyorsanız yüzde 25'ini nakit olarak ödüyorsunuz, evin ücretinin sadece yüzde 75'ini bankadan alabiliyorsunuz. Tüketici kredilerinde de döviz kurunu yasakladık. Sadece Türk lirası kullanılıyor. Halkımız yerel birim üstünden para kazanıyorsa borçları da o birimle olmalı. Bu tür ihtiyatlı önlemler bize çok faydalı oldu. 2009 krizi yaşandığında hiç kayıp yaşanmadı, destek olmak zorunda kalmadık. Son derece güvendeydik. Bence bu bir seçim, çünkü bankacılık sistemindekiler ya da bankacılık sektöründekiler genelde para kazanmak için yeni şeyler yapmak isterler. Pek çok ülkede lobiler çok güçlü. Parlamento, hükümet ve düzenleyiciler üstünde çok etkili olabiliyorlar. Maalesef Türkiye'de ve pek çok ülkede finans sektörü, düzenleyicileri zekasıyla alt ediyor. Ayrıca sayıca da azlar. Ne kural koyarsanız koyun, kurtulmanın bir yolunu buluyorlar. Biz ihtiyatlı davranmayı seçtik, sonucu da iyi oldu. Büyük şeyler olmuyor belki, bankacılık sisteminde muazzam bir büyüme yok ama yine de ekonomiden daha hızlı büyüyor. Ama bizim durumumuzda uzun vadeli düşünüp ihtiyatlı olmak meyvesini verdi."
- "Teşvik planına ihtiyaç yok"
"Türkiye'nin büyüme oranı yüzde 4'ün altında olabileceği için bir teşvik planına ihtiyacınız var mı?" sorusu üzerine Babacan, "Kesinlikle hayır" yanıtını verdi.
Türkiye'nin yakaladığı güçlü ekonomik yapıyı zayıflatmayacağını vurgulayan Babacan, "Biz sabırlıyız. Büyüme konusunda uzun vadeli düşünüyoruz. Ayrıca bizim büyümemiz istihdam yaratan bir büyüme, bu da önemli. Dört yılda Türkiye'de toplam istihdam 4,8 milyon arttı. Sadece büyüme rakamları değil, iş gücü piyasası politikası da çok önemli. Doğru reformlarla, doğru iş gücü piyasası politikalarını, doğru zamanda gerçekleştirirseniz büyüme oranı düşük de olsa istihdam açılır. Bunlar birbirini dengeler" dedi.
- Küresel ekonominin geleceği
Küresel ekonominin geleceği konusunda da değerlendirmelerde bulunan Babacan, 2008-2009'dan bu yana yaşanan krizlere "mali kriz", "ekonomik kriz" gibi farklı isimler verildiğini, bazı ülkelerde diğerleriyle bağlantılı sosyal ve siyasi krizler yaşandığını ifade etti.
Bunların çoğunlukla güven krizi olduğunu belirten Babacan, tüketicilerin, şirketlerin, mali sektörün geleceğe güveninin iyileşme ve yüksek büyüme oranı için kilit önemde olduğunu dile getirdi. Babacan, güvenli ortamın oluşması için hükümetler, merkez bankaları, bankacılık yetkililerinin tahmin edilebilir olmaları ve tutarlı politikalar yürütmeleri gerektiğini kaydetti.
Babacan, "İnsanların kafalarını karıştırmamalılar. Ne beklendiğini, ne geleceğini ve farklı senaryolarda ne yapılacağı hakkında tek bir açık mesaj olması lazım. Çoğu durumda siyasi mesaj çok karmaşıklaşır. Merkez bankaları ve bankacılık yetkilileri bazen çok iyi iletişim kuramazlar. Bu da insanların kafasını karıştırır. İnsanların kafası karıştığında, gelecekten emin olamadıklarında, tüketiciler para harcamayı, şirketler yatırım yapmayı, bankalar da kredi vermeyi durdururlar. Bunlar durduğunda ekonomi de durur" diye konuştu.
Uzak Doğu'da çöküş riski olup olmadığı yönündeki soruya Babacan, "O kadar çok değil" yanıtını verdi.
Babacan, 1990'ların sonlarında tanık olunan Uzak Doğu krizinin pek çok ülkeyi sistemlerini güçlendirmek için pek çok şey yapmaya ittiğini, Uzak Doğu krizinden önce bazı ülkelerce belirlenen sabit faiz oranlarının pek çok ülkede artık kalmadığını, ülkelerin artık daha esnek, dinamik olduğunu, büyüme ihtimallerinin de çok daha yüksek seviyelere ulaştığını söyledi.
Ali Babacan, bankacılık sistemi konusunda Uzak Doğu'dan ziyade Avrupa ve biraz da Amerika'yı izlemek gerektiğini ifade etti.
AA
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...