En kolay es geçtiğimiz şey… Belki de bizim için en gerekli olan… Her türlü etik nutukları atılırken, birilerini suçlarken, eleştirirken… Tek bir şey lazım hafifçe yüzün kızarması için: Hafıza… Bu hafızayı harekete geçirip bazı şeyleri anımsamak belki birçok sözün nasıl havada asılı kaldığını gösterecek. Hani Hürriyet Gazetesi günlerdir topun ağzında ya yazarlara müdahale yüzünden… Herkes bir anda bunun nasıl da kabul edilemez olduğunu savunmaya başladı ya... Biz de Star Gazetesi Ankara temsilcisi Şamil Tayyar ile basın tarihimizde çok değil, sadece biraz geri gittik ve müdahalelerin tüm gazetelerde nasıl rutin haline geldiğini, bu yüzden gazetecilerin nasıl zorluklarla karşılaştığını konuştuk. Bunları konuşmak için Tayyar neden önemli peki? Şunun için; O, çalıştığı büyük gazetelerde amiyane tabirle “Nalına da mıhına da vuran” ve “yazma”, “iyi geçin” baskılarıyla en karşılaşan gazetecilerden biri. Ha, bu röportajda sadece bunları okumayacaksınız. Sadece “güncel” diye böyle girelim istedik. Çok daha fazlasına hazırsanız, işte olay yaratacak röportajın “birinci bölümü…”
TURKTİME: Milliyet, Sabah, Yeni Şafak ve Star… Hepsi de çalıştığınız büyük gazeteler ve hepsi en özgür gazeteciliğin kendilerinde yapıldığını söylüyorlar. Sizin en rahat, en özgür ve haz alarak hangi gazete hangisi?
ŞAMİL TAYYAR: 9 yıl Milliyet, 8 yıl Sabah, 1 yıl TGRT, 1 yıl Yeni Şafak, kısa bir süre Star TV ve Tercüman’da çalıştım. Ve simdi buradayım. Tersten başlamak gerekirse; kendimi en kötü hissettiğim yer Star TV oldu. Star TV’de sadece 24 gün çalıştım. O dönemde Star’da Cem Uzan vardı. Zülfikar Doğan ile birlikte çalışırken bizden dönemin SPK Başkanı Ali İhsan Karacan ile ilgili şantaj dosyası istendi. Bunu yapamayacağımızı söyledik ve Zülfikar Doğan ile birlikte istifa ettik. Maaş bile alamadan ayrıldık. Dolayısıyla bende en kötü iz bırakan yer orası olmuştur. Açıkçası çalıştığım tüm kurumlarda fena anılarım olmadı. Hepsinde kendimi özgür hissettim. Ama her kurumda konjonktürel olarak sınırlamaların, ambargoların olduğu bir dönem oldu.
MİLLİYET’TE “SİYASİLERE BULAŞMA” UYARILARI…
TURKTİME: Bu ambargolardan aklınızda kalanlar neler? Somut örnek verebilir misiniz?
ŞAMİL TAYYAR: Mesela Milliyet’te çalıştığım dönemde Hasan Celal Güzel Milli Eğitim Bakanı iken, gazete yönetimine çok sık baskı yapardı. Hatta bir keresinde bir yazımla ilgili beni gazete yönetimine şikayet etmişti. O zaman Altan Öymen genel yayın yönetmeniydi. Ve Öymen, beni, “Hasan Celal Güzel ile ilgili yazılara daha çok dikkat edelim” diye uyardı. Yine Milliyet’te Mesut Yılmaz bazı yazılarımdan dolayı çok rahatsız olmuştu ve beni şikayet etmişti. O zaman Derya Sazak Ankara temsilcimizdi ve beni yanına çağırdı. “Mesut Yılmaz Milliyet ile ilişkisini sana endekslemiş, ne yapıyorsan yap bu işi düzelt” diyerek Mesut Yılmaz’a gönderdi.
TURKTİME: Gittiniz mi?
ŞAMİL TAYYAR: Mecburen gittim… Yılmaz’ın kapısında 3,5 saat bekledim. O da sanırım bize zulmetmek adına bekletti. Sonra da o zaman Grup Başkan Vekili olan Mustafa Kalemli odasından çıktı ve ona gazete yönetiminin zoruyla oraya geldiğimi ve bu saatten sonra görüşecek hiçbir şeyin olmadığını söyleyip oradan ayrıldım. Zaten o andan sonra Milliyet’te ömrüm de çok uzun olmadı. Bir süre sonra da Tansu Çiller Başbakan oldu. “Tansu Çiller Başbakan ve biz yönetici olmamız nedeniyle çok fazla üzerine gidemiyoruz. Bu nedenle iyi adam biz olacağız, kötü adam da sen” dediler. Ben de “Ömür boyu bana hep kötü adam rolü biçildi, bu saatten sonra artık kötü adam olmak istemiyorum.” dedim.
KÖTÜ ADAM OLMAYI KABUL ETMEDİĞİM İÇİN BAŞBAKAN’I İZLETMEDİLER…
TURKTİME: Bu cevaba tepkileri ne oldu?
ŞAMİL TAYYAR: Bunun üzerine beni başbakanı izlemekten alıkoydular. Meclis’e geçtim ve bir süre parlamento muhabiri olarak çalıştım. Ve 1994 şubatında kurum içi basit bir tartışma gerekçe gösterilerek çıkışım verildi.
TURKTİME: Sabah?
ŞAMİL TAYYAR: Sabah Gazetesi’nde de keyifli dönemlerim oldu ama en sıkıntılı dönem Etibank’a el konulmasından sonraydı. O tarihte iktidar baskısı daha yoğun hissediliyordu. Dinç Bilgin tutukluluk halini hastanede geçiriyordu. O dönemde, dönemim Sağlık Bakanı Osman Durmuş hakkında tek satır haber çıkmazdı. Bizleri uyarmışlardı. Dönemin en güçlü adamı Sağlık Bakanıydı. Yine Adalet Bakanı bu ilişkilerden dolayı çok etkindi. 2002’den sonra gazeteye el konulmasının ardından BDDK ile ilişkileri sağlıklı yürütebilmek için tavır değişti.
SABAH’IN “AKP” SİFRESİ!
TURKTİME: Örneğin?
ŞAMİL TAYYAR: Önceleri gazetede AKP diye yazıyordu. Dediler ki bundan sonra Ak Parti diye yazacaksınız. Benim için sorun değildi, çünkü başından beri ben Ak Parti diye yazıyordum. Kendileri bunu Ak Parti diye tarif ediyorlarsa ben de bu şekilde yazmayı doğru buluyordum. Ama biz buradan Ak Parti yazıyorduk, editörler onu AKP’ye çeviriyorlardı. Bu bir süre düzeltildi ama BDDK ile anlaşma yapıldıktan sonra bir de baktım ki artık Ak Parti yazılmıyor, AKP olarak geçiyor.
AK PARTİ'Yİ EN RAHAT YENİŞAFAK'TA ELEŞTİRDİM...
TURKTİME: Yeni Şafak?
ŞAMİL TAYYAR: Yeni Şafak’a dışarıdan bakıldığı zaman iktidara yakın gazete olarak görülür. Ama belki de en rahat çalıştığım yerlerden biri oldu. Benim yazılarım diğer yazarlarla karşılaştırıldığı zaman çok aykırı yazılardı. Orada da Maliye Bakanı hakkında üç tane belge yayınladım. O yazım bile gazetede kullanıldı. Hatta bazı okurlar “Biz bu yazıyı okurken bir an şaşırdık, Cumhuriyet mi okuyoruz” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler. Ona rağmen orada bana müdahale edilmedi. Bugün özgürlükçü olduğunu söyleyen Cumhuriyet’te hükümet lehine bir cümle bile bulamazsınız ama ben Yeni Şafak’ta hükümet aleyhine çok yazı yazdım.
TURKTİME: Yeni Şafak’tan ayrılmanızı bu yazılara özellikle Unakıtan ile ilgili o belgelere bağlayanlar oldu…
ŞAMİL TAYYAR: Benim Yeni Şafak’tan ayrılmam tamamen özel nedenlerden kaynaklandı, yazılarımdan dolayı değil. Yinelemek istiyorum; en rahat yazı yazdığım yer Yeni Şafak oldu.
TURKTİME: Tüm bu müdahalelere bakınca bugün Hürriyet Gazetesi etrafında yapılan etik tartışmaları, müdahale suçlamaları çok da anlamlı değil...
ŞAMİL TAYYAR: Öyle tabii. Üzüldüğüm nokta şu; sanki bunu sadece Hürriyet yaşıyormuş gibi bir görüntü oluşturuluyor. Örneğin biz onu Sabah’ta çok bariz yaşadık. Anımsıyorum, Sabah Gazetesi Mesut Yılmaz ile kavgalı olduğu dönemde Yılmaz’ın adını bile geçirmedi. Gazeteye Tansu Çiller dışında hiçbir şey girmiyordu. O zamanlar Star TV’de Kırmızı Koltuk programı vardı ve Mesut Yılmaz o programdan “İktidara geldiğimiz zaman Sabah ve ATV’den hesap soracağız” diye açıkça tehdit etti. İktidara geldiler, Mesut Yılmaz’ın en çok haberlerinin yapıldığı yer Sabah Gazetesi oldu. Yani medyada bunu herkes kendi ölçeğinde yapıyor ve bu anlamda Hürriyet’e açıkça haksızlık yapıyorlar.
STAR BENİ BİR İKİ KEZ UYARDI...
TURKTİME: Peki şu anda Star’da durum nasıl? Uyarılar sizde de yapılıyor mu?
ŞAMİL TAYYAR: Burada bana ciddi anlamda müdahale edildiğini söyleyemem. Yönetimin bana sadece bir iki yazımla ilgili uyarısı oldu. Ama o da gazete içindeki yazarlarla ilgiliydi. Kurum içinde çatışma ortamı yaratılmasın endişesiyle söylendi. Ben de gerekli düzeltmeyi yaptım. Ben birkaç kez gazete yönetiminin politikalarını eleştiren yazılar yazmıştım. Bu anlamda birkaç yazım da yayınlandı. İlla kaldıralım şeklinde değil de olmasa daha iyi olur, gereksiz tartışma olmasın dendi. Kendi açımdan da doğru bulduğum için çıkardım. Ama çıkarmasaydım da problem olmazdı.
SABAH VE MİLLİYET BENİ TASFİYE ETTİ, ÇÜNKÜ...
TURKTİME: Uzun yıllardır gazetecisiniz ama grafiğiniz en çok Star’ın bu son döneminde yükseldi. Bu yükseliş gazeteciliğinizin artık olgunlaşma dönemine gelmenizden mi yoksa Star’ın yeni yönetimi ile kan uyuşmasının doğurduğu bir sinerjiden mi kaynaklanıyor?
ŞAMİL TAYYAR: İkisinin de rolü var. Gazeteci olarak ne kadar başarılı olursanız olun size verilecek destek çok önemli. Sonuçta siz gazetenizle varsınız. İsminiz sadece tek başına bir şey ifade etmez. Eğer ediyorsa, gazeteden kendinizi soyutlayın ve gidip kendi adınıza bir gazete çıkarın. Ama şu da bir gerçek; ben kendimi yıllarca hep bastırılmış gördüm. Üzerimde baskı uyguladılar. Kendimi ifade etme imkanı açıkçası bulamadım. Milliyet’te tam kendimi gösterme ve yıldız olma yolunda atağa geçtiğim süreçte törpülendim. Maalesef Türkiye’de medya sektöründe yöneticiler liyakatten ziyade sadakate önem veriyor. Gelecek gördükleri her oyuncunun önünü kesmenin kendi iktidarları için önemli olduğunu düşünüyorlar. Siyasette yada sivil toplum kuruluşlarında olduğu gibi medyada da bir öteleme, ayırt etme, perdeleme ve ötekileştirme tutumu var. Dolayısıyla gazetedeki yöneticiler de böyle bir strateji izliyorlar. Ben, Milliyet’teki tasfiyemi de, Sabah’taki tasfiyemi de yöneticilerin dikensiz gül bahçesi istemelerine bağlıyorum. Ben buraya temsilci olarak geldim. Gelirken bana ne tür bir görev istediğimi sordular ve ben temsilcilik dışında hiçbir görevi kabul etmeyeceğimi söyledim.
KAFA OLARAK UFUK GÜLDEMİR İLE AYNIYIM!
TURKTİME: Neden illa temsilcilik istediniz?
ŞAMİL TAYYAR: Yıllarca ara insan gücü olarak çalıştım. Hiçbir yönetici altında en az kendisi kadar iyi bir yönetici istemiyor. Bunun istisnaları var. Örneğin Ufuk Güldemir bunlardan birisidir. Çok yıldız yarattı. Kendisini eleştirenlere de şunu dedi; “Bunlar benim karşıma birer rakip olarak çıkabilirler ama sonuçta o yıldızları ben yarattım.” Ben de kafa olarak Güldemir’le aynı yapıdayım.
TURKTİME: Bu anlamda örneğin temsilci olarak nasıl bir uygulama yaptınız?
ŞAMİL TAYYAR: Ankara’yı en iyi bilen siyaset muhabirini haber müdürü yaptım. Burada eleman alırken farklı kaygılarım olmadı. Hep en iyilerini bulmaya çalıştım. Çünkü bu büro ne kadar iyi ve başarılı olursa bunun toplam faydasını ben görürüm. Ama maalesef bizim sektörde yönetici arkadaşlar bu felsefede hareket etmediler. Yıldız adayları başlarını kaldırıp yukarıya bakmaya başlayınca hep tırpanladılar. Ben şimdiye kadar kendimi gösteremememi bu tırpanlama faaliyetlerine bağlıyorum.
TURKTİME: Burada o handikap aşıldı mı?
ŞAMİL TAYYAR: Evet... Çünkü evvela işin başında ben varım. Ayrıca İstanbul’daki yöneticilerin de benimle problemi yok. Sonuçta aynı dili konuşuyoruz. Ama ileride ne gibi bir atmosfer çıkar onu da bilmiyorum.
TURKTİME: Star’daki son durum nedir? Yayın yönetmenliği için en önde sizin adınız geçiyor.
ŞAMİL TAYYAR: İnternet sitelerinde bu yönde çok haber çıktı ama hiçbiri bize bunu sormadı. Hatta bir site “gitti, yerleşti, oturdu” gibi haberler yazdı. Hatta eşim; “İstanbul’a gitmişsin benim neden haberim yok” diye aradı. Ben “Ankara’dayım, yerimde oturuyorum, beni kimse aramadı” dedim.
BOLU DAĞI KARLIYDI, GERİ DÖNDÜM!..
TURKTİME: Peki, o zaman tüm bunlar neden yazıldı?
ŞAMİL TAYYAR: Eğer böyle bir senaryo varsa, bu senaryoyu giden ekipten bazılarının ismimi Süper Poligon’a sızdırarak “böyle bir şey varsa da doğmadan öldürelim” düşüncesiyle hesapladıklarını düşünüyorum. Şu anda Yayın Yönetmenliğine Ahmet Kekeç bakıyor. Kekeç, dışarıdan hep yazar diye görüldü ama aslında mutfaktan gelen bir isim. Bu işi de çok rahat yapabilecek bir arkadaşımız. Hatta bu tür dedikoduların çokça yapıldığı bir dönemde Kekeç bana “Burada darbe yaptık. Ben geldim” diye espri yaptı ben de ona “Yola çıkmıştım, bolu dağı çok karlıydı, geri döndüm” diye espriyle cevap verdim. Yani biz bu konuları espri ile konuşacak kadar rahatız, hiçbir problem yok.
YARIN…
“301 Cemil Tahtaya” manşeti aslında ne anlama geliyordu? O manşeti nasıl değerlendiriyor?
Tuncay Özkan ile kavgasının asıl nedeni ne? Yakın dostluk nasıl şekil değiştirdi?
Özkan ile ilgili geçmişten bu güne ışık tutan anılar…
Tuncay Özkan’ın MİT ilgisi ile Tayyar’ın MİT ilgisi arasında nasıl bir ilişki var?
“Muharrem Sarıkaya ile hesabım daha bitmedi” diyen Tayyar bu hesabı nasıl görecek?
Turgay Ciner, Muharrem Sarıkaya’yı neden koruyor?
İş dünyasının Sinan Aygün’ü hizaya getirmek için yaptığı toplantı işe yaradı mı?
Yasin Hayal medyayı nasıl yönetiyor? Medyanın Hayal zaafı neden kaynaklandı?
Gazetelerin Hrant Dink cinayeti ile ilgili manşetleri arka arkaya yalanlanırken, Star bu potanın dışında kalmayı nasıl başardı?
Ulusalcıları neden eleştiriyor?
Bir zamanların siyasi simgesi olan kamyonun yerini kendisini ulusalcı diye tanımlayanlar nasıl aldı?
“5 N 1 Tevfik Diker” ne anlama geliyor?
Siyasete girmesini isteyen gazeteci arkadaşları bu girişimi nasıl sabote etti?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...