Kardeşi Emre Can Karayel ile birlikte klasik müziğin önemli eserlerinden oluşan repertuarlarıyla dinleyenleriyle buluşan kardeşler Mozart, Brahms, Dvorak ve Mussorgsky'den eserler sundu. Klasik müziğe çok erken yaşlarda başlayan ve eğitiminin önemli bir kısmını Avrupa'da tamamlayan ve Düsseldorf Robert Schumann Müzik Yüksek Akademisi'nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Piyano Virtüözü Şevki Karayel ile klasik müzik ve bu müziğin toplumsal algısı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
>>Türkiye’ye konser vermeye sık sık geliyor musunuz?
Hem evet hem hayır. Çünkü bu her sene değişiyor. Ama nerden baksanız senede 3-4 kere muhakkak geliyorum; İstanbul başta olmak üzere diğer şehirlere de geliyorum.
>>Yurt dışında klasik müziğe ilgi nasıl? Oradaki gözlemlerinizi aktarır mısınız?
Ben 17 senedir Almanya’da yaşıyorum. Yani bu işin ana merkezi olan ülkedeyim. Bu nedenle uğraştığımız müziğe ilgi tüm dünyadakinden daha fazla. Bu konuda Almanya’nın en büyük özelliği Almanya’nın bütün şehirlerinde çok büyük konser salonları var ve o salonlar sürekli klasik konserlerle dolduruluyor.
>>Peki ya Türkiye’de?
Ülkemize kıyasla söylersek Türkiye’de merkeziyetçiliğe dayalı bir sistem var. Bugün baktığımız zaman ülkenin en büyük konser salonları İstanbul’da bulunuyor. Ama kırsal kesimlere doğru gittiğimizde bu konser salonlarının sayısı düşüyor. Tabii bununla birlikte izleme oranı da düşüyor. Her ne kadar son senelerde çeşitli kuruluşlar, çeşitli üniversiteler bu konuda atılımlar yapıyor–örnek olarak Bilkent Üniversitesi- fakat önemli olan bu işin çokluğundan ziyade kalite açısından da bir büyüme olmasıdır. Söz gelimi Hakkâri’de üniversite yok oraya üniversite kuralım dersiniz ve kurarsınız fakat içinde nitelikli bir eğitim olmadığı sürece oradaki üniversitenin bir ehemmiyeti olmaz. Sanatsal eylemler için de aynı durum söz konusudur. Mesela bir orkestra kurabilirsiniz ama orkestranın içinde donanımlı müzisyenler olmadığı sürece bir önemi olmaz. Yani yaptığınız işin içini doldurmak zorundasınız. Bu bağlamda tabii ki Türkiye’de kalite eksikliği var. Genel de şu sorularla karşılıyoruz: Bu klasik müzik bize çok mu yabancı? Neden bizim halkımız klasik müzik dinlemiyor? Benim inandığım bir şey var; eğer insanlara kaliteli şeyler sunarsanız insanlar bir şekilde bunu anlar ve ilgi gösterir.
>>Türkiye’deki klasik müzik pek ilgi görmüyor birkaç isimin verdi konserler dışında…
Öncelikle Avrupa’ya göre klasik müziğe olan ilgi çok düşük. Bu da eğitim sisteminden ve kültürel farklılıklardan kaynaklanıyor. Benim de zamanında parçası olduğum bir eğitim sistemi mevcut. Hem eğitim sistemindeki eksiklikler hem de toplumsal faktörler çerçevesinde tiyatro, sinema, opera gibi sanatlar bir şekilde uzağımızda bırakıldı. Elbette bu durumun zamanında bu tarz aktivitelerin az olmasıyla da alakası var. Kimi zaman da var olan şeylerin nitelikli olmamasıyla da alakası var. Bu durumun neticesinde klasik müzik Türkiye’de daha elit bir kesimin eline kaldı. Aslında Avrupa’da da elit kesimin takip ettiği bir müzik alanı ama Avrupa’da elit diye tanımladığımız kesim daha geniş bir yelpazeye yayılmış durumda. Klasik müzik anlamında Türkiye’de bilhassa İstanbul’da ilginin arttığı belli dönemler genellikle öne çıkan belli isimlerden kaynaklı dönemsel olarak artış gösteriyor. Örneğin Bir Fazıl Say’ın konseri her zaman dolu geçer. Bu durum tamamen Fazıl Say ismiyle doğru orantılı. Fazıl Say veya onun gibi öne çıkan birkaç ismin konserlerinin dolu geçmesi klasik müziğe ilginin arttığı anlamı bu bağlamda önem taşımıyor.
>>Klasik müzik için ‘elit’ bir kesimin ilgi gösterdiği ve takip ettiği yönünde bu yargının nedeni ne?
Büyük ihtimalle bunun nedeni klasik müziğin çıkış noktasıdır. Çok basit olarak anlatırsak klasik müziğin Avrupa’da yaygınlaştığı dönem klasik müzik bestekârları örneğin Mozart, Beethoven hepsi saray çevresinde yaşamış, o zamanki iktidarda olan insanların istekleri doğrultusunda müzik yapmış müzisyenler. Tabii ki bu sebepten dolayı hep kralların, kontların davetlerinde kullanılmış klasik müzik. O dönemde de halkın klasik müzikle alakası yok. Meselenin çıkış noktası bu olduğu için de klasik müzik elit dediğimiz kesimin ilgi duyduğu sanatsal bir faaliyet haline geldi. Onun dışında Türkiye özelinde düşünürsek şimdi krallar kontlar kalmamış olsa da klasik müziği ayakta tutan zengin kesimin -bu kimi şirketler, holdingler olabilir- ilgi alanı olarak kaldı. Elit olmasının sebebi bu dönem için de buradan kaynaklanıyor. Bunun yanı sıra Avrupa’ya kıyasla bir diğer fark da eğitim sistemindeki farklılık. Eğitim sistemimiz de klasik müzik ve benzeri sanatların yaygınlaşmasına yönelik bir program yok; bu da bu sanatların belli bir kesimin ilgi gösterdiği faaliyetler olarak kalıyor. Bunların yanı sıra sanat ve yaşam ayrı değerlendiriliyor ki bu da en temel yanlışlardan biridir. Hâlbuki sanat tam da hayatın içinden beslenen oradan esinlenen bir şeydir. Sanat ve yaşam iç içe olmak zorundadır. Sanata olan ilginin artış göstermesini istiyorsak sanat hayatın içinden çıkmak, oralardan beslenmek zorundadır. Bu yolla sanat daha görünür kılınabilir.
>>Halk neden klasik müzikle barışık değil?
Evet, maalesef ki durum böyle. Çünkü başından beri yanlış olan bir algı var: Klasik müzik batının kültürü, biz Müslüman ülkeyiz, Müslüman ülkede klasik müziğin ne işi var gibi çok yanlış bakış açıları var. Hâlbuki çok basit bir mantık vardır. Sanat evrensel bir kavramdır. Yani Shakespeare İngiliz diye onu okumamalı mıyız? Benim için insanlar dinler, diller ve sınırları çizilmiş toprak parçalarının içindeki varlıklarından daha üstündür. Sanat ta tüm bu kuralların üstünde bir yerdir. Benim dinlediğim müziğin bestekârı, okuduğum kitabın yazarı hangi millete hangi dine bağlı önemli değildir. Burada önemli olan bende ve dinleyen, okuyan herkeste yarattığı hissiyattır.
>>Müzikal anlamda beğendiğiniz veya takip ettiğiniz biri ya da birileri var mı?
Elbette, özellikle kendi alanımda takip ettiğim isimler var. Ben yalnızca klasik müzikte çalışma yürütüyorum fakat diğer dallarda verilen eserlere de ilgi duyuyorum, takip etmeye çalışıyorum. Mesela ben eskilerden Abba’yı çok severim. İyi yapıldıktan sonra her türlü müziği dinliyorum.
>>Türkiye’de klasik müzikle ilgilenenlere özellikle yeni başlamış olanlara tavsiyeleriniz var mı?
Benim burada tavsiye edebileceğim ister klasik müzik alanında olsun ister başka bir sanat dalı okumaktan başka tavsiye edilebilecek daha akıllıca bir şey yok sanıyorum. Okumak insanı sürekli düşünmeye itecek bir eylemdir. Düşünmeye başlayan insan mutlaka bir yol bulacaktır kendine. En az korkulması gereken insan hakikati düşünebilen insandır. Birçok insan klasik müzik icra etmeye çalışıyor. Benim o konuda şöyle bir iddiam var. Biriyle konuştuğunuz zaman size söyleyeceği, anlatacağı şeyler ilginizi çekebiliyorsa eminim çaldığı şey de ilginizi çekecektir. Nitekim bir şey çalarken ya da bir tiyatro eserini sahneye koyarken yaptığınız şeyi sizin ne derece iyi ifade ettiğiniz çok önemlidir. Düşünsellik ve eylem bir tutarlılık gösterdiği zaman ortaya iyi bir şeyler çıkabilir. Bu nedenle okumak aslında her şeyin temeline alınması gereken çok önemli bir eylemdir.
BİRGÜN
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...