Hastalıkla yatıp hastalıkla kalkıyoruz bugünlerde... Domuz gribi kırıp geçiriyor, aşı tartışmaları da öyle... İşte tam sağlığa odaklanmışken geldi bu gezi teklifi. Dünyanın sayılı ilaç şirketlerinden Pfizer’in İngiltere’deki Global Araştırma-Geliştirme Merkezi’ne bir davetti. Avrupa’nın pek çok ülkesinden gazeteci gelecekti. Önce, “Aşı üretmiyorlar, acaba gitmesem mi?” diye geçti içimden, ama sonra kararımı verdim, firma krizin ortasında dev bir satın almaya imza atıp, 68 milyar dolara yine dünyanın dev ilaç firmalarından Wyeth’ı bünyesine katmıştı. Şaşırılacak bir durum değil aslında, zira Pfizer’in 2008 gelirleri 48.3 milyar dolar, sadece yeni ilaç geliştirmek için Ar-Ge’ye harcadığı paraysa 7.9 milyar dolar. Amaç; Alzheimer, kanser, ağrı, diyabet, sinir hastalıkları gibi kilit hastalıklara çare bulmak... Yakın bir gelecekteyse aşı üretimine geçilecek. Yani gitmeliydim!
Davet ettikleri Ar-Ge Merkezi, Londra’ya iki saat mesafedeki Sandwich kasabasında, pek çok hastalığa deva aradıkları dev bir bilim kompleksi. Merkezde tam 3 bin kişi çalışıyor ve tüm çalışmalar müthiş bir gizlilik altında sürdürülüyor. Bırakın merkezin içini, dışında bile fotoğraf çekmeye izin verilmiyor. Yani öyle elinizi kolunuzu sallayarak dolaşmayı aklınızdan bile geçirmeyin!
İki gün boyunca merkezde, ağrı, sahte ilaçlar, akciğer hastalıkları, AIDS, kök hücre çalışmaları ve daha pek çok konuda sunumlar yapıldı. Hepsine katılmam mümkün değildi, ama özellikle kök hücreyle körlük tedavisi, AIDS ve sahte ilaçlarla ilgili sunumları kaçırmadım. Bu arada öğrendim ki, yeni bir ilaç üretmek hiç de kolay bir iş değilmiş. Pfizer Avrupa Başkan Yardımcısı David Roblin, “Bir fikrin ilaca dönüşmesi 10 ila 20 yıl arasında zaman alabiliyor. Her yeni ilaç, 800 milyon dolar ila 1.3 milyar dolara mal oluyor. Ve ne yazık ki 100 fikirden ancak bir tanesi etkin bir ilaca dönüşebiliyor. Yani ilaç pahalı ve riskli bir yatırım. Ancak hastalıklara çözüm bulmak için bu yatırımları yapmak şart” diyor.
Pfizer Global Ar-Ge Başkanı Martin Mackay ise, “İlaç sektörünü kısaca, çok para az ürün olarak tanımlayabiliriz. 2007’de 475 Ar-Ge projemiz varken, 2009’da ancak 200 projeyi finanse edebildik. 2010 ve 2011 Ar-Ge bütçemiz 11 milyar dolar civarında olacak” diye özetliyor planlarını.
Fare vücudunda insan kulağı üretmeyi başardılar
Gelelim bu büyük yatırımların sonuçlarına... Kök hücre çalışmalarının mucizevi sonuçlar vereceğini duymuştum, ama körlüğe bu kadar kısa bir süre içinde çözüm olacağını bilmiyordum. Prof. Pete Coffey, “10 yıldır kök hücre çalışmalarımız sürüyor. Fare vücudunda insan kulağı üretmeyi bu çalışmalar sayesinde başarmıştık. Şimdi beş günlük embriyodan aldığımız kök hücrelerle kör farelerde görme yeteneğini sağladık” diyor. İnsanlar üzerindeki çalışmalara da başlamışlar. Bu sayede kendi başına yürüyemeyen insanlar artık trafikte karşıdan karşıya geçebiliyormuş. Körlük tedavisinde 5 yıl içinde standart klinik uygulamalara geçilebileceğini söylüyor Prof. Coffey. Avrupa’da 500 bin, Amerika’da ise 14 milyon insanın bu tedaviyi beklediğini de ekliyor. Gelinen aşamayı ise şöyle özetliyor Coffey: “Genetik kodlamayı çözersek, bu meseleyi de çözeriz. Şu anda hangi hücreden sonuç alabileceğimizi araştırıyoruz. 24 genin kodlamasını geriye döndürdük. Bu tedavi için sadece dört gen yetiyor. Dört geni kontrol ederek istediğiniz hücreye dönüştürebiliyorsunuz. Ama bunun izinlerini almak için bin sayfalık rapor gerekiyor. 30 milyon kişinin körlük tedavisi içinse tek bir embriyon hücresi yeterli...”
Kök hücre tedavisi milyonlarca insanın umudu... Bu nedenle göbek bağıyla yapılan kök hücre turizmi başladı bile. Göbek bağı bankaları var. Ancak Prof. Coffey bir uyarıda bulunuyor; “İnsanları kandırıp, çok büyük paralar alıyorlar. Bu tedaviler henüz kanıtlanmış değil. Göbek bağından alınan kök hücreler kemik iliği nakli ve kanser tedavisi için faydalı ama yeterli değil” diyor.
AIDS artık kronik bir hastalık gibi tedavi edilebiliyor
Körlüğün derdini körler bilir, tabii ki müthiş bir yoksunluk, ancak en azından ölümcül değil. Peki ya bir kabus olan AIDS? Ben, Pfizer Ar-Ge Merkezi’ne gidene kadar AIDS tedavisinde de ne denli aşama kaydedildiğini bilmiyordum, meğer artık HIV virüsü kontrol altına alınabiliyormuş. Pfizer Antiviraller Bölümü Başkan Yardımcısı Manos Perros’un deyimiyle AIDS artık diyabet gibi kronik bir hastalık olarak görülüyor ve tedavi edilebiliyor. Yani ölümcül bir hastalık değil. Üstelik tedavi de bir işkence değil ve yan etkileri de yine eskisine göre yok denecek kadar az. Eskiden günde iki avuç dolusu hap yutmak gerekirken, şimdi bir-iki hap tedavi için yeterli. Üstelik organ tahribatı da yaratmıyor. Tek bir mesele var, bu tedaviye rağmen AIDS hastaları normal insanlara göre ortalama 8-10 yıl daha az yaşıyor. Şimdi Pfizer bu meseleyi çözmeye odaklanmış ve GlaxoSmithKlein ile bir ortak girişim şirketi kurmuş. ViiV Heathcare, sadece AIDS’e karşın daha etkin ilaçlar bulmak için faaliyet gösteriyor. Bir diğer amaçları ise HIV tedavisinde kişiye özel ilaç geliştirmek...
İnternetten Viagra almak Rus ruleti oynamak gibi!
Bu gezide öğrendiğim en çarpıcı bilgilerden biri de sahte ilaçların ne denli büyük bir sorun haline geldiği oldu. Neredeyse her ilacın bir sahtesi var. İlaç korsanları, tabii ki en çok kâr getirene yöneliyor. Bu sahtekârlığı en iyi becerenler Ruslar’mış. Renginden dokusuna, şeklinden kutusuna bire bir taklit edebiliyorlarmış ilacı. En çok sahte ilacın üretildiği ülkeler ise, ki bu pek de şaşırtıcı değil, Çin ve Hindistan... İlaç korsanları taklit etmesine her şeyi taklit ediyorlar da ilacın tedavi edici özelliğini pas geçiyorlar elbette. Yine bu iyisi... Bir de bu sahte ilaçların öldürücü olanları var! Hiç umursamıyorlar insanları, ne kanserliler umurlarında, ne de hayatının baharındaki minicik sıtmalı Afrikalı çocuklar... Pfizer Global Güvenlik Direktörü Steve Allen, “Afrika’da binlerce bebek sıtmadan, binlercesi de sahte sıtma ilacından ölüyor. Sahte diyabet ve kanser ilaçları da pek çok ölümün sebebi. Ancak sadece tedavi edici özelliği olmadığından mı ölüme sebep oluyor bu ilaçlar, yoksa ilacın kendisi mi öldürücü onu tespit etmek oldukça güç” diyor. Herhalükârda cinayet işlendiği kesin...
En çok sahtesi yapılan ilaç ise elbette Viagra! Viagra, Pfizer’in da en çok satan ürünlerinden... Böylesi talep gören bir ilaç olur da taklidi olmaz mı? Hem de milyonlarca... 2008’de yaklaşık 11 milyon sahte Pfizer tablet ele geçmiş, bunların yüzde 61’i Viagra’ymış. Türkiye’de ise 10 bin sahte Pfizer ilacı ele geçmiş, bunların neredeyse hepsi Viagra çıkmış! 23 yıl İngiliz Narkotik Departmanı’nda çalışan Steve Allen, Türkiye’de de sahte ilaç üretimi yapıldığını, ancak narkotiğin sahte ilaçla mücadelede çok başarılı olduğunu söylüyor. Birkaç fotoğraf gösteriyor bize, Çin’deki sahte üretim yapılan atölyelerden... Öylesine berbat ortamlar ki, bırakın cinsel gücü artırmayı, tez elden dünya değiştirtir! Kullanılan maddeler, araç-gereçler hepsi de pislik içinde...
Bir de işi rekabete vardıran sahteciler var ki, sormayın! Mesela Kore’de ele geçirilen sahte Viagra’larda üç kat fazla etken madde çıkmış. Macarlar ise, ilacın içine Ecstasy ekliyorlarmış. Ama bu demek değil ki, Koreliler üç kat fazla performans gösteriyor ya da Macarlar her yönüyle uçuşa geçiyor. Tam tersine inmeden kalp krizine pek çok bela getiriyormuş bu haplar, hatta ölüm de... Steve Allen, özellikle gençlerin eczaneden Viagra almaya utandıklarını ve bu yüzden internet üzerinden sipariş verdiklerini belirterek bir uyarıda bulunuyor; “İnternetten Viagra sipariş etmek Rus ruleti oynamak gibi... Zira sadece üç yasal site var Viagra satışı yapan, diğerleri korsan... Yani sahte Viagra satın almak işten bile değil. Sahte Viagra’yı anlamak ise mümkün değil!”
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...