21 Haziran 2007
Demokrat Parti’den bu güne neredeyse bir yarım yüzyıl geçti, geçen bu zamanda kavramlar değişti, paradigmalar yenilendi ama merkez sağ hala DP’nin siyasi mirasını paylaşmaya çalışıyor, yeni bir şey söyleyememenin açığını, o tarihi mirasın üzerine konarak kapatmaya çalışıyor. Bu bir şey… Peki hiç olmazsa bu yapılabiliyor mu? Tartışılır. Bunu en açık tartışanlardan ve karşı çıkanlardan birisi de DP’nin biyolojik varisi Aydın Menderes… Siz de en kolayına kaçıp “Çelişik bir siyasi figür” yada “Lider olamadığı için çamur atıyor” diyerek devekuşu politikasına fiks olmak yerine merkez sağda yaşanan kavganın arka planını ve gerçek nedenini görmek istiyorsanız, buyurun. İşte Menderes’in çarpıcı açıklamalarının birinci bölümü…
TURKTİME: DP seçim startını başlattı ve ilk miting sizin memleketiniz Aydın’da oldu. Neler hissettiniz?
MENDERES: DP, bugün gerçekten düşmemesi gereken bir duruma düşürülmüştür. Özellikle son iki aydır, 4 hazirandan itibaren cereyan eden olaylar akla durgunluk verecek düzeydedir. DYP’deki aday tespitinin, rüşvet, para karşılığı adeta haraç mezat satılarak yapıldığına dair medyada haberler çıktı. Hatta 8 haziran günü eksikleri tamamlanacak liste YSK’ya götürülürken yolda genel başkanın bilgisi dışında değiştirildiği aynı zeminlerde haber olarak yer aldı. DYP bu güne kadar bu haberlerin hiçbirini yalanlamadı.
TURKTİME: Bu, aslında kabul ettiği anlamına da gelmez mi?
MENDERES: O konuda bir şey diyemem. Ama bırakın tamamını, bu söylenenlerin yüzde 10’u doğruysa, bir partinin düşebileceği en kötü duruma DP düşmüş demektir. Mesele bu hale geldikten sonra DP’nin işlemiş olduğu siyasi hatalar üzerinde ayrıca durmak istemiyorum. Ortada çok net bir gerçek var; Mehmet Ağar neye kalkıştıysa, neye el attıysa, dün DYP bugün DP, hepsinde başarısız olmuştur. Milletvekili aldılar, bir kısmını 2005’te kongrenin ertesi, kalanının yarısını 26 Nisan günü kaybettiler. Birleşmeye kalkıştılar, birleşmenin kendisi dahil her aşaması akıl almaz yanlışlar ve beceriksizliklerle doluydu. Şu kadarını söylesek durumu bütün netliği ile açıklamış oluruz; 26 Nisan’da Meclis’e girmemek suretiyle başlayan zincirleme hatalar, bu beceriksizlikler ve hiçbir zaman hiçbir partide görülmediği kadar tepkilere ve istifalara yol açmış bir aday tespiti yapılmamış olsaydı DP aslında hiçbir başarısı olmamasına, çok düşük bir performansa rağmen barajı çok rahat aşardı. Ancak bu gün gelinen noktada DP’nin değil barajı geçmesi onun yarısını bile alıp alamayacağı tartışılır hale gelmiştir.
DP İSMİ BU KADAR ÖRSELENMEMELİYDİ
TURKTİME: Yanlışların DP ismi etrafında yapılıyor olması, gelinen bu durum sizi üzüyor mu?
MENDERES: Durum, benim açımdan iki açıdan üzücüdür. Birincisi DYP yada DP her zaman birbirinin yerine rahatlıkla kullanılabilecek isimlerdi. Bu kadar örselenmemeli, zedelenmemeliydi. İkincisi, bugün Türkiye seçimlere gidiyor. Ama seçimlere “umarak” değil endişe ve kaygılarla gidiyor. DYP, 2002’den itibaren doğru bir şekilde yönetilmiş olsaydı bugün bu seçimlerin havası fevkalade değişik olurdu. DYP milletimizin bu seçimin ümidi, iktidar alternatifi bir parti olarak seçimlere girebilir ve bu beklenti ile orantılı bir seçim sonucu alabilirdi. Ama nasip böyle değilmiş. Ortaya çıkan durum benim için üzücüdür. Ama kesinlikle sürpriz yada tahmin edilemeyecek bir durum değildir. Bunu çok önceden gördüm ama yaygın bir şekilde DYP içinde bunu paylaşmak ve çare bulmak imkanı hasıl olmadı.
TURKTİME: Siz ve diğer akil adamlar bu uyarıları yapıyorsunuz da dikkate mi alınmıyor yoksa hiç uyaracak fırsat bile mi tanınmıyor?
MENDERES: 2003 yılında tekrar Mehmet Ağar’ın ısrarı ile DYP’ye geldiğim zaman, hem GİK hem de Başkanlık Divanı toplantılarına çağırılıyor ve orada düşüncelerimi ifade ediyordum. 2005’te yapılan büyük kongrede GİK’e de Başkanlık Divanı toplantılarına da çağırılmadım.
DYP VE AĞAR BENİ DIŞLADI…
TURKTİME: Neydi bu değişikliğin nedeni?
MENDERES: Bu soru aslında bana değil, önce bir arada olma arzusu varken Mehmet Ağar bundan neden vazgeçti diye ona sorulmalıdır. Çünkü bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Ortaya çıkan durum benim geride kalmamdan, isteksiz davranmamdan yada görev istemiyorum dememden kaynaklanmamıştır. Mehmet Ağar ve DYP Aydın Menderes’i dışlamıştır. Niçin dışladıklarını az çok tahmin ediyorum. Biraz önce çizdiğim tabloda da niçin bu yola gittiklerini anlamak mümkündür.
TURKTİME: Dışlanmayla ilgili sizin tahmininiz nedir?
MENDERES: Yaptıkları her iş yanlıştı ve yanlışları eleştirisiz kalmazdı. Bu kadar sorumsuz, bu kadar usul ve adap dışı hareket edemezlerdi. Tek kişi bile olsam benim varlığım, düşündükleri birçok şeyden onları ister istemez engellerdi. Bugünkü tabloya bakıldığında Aydın Menderes neden istenmemiştir çok açık şekilde anlaşılır.
TURKTİME: Hiçbir şey yapmasa DP barajı geçerdi diyorsunuz. Buna rağmen, bile bile bu kadar yanlış yapılır mı?
MENDERES: Ehliyetsizlik, beceriksizlik, iyi niyet yoksunluğu, parti yönetiminde başından beri siyasi partiler kanunun, parti tüzüğünün, hak, hukuk ve adaletin yok sayılması, vefasızlık ve genel başkanın iki üç kişinin güdümünde yönetmiş olması bu günkü tablonun sebebidir.
“AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN TEĞET BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
TURKTİME: DYP’nin cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında gösterdiği tavır çok eleştirildi ve Ağar da belki günah çıkarma psikolojisiyle “Bildiriden haberimiz olsa Meclis’e girerdik” şeklinde bir açıklama yaptı. Ağar’ın bu açıklaması “Yeter söz milletindir” misyonunu temsil için çıktığı yolda aldığı yarayı düzeltebilir mi?
MENDERES: Hayır, düzeltemez. Mehmet Ağar ne ülke çapında demokrasiyi ne de parti içi demokrasiyi ne anlamış, ne benimsemiş ne de içselleştirmiştir. Ağar, demokrasinin yanından teğet bile geçmemiştir. Demokrasiye inanmayanlar, benimsemeyenler, kavrayamayanlar siyasette başarılı olamazlar. Milleti tanıyamazlar ve en yakın kendi partilisini bile tanıyamaz hiçbirinin nabzını tutmazlar. Siyasette kesin diyebileceğimiz bu kural Ağar’ın şahsında DP-DYP örneğinde bir kez daha kanıtlanmış oldu.
TURKTİME: DYP-ANAVATAN birleşmesi için “Beraber batacaklar” yorumunu yapmıştınız. Birlikteyken batmaya aday bu iki parti birleşemeyince ne olur?
MENDERES: Zaten şu halleriyle bu iki parti de batmış durumdadır. Son 2 ayda DP, oylarının en az yarısını kaybetmiş durumdadır. Anavatan Partisi’nin barajı aşabilmesi zaten söz konusu değildi. Dolayısıyla Anavatan için burada bir şey kaybetti yada kazandı demek söz konusu değil. Bunun içindir ki birleşme girişimi başladıktan sonra ne olursa olsun bunun müspet olarak sonuçlandırılması Anavatan’ın değil DP’nin meselesi haline gelmişti. Bu başarılamamıştır. Becerilememiştir. Bununla kalmamış, Başkanlık Divanı’nın yarısından fazlası, GİK’in üçte ikisi listelerde yer almamışlar. Kimileri istifa etmişlerdi. DP’nin bir genel başkan yardımcısının kendi ilinde liste başı olduğu halde kendi ilinde yapılan listelerle alakalı olarak bazı şaibelerden bahsederek adaylıktan çekilmesi, tek bir olay olarak dahi DP’nin ne duruma düştüğünü göstermektedir. Büyük iddialarla DP’ye aldıklarını muhafaza edememişlerdir. Gerek meydanlarda, gerekse basında DP ve Mehmet Ağar’ın dişe dokunur tek bir sözü, tek bir eleştirisi, tek bir vaadi yoktur. 4,5 yıl içinde asla ortaya çıkmadı.
AĞAR’IN “DÜZ OVADA SİYASET” ÇIKIŞI HATALAR ZİNCİRİNİN İLK HALKASIYDI
TURKTİME: Mesela literatüre düz ovada siyaset kavramını kazandırdı…
MENDERES: Zaten hatıralarda kalan iki sözü vardır. Biri dağdakileri ovaya indirelim, öbürü de onun tamamlayıcısı olan Beneluks modelidir ki zaten bu sözler Ağar’ın DYP Genel Başkanı olarak başlattığı akıl almaz hatalar zincirinin de ilk halkası olmuştur. Böyle bir parti, böyle bir yönetimden bugün gelinen noktadan başka bir yere zaten gelinemezdi.
TURKTİME: Ağar’ın düz ovada siyaset çıkışı ile ilgili kendisine bir itirazınız yada uyarınız oldu mu?
MENDERES: Bu söz söylendiği zaman ben partinin her hangi bir kurulunda üye değildim. Ancak kendisine hem bunun düzeltilmesinin gerektiğini ifade eden bir mektup yazdım hem de bu mektubu daha da açarak bir basın toplantısında bütün kamuoyuna açıkladım.
TURKTİME: Bu mektubunuza ve açıklamanıza Ağar ne dedi?
MENDERES: Hiçbir cevap gelmedi. Ve zaten ondan sonra peşpeşe diğer gelişmeleri yaşadık ve araba büsbütün yoldan çıkmış oldu.
MENDERES DP’NİN CANLANDIRILMASINA NEDEN İTİRAZ EDİYOR?
TURKTİME: Babanızın ve dolayısıyla DP’nin yalnız biyolojik değil, siyasî varisi olarak görülüyorsunuz. Ancak hem 92’de hem de bugün DP’nin tekrar canlandırılması ile ilgili girişimlere itirazlarınız oldu. İtirazlarınızın temeli nedir? Olması gereken ne?
MENDERES: DP, 27 Mayıs’tan sonra kapatılınca bitmiş, devam etmemiş değil ki. 1992’de daha önce kapatılmış olan partilerin isterlerse siyasi hayatlarına devam edebileceklerine dair kanun DYP-SHP koalisyonu tarafından çıkarılana kadar DP ismen olmasa da fiilen var olmamış değil ki. DP’nin 1961’de mirasından 2,5 parti çıktı. Birisi AP, birisi Yeni Türkiye Partisi’dir. Bir de rahmetli Osman Bölükbaşı’nın CKMP’si belli illerde DP’nin önemli ölçüde oyunu alarak büyük bir büyük bir toplam oy oranı alarak meclise girdiler. Daha büyük bir parçayı AP’nin almış olduğunun görülmesi sonucunda DP’li taban ve teşkilatlar kısa bir sürede AP çatısı altında toplandılar. AP oylarını aydan almadı, DP oylarını aldı ve onun devamı kabul edildi. 80’e kadar böyle geldi. 80’de AP kapatıldı, 83’te sadece üç parti seçime sokuldu. AP’nin yerine kurulan Büyük Türkiye Partisi de AP’nin akıbetine uğrayıp kapatıldı ve tekrar AP’nin devamı olsun diye kurulan DYP ise 1983 seçimlerine sokulmadı. Ama o tarihten itibaren DP-AP geleneği bu sefer önemli ölçüde DYP’de toparlanmaya başladı. Dolayısıyla DP 27 mayıstan sonra buharlaşmadı. Ortada AP varken, DYP varken hatta bir ölçüde Anavatan varken DP’nin kurulması merkez sağdaki bunalımı ortadan kaldıracak bir çözüm yolu değildi. Diken battığı yerden çıkar derler. Arıza o gün için başta DYP’de meydana gelmişti. Orada düzeltilmesi gerekirdi. DP adını alarak, onu tekrar hayata geçirerek bir çözüm bulmak, o ismin kitlelerde hala heyecan uyandıran etkisinden, itibarından istifade etmeye çalışıp ona mukabil hiçbir değişiklik yapmadan bu isimde bir partinin Türk siyasi hayatında var olması herhangi bir anlam taşımayacağı gibi sosyolojik olarak da politik olarak da bu isimdeki parti DP’nin devamı olarak görülmeyecek ve algılanmayacaktı. Nitekim daha önceki girişimlerde de bu böyle olmuştur, bu sefer de böyle olacaktır. Ancak eğer birleşme gerçekleşseydi, DP’nin isminin alınmış olmasıyla birlikte DYP’ye verilecek oylar yeni isim, yeni kıyafetle birlikte artırabilirdi. Başlangıçta bütün yanlışlıklara rağmen belli bir sinerji yakalandığı da söylenebilir. Ama peşpeşe öyle büyük yanlışlıklar yapıldı ki sonuçta o isim değişikliği DYP’ye artı hiçbir şey getirmedi.
MERKAZ SAĞI AK PARTİ YAŞATIYOR
TURKTİME: Sağ siyaset hep sermayeden yiyor gibi bir görüntü var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
MENDERES: Bu, bakış açısına göre değişir. Bugün merkez sağın iki partisinin 2002’de barajın altında kalmış olması ve bu günkü durumları Türkiye’de merkez sağın gerçek durumunu yansıtmaktan uzaktır. 2002’den günümüze kadar AKP’nin ekonomi ve dış politikada uyguladıkları, kendinden önce var olmuş AP, DYP ve en son da ANAP-DSP-MHP’nin uygulamış olduğu politikalarla tamamen örtüşmektedir. AKP’nin siyasi yelpazedeki yerini kendisi dahil herkes istediği bir yerde belirleyebilir. Ama AKP iktidarının rengine ve yaptıklarına bakacak olursak hatta ilginçtir ki o iktidarın selefi olan ANAP-MHP-SHP hükümetinin de uyguladıkları politikalar hemen hemen harfi harfine uygun olarak yerine getirdiğini görüyoruz. Merkez sağın bu iki partisinin bıraktıkları boşluğu AKP doğrudan doğruya kendisinin doldurduğunu söylemekte bazıları zorlansa bile AKP’nin iktidar olarak merkez sağ politikaları Türkiye’de yaşatmaya devam ettiğini görüyoruz.
“Siyasi partiler zaman zaman birbirlerine çok ağır hücum ve ithamlarda bulunsalar dahi, aralarında hiçbir fark olmadığı görülüyor. Birbirlerine bu kadar bağırıp çağırmaları da bu benzerliklerini kamuoyunun ve seçmenin gözünden kaçırmak için…”
TURKTİME: Hala geçmişin misyonunu devam ettirmek yada farklı olduklarını söyleyen partilerin birbirinin yerine bu kadar kolay ikame edilmesi nasıl bir anlam taşıyor sizce?
MENDERES: Burada da Türk siyasetinin son derece önemli bulduğum paradoksu karşımıza çıkıyor. Bugün için Türkiye’nin temel meselesi Anavatan’ın, DYP’nin yada DP’nin zayıflaması, DP’nin tekrar canlandırılmaması gibi konular değildir. 1950’den günümüze kadar geçen süre, çok uzun bir süredir. 1980’den bu tarafa yakın bir gelecekte üç on yıl geçmiş olacak. Dünya şekilden şekle girdi. Ama bu süreçte Türkiye’de ne merkez sağ kendisini yeniden üretebildi, ifade edebildi, Türkiye’nin karşılaştığı somut meselelere kendi siyasi akidesine uygun çözümler getirebildi ne de sol yada orta arayışlar bu noktada başarılı olabildiler. Seçimlere girerken gördüğümüz tablo son derece düşündürücüdür. Siyasi partiler zaman zaman birbirlerine çok ağır hücum ve ithamlarda bulunsalar dahi, aralarında hiçbir fark olmadığı görülüyor. Birbirlerine bu kadar bağırıp çağırmaları da bu benzerliklerini kamuoyunun ve seçmenin gözünden kaçırmak için olabilir diye düşünüyorum. Siyaset Türkiye’de kendini yenileyememiştir. Türkiye’nin entelijensiyası, siyasi eliti top yekun kendisini yenileyememiştir. Günümüzün somut meselelerini ne tanımlayabilmiş, ne tespit edebilmiş, ne de çözüm üretmiştir. Siyaset tamamen soyut kavramlar üzerinden yürütülen, halktan kopuk bir laf salatasına dönüşmüş durumda.
TURKTİME: Bu kısırlık neden?
MENDERES: Siyasetçilerde hayal gücü kalmamış. Tefekkür yok ve ülkenin meselelerini çözmek, ülkeyi düzlüğe çıkartmak ve şu zaman diliminde kendi üzerlerine düşen misyonun ne olacağını soruşturarak ülke için kalıcı hizmetlerde bulunmak gibi bir ısrar, inanç ve hevesin kalmadığını görüyoruz. Bu boşluğun buradan oluştuğu kanaatindeyim. Soğuk savaş biteli 20 yılı buluyor. Dünya değişti, değişiyor, kavramlar, paradigmalar değişiyor. Biz ise bütün bunları yok sayarak yolumuza gitmekte direniyoruz. Siyaset ve siyasetçi zihnen çok tembelleşmiştir. Bunu görüyoruz.
TURKTİME: DP’nin Türk siyasi hayatındaki yeri ve önemi tartışılmaz. Ama dediğiniz gibi kavramlar ve paradigmalar hayli değişti. Şimdi hala sağ siyasetin DP misyonuna sahip çıkması ve kendisini o şekilde tanımlaması, aynı şekilde CHP’nin sık sık 1930’ların CHP’sine vurgu yapması ne kadar doğru? Bunların da aşılması gerekmiyor mu?
MENDERES: Doğrudur. Ancak bir siyasi parti; “ben şu partinin devamıyım, onun misyonu, düşünceleri şu idi, bugün Türkiye’nin karşılaştığı meseleler de şunlardır. Bu meseleleri ele alıp tarihten aldığımız misyon, düşünce ve uygulamalarımızla yan yana getirdiğimiz zaman şunları çözüm olarak görüyoruz. Günümüzün somut meselelerinin somut çözümlerinin en azından ana fikirleri bizim misyonumuz içinde vardır ve şudur” diyebilirse bunun bir anlamı olur. Ama sadece geçmişte yapılmış hizmetlere, maddi manevi başarılara atıfta bulunarak günümüz için oy istemek kesinlikle anlamlı olmaz. Zaten problem de odur.
DEMOKRAT PARTİ MİRASININ ŞU AN SAHİBİ YOK
TURKTİME: Bir türlü paylaşılamayan bir DP mirası var. Şu an mevcuda baktığınızda bu miras kimin?
MENDERES: Özellikle seçimler geldiği zaman siyasette oluşan bazı durumlar karşısında birçok siyasi parti, bir taraftan kendisini Demokrat Parti’ye yakın hissetmeye başlar, diğer taraftan da onu bu şekilde göstermenin seçmen ve kamuoyu üzerinde iyi tesir bırakacağına ve oylarını artıracağına inanır. Bu birinci noktadır. İkinci nokta ise Türkiye’de var olan birçok siyasi parti DP varken yoktu. O itibarla DP Türkiye’de yüzde 70’e yakın bir seçmenin ortak başlangıç noktasıdır. İçinden çıkıp yayıldıkları, hatta ayrıldıkları temel mekandır ve bundan dolayı da aralarında bir tür siyasi yakınlık, akrabalık söz konusudur. Bu açıdan baktığımız zaman DP’ye yakın gözükme gayretlerini biz özellikle seçim dönemlerinde hep gözleriz. O da DP hatırasının ne kadar köklü ve güçlü olduğunu ortaya koyan bir gerçektir. Ama burada temel konu şudur; “acaba bugün DP şu şu meseleler karşısında neler yapardı?” sorusunun cevabıdır. Herhangi bir siyasi parti çıkıp da “ben bu soruyu kendi kendime sordum ve şu cevapları aldım ve bunu da kendi programım yaptım, milletimle paylaşıyorum” derse karşımıza farklı bir şey çıkar. Ancak böyle bir şey yapılmış değildir. DP’nin hala devam eden büyük itibarı, ona karşı duyulan vefa ve kadirşinaslık hisleri bir miras olarak devam etmekle birlikte, bugün DP olsa ne yapardı anlamına gelecek DP’nin siyasi mirası şu anda ortadadır. Bunun bir sahibi yoktur. Bugün için böyle bir çalışma da yoktur.
TURKTİME: Ne var peki?
MENDERES: Laf salatası, kavga, kendisini çok farklı gösterme gibi gayretler var ama siyasette ne bir ufuk, ne bir derinlik ne de milletimizin önüne konulmuş otantik, bu topluma mal edilecek çizilen bir yol haritası, program bu günkü siyasi hayatımızdaki en büyük yoksunluğumuzdur.
TURKTİME: DYP DP oldu ama DYP tekrar açıldı ve sizin bu yeni DYP’nin başına geçeceğiniz söyleniyor. Var mı böyle bir şey?
MENDERES: DYP kapanmış, arkasından kurulmuş. Kuranlar Adalet Partisi’nin gençlik kollarından gelenler ve bir bölümünü de yakından tanıdığım arkadaşlarımdır. Bu bir protesto hareketidir. DYP’nin DP olma sürecinde yapılan yanlışları yansıtabilmek, açıkça gösterebilmek için ortaya konmuş bir harekettir. Bundan, şu aşamada ileriye yönelik çok fazla bir siyaset senaryosu üretilebileceğini zannetmiyorum.
TURKTİME: Neden?
MENDERES: Seçim sonrası her açıdan çok sisli, hiçbir netlik yok. Türkiye, tartışması gerekenleri tartışarak seçime gidecek gibi gözükmüyor. Ama 22 Temmuz seçimlerinden sonra Türk siyasetinde akıp durulma, nispi istikrar olmayacağını, doğurgan bir siyasi iklimin gelişeceğini tahmin ediyorum. Seçimlerden Ak Parti çok güçlü çıksa da gerek Türkiye’nin iç ve dış gündemi, gerekse ekonomik durumun getirdikleri itibariyle önümüzdeki günlerin Türk siyaseti için çok doğurgan olacağı kanaatindeyim. Hatta yeni oluşumlar ve yeni bölünmeler ve ayrılıkları da kaçınılmaz görüyorum. CHP bu seçimden oylarını artırarak çıkmış olsa de ne ta başına ne de koalisyon ortağı olarak iktidara gelebilme şansı çok fazla gözükmüyor.
TURKTİME: Ama MHP-CHP yakınlaşması ve koalisyonu son günlerde çok konuşuluyor…
MENDERES: Zorlukları olur... Önce aritmetik olarak buna güçlerinin yetip yetmeyeceğine bakmak lazım. İkinci olarak Baykal önemli bir siyaset adamıdır ancak uzun zamandır siyasette ve belli bir yaşa da geldi. Önümüzdeki seçim sonrasında CHP iktidar yada iktidarın bir parçası, Baykal da Başbakan olamadığı takdirde bu seçimin Baykal’ın son seçimi olabilmesi uzak bir ihtimal değil. AP-DP çizgisindeki bu günkü boşluğun bir şekilde doldurulmak isteneceğini düşünüyorum. AK Parti’nin de kendi birlik ve bütünlüğünü koruyabilmesi çok daha zor olacaktır.
TURKTİME: Sizin seçim tahmininiz nedir? Kaç parti meclise girer?
MENDERES: Ak Parti, MHP, CHP ve bir de bağımsızlar girip sonra birleşirler. Genç Parti bir sürpriz yapabilir mi bilmiyorum. Fakat hala epey bir zaman var. Dolayısıyla bu tahminim tekrarlanabilir ve değişebilir.
TURKTİME: Oyunuzu kime vereceksiniz?
MENDERES: Henüz bir parti bulamadım, arıyorum.
ERKAN MUMCU İLE DYP’SİZ BİR FORMÜL İÇİN GÖRÜŞTÜK FAKAT…
TURKTİME: Her ne kadar Mumcu tarafından yalanlansa da, ortaya çıktı ki Mumcu ile “Ağar’ı dışlayan bir çözüm” için görüşmeleriniz olmuştu. Bu görüşmelerden neden olumlu bir sonuç çıkmadı?
MENDERES: Evet, bu konuyu Mumcu görüştük. Ama neden bu görüşmelerin kesildiği benim de meçhulüm. Görüştük, tekrar görüşmek üzere ayrıldık ancak ondan sonra DP-Anavatan birleşmesi gündeme geldi. O arada ne oldu, ne değişti ben bilmiyorum. O, benim için kapalı ve karanlık kaldı.
TURKTİME: Tam da DYP-Anavatan birleşme esnasında bu görüşmeyi neden açıkladınız?
MENDERES: İşte tam da bu sebepten bu sebepten görüşmeden ve içeriğinden bahsettim. Aslında kişisel görüşmeyi açıklamamak benim prensibimdir. Fakat birdenbire bir büyük değişiklik meydana geliyor ve olaylar bu iki partinin cumhurbaşkanlığı seçinin önünü tıkamaları, konunun Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi gibi ana eksen etrafında gelişiyor. Onun için bunu kamuoyunun bilmesi gerekiyordu. Bunu yerine getirmek için söylüyorum, o görüşmede DP çatısı altında Anavatan-DYP birleşmesi değil, tam tersi Ak Parti iktidarı karşısında ve DYP’yi dışlayan formüllerin ne olabileceği hususunda bir görüş alışverişi yaptık.
TURKTİME: Neden illa DYP’yi dışlayan bir formül?
MENDERES: Çünkü DYP o günkü şartlarda Ak Parti’ye yakın, adeta onunla bir koalisyon arayışı içinde bir görüntü sergiliyordu. Oysa ortak kanaatimiz Türkiye’nin asıl meselesinin hızla bu seçimlerde Ak Parti’ye karşı ama yine odağında merkez sağdan gelen bir hareketin yer aldığı bir formüldü. Bu doğrultuda partiler arası birleşmeler veya seçim ittifakları olabilirdi. Ama olmadı.
TURKTİME: Tam böyle bir görüşme ortasında anlamadığınız bir şekilde aradan çekilen ve yön değiştiren, sonra görüşmeyi ifşa etmenizle birlikte “Lider olamadı, bu yüzden çamur atıyor” diyen Erkan Mumcu’nun tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
MENDERES: Önemsemiyorum. Zaman ayırmaya değer bulmuyorum. Benim için devre dışıdır. Allah işini gücünü rast getirsin!
GEÇMİŞİMLE BÜTÜNLÜK İÇİNDE YAŞIYORUM…
TURKTİME: Sizin parti değiştirmeleriniz ve farklı zamanlarda yaptığınız konuşmalar anımsatılıyor ve bu çelişkiler girdabında babanızı temsil edip edemediğiniz tartışılıyor. Kararlarınız çelişki midir ve babanızı temsil edebiliyor musun?
MENDERES: Yaptıklarımın hepsinin doğru ve tutarlı olduğuna inanıyorum. Aydın Menderes babasını temsil ediyor mu sorusu bana soruluyorsa, layıkıyla ettiğim kanaatindeyim. Etmiyor diyorlarsa, benim onlara sorum ancak şu olabilir; peki öyleyse kim ediyor? Onlar falanca ediyor derlerse belki oradan bir karşılaştırma yapıp onların bu soruları üzerine acaba bir yanlışım olmuş mu olmamış mı diye yeniden düşünmek fırsatını bulurum.
TURKTİME: Geriye dönüp baktığınızda siyasi hayatınızda “keşke yapmasaydım” değdiniz şeyler oldu mu?
MENDERES: Hemen hemen olmadı. Hiçbir zaman nedamet duymadım. Her kararımın kendine göre nedeni vardı, şartları vardı. Çok şükür kendi geçmişimle bir bütünlük içinde yaşıyorum.
TURKTİME: İsmi marka olmuş babaların çocukları, o ismin sağlayacağı avantaj nedeniyle bir yandan şanslı olurken bir yandan o isme layık olma, onun altında kalmama gibi bir handikapa sahipler. Yaşamınıza baktığınızda sizde hangi duygu daha ağır bastı? Hiç o ağırlığı hissedip keşke babamın ismi bu kadar büyük olmasaydı dediniz mi?
MENDERES: Hayır, demedim. O benim için büyük bir gurur ve iftihar kaynağıdır. Öyle bir insanın evladı olmaktan duyduğum hazzın yerine başkasını koyabilmek mümkün değildir. Bu benim hayatımın önemi ve her şeyi. O yoksa ben kendimi düşünemem, tanımlayamam.
HAYATIM DRAM DEĞİL, BİR İMTİHAN KAPISIDIR
TURKTİME: Sizinle ilgili en sert eleştirileri yapanlar bile hayatınızın dram olduğunu anımsatıp eleştirilerini yumuşatıyor. Siz de hayatınızı bir dram olarak mı görüyorsunuz?
MENDERES: Hayat, hayattır. Ben ne kendi hayatımı ne de başka kimsenin hayatını dram yada değildir diye ayırmıyorum. Her şeye rağmen hayatın pek çok güzellikleri var. Bana göre hayatın anlamı sadece bu dünyada gördüklerimiz ve elde ettiklerimizle sınırlı değil. Benim inancıma göre aslolan bu dünya hayatı değil, beka alemi dediğimiz ahret yurdunda esenlik içinde olabilmektir. Burası bir imtihan kapısıdır. Onun için hayatımı dram olarak görmekten ziyade bir imtihan kapısı olarak görmekten yana oldum.
TURKTİME: Yaşamı nasıl algılıyorsunuz?
MENDERES: Ben hep doğrunun, gerçeğin peşinden koştum. Hep doğruyu öğrenmeye çalıştım. Benim için yaşamak demek yeni bir şey öğrenebilmek demektir. Öğrenmenin peşinde olmak zor bir iştir. Hele Türkiye gibi her an savrulan bir toplumsal ortamda bu daha da zor. Ancak bunun arkasında hiç kalmadım. Doğru diye inandıklarımı paylaştım. Fikrim değişmiş olabilir zaman da onu kendi gerekçeleriyle ortaya koyup tekrar paylaşmaya çalıştım. Kendimi tatmin etmeyen bir düşünceyi söylemem ve paylaşmam. Laf olsun diye konuşmadım.
TURKTİME: Siyasette bundan sonraki planınız nedir?
MENDERES: Ülkemi düşünmekten, dünyayı anlamaya çalışmaktan kolay kolay vazgeçemem. Bu anlamda siyasetle ilgim devam eder. İlla aktif siyaset içinde olmak da gerekmez. Bu ülke için faydalı olabilecek düşüncelerimi toplumla paylaşmaya çalışıyorum. Söylediklerim bir tekliftir. Israr yoktur. Bir şey soracak olan olursa bütün yaşadıklarım ve bildiklerimle üzerime düşeni de yapmaya çalışırım.
MENDERES’LE KISA KISA…
İşte Menderes’in duyduğunda aklına ilk gelenler…
CHP?
Çok eski bir parti
Deniz Baykal?
Takdir ettiğim bir devlet ve siyaset adamı.
Ak Parti?
Kimliksiz parti.
Tayyip Erdoğan?
Oturmamış bir devlet adamı
Abdullah Gül?
Bir türlü büyüyemeyecek…
Bülent Arınç?
Kendi partisiyle başı dertte…
Demokrat Parti?
Çok büyük bir hatıra. Gerçek bir halk inkılabı.
Mehmet Ağar?
Kayda değmez…
Süleyman Demirel?
Büyüğümüz. Hürmet borcumuz var.
Tansu Çiller?
Hiç hatırlanacağını zannetmiyorum…
MHP?
Önemli bir konuma geldi. İstikbali olan bir parti.
Alparslan Türkeş?
Bir topluluğun büyüğüdür. Hz. Muhammed “Bir topluluğun büyüğüne saygı göstermek o topluluğa saygı göstermektir” diyor. Kendisinin geçmişi bir tarafa, Türkeş konusunda bir topluluğun büyüğü olduğu için her türlü yorumun dışında Hz. Muhammed’in bu hadisini ölçü aldım.
Devlet Bahçeli?
Çok susuyor. Başbakan olursa sükut karaborsaya düşebilir.
Anavatan?
Rüzgar gibi… Geldi geçti.
Erkan Mumcu?
O da kayda değmezlerden.
Mesut Yılmaz?
Türk siyasetinin büyük trafik kazalarından bir tanesi.
Turgut Özal?
Önemi giderek daha fazla anlaşılacak bir devlet adamımız.
Saadet Partisi?
Bir genel başkanı olsa mükemmel olur.
Recai Kutan?
Dünyanın en iyi, en efendi insanlarından bir tanesidir. Çok saygı duyduğum bir insandır.
Erbakan?
Bir siyaset dahisi. Siyasi hayatta hala onun konuşmalarını tekrarlayabilecek, benzeyebilecek bir hatibimiz yoktur.
Genç Parti?
O hep genç kalacak!
Ahmet Necdet Sezer?
Seçilirken milletvekiliydim. Oy vermedim, karşı çıktım hiç de pişman olmadım.
DTP?
Türkiye’de Kürtçülerin bir parti kurması bana bir rahatsızlık vermiyor. Ama böyle bir imkanı bu milletin birlik ve beraberliği için kullanırlarsa Türk ve Kürt kardeşliğinin pekişmesine yardımcı olur ve çok iyi olur. Esasen ben barajın hiç olmamasına yada en azından yüzde 5’in üstünde olmamasına başından beri taraftarım. Ondan ötesi yargıya kalır.
AHMET HAKAN’A BULAŞMAYA NİYETİM YOK!
Uğur Dündar?
Çok agresifti, yaşlandı, şimdi de biraz fazla yumuşadı gibi.
Ertuğrul Özkök?
Bir şeyi öğrenmek için değil de medyanın içinde bulunduğu durumu anlamak için okunabilir…
Fatih Altaylı?
Kendi kendine yazık etti.
Mehmet Barlas?
Kendinden emin olduğu kadar çok şey bilmiyor…
Fehmi Koru?
Eski dostumdur, bir şey söylemek istemiyorum.
Mehmet Atlan?
İddiası ve gürültüsü bildiğinden fazla…
Çetin Atlan?
Büyük bir kalem. Büyük bir yazar.
Tuncay Özkan?
Fatih Altaylı’nın ikizi değilse de kader olarak kardeşi yada yeğeni olarak sayılabilir.
Ahmet Hakan?
Hiç bulaşmaya niyetim yok.
Ahmet Kekeç?
Gayet iyi.
Hasan Pulur?
Nostalji. Dünya görüşünü paylaşmasam da sıcak duygular taşıdığım bir yazardır.
Güneri Civaoğlu?
Bir zaman padişahların saray tarihçileri varmış. Bunlar da iktidarların ve medya patronlarının yazarları. Vicdanı hür fikri hür yazar değiller.
Emin Çölaşan?
Kendi alanında başarılı bir yazar. Fakat ne yaptıysa Melih Gökçek’i alt edemedi.
Mutlaka okuduğunuz köşe yazarları kimler?
Yavuz Donat, Fikret Bila, yazı yazdıkları zaman Mahir Kaynak, Nuray Mert, Nasuhi Güngör, Hüsnü Mahalli, Güngör Uras. Bunlar benim için hemen hemen hiç atlamadığım yazarlardır.
ERSİN TOKGÖZ/TURKTİME
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...