NATO Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi, Varşova'da sürüyor. Ukrayna ve Kırım krizleri nedeniyle, zirve daha başlamadan, NATO'nun gündeminde birliğin doğu sınırlarının korunması ve Karadeniz'in güvenliğinin olacağı konuşuluyordu. Buna göre NATO'dan, birlik askerlerinin Rusya'ya karşi Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya'da konuşlandırılması gibi somut adımlar atılması bekleniyordu. “Brexit” ifadesiyle anılan İngiltere'nin AB'den çıkması hadisesi ise, İngiltere AB ve NATO ilişkilerinin geleceğiyle de yakından ilişkili olduğundan, bu yılki zirvede NATO'nun gündemindeki ilk konulardandı. Çünkü Batı'nın neredeyse 70 yılda inşa etmiş olduğu birlik fikri İngiltere'nin AB'den çıkma kararı almasıyla ciddi biçimde yaralanmış oldu ve bu yarayı sağaltmanın en iyi biçimi de, daha fazla birlik, daha fazla NATO ile mümkün olabilirdi…
Rusya için hem caydırıcılık, hem işbirliği…
Ukrayna krizi, Karadeniz'in güvenliği, derken NATO Zirvesi'nde, Rusya'nin agresifliğine ve yayılmacılığına karşı Doğu Avrupa'nın askeri güvenliğinin sağlanması yolunda adımlar atılması, böylece bölgede bir denge oluşturulması yönünde kararlar alınacağı öngörülüyordu. Bu, yapıldı da… Ama Zirve daha başlamadan Merkel'in basın toplantısında yaptığı değerlendirmeler bunun Rusya'yı düşmanlaştırmadan hayata geçirileceğini gösteriyordu. Merkel, hem Rusya'yı Doğu Avrupa'daki güven kaybından sorumlu tuttu, hem de “bölgede kalıcı güvenliğin, Rusya'ya karşı durarak değil, onunla birlikte sağlanacağını” soyledi. Merkel, Rusya sözkonusu olduğunda caydırıcılık ve işbirliğinin birbirini değilleyen şeyler olmadığına vurgu yaptı.
Birliğin, bir yandan Doğu Avrupa'nın güvenliğini tesis edici adımlar atarken, Rusya'ya karşı da düşmanlaştırıcı bir tavır almaması, hem bir NATO üyesi olan, hem de Rusya ile ilişkilerini düzeltme amacındaki bir ülke olan Türkiye'nin de -doğrusu- amacını destekleyen bir adım oldu. Rusya'yla ilişkilerimiz uçak krizi nedeniyle hala limoni sayilabilecek bir durumdayken ve mevcut iktidar bu durumu düzeltmek isterken, Rusya'ya açıkça cephe almış bir oluşumun içinde verilecek fotoğraf Türkiye'nin çıkarlarına en azından bu konjonktürde pek hizmet etmezdi, sanırım.
Doğu Avrupa'ya NATO gücü
Zirve'ye Türkiye'den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve ABD'yi temsilen Barack Obama'nın aralarında bulunduğu NATO üyesi 28 ülkenin hükümet ve devlet başkanlarının yanısıra, BM, AB, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlardan üst düzey temsilciler katılıyor. Bu izlenimin yazıldığı sırada, zirvenin son günü henüz başlamamıştı ama ilk gün alınan kararlar, NATO Zirvesi'nden hangi sonuçların çıkacağı yönünde az çok fikir veriyordu…
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in ilk günkü oturumların ardından yaptığı açıklamaya göre, NATO Doğu Avrupa'da askeri varlığını artırması yönünde karar aldı. Bu karara göre, Letonya, Litvanya, Estonya ve Polonya'ya çok uluslu askeri birlikler konuşlandırılacak. NATO güçlerinin Karadeniz'deki askeri varlığını artırıp artırmayacağı ise ekim ayındaki toplantıda görüşülecek.
Türkiye'yi ve aslında dünyanın tamamını, hem yakından hem de giderek daha kıyıcı bir biçimde tehdit eden terör sorununa gelince, Stoltenberg'in kurduğu cümle ise şu oluyor: “Güneydeki krizlerden en çok etkilenen Türkiye'nin hava savunmasını güçlendirdik”.
NATO hangi terörle, nasıl mücadele edecek?
Zirvenin ikinci günü nasıl sonuçlanır bilinmez; ama ilk günden Türkiye'nin güneyinde konuşlanmış ve tüm dünyayı tehdit eden küresel teröre yönelik ses getiren bir sonuç çıktığını söylemek mümkün değil. Suriye'deki sınır güvenliğinden, mülteci krizine kadar uzanan pek çok konuda NATO müttefiklerinden bugüne kadar gerekli desteği görmediğinden yakınan Ankara'nın şikayet ettiği durum, tam da buydu. Türkiye, NATO'nun “Türkiye'yle dayanışma içindeyiz” mesajının içinin doldurulması gerektiğini düşünüyordu.
Beklentilerin karşılanıp karşılanmadığı sorusunun cevabını, gazeteciler olarak dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan alacağımızı umuyoruz; ama bu haliyle Türkiye'nin beklentilerinin gündemin ilk sırasına alınmadığı yorum gerektirmeyecek ölçüde açık. Zira bunun için NATO güçlerinin önce ortak bir terör ve terörist tanımında birleşmeleri gerekiyor. Oysa, NATO'nun baskın gücünü oluşturan ABD ve İngiltere'nin terör konusuna yaklaşımları uzun bir süredir son derece tartışmalı, bu iki ülke de kontrol edebildikleri ya da kendilerine bir biçimde çıkar sağlayan terör örgütlerini el altından destekleyebiliyor, hiç olmazsa görmezden geliyor.
ABD, PYD'ye yardım ederken, küresel terörle nasıl mücadele edecek?
Zirvenin ikinci günü nasıl sonuclanır, bilinmez; ama ilk günden özellikle ABD'nin Suriye'de, Türkiye'nin terör örgütü olarak tanımladığı PYD'ye, ISİD'e karşı savaştığı gerekçesiyle legal düzenli birlikler muamelesi çekip yardım ettiği sır değil. Canlı bomba patlatma, pusu kurma yöntemleriyle masum insanları katleden PKK'ya karşı Avrupa'da oluşmuş sempati de, Brüksel saldırısıyla sarsılana dek dikkatle büyütülüyordu. Bu sartlarda küresel teröre karşı askeri işbirliği beklemek, fazla iyimser olmak anlamına geliyor, değil mi?..
yenişafak
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...