Reuters ajansının yorum haberinde, 1950 ve 1960’larda Cemal Abdül Nasır yönetiminde Arap dünyasının tartışmasız gücü olan Mısır’ın, İsrail’le ilk barış anlaşmasını yapan Enver Sedat zamanında da Ortadoğu’nun ön önemli muhatabı olduğu vurgulanırken, Mısır’ın 21. yüzyılda "sesinin kısıldığı" ifade edildi.
Lübnan’ı yeni bir iç savaştan uzak tutma konusunda artık İran, Suudi Arabistan ve Suriye’nin söz sahibi olduğu, İran’ın Irak’ın siyasi konularında ağırlığı bulunduğu ve Türkiye’nin İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı görüşmelere evsahipliği yapmasının yanı sıra İran’ın nükleer sorununu Brezilya ile birlikte çözmeye ve Filistinli karşıt tarafları uzlaştırmaya çalıştığına dikkat çekildi.
Mısır kadar tarihi geçmişi olmayan Körfez ülkesi Katar’ın bile Yemen, Lübnan ve Mısır’ın "arka bahçesi" olan Sudan’daki sorunlara arabuluculuk yapma girişiminde bulunduğu hatırlatıldı.
Yorum haberde, dünya futbol sıralamasında 113. sırada bulunan petrol zengini Katar’ın, 2020 Dünya Futbol Şampiyonasına evsahipliği yapma hakkını alırken, 6 yıl önce Mısır’ın şampiyona için aday olduğunda bir tek oy bile alamadığı örneğine de yer verildi.
Merkezi ABD’de bulunan Uluslararası Carnegie Barış Vakfının Ortadoğu Merkezinden uzman Amir Hamzavi, Reuters için yaptığı yorumda, Mısır’ı yaklaşık 30 yıldır yöneten Hüsnü Mübarek’in "vizyon sahibi bir lider olmadığını ve bunun içinde de çok yaşlı olduğunu" söyledi.
YÜKSELEN YILDIZ TÜRKİYE
Mısır’ın etkisinin ne kadar gerilediğini anlamak için, kendisini bir dönem Avrupa’nın çeperinde yer bulan, mali çöküntü içinde olan ancak son 10 yılda bu durumdan yükselen bir pazar ve bölgesel güç haline dönüştüren Türkiye’ye yakından bakmak gerektiği vurgulandı.
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Türkiye ekonomisini 2010’da 7,8’lik büyümeyle dünyanın en iyi ekonomileri arasında gösterdiğine, Mısır’da ise bu büyümenin yüzde 6 olmasının beklendiğine işaret edildi, ancak bölgesel güç olmanın sadece ekonomik güce dayanmadığı da belirtildi.
Brookings Enstitüsünün bu yılki anketinde, Arapların, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı diğer dünya liderlerine oranla daha çok beğendiğinin ortaya çıktığı hatırlatılan haberde, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana Türkiye’nin Müslüman ülkeleriyle daha güçlü ticaret ve iş bağlantıları yaptığı, Türkiye’nin aynı zamanda siyasi ve kültürel profilinin Arap dünyasında arttığı kaydedildi.
NATO’nun tek Müslüman üyesi Türkiye’nin geçmişte Ortadoğu çıkmazından uzak durduğu, fakat son yıllarda çok zor sorunların çözümüne arabuluculuk için artan nüfuz ve prestijini kullandığı ifade edildi.
ABD Başkanı Barack Obama’nın tüm İslam dünyasına seslenişini Mısır’ın başkenti Kahire’den yapmasına rağmen, başkan olduktan sonra ziyaret ettiği ilk Müslüman ülkesinin Türkiye olduğu anımsatıldı.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne giden insani yardım filosuna yardım götüren filoya kanlı saldırısını kınamasının da Başbakan Erdoğan’ı Arap dünyasının kahramanı yaptığına, Kahire’nin bazı mahallelerindeki evlerde Türk bayrakları asıldığına işaret edildi.
Reuters’ın haberinde, Arapların, Türk dizileri, pop müziği ya da gıdaları olsun Türk kültürüne ilgilerinin Türkiye’yi Arap turistlerin merkezi, İstanbul’u da Arapların evlenmek için seçtikleri favori şehir haline getirdiği de yer aldı.
Haberinde uzmanların görüşlerine yer veren Reuters, merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Kriz Grubu uzmanı, Türkiye konulu kitapların yazarı Hugh Pope’un, "1950 ve 1960’larda Arap kitlelerini sürükleyen ses Mısır’dı. Şimdi, Türkiye Arap ülkesi olmamasına rağmen kitleleri sürükleyen Erdoğan’ın sesi" dediğini aktardı.
Pope, Türkiye’nin AB’ye katılım amacını, ABD pazarlarını ve yatırımlarını liberallik ve modernleşme için kullandığını, bu arada Mısır dahil pek çok Arap ülkesinde ekonominin hala devletin kontrolünde olduğunu söyledi.
Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Hilal Haşan da Türkiye’de demokratik yollarla seçilmiş, liberal, açık görüşlü ve yüzü Batı’ya dönük, dolayısıyla yükselişi Batı’yı da tehdit etmeyen bir hükümet bulunduğunu belirterek, bu hükümeti ılımlı İslamın modeli olarak nitelendirdi.
Haşan, Mısır’ın rolünün azalmasınınsa kendinden kaynaklandığı, Mübarek yönetiminin demokratik olmadığı görüşünü bildirdi.
PETROLÜN GÜCÜ-ABD’NİN ETKİSİ-İÇ SORUNLAR
Bölgede gücü yeniden kazanmanın yolunun sadece demokrasiden geçmediği, petrol ve gaz kaynakları bakımından zenginliğin de önemli olduğu, 1960’ların uyuyan asude diyarları Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri örneğinde olduğu gibi bu kaynakların gelirleri kullanılarak ortaya parlak ülkeler çıktığı vurgulanırken, Mısır’ınsa böyle bir ekonomik gücü olmadığı belirtildi.
Mısır’ın ABD liderliğindeki Ortadoğu barış çabalarına koşulsuz desteğininse ülkeye yardımcı olmadığı, bilakis pek çok Arabın Mısır’ı, artık rejimi korumak ya da bölgedeki politikalarını yerine getirmek için ABD ile ittifak yapan bir ülke olarak gördüğüne dikkat çekildi.
Bir dönemin etkin ülkesi Mısır’ın rolünün azalmasında bir başka etkenin de ülke içindeki sorunlar olabileceği bildirildi.
Siyasi sorunları ortadan kaldırmak için gösterilen çabaların ülkenin enerjisinin çoğunu alıp götürdüğü, bu arada yolsuzluk ve ağır bürokrasinin kurumları atıllaştırarak ekonomik reformları engellediği yorumu yapıldı.
Milliyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...