Sabah - Ergenekon, 12 Eylül'ün yanında 'sol'da sıfır mı?
(Evrim Altuğ - Müjgân Halis)
Şimdiye kadar yapılan bütün darbelerin en önemli mağduru sol, son soruşturmada Susurluk'taki gibi sokaklara çıkmak yerine sessizliği yeğledi. Akademisyen ve yazarlar, soruşturma karşısında özellikle solun tavrını köşelerinde ele alıyor. Kavram ve safların karıştığı bu manzarayı, tarafların durduğu yerden izledik..
İstanbul Ümraniye Çakmak Mahallesi'nde bir gecekonduda ele geçirilen 27 el bombası, TNT kalıpları ve fünyelerle patlak vererek, 12 Haziran 2007'den bu yana 'gündem'de bulunan Ergenekon soruşturması, Türkiye'de her daim oynak bir zeminde var olmaya çalışan siyasi, idari ve etik kutupları yerinden oynattı ve bu unsurları yeniden sorgulama imkânı verdi. Bugüne kadar 'altı dalga' halinde yaşanan gözaltı ve sorgu süreçleri, 'kamu, demokrasi, ifade özgürlüğü ve sosyal adalet lehine' haber almaya ve vermeye çalışan medyayı da etkiliyor ve gazeteciler, yazarlar, bu konuda bir nevi 'turnusol kâğıdı vazifesi' üstleniyor. Bilgilerin iddialarla, yorumların yargılı-yargısız 'köşe infazları'yla, tarafgirliğin kayıtsızlıkla atbaşı gittiği bu süreç, dış basın tarafından da izleniyor. Peki, Türkiye solu, yani sosyalist kanaat önderleri, yazarlar ve siyasiler kendilerini ve solu nerede konuşlandırıyor? Bu konudaki en 'keskin' duruşlardan biri, hatırlanacağı gibi BirGün gazetesinin, Cumhuriyet gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk'un gözaltına alındığı günün ertesinde, 22 Mart Cumartesi günü basılan 'Yiyin Birbirinizi' manşeti. Özgürlük ve Dayanışma Partisi'ne (ÖDP) yakınlığıyla bilinen gazete bu bakış açısını, 2 Temmuz'da da, 'Darbe parodisine mutabakat operasyonu' manşeti ile sürdürmüştü. Solun Ergenekon karşısındaki tavrı adına, gazete yazarları Bülent Forta, Mithat Sancar ve Doğan Tılıç da son günlerde bu konuda, birbirleriyle çetin bir yazılı tartışma içinde. Öte yandan, Emeğin Partisi'ne (EMEP) yakın bir gazete olan Günlük Evrensel gazetesinin 2 Temmuz tarihli, 'Ergenekon Depremi' manşeti, şöyle ayrıntılandırılmış: "...Elbette AKP'nin kapatılması ile Ergenekon soruşturması arasında bir bağlantı vardır güç odaklarının çatışmasının boyutu bütün karşılıklı hamleleri kapsar bir mahiyettedir. Ama bu sıcak gelişmeler içinde, böyle bir operasyonun sadece bir 'gösteri', Yargıtay başsavcısının mütalaasına bir yanıt olarak düzenlenmesi akla yakın değildir." Bu yelpazede, Taraf gazetesi de, 2 Temmuz tarihli sayısına 'Darbeci paşalar gözaltında' ifadeli bir manşeti değer bulmuş. Öte yandan Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) siyasi komitesi ise, 1 Temmuz tarihli yayınında, "AKP darbe tehlikesini bahane ederek, kendi diktatörlüğünü kuruyor," diyor. Sol cephenin farklı temsilci ve gazetecileri, konuyu SABAH Pazar'da tartışıyor.
Susurluk'a karşı çıkanlar, şimdi neden Ergenekoncu?
Ahmet ALTAN (Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)..
Ergenekon konusunda 'cesur' yayınları çeşitli manipülasyonlara da konu olan Taraf gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan soruşturmamıza yanıt vermek yerine, yazılarından alıntılar yapmamızın daha iyi bir fikir olduğunu söyleyince, art arda yayımlanan iki yazısından çarpıcı alıntıları dosyamıza aldık. Altan'ın 15 Temmuz'da Taraf gazetesinde yayımlanan 'Çete' başlıklı yazısı, Ergenekon iddianamesinin açıklanan kısmının hemen ardından yazılmış. Altan yazısında çeteleri sorgularken, onun medyadaki uzantılarına da dikkat çekiyor: "Devletin içine köklerini uzatmış bir çeteden söz ediyoruz. Amacı kaos yaratmak, ülkeyi perişan etmek olan bir çete. Niye bunu yapmak istiyorlar? İktidarı ele geçirmek için. İktidarı ele geçirip ne yapacaklar? Herhalde çete halinde yaptıklarını iktidar sahibi olarak bin misli fazlasıyla yapacaklar. Böyle bir örgütün neresi desteklenir, bunu gerçekten anlayamıyorum. Tabii şimdi bu gerçekleri görünce sormak lazım: Yıllardır var olan bu örgüte devlet neden şimdiye kadar ses çıkarmadı? Devletin içinden kimler buna destek oldu? Bu çetenin hâlâ devletin içinde uzantıları var mı? Onlar ne yapıyor? Ne yapacak? Bütün çete devletten temizlenecek mi? Temizlenmesi için çok kararlı davranılması gerekiyor... Bu çeteler Kürt meselesini bahane ederek kendilerini meşrulaştırmaya uğraşmışlar, Mafya'yla ilişki kurmuşlar. Henüz bu çetenin Güneydoğu'da neler yaptığı, orada kimlerin kanlarını akıttığı, kimlerin canını yaktığı, hangi ocakları söndürdüğü konuşulmuyor. Ama bir gün o da açığa çıkacaktır. Şu anda kaçak olan bir jandarma generalinin, albaylığı döneminde iki Kürdün ortadan kaybolmasıyla bağlantılı olduğu, hâlâ hepimizin hafızasında taze duruyor. Kürt meselesini demokratik bir çerçevede halletmemek için devletin gösterdiği direnç, sonunda devletin en azından bir bölümünün hukuk dışına savrulmasına neden oldu. Bu gelişmeye göz yumarak devlet, devletliğinden vazgeçti. Sanırım şimdi devletin yeniden devlet olacağı bir aşamaya geçebilmek için çırpınıyor Türkiye." Ahmet Altan 16 Temmuz'da ise Susurluk ve Ergenekon vakalarına gösterilen farklı tutumları bir araya getirmiş ve yanıtlanması hayli zor sorular sormuş: "Ergenekon'un üstünü örtmek için medyada da politikada da olağanüstü bir çaba olduğunu görüyoruz. Ama bir türlü nedenini açıkça kavrayamıyoruz. Alttan alta söyledikleri, Ergenekon çetesinin yakalanmasının AKP'nin işine yarayacağı. Eğer söyledikleri buysa, ilk sorulacak olan soru şu: Bir siyasi partiyi iktidardan uzaklaştırmak için cephaneler ve bombalamalar meşru mu sizin için. İkinci soru da şu: Böyle büyük bir çeteyi yakalamak Türkiye'nin aleyhine mi? Bu toplum 'gelişmişliğe, çağdaşlığa,' çetelerle, cephanelerle, bombalarla mı ulaşacak? Türkiye için öngördüğünüz çağdaşlık ve gelişmişlik bombalardan mı geçiyor? Tabii bir de şu soru var: Daha önce AKP yoktu ama Susurluk vardı. Susurluk niye kurulmuştu? O da o zamanki Erbakan hükümetine mi karşıydı? Siz niye Susurluk'a böylesine sahip çıkmadınız? Susurluk'un aydınlanmasını isterken Erbakan'ı mı destekliyordunuz? O zamanlar 'Susurluk yakalansın, ilişkileri ortaya çıksın' diyenler Erbakancı mıydı? Siz Erbakancı mıydınız? Niye o zaman Susurluk'a karşıydınız? Niye şimdi Ergenekoncusunuz? Bu iki örgütlenme arasındaki fark ne sizin için? Niye hiçbiriniz bu farkı bize anlatmıyorsunuz? ..."
Ergenekon, 'büyük Ergenekon' ahtapotunun yalnızca bir kolu
Filiz KOÇALİ (Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı): (Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı)..
"Solda parti kapatmaları, Kürt sorunu ve askeri vesayet rejimi gibi konular söz konusu olduğunda, tek bir tutumdan bahsetmek mümkün değil. Demokrasi mücadelesini güncel politik hedef olarak alan sol, bu konularda tutarlı bir çizgi izliyor... Ergenekon soruşturması ile ilgili solda bir 'ihtiyatlılık' olduğu izlenimi doğrudur. Çünkü, bu çevrelerin Susurluk'ta ağzı yandı ve şimdi Ergenekon yoğurduğunu üfleyerek yemeye çalışıyorlar. Bilindiği gibi, büyük umutlarla yürütülen Susurluk kampanyası, kısa zamanda 'andıçlanan' medya tarafından post modern 28 Şubat darbesine dönüştürüldü. ...Bize göre Ergenekon davası çarpık bir dava. Bu davanın yapıldığı yerin etrafı ordu tarafından muhasara altına alınmış. Davanın savcılığına Tayyip Erdoğan, sanıkların avukatlığına Deniz Baykal soyunmuş. Doğan Grubu medyası sanıkların lehine, diğer medya da sanıkların aleyhine tanık bölümünde oturuyor. İyi ama, davacı nerede? Ergenekon çetesinin işlediği faili meçhul cinayetlerin, köy yakmaların, sabotajların, bombalamaların asıl mağdurlarını temsil eden davacı nerede? Davacı Gazi halkıdır. Davacı 19 Aralık cezaevi katliamında ölenlerdir. Davacı Akın Birdal'dır, Hrant Dink'tir, Musa Anter'dir. Katledilen sosyalistler, demokratlardır. Davacı Kürt özgürlük hareketidir. Onun parlamentodaki temsilcisi DTP'dir, DTP ile dayanışma içinde olan güçlerdir. Biz AKP'nin örneğin DTP yerine mağdur rolünde oynadığı bu oyunun seyircisi olmayız. Ergenekon soruşturmasında asıl davacı yoktur... Tam tersine, asıl davacıyı da suçlu sandalyesine oturtmak isteyen çevreler vardır. AKP'ye yakın medyanın 'Ergenekon ile PKK ilişkileri' hakkında yarattığı efsanenin amacı, AKP'nin değil de DTP'nin kapatılması ve asıl davacı olan DTP'nin Ergenekon soruşturmasında etkisiz kılınmasıdır. Asıl davacıyı suçlu sandalyesine oturtmaya kalkışanlar, Ergenekoncuları temize çıkarmaya çalışanlarla aynı yolda yürüyorlar. Bize göre Ergenekon, 'büyük Ergenekon' denilen ahtapotun yalnızca bir koludur. Ucu nereye kadar giderse gitsin soruşturmanın derinleştirilmesini talep ediyoruz."
Türkiye, ABD darbesi yaşıyor
Aydemir GÜLER (Türkiye Komünist Partisi Genel Başkanı)..
"Ergenekon ile Susurluk'u aynı mercekten görseydik, solun sessiz kaldığını düşünebilirdik. Susurluk, gündeme kontrgerillanın sorgulanmasını getirmişti. Ergenekon, AKP'nin ülkeyi ele geçirme operasyonudur... Sol sessiz kalmadı. Bugün Türkiye'nin sorunu, AKP'dir. Suçları saymakla bitmez. Piyasacılık kitleleri yoksullaştırıp temel haklarını elinden alırken, bu süreç dinciliğin yükseltilmesiyle destekleniyor. Ülkemiz bölgede Amerikan planlarının içine yerleştiriliyor. Türkiye halkının tarihsel kazanımları vardı. Sosyal devlet bitirildi. Bağımsızlık düşüncesi milliyetçi taassup, yabancı düşmanlığı olarak suçlanıyor. Ve laiklik tasfiye oluyor. Sonuç: Cumhuriyeti halkın tepesine yıkmaya çalışıyorlar. Bu bir Amerikan darbesidir. Türkiye'nin en köklü darbesi 12 Eylül, darbenin nasıl bir şey olduğunu anlamak için model. ABD darbecilere 'bizim çocuklar' diyecek. Gericilik devlet eliyle toplumun bütün dokularına emdirilecek. Sermaye Artık bizim gülme zamanımız geldi' diyecek. Sola saldırılacak. Bugün Türkiye'de bütün bunlar var ve tamamını AKP temsil ediyor. Darbenin Amerikancı, dinci olmayanı, sermaye ile derin bağlar kurmamış türü olur mu? Olursa karikatür olur. AKP adamlarına birtakım karikatürler çizdiriyor... 'Keşke,' diyorlar, 'kurduğumuz tezgâha şu solu da katabilseydik.' Oysa aklı başında solun tutumu sayesinde ortaya temel bir kriter kondu: AKP'ye ve onun temsil ettiği saldırılara karşı durmak solculuğun temel koşuludur. AKP'den demokrasi beklemek ve ülkeye böyle bir umut yaymak ise, işin içinde başka hesap yoksa büyük bir akılsızlığa denk düşer. AKP kontrgerillayı dağıtmıyor, sadece ele geçirmiş bulunuyor. Peki Amerikan darbesine karşı solun görevlerini yerine getirdiğini söyleyebiliyor muyuz? Kuşkusuz henüz hayır. Ancak önümüzdeki süreç, malum davalar nasıl giderse gitsin, bağımsızlıkçı, ilerici, emekten ve kardeşlikten yana bir sol ile bugün AKP'nin temsil ettiği cephe arasında köklü bir hesaplaşmaya sahne olacak."
Devrimcilik, oyun bozmaktır
Ufuk URAS (T(BMM, İstanbul Bağımsız Milletvekili, ÖDP Genel Başkanı)..
"...Kabul etmek gerekir ki, Ergenekon, Susurluk'un devamıdır ve bu dosyada adı geçen bazı isimlerin Ergenekon dosyasında da yer alması, bir tesadüf değildir. Tabii Susurluk'ta somut bir sonucun alınamaması, kamuoyunda bir beklenti yorgunluğu da yarattı. Bugün bizim verdiğimiz önergeye sadece bağımsız aday olan milletvekillerinin imza atmış olması, aslında manidar. Bu durum, düzen partilerinden demokrasi adına bir sonuç alınamayacağının en iyi göstergesi ve bir politik teşhir de oldu. Ama ben, toplumda var olan milliyetçi iklim nedeniyle bu süreci dışarıdan seyredenler ya da Ergenekon'un avukatlığına soyunan ve savunanların, solda bir politik geleceği olduğu kanaatinde değilim. Zaman içinde, onların siyaset dışı kaldıklarını göreceğiz. Apolitik tavırlarla siyasi hegemonya oluşturmak, mümkün değil. Diğer yandan, medyaya baktığımız zaman, mevcut bilgi bombardımanında bir elekten geçirerek elde ettiğimiz bilgi kırıntıları ile 'gerçekliğe' ulaşmaya çalışıyoruz. Bütün bu süreci bir iktidar savaşı olmaktan çıkarmanın yolu, aslında bir 12 Eylül ve düzen eleştirisine doğru adım atmaktan geçiyor. Nitekim biz de, sadece 2004'teki darbe girişimini değil, 12 Eylül dönemi generallerinin de yargılanmasını sağlamak için, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırılarak, bu kimselerin 12 Eylül darbesini yapanlar olarak yargılanmasını bu yüzden talep ettik. Bu nedenle darbeler ve çetelere karşı Meclis'ten bir adım atmak, bize önemli geldi. Her yerde, darbecilerle kontrgerilla ya da gladyo örgütlenmesi arasında bir içsel bağ olduğu görülüyor. Bu durumun tartışılabilmesi, demokrasinin kurumsallaşması açısından önemli. Devrimcilik oyun bozmaktır. Biz oyunu bozacağız. Halkın iradesi dışındaki çözümlerin, çözüm olmadığını göstereceğiz. Ama aynı zamanda, memleketi bu hale getirenlerden de çözüm beklenmemesi gerektiğini anlatacağız. Biz bunları Meclis'te konuşmayacağız da, başka nerede konuşacağız?"
İş, Türkiye'nin sosyalistlerinde
Murat ÇELİKKAN (Gazeteci)..
"Ergenekon soruşturması üzerine medya manipülasyonu var mı? Var! Ne zaman yoktu? Biz bütün çatışma, operasyon, köy yakma-boşaltmalarını Genelkurmay medyasından öğrenmiş bir toplumuz. Andıçları unutmayalım. Ergenekon sürecinde medyanın tutumu, sızdırma haber vb. tartışmaktan, olayın aslını es geçiyoruz. Sıradan insanlar için gözaltında ölüm de, gözaltı uygulamaları da, sızdırma haber de bu ülkenin gerçeği. Yeni değil. Diğer hak ihlallerine karşı çıkmamış olan medya, şimdi bunlara vurgu yapıyor. Bugün, siyaseten de demokrasi yanlısı medya açısından da yapılması gereken, bu ülkenin en büyük gerçeği olan darbe ve askeri vesayetin sınırlarını, 1992 ya da AKP ile kısıtlamayıp, gerçek boyutları ortaya koymaktır. Yani PKK ile savaş adı altında yapılanlar, faili meçhuller, Susurluk, Şemdinli, yargısız infazlar, suikastlar, 12 Eylül, bu sistem sorununun incelenmesi gereken unsurları. Bütün bunlar ve elimizdeki veriler, yeniden bu topluma hatırlatılmalı. Hatırlatılmalı, çünkü darbe girişimlerini soruşturmak üzere Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için imza veren sadece 20 milletvekilimiz var. Sanki her şey, Türkiye'de hukukun üstünlüğü gerçekten varmışçasına değerlendiriliyor. Daha dün, açıklanan bilgiye göre Hayat TV gayrı hukuki olarak, Bakanlığın isteğiyle yayın durdurmak zorunda kaldı. Mahkemelerin ifade özgürlüğü ve Anayasa değişikliği konusunda verdiği demokratik ve hukuki niteliği tartışmalı kararları ortada. Türkiye de askeri vesayetin ve darbelerin en büyük mağdurlarından olan sosyalistlerin, 'tarafsız' kalma eğilimleri, insana kurtla kuzunun olduğu yerde tarafsızlığı hatırlatıyor. Bu kapsamın genişletilmesinde ve askerin siyasetten ve Türkiye'den elini çekmesinde en büyük bilgi ve malzemeyi verebilecek olan, bu mücadeleyi kitleselleştirebilecek olan, Türkiye'deki sosyalistlerdir. Bu görev, her zaman olduğu gibi, onlara düşüyor."
Riyakârlığa dikkat çekiyoruz
Ahmet TULGAR ( BirGün gazetesi Yazı İşleri Müdürü)..
"BirGün'ün, Ergenekon soruşturmasının bir önceki gözaltı dalgasının ertesinde attığı (ve çokça ve hâlâ tartışılan) 'Yiyin birbirinizi' manşetinin insani bir tepki, Türkiye Sosyalist Hareketi'nin olaya insani bir tepkisi olarak değerlendirilmemiş olmasını, özellikle liberal-sol çevrenin ve ulusalcı çığırtkanların, empati ve derin duyumsama yoksunu, dayatmacı ve (ille de bir başka güce) dayanmacı duruşuna bağlıyorum. Bu manşetimize gerek ulusalcı, milliyetçi, Kemalist cepheden gerekse liberal ya da AKP taraftarı ya da sempatizanı cepheden gelen tepkiler üzerine bir sonraki gün yayımladığımız 'Editör' başlıklı yazıda, biri darbeci, faşist, milliyetçi, diğeri neo-liberal, emek düşmanı, dinci, son kertede toplumu zapturapt alma ve sömürü düzenini devam ettirme konusunda buluşacağı aşikâr iki iktidar bileşkesinin birbirine düşmesinden nasıl bir keyif aldığımızı belirtmiştik. Eh, bunca olan bitenden sonra kimse bizim ve okurlarımızın bu keyfine çomak sokamaz. Diğer taraftan, evet, BirGün'ün siyasi çizgisi biri darbeci-militarist-ulusalcı, diğeri neoliberal, dinci iki hegemonya arasından üçüncü ve sol bir cephe açmak isteyenlerin çabasına denk düşmektedir. O yüzden kimse bizim Ergenekon ve benzeri soruşturmalardaki - iddianame sızıntılarından da görüldüğü gibi- neoliberal, dinci ve BOP'çu katkıyı görmezden gelmemizi de bekleyemez. Ya da Taraf gazetesi ve bir grup liberal yazarın öforisine katılmamızı. Darbe karşıtlığında herhalde kimse Türkiye Sosyalist Hareketi'nden daha kararlı ve militan olduğunu söyleyemez. Biz, darbe karşıtlığı Genelkurmay kapısında soluksuz kalan bir soruşturma sürecinin daha derinleşmesi talebiyle bu süreçteki riyakâr tutumlara dikkat çekiyoruz. Kaldı ki BirGün, Ergenekon sürecinin daha henüz diğer gazetelerin birinci sayfalarını kaplamadığı dönemlerde de takipçisiydi. Çünkü biz Hrant'ımızı onların elinden kurtaramamış olmanın acısını yaşıyoruz hâlâ..."
Dava önce basında görülüyor
İhsan ÇARALAN ( Evrenselgazetesi Genel Yayın Yönetmeni, EMEP GYK Üyesi)..
"Gelenek olduğu üzere, 'Ergenekon davası' önce basında görülüyor... Her grubun medyası, kendisine göre bir dosya 'ele geçirip' üstünden mahkeme yapıp sonucu açıklıyor. Ve kamuoyu istendiği gibi; AKP'nin 'demokrasi kahramanlığı' ile 'Cumhuriyet savunucusu Ergenekon' arasında bölünmeye çalışılıyor. Bütün bu gelişmeler içinde açık olanlar şunlar: 1) Arkasına ABD ve AB'yi de alan kimi güç odakları, geleneksel, bir zamanlar kullandığı ama artık ayaklarına bağ olan kontra güçleri (eski derin devleti) tasfiye ediyor. Bu kontra kalıntılar, bir yandan milliyetçi, neo-faşist bir ideolojik politik çizgiye savrulurken, öte yandan 'küreselleşme karşıtı', 'antiemperyalist' bir söyleme sarılıyor. Ama bu tutum daha çok, gözden düşmüş olması, hizmetlerinin takdir edilmemesinden... 2) ...Ergenekon, siyasi bir dava. Ancak daha şimdiden bu davanın, bir uzlaşma, bir alışveriş üstüne oturtulduğu görülmektedir. Bunun en önemli kanıtı da, davada hiçbir resmi görevli bürokratın ve muvazzaf subayın bulunmamasıdır. Böyle bir 'derin devlet davası'nda üstelik de iki darbe girişiminin sanıkları da katıldığı halde bir tek bir muvazzaf subayın bulunmaması çok ilginçtir. Bu ilginçliği normal gösterecek tek şey ise soruşturmayı yürütenlere 'Muvazzaf subaylara dokunmayın,' denmiş olmasıyla açıklanabilir... ...Öyle anlaşılmaktadır ki AKP, geleneksel pragmatikliği ile demokrasiyi, özgürlükleri değil, kendisine sorun çıkaran kimi güç odaklarıyla 'aldım verdim pazarlığı yapmak' (hadi hesaplaşmak diyelim), uzlaşmak için bu operasyonu ve davayı kullanmak isteyecektir... ...Bu durumu değiştirecek tek şey ise halk güçlerinin, Türkiye'nin emek ve demokrasi güçlerinin söz konusu manipülasyonları bozacak bir güçle sahneye çıkması; kontra güçlerin, cunta heveslilerinin halka karşı işlediği suçlardan yargılanacak biçimde soruşturmanın genişletilmesi talebiyle mücadeleye girişmesidir."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...