“Eski dosttan düşman olmaz” deseler de bugün iki eski dost, Şamil Tayyar ve Tuncay Özkan arasında yaşananlara, birbirlerine yönelttikleri suçlamalara ve polemiklerindeki sert üsluba bakıldığında “düşman” diyemesek de dostluktan eser kalmadığını görüyoruz. İlişkilerindeki bu değişimi “Tuncay artık gazeteci değil. Benim dostum, arkadaşım Tuncay gazeteci Tuncay’dı. Şimdi siyasetçi, menfaatçi ve provokatör Tuncay var. Dolayısıyla ben kafamda kendimi ondan ayırdım. Yani bizi birbirimizden ayıran Tuncay’daki bu farklılaşmadır.” diye açıklıyor Tayyar. Okul döneminden geldiği söylenen husumetin bu güne yansıması mı yoksa sorusuna ilk kez bu kadar iddialı bir cevap veriyor: “Geçmiş döneme ilişkin bir tane problemim olduğunu göstersinler, ben gazeteciliği şu anda bırakırım.” İşte Şamil Tayyar ile yaptığımız röportajın ikinci bölümü…
TURKTİME: Star’ın yayın yönetmenliği için sizin adınızın geçmesini “…Eğer böyle bir senaryo varsa, bu senaryoyu giden ekipten bazılarının ismimi Süper Poligon’a sızdırarak “böyle bir şey varsa da doğmadan öldürelim” düşüncesiyle hesapladıklarını düşünüyorum.” diye değerlendirmiştiniz. Giden ekiple bir probleminiz mi vardı ki bu düşünceye kapıldınız?
ŞAMİL TAYYAR: Aslında herhangi bir sıkıntı yoktu. Ama sanırım böyle bir operasyonun gerçekleşmesinde benim de kısmi bir katkım olabileceğinizi düşünenler vardı. Sanırım bu, ondan kaynaklanan bir düşünceydi. Sonuçta bu yapıyı bilmedikleri için böyle bir kanıya kapıldılar. Sonuçta ben sıradan bir Ankara Temsilcisiyim. Öyle bir gücümün olması mümkün değil. Biz Alev beyle de son derece uyumlu bir çalışma gösterdik ama fikri olarak bazı noktalarda ayrılıklarımız vardı.
TURKTİME: Mesela?
ŞAMİL TAYYAR: Onlar hepimiz Hrant Dink’iz, Ermeniyiz derken ben bu sloganın yanlış olduğunu düşünüyordum. Belki de bundan hareketle bazı yorumlar yapılmıştır.
TURKTİME: “Ben sıradan bir Ankara temsilcisiyim” diyorsunuz ama size dışardan atfedilen güç hiç de öyle değil. Şamil Tayyar patronajla çok yakın olarak biliniyor…
ŞAMİL TAYYAR: Ben buraya gelirken bana iş teklifini yapan gazetede görev almamı söyleyen kişi o zaman genel yayın yönetmeni olan Fatih Karaca’ydı. Ben yazar olarak anlaşmıştım. Fatih bey başlamadan önce bana biraz daha beklememi söyledi ve birkaç gün sonra beni arayarak beni temsilci olarak düşündüklerini ifade etti. Ben yazar olarak anlaştığımızı ama temsilciliğin çok farklı bir format olduğunu söyleyerek tereddütte kaldım.
ZÜLFİKAR DOĞAN’DAN SONRA TEMSİLCİ OLMAK BENİ RAHATSIZ ETMİŞTİ!
TURKTİME: Neden?
ŞAMİL TAYYAR: Zülfikar Doğan’dan sonra geliyor olmak beni çok rahatsız etmişti. Çünkü onunla Milliyet’te 9 yıl birlikte çalışmıştım. Star TV’ye de ekip olarak birlikte gittiğim arkadaşımdı. Onlar da bana “Zülfikar’ın gönderilmesi, senin önünü açmak için yapılan bir operasyon değil. Sen olmasan başkası olacak. Kendimize göre gerekçelerimiz var.” dediler ve ben teklifi o zaman kabul ettim.
TURKTİME: Yani söylendiği gibi patronajla yakın bir ilişki ve o ilişkiden doğan gücünüz yok mu?
ŞAMİL TAYYAR: Ben gücümü her zaman kendi emeğimden ve ürettiğim işlerden aldım. 24 yaşında Milliyet’te sıradan bir muhabirken Cumhurbaşkanı ile doğrudan konuşan bir adamdım. Başbakanla ilişki benim yeni keşfettiğim bir ilişki değil. 24 yaşında nikah şahidim Başbakan Akbulut idi. Ama kendimi ifade etme imkanı bulamadığım için bazı şeyler görülmedi. Star’da kendimi biraz daha iyi ifade etme imkanı bulunca böylesi spekülasyonlar yapılmaya başladı. Son dönemde her yere çomak sokuyoruz. Çomak sokunca birileri bu şekilde spekülasyonlarla vurmaya çalışıyor.
TURKTİME: Yönetimin böyle bir tasarrufu yokken sizin yayın önetmeni olarak gösterilmeniz yönetimle sizin aranızda bir sıkıntıya neden oldu mu? Bu nedir diye aradılar mı sizi?
ŞAMİL TAYYAR: Hayır, bana bir şey gelmedi çünkü bu haberlerin ben kaynaklı olmadığı kesin. Orta derece zekaya sahip herkes böyle bir şeyin en fazla zarar vereceği kişinin ben olduğunu bilir. İş kesinleşmemişken, karar verilmemişken, benimle ilgili böyle bir kanaat oluşmamışken bunun yazılıyor olması en çok bana zarar verir. Bizim sektör sanat yada siyaset dünyası gibidir. Sevenlerinizden çok düşmanlarınız vardır. Bu haberler sitelere düştüğü zaman düşmanlarınız kırk koldan üzerinize yürüyerek aleyhinize kampanyalar başlatırlar.
“301 CEMİL TAHTAYA” MANŞETİ YANLIŞTI
TURKTİME: Alev Er’i “301 Cemil Tahtaya” manşeti götürdüğü söyleniyor. Siz olsaydınız gazetenin başında öyle manşet atar mıydınız?
ŞAMİL TAYYAR: Hayır, atmazdım. Herkes bilir ki bir Bakan’ın böylesi bir hayati konuda tek başına engelleyici olması mümkün değil. Bunu sadece bir Bakan’a bağlayıp onun üzerinden vurmaya çalışmayı ben çok doğru bulmam. Bunu o zaman da yanlış buldum. Siyasi iktidara zarar verir yada vermez anlamında değil ama bu konuda bir kavga verilmek isteniyorsa bu kavgayı Cemil Çiçek’e değil Başbakan’a karşı vermek gerekir.
TURKTİME: Er’i gerçekten de o manşet mi koltuğundan etti?
ŞAMİL TAYYAR: Benim edindiğim intiba şu; Böyle bir düşünce önceden de vardı, sadece o gün realize edildi. Bunun 301 ile falan alakası yok. Geriye dönüp baktığımız zaman bu gazetede “Efsane Geri Döndü” diye manşet var. Eğer çok art niyetli olsa o manşet atıldığı gün görevden alırlardı.
YAZDIKLARIMDAN KİMSE BAŞKA ANLAMLAR ÇIKARMASIN
TURKTİME: Tuncay Özkan, Sinan Aygün, Tevfik Diker… Sık sık eleştiri potanıza giriyor ve hepsinin ortak özelliği “ulusalcı” olarak bilinmesi. Ulusalcılarla bir derdiniz mi var?
ŞAMİL TAYYAR: Ben bu isimlerin ortak paydasına bakmadım ama ulusalcı olmadıkları kesin. Geçenlerde birisi “Şamil sürekli bu değerlere sataşıyor. Geçmişte de kendisi bu değerlere sahip çıkan birisiydi niye şimdi bunu yapıyor” diye sormuş. Ben hayatımın hiçbir döneminde ulusalcı olmadım. Ulusalcılığın içi boş bir kavram olduğunu düşünüyorum. Açıkçası, ne anlama geldiğini bilmiyorum. Biri çıkıp izah ederse memnun olurum. Üçünün de ortak noktası ulusalcı dediniz ama hayır, öyle bir ortak noktaları yok. Geçenlerde bunu Sinan Aygün’e de sordum. “Hayır” dedi. “Ben ulusalcı falan değilim. Milliyetçiyim.”
O da sonuçta bir sivil toplum örgütü başındaki isim. Vereceği mesajlara dikkat etmesi, çok ağır ifadeler kullanması lazım. Yerel ölçekte bir sivil toplum kuruluşunun her konuda ortaya çıkıp konuşmasını doğru bulmadığım için eleştiriyorum.
TURKTİME: Sinan Aygün’ü hizaya getirmek için iş dünyasının “akil adamlarının” Aygün ile görüştüğünü yazmıştınız. Bu yazınızın sonunda “Bu toplantıdan kendine ders çıkarmış mıdır, göreceğiz.” demiştiniz. Sizce çıkardı mı? İzlenimleriniz ne doğrultuda?
ŞAMİL TAYYAR: Evet, gelmiş gibi gözüküyor…
TURKTİME: Peki Tevfik Diker’i neden eleştiriyorsunuz?
ŞAMİL TAYYAR: Tevfik Diker’i ise ben Meclis’e girdiği zaman tanımıştım. O zaman çok demokrat bir kimliği vardı. Ondan dolayı da çok iyi bir hukukumuz oldu. Ama zaman içinde siyasette kendisine uygun bir yer bulamadı ve belki bunun da etkisiyle savruldu. Bugün ortalıkta dolaşıyor ama ne adına niçin dolaşıyor, fikri altyapısı nedir bilmiyorum. Tevfik Diker ile ilgili tavrım da çok net. Genelkurmay başkanına mektup yazıp da müdahale edin demeyi bir demokrat olarak çok doğru bulmuyorum. Bu Diker değil siz de olsanız aynı tepkiyi gösterirdim. Yazılarımdan hiç kimse farklı bir anlam çıkarmasın.
TURKTİME: Tevfik Diker ile ilgili “Bu adamı deşifre ediyorum ki herkes tanısın. Çünkü bu memleket için ‘ulusal tehdit’ olmaya başladı.” diye yazmıştınız. Bu tavır da en az eleştirdiğiniz ulusalcıların bakışları kadar abartılı bir bakış değil mi? Bir kişinin yada grubun çıkışını hemen ulusal tehdit olarak adlandırıp tepki koymak o abartılı refleksle aynılık taşımıyor mu?
ŞAMİL TAYYAR: Ben Tevfik Diker’den neredeyse haftada bir mesaj alıyorum. Bunlar sadece bana gönderilmiş mesajlar değil. “20 subay Genelkurmay’a mektup yazdı…” Açıkla diyorsunuz, açıklayamıyor. Dört tane emekli astsubaya bir kağıt imzalatıyorsun generaller var diyorsun. Ülke çok hassas bir dönemden geçiyor. Hükümetle asker arasındaki çatışmanın kime ne yararı olabilir. Sürekli olarak bu körüklenmeye çalışılıyor. Dolayısıyla bu, ulusal güvenlik problemidir diyorum. Bazen bir deli kuyuya bir taş atıyor 40 akıllı çıkaramıyor. Bu işler böyle başlıyor. İkinci Dünya savaşına da iki tane gemi yüzünden girmedik mi? Dolayısıyla bunları çok fazla hafife almamak gerekiyor. Yarın işi öyle bir hale getirirler ki çok büyük problemler çıkabilir. O yazıda Genelkurmay Başkanlığı’na da mesajım vardı: “Siz de bunları itibarsızlaştırın ki sizin adınıza siyaset yapmaya çalışanlar bundan rant yiyemesinler ve ülke demokrasisine zarar veremesinler.” Şu anda Tevfik Diker izlediği stratejiyle demokrasiye de zarar vermeye başlamıştır. Ben uyardım.
TUNCAY ÖZKAN ULUSALCI DEĞİL, MENFAATÇİ
TURKTİME: Tuncay Özkan da mı ulusalcı değil?
ŞAMİL TAYYAR: Açıkçası Tuncay Özkan’ın ne olduğunu anlamış değilim. Geçende yine konuşmuş; “sağcıysanız MHP’ye, solcuysanız CHP’ye oy verin” demiş. Ben böyle bir ideolojik kafayı hiçbir şekilde kategorize edemiyorum. Olsa olsa bunun ortak paydası menfaat olur. Dün Mesut Yılmaz’la kol kola siyaset yaptınız bugün CHP’ye oy istiyorsunuz. Mesut Yılmaz’ın siyasi mirası Anavatan partisi, orada devam edin o zaman. Ama hayır, o zaman güç onlardaydı.
TURKTİME: Şimdi de güç Ak Parti’de. Bu durumda Ak Parti ile ilişkilerinin iyi olması gerekmez miydi?
ŞAMİL TAYYAR: Anlıyoruz ki, Ak Parti ile uyuşamadığı için, Başbakan’a ters düştüğü için onlara alternatif olabilecek her türlü siyasi oluşumun arkasında. Demek ki burada bir menfaat var. Dolayısıyla Tuncay Özkan’ı da ulusalcı olarak değil menfaatçi olarak tanımlamak mümkün. Geçenlerde Tuncay Özkan ile bir telefon görüşmem olmuştu. Kanaltürk’te “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, uğruna ölen varsa vatandır” diyordu. Tuncay’a “Üniversite yıllarında bunu biz söylüyorduk ve siz çıkıp bize faşist diye bağırıyordunuz. Biz kırkından sonra devrimci olduk, siz faşist mi oldunuz şimdi?” dedim kahkahalarla gülüp “Ne yapalım şartlar böyle” dedi. Demek ki arkadaş şartlara göre uyum sağlayabiliyor. Şimdi siz Tuncay’a ulusalcı diyebilir misiniz?
TURKTİME: Yazılarınıza baktığımızda sadece ulusalcı olmayıp öyle görünmesinin eleştirisinden daha fazla şeyler olduğunu görüyoruz. Neden bu kadar sertsiniz Özkan’a karşı?
ŞAMİL TAYYAR: Tuncay, bir işçi oğluydu ve üniversiteyi üç kot pantolonla bitirdi. Şimdi Polat Towers’da oturuyor, 17 milyon dolardan bahsediyor. Demek ki ortada yanlış giden bir şeyler var. Biz diyoruz ki bir gazeteci kendi gücünü başka alanlarda kullanıyor ve bunu ranta dönüştürüyorsa bu yanlıştır. Dolayısıyla bir gazeteci olarak buna tepki gösteriyorum.
TUNCAY ÖZKAN’LA GEÇMİŞ DÖNEME İLİŞKİN BİR TANE PROBLEMİM OLDUĞUNU GÖSTERSİNLER, GAZETECİLİĞİ ŞU ANDA BIRAKIRIM.
TURKTİME: Tuncay Özkan’la karşı karşıya gelmeniz okul döneminde başlayan siyasi husumetin bu güne yansıyan görüntüsü olarak yorumlanıyor. Var mı böyle bir şey?
ŞAMİL TAYYAR: Ben 1982 girişliyim, Tuncay 83 girişli. Ben üniversiteye girdiğimde sıkıyönetim vardı. 86’da okulu bitirdim ve o tarihte de sıkıyönetim kalktı. Yani öğrenci olaylarının, ideolojik çatışmaların, kutuplaşmaların olmadığı bir dönemde okuduk. Dolayısıyla o dönemde biz istesek de öyle bir siyasi atmosfer yoktu. Bunu herkes çok farklı ve yanlış yorumladı. Ayrıca biz üniversite yıllarında çok iyi arkadaştık. Bu yazıların öncesine kadar da iyi bir hukukumuz vardı. 1985 yılında ben Milliyet’te işe başladığımda üç ay sonra Tuncay da Cumhuriyet’te işe başladı ve bana “Sen hangi alanla ilgileniyorsan ben de o alanla ilgileneyim. Görevlere beraber gider geliriz” dedi. Ben de polis-adliyeye bakıyorum dedim ve o da polis-adliyeyi istedi. Ve bir süre eş zamanlı o Cumhuriyet, ben Milliyet’te polis-adiye muhabirliği yaptık. Arkasından beni eğitime verdiler, o da eğitime geçti. Sonra ben Başbakanlık muhabiri oldum o da Cumhuriyet’te Başbakanlık muhabiri oldu. Yakın tarihe kadar da hiçbir problemimiz yoktu.
TURKTİME: Madem bu kadar hukukunuz, dostluğunuz vardı şimdi ne oldu? Neden bu kavga?
ŞAMİL TAYYAR: Olan şu; Tuncay artık gazeteci değil. Benim dostum, arkadaşım Tuncay gazeteci Tuncay’dı. Şimdi siyasetçi, menfaatçi ve provokatör Tuncay var. Dolayısıyla ben kafamda kendimi ondan ayırdım. Çünkü birilerini örgütleyeceksin, meydanlarda konuşacaksın, kendi televizyonunda parti beyanları vereceksin… Böyle bir anlayış yok ki. Yani bizi birbirimizden ayıran Tuncay’daki bu farklılaşmadır. Yoksa Tuncay’la geçmişte hiçbir problemim olmadı. Geçmiş döneme ilişkin bir tane problemim olduğunu göstersinler, ben gazeteciliği şu anda bırakırım.
SİYASETE GİRİŞİMİ GAZETECİLER SABOTE ETTİ
TURKTİME: Siyasete ilginizi biliyoruz. Bu kavganın fitilini biraz da Tuncay Özkan’ın artık gazetecilikten çok siyasi bir figür olarak ortaya çıkması ateşledi diyebilir miyiz?
ŞAMİL TAYYAR: Bu konuda da çok yanlış şeyler konuşuluyor. Ben resmi olarak sadece 1999 yılında DSP’den aday oldum. O dönemde Meclis’te çalışan gazeteci arkadaşlarımın önemli bir bölümü aleyhimde kampanya yaptılar. Rahşan Ecevit’ê, Bülent Ecevit’e gittiler ve “Bu adam faşisttir, bunu listeye koymayın. Seçilirse başka partiye gider” diye kulis yaptılar. O dönemde Ecevitlere yakın gazetecilere de Rahşan hanım sormuş, “Şamil’i tanıyor musunuz” diye. Onlar da aşağı yukarı benzer şeyler söylemişler. Bunun üzerine beni listede son sıraya koydular. Ben de Yüksek seçim Kurulu’na başvurdum ve adaylığımı geri çektim.
TURKTİME: Siz de Tuncay Özkan gibi gazeteciyken siyasete girmiş olmuyor musunuz? Ne farkı var peki?
ŞAMİL TAYYAR: Fark şu; Ben o tarihte gazeteden izin almıştım ve bu girişimim gazete yönetiminin bilgisi dahilindeydi. Liste kesinleştikten sonra gazeteciliği bırakacaktım. O tarihte bir haber bile yapmadım. Ve başvurumu geri çekince gazeteye geri döndüm. Ama birçok kişi beni yıpratmak adına DSP’den aday olduğum halde ANAP’tan, MHP’den aday oldu diye laflar ettiler.
TURKTİME: Bundan sonrası için siyaseti düşünüyor musunuz?
ŞAMİL TAYYAR: Hayır. O hatayı 1999 yılında yaptım, bir daha yapmam.
TURKTİME: Tuncay Özkan ile bundan sonra da yazmaya devam edecek misiniz?
ŞAMİL TAYYAR: İlla Tuncay’ı yazacağım diye bir derdim yok. Ama elimize önemli bilgiler gelirse tabii ki yine yazarım.
TURKTİME: Sizin gündeme getirdiğiniz ve daha sonra da çok konuşulan 17 milyon doları nereden bulduğu sorusuyla ilgili Tuncay Özkan’ın yaptığı açıklamayı yada açıklamamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞAMİL TAYYAR: Açıklayamaz. Çünkü bunun hesabını veremez. Bizim ortak bir hocamız İstanbul’da Tuncay’ı ziyaret etmiş. Sohbet sırasında kanalı nasıl kurduğunu sorunca hocaya “Transferlerden 3,5 milyon dolar param vardı. Bunu tanıdığım bir fon yöneticisine verdim. O da bu parayı biriktirdi” demiş. Orda da mı mizah yaptı bilmiyorum ama gerçek şu ki herkese ayrı bir hikaye anlatıyor. Buradan da şu çıkıyor, Tuncay’dan iyi bir hikaye yazarı olur.
ÜÇLÜ SACAYAĞI: MESUT YILMAZ-ŞENKAL ATASAGUN-TUNCAY ÖZKAN
TURKTİME: Tuncay Özkan’ın el altından MİT mesajları vermesi kadar sizin de MİT ilginiz dikkat çekici. Bu ortak ilgi birilikte takıldığınız dönemden gelen bir şey mi?
ŞAMİL TAYYAR: Tuncay’ın okul yıllarında katıldığı arkadaş toplantılarını bir süre sonra polis basarmış. Şimdi polisin neden bastığını daha iyi anlıyorum. Yani o dönemde başlayan heyecanlı bir süreç vardı. Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemde Şenkal Atasagun ile çok yakın bir ilişkisi olduğu kesin. Bu muhbirlik midir, elemanlık mıdır, dışardan destek midir, istihbarat alanında nasıl adlandırılır açıkçası bilmiyorum. Ama iyi ilişkilerinin olduğu kesin. Hatta o dönemde bu ilişkilerle bağlantılı olarak Uğur Dündar gibi bir gazeteciyi yedi Tuncay. Fatih Altaylı’yı bile kısmen sahanın dışına itti. Bu, çok tesadüfi bir şey değildir. Üç sacayağı vardı o dönem. Başbakan olarak Mesut yılmaz, istihbarat olarak Şenkal Atasagun, medyada da Tuncaydı. Bunlar üçlü bir yapıyla o dönemi götürdüler. Mesut Yılmaz Sadettin Tantan’ı görevden almayı düşününce o zaman Tantan’a ilk muhalefeti Tuncay Özkan başlattı ve Tantan aleyhine yazılar yazdı. Tuncay Özkan, Mavi Akım’ı savunan ilk yazardır. Böyle bir stratejinin parçası oldu. Ben Tuncay Özkan’ı çok defa Mesut Yılmaz’la kol kola, omuz omuza gördüm. Örneğin Mahir Kaynak’ın MİT ile ilgili çok yüzeysel bilgiler verdiği kitabına MİT dava açtı ama Tuncay Özkan’ın yazdığı kitapta MİT ile ilgili çok daha gizli bilgi ve belgelere yer verilmesine rağmen Tuncay’a dava açılmadı. Bütün kareleri yan yana getirdiğiniz zaman ortada bir gariplik var.
TURKTİME: Peki sizin MİT ilginiz?
ŞAMİL TAYYAR: Ben, son dönemde MİT ile ilgili birkaç yazı yazdım. Ama benim yazılarım MİT kaynaklı özel bilgiler değil. Ve bir tavır koyuyorum, duruş sergiliyorum. Benim kamuoyuna mal olmuş, özel mit kaynaklı bir tane yazım yok.
RÖPORTAJIN BİRİNCİ BÖLÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN…
YARIN:
“Muharrem Sarıkaya ile hesabım daha bitmedi” diyen Tayyar bu hesabı nasıl görecek?
Turgay Ciner, Muharrem Sarıkaya’yı neden koruyor?
Yasin Hayal medyayı nasıl yönetiyor? Medyanın Hayal zaafı neden kaynaklandı?
Gazetelerin Hrant Dink cinayeti ile ilgili manşetleri arka arkaya yalanlanırken, Star bu potanın dışında kalmayı nasıl başardı?
Bir zamanların siyasi simgesi olan kamyonun yerini kendisini ulusalcı diye tanımlayanlar nasıl aldı?
“5 N 1 Tevfik Diker” ne anlama geliyor?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |