NATO müdahalesinin ardından belini doğrultamayan hatta her geçen gün daha kötüye giden bir ülke oldular. Sadece bu örnekten yola çıkarak bile Türkiye'nin NATO toplantısında 5. maddeyi yani askeri müdahale içeren o kritik maddeyi işletmemesinin en mantıklı hareket olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye savaş istemiyor. Bunu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu defalarca dile getirdi. Suriye'nin uçak saldırısını provokatif bir eylem olarak değerlendirirsek, bu saldırının en büyük amacı Türkiye'nin bölgesel bir savaşın içine sürüklenmesiydi.
Neyse ki dış politikamız bu tür provokasyonlara tamamen kapalı. En doğrusu yapıldı. NATO, "bir daha tekrarlanırsa o zaman harekete geçeriz" dedi. Bundan yarım saat önce de Başbakan Erdoğan, "sınırımıza yaklaşan her Suriye askeri tehdit unsurudur" uyarısında bulundu.
Bunlar Esat rejimini durdurmaya yeterli mi değil mi, orası ayrı bir konu. Önce böyle kötü bir senaryoya alet olmadığımız için atılan diplomatik adımları iyi okumak gerek. Savaş çıksa bu kimin için karlı, kimler için zararlı olacaktı. Olaya buradan bakmakta fayda var.
Türkiye savaş istemiyor. Bunu gösterdi. Suriye muhalefeti de savaş istemiyor. Ulusal Konsey yani Suriye halkının meşru temsilcisi olan oluşumun lideri ile Abdülbasit Seyda ile görüştüm. Seyda çok açık ve net söyledi, "savaş, askeri müdahale, operasyon istemiyoruz" dedi. Nedeni açık, "Suriye halkı savaştan çok çekti, zaten bir buçuk yıldır savaşın içindeler, biz füzeyle, helikopterle getirilen bir özgürlük istemiyoruz, özgürlüğümüzü kendimiz kazanmak istiyoruz" diye konuştu.
Belli ki Suriye halkı, yanı başlarındaki Libya örneğinden rahatsızlar. NATO müdahalesiyle ortalığın kat ve kat kana bulanacağından ve sonrasında bu savaşın izlerinin kolay kolay silinmeyeceğinden eminler.
Suriye muhalefeti geçtiğimiz aylara göre artık daha bilinçli. Uzun yıllar ülkelerindeki tüm siyasi faaliyetlerin yasak olmasından dolayı fikir söyleyemeyen bu insanlar, yavaş yavaş siyasi idman yaptıkça açılıyorlar. Mesela ayaklanmanın ilk aylarında Suriye Müslüman Kardeşler Örgütünün Genel Başkanı Muhammed Riyad Şükfa, "askeri müdahale olsun ama sadece Türkler girsin" demişti. Artık demiyorlar. Bu savaş çığırtkanlığının kendilerine hiçbir faydasının olmayacağının farkındalar.
Peki Esat'ın yaptıkları cezasız mı kalacak? Elbette hayır. Türkiye söyledi, "sınırımıza yaklaşırsanız kötü olur" dedi. NATO da açık ve net uyardı, "bir daha olursa harekete geçeriz" dedi. Bu sözlü uyarıların Esat'ı durdurmaya yetip yetmeyeceğini konuşacak olursak, rejime yönelik tahammül artık kalmadı, bundan böyle rejim üzerinde zaten olan diplomatik baskı daha da arttırılacak, yaptırımlar beraberinde gelecek. Hatta bir Türk projesi olan Suriye'ye insani koridor da gündeme alınacaktır ilerleyen günlerde. Zira bu çok hassas ve önemli bir konu. Suriye halkına yardımsa bu yardımın silahla, askerle, ortalığı daha fazla kana bulayarak değil; insani yardımla, hayat kurtarmakla olduğunu gösteren bir proje.
Suriye için tüm bu dış baskıların yanı sıra Esat yönetiminin artık sadece Şam ile sınırlı kaldığını, Şam'dan ötesine söz geçiremediğini, devlet otoritesinin ülke genelinde günden güne eridiğini de görüyoruz. Ülke ekonomisi bitmiş halde. Suriye yönetimi daha ne kadar cepten yemekle idare edecek? Asker bunalmış halde. Ülkenin en az yüzde 60'ının kontrolü Özgür Ordunun elinde. Kendi halkına kurşun sıktırılan Suriye askerinin, başlarında generalleri ya da diğer rütbelileriyle ordudan kaçıp, Türkiye'ye ve Özgür Suriye Ordusuna katıldığını da hesaba katarsak, Beşar Esat'ın bir buçuk yıldır sürdürdüğü işkenceyi daha ne kadar götürebileceği kocaman bir soru işareti olarak karşımıza çıkmış oluyor.
sabah
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...