‘Çocuklarıma kahvaltı ettiremedim ve bu benim zoruma gitti. Devletimiz bu duruma bir el koysun. Şimdi çocuklarım aç kalmasın diye dilenmekten geliyorum. Çıkma diyorlar, bu durumda nasıl çıkmayayım. Biz ölelim ama çocuklarımız aç kalmasın.’
Dedi kadın.
‘Geber’ dedi adam.
Adam, bu söylediğinden ötürü üstlerinden tepki görmeyeceğini biliyordu çünkü; hatta toplaşıp hangırdayarak mavrasını da yapabilirlerdi. Ah şu sosyal medya yok mu, bütün işi o mahvetti.
Zira adam daha evvel ‘Başkanım, bunların zürriyeti ve cibilliyeti bozuk, bunlardan başka ne bekleyebilirsiniz’ demişti CHP’yi kastederek Ak Partili Millet Vekiline. Bir üstü de çıkıp ‘efendi! Sen bu Devletin bürokratısın, memurusun, senin işin yoksul vatandaşları, yatağa aç giren çocukları tespit edip gereğini yapmak / yaptırmak, işine bak.’ dememişti.
İşte, bu denmediği için, çocuklarına ekmek bulmak için dilenen kadına ‘geber’ diyebilecek cüreti çoktan bulmuştu adam.
Belki de memuriyetini daha yukarıya taşıyacak yolun buradan geçtiğini düşünüyordu.
‘Açım’ demişti çünkü kadın, hak etmişti.. ‘çocuklarıma kahvaltı ettiremedim’ demişti, ki bu düpedüz iktidara yönelik bir operasyon çekmeydi, algı yönetimiydi, büyük resme bakmak gerekti, kadının arkasında bazı dış güçler olabilirdi.
Zira, cümle ahalimizin karnı tok sırtı pekti.
Üstelik ilgili Bakanlığın toplumun aynası olan ünlü şahsiyetlerle yürüttüğü ‘hayat eve sığar’ kampanyasını da gölgelemeye yönelik bir söylemdi bu, direkt sabote ediyordu. Burak Özçivit bile evinde oturuyor kadın! Sana ne oluyordu?
Kadının ağzında maske yoktu; belli ki, ya sipariş ettim gelmedi, ya da internetim kesikti sipariş edemedim demeye getiriyordu lafı..
Geberebilirdi.
‘Adam’ Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstanbul İl Müdür Yardımcısıydı.. Kadının arkasından kameraya aç ve mahcup bakan çocukların karnını doyurmakla mükellefti yani..
O ‘geber’ dedi.
Kadın, Roman vatandaştı, Sulukuleliydi. Kim bilir dans mı ediyor, şarkı mı söylüyordu..
Kadının gebermesi için çok sebep vardı yani..
Bakanlık ‘Bu utanç verici olaydan yola çıkarak, bütün kurum yetkililerinin yaptığı ve yapacağı işleri incelemek üzere müfettişlerimiz görevlendirilmiştir’ demiyordu da, ahalinin gazını alıyordu, adamı görevden almakla yetiniyordu.
Sorumlu tekdi. ‘geber’ diyendi.. İhtimal ona o görevi veren amiri ceketinin yakasındaki tozu temizleyerek ‘bana ne kardeşim, lafı ben demedim ki.’ diyordu, adam görevinden alınmıştı işte, iş bitmişti..
Bacası tütsün istiyordu kadın, karınları doysun çocukların.. Eğmeden başını çöp bidonlarının içine, insanca yaşamak istiyordu kadın, buydu tek derdi..
Mutluluğun resmini çizebilir misin diye soran bir şair vardı bir ressama.. Mutluluğun resmi diyordu hani, çizebilir misin Abidin..
Nasıl çizilir resmi mutluluğun?
Onuruyla, dilenmeden kimseye, çocuklarıyla kahvaltı eden annenin resmidir mutluluk.. Kaynayan tenceredir mutluluk, sobanın dibine kıvrılmış kedidir mutluluk, kışın evin buğulu camına çizilen resimdir mutluluk. Varlığını düşünen bir gücün olduğunu bilmektir mutluluk.
Mutluluk, güçlü hissetmektir ve az da olsa önemli kendini.. Çizilebilirdi resmi mutluluğun, gözünü kin, nefret bürümüş bürokrat ‘geber’ diyeceğine ‘yettim bacı’ diyebilseydi.
Çizilirdi resmi mutluluğun, çocuklar yatağa aç girmeseydi.
Sık dişini eli öpülesi kadın, görürler belki seni; dilenmeden, çocuklarınla kahvaltı edebilirsin belki bir gün..
Belki gebermezsin.