Kadının çilesi hiç bitmiyor ki film ya da hikâyesi bitsin! 1969 yılında Kahramanmaraş’tan Düzce’ye göçen, sekiz çocuklu bir ailenin en büyük kız evladı. Hamileliği hiç bitmeyen anasının ağzını her açtığında “Sus, bak yine kendi kendine konuşuyor” denilen bir evde göçebe bir hayat. TRT’nin gezici derleme türküler için içlerinde Nida Tüfekçi’nin de olduğu seçmelere yaşı reşit olmadığı için kaçak girer, kazanır da. Ama hiçbir zaman istediğini yapmaya hakkı yoktur. Dayak yiyebilir, henüz on üç yaşında, yetmez, on dört, hatta on beş yaşında hamile bırakılabilir.
Parmakları babası tarafından kırılıp, ahırda boynundan zincire de vurulabilir. Anne adayı olduğunda sözde kocasından karnına tekme yiyebilir. İsteyen gelip kadın diye taciz de edebilir... Alınıp satılabilir, hüviyeti olmadığı gibi ölürse suçlanacak kimse de yoktur. Mal gibi satılır durur; işte onun adı Cumhuriyet Türkiyesinde, Dilber Babuş ama hep sancılı günlerinde, karanlık sevmediği için ay ışığı gibi etraf hep aydınlansın dileyen, Dilber Ay.
Kadının çilesi hiç bitmiyor. Bugün dahil her an kadın, aşağılanan ve üzerinde istediğin tasarrufu yapabileceğin bir eşya konumunda. Tam da buna farkındalık katmak isteyen ve Müslüm Baba başarısı ile hatırladığımız, Ketche olarak bildiğimiz Hakan Kırkavaç, yönetmen koltuğunda. Elbette yine çok güzel işler ortaya konmuş, nasıl olmasın? İşin içinde Mustafa Preseva var, İskender Paydaş var. Kadro, Müslüm Baba filmi içinden de olsa, Nursel Köse, Selen Uçer, Deniz Hamzaoğlu gibi deneyimli isimlerin yanında, gelecek vaat eden Zeliha Kendirci var. Onun Chopin müziği eşliğinde, çocuk gelin hali ve kuruyan dudaklarından sızan gözyaşlarını, bebeği ile uyuyuşunu unutmayacağız...
BENDEN NE İSTİYORSUNUZ?
Film o kadar gerçek ki sizi izlerken bozguna uğratıyor. Hani deriz ya benim hayatım film! Burada gerçek, film olmuş ve az bile anlatılmış. Kayıp giden hayatlara, susan ve kaderine mahkûm olanlara farkındalık katmak isteyen Ketche ve özellikle görüntü yönetmeninin (Jean Paul Seresin) ciddi emek verdiği kesin. Ama bir şeyler tam oturmuyor, sanırım fazla gerçekliğin iç acıtıcı olması, bunun olmasına karşı çıkan yüreğimizin haykırması. Müslüm Baba filminde benzer etkileri görsek de o hâlâ bir numara. Tabii bu başka bir hikâye, özellikle bir komedi oyunculuğunda iyi performans gösteren kişinin böylesi dram içeren, ağır bir filmde rol alması tebrik edilesi. Bu anlamda filmin yetişkin kısmını canlandıran Büşra Pekin’i tebrik etmek lazım. Elbette senaryoda Kamuran Süner ve Nalan Merter Savaş’ı da. Ama en çok Fatma Girik ile aynı gün yaşamını yitiren oyuncumuz, Ayberk Pekcan’ı.
Bu filmden çıkarılacak en önemli ders, hâlâ kadınlarımızın bu sorunları, katliamları yaşarken bir yerlerde kendi çıkmazlarda iken başka kız kardeşlerini düşünebilen, Dilber Ay gibi yürekli Anadolu kadınının güçlü duruşu. Yıllardır söyleye durduğu ve filmde de belirttiği gibi beni en çok kadınlar anladı: Noldu gardaş noldu; yolda mı kaldın, Doluya mı düştün darda mı kaldın, Bir zalım elinden yara mı aldın, Antep’i Maraş’ı başıma yıktın!
Keşke kadınlarımıza bu ıstırapları yaşatmasak ve sormasak, kendi kendimize bu erkekler bu kadar acımasız olmayı nereden öğrendi? (Kaynak: Cumhuriyet)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |