Bir yılı aşkın bir süredir Ergenekon’la yatıp kalkıyoruz. Her gözaltı yeni bir tartışma yaratıyor, geçen süre komplolardan beslenenlerin ekmeklerine yağ sürüyor, en yakası açılmadık komplo teorileri peş peşe sökün ediyor.
Tabii her komplo, her gözaltı, her şişirilmiş ya da iğdiş edilmiş Ergenekon haberi ilgilenilmesi gereken gerçek sorunları gündemden iyice uzaklaştırıyor. Sanırsınız dış borçtan işsizlik rakamlarına, demokrasisiz Cumhuriyet’ten sivilleşemeyen siyasete kadar kronikleşmiş tüm sorunların tek bir sorumlusu var: Ergenekon diye adlandırılan terör örgütü. Bu örgüt çözüldü mü, siyasetten ekonomiye, iç politikadan uluslararası ilişkilere tüm kabızlıklar da bir anda çözülecek, necip Türk milleti hak ettiği ama bir türlü yakalayamadığı nurlu ufuklara erişecek.
Abartılı belki ama bir taraftan bakınca yaratılan hava beredeyse bu.
Oysa Ergenekon’a tüm iyi niyetli yaklaşımlar, siyasetin ve sosyal hayatın üstüne heyula gibi çöken karanlık elin ortaya çıkartılması ve her şeyin normal seyrinde devam etmesi savından hareket ediyor.
Ve fakat…
Post-Ergenekon efsanesi başlı başına her türlü “gerçek gündemi” örten bir karanlık örtüye dönüşmek üzere.
Bu yönüyle bilinmezleri çok bir denklem halini alan çıkışsızlık olarak Ergenekon bir türlü önüne geçilemeyen bu yanıyla 13 aylık serüveninde adaletin mutlak adalet dağıttığı savını fena halde sarsarak, kaybetti.