Felaket tellalı olmak istemem. Hele yılın ilk günlerinde kimseyi üzmek istemem ama... Dolar da, faiz de, enflasyon da yükselecek. Görünen köy kılavuz istemiyor. Olan bitene bakınız. Bu yıl ekonomide neler olacağını sizler de görebilirsiniz...
2012 yılında ekonominin kaderini dolar fiyatı belirleyecek. Kimse “Benim dolar ile ilişkim yok... Bana ne dolardan” diyemez...
* Doların 1.50-1.55 TL seviyelerinden 1.88-1.90 liralara çıkmasının mal ve hizmetlerin maliyetine getireceği artışların etkisi, 2012 yılının başlarında “fiyat artışı, enflasyonda tırmanma” olarak görülecek.
* Doların 2012 yılında “kıt mı, yoksa bol mu” olacağı ve fiyatı 2012 yılındaki genel fiyat düzeyinin ve enflasyonun yönünü tayin edecek.
Yılın ilk yazısında iç karartıcı haberler vermek doğru değil ama halkımızın hazırlıklı olması için yazıyorum:
Zam bir zorunluluk
* Yakında elektriğe, benzine ve gaza en az yüzde 25 oranında zam gelecek. Bu bir zorunluluk. Çünkü kömüre, petrole, gaza ödenen dövizin TL karşılığı (2011 yılında) en az yüzde 25 oranımda arttı. Bu artışı devletimiz bütçeden karşılayamaz. Kullanandan almaya mecbur.
* Sadece elektriğe, benzine ve gaza zam gelmeyecek. Merkez Bankası’nın uzun süren “ucuz döviz” politikası nedeniyle ekonomi “ucuz ithalata bağımlı” hale gelmişti. Şimdi ithal girdiler pahalılanınca, kısa sürede ithal ikamesine geçmek mümkün olamayacağından, üreticilerimiz pahalı fiyatla ithal girdi kullanmak zorunda kalacak. Bunun sonucu maliyetler artacak. Artan maliyet içeride Türk Lirası (TL) fiyatların yükselmesine neden olacak.
İşte kritik sorular...
2012 yılında ekonominin geleceğini belirleyecek şartları 2 grupta değerlendirmek gerekir.
* 2011 yılında dolar fiyatındaki artışın, Merkez Bankası politikalarının 2012 yılını nasıl ve ne ölçüde olumsuz etkileyeceği az çok tahmin edilebilir.
* Bilinemeyen, dolar fiyatının 2012 yılındaki değişiminin ne olacağıdır. Dolar fiyatındaki artış bir noktada duracak mı? Dolar fiyatı aşağıya inmeye mi, yoksa yukarıya tırmanmaya mı başlayacak? Ne kadar inecek, ne kadar çıkacak? Bu konularda kimsenin tahmin yapma gücü yok.
Ayşe Hanım Teyzem bu ortamda ne yapacak?
Ayşe Hanım Teyzem 2012 yılında hiçbir şey yapamayacak. Oturacak ve başına gelecekleri bekleyecek. Faizlerin yükselmesi ile bankalar belki mevduata ödedikleri faizi yükseltir. Oradan üç beş kuruş gelir ama... Enflasyondaki yükselme, banka faizinin getirisini gene yiyecek.
Ayşe Hanım Teyzem ve onun çevresindekiler altın alsa da kaybediyor, satsa da... Çünkü altın fiyatı çok oynak hale geldi... Altına yatırım yapacakların, altını küpe koyarak toprak altına gömmeleri ve unutmaları gerekiyor. Aksi halde “Bugün fiyatı ne oldu?“ diye her gün fiyat değişikliğini izlemeye kalkarlar ise, bu heyecana kalpleri dayanmaz.
Önemli olan üretim
Her şeyin başı üretim. Üretim olacak ki, iş olsun, aş olsun. Ama üretim boş yere yapılamıyor. İç ve dış talep olacak ki üretim olsun. İş talebin olması Ayşe Hanım Teyzem gibilerin alım gücünün ve morallerinin iyi olmasına, dış talebin (ihracatın) olması yabancıların alım gücünün ve morallerinin iyi olmasına bağlı. En kaliteli malı en ucuz fiyatla üretiniz. Alıcısı yok ise hiçbir işe yaramaz. Aş ve iş yaratmadığı gibi üreteni de batırır.
2012 yılına milli gelirin yüzde 9’u dolayında bir dış kaynak ile şişen iç talebin canlılığı sonucu artan üretim ile (büyüyen bir ekonomi ile) girdik. 2012 yılında iç ve dış talepteki yavaşlamanın üretimde gerilemeye yol açacağı tahmin ediliyor.
Hızlı giden bir ekonomide, frene sert basılır ise ekonomi sarsılır. Ümit edelim ki, ekonomideki yavaşlama çok kişiyi işsiz ve aç bırakacak sertlikte olmasın.
Borsacılar dışarıya bakıp içeride oynayacak
Hisse senedinin değerini normal olarak (1) Şirketlerin dağıttığı kâr payları (2) Ekonominin durumuna göre şirketlerin durumunun iyiye veya kötüye gitmesi belirler.
2011 yılında hisse senetleri İMKB’de işlem gören büyük sermaye gruplarının ve bankaların durumu genelde iyi idi ama, döviz kurunun yükselmesi, döviz borcu olanları olumsuz etkiledi. Bu nedenle yüksek miktarda kâr payı dağıtmayacaklar. Ekonomideki belirsizlik nedeniyle şirketlerin ve bankaların geleceği konusundaki şüpheler nedeni ile piyasa değerleri de artmıyor.
Bütün bunların ötesinde, yüzer gezer para faiz yükselince para borsadan çıkıyor faize yöneliyor.
İMKB’de işlemlerin yarısından fazlasını yabancı fonların yapması, yabancı ve yerli yatırımcıların hisse senedi alıp satarken, hisse senetlerine değer biçerken yurtdışındaki borsalardan etkilenmesi bir başka önemli etken. İşte bu tabloda 2012 yılında hisse senetleri piyasasında oynayanların gözü dışarıda olacak.
Türkiye krize hazırlıklı değil, kötü yakalandı...
Seviniyoruz. Övünüyoruz. “Biz krize hazırlıklı yakalandık. Bankalarımız sağlam. Bütçe açığı ile dış borcum milli gelire oranı düşük. Büyüme yüksek” diyoruz ama... Tam tersine...” Biz krize kötü şartlarla yakalandık. (1) Cari açığımız büyüktü... (2) Türk Lirası aşırı değerli olduğu için değerinde büyük ölçüde düzeltme yapılması gerekiyordu.”
Uzun süre (1) Cari açık sorununu küçümseyen (2) Uzun süre Türk Lirası’nın aşırı değerini güdümlü politikalarla korumaya çalışan Merkez Bankası, cari açığı küçültmek arayışında Türk Lirası’nın değer kaybetmesine imkan verecek politikalar uygulamaya başlayınca, hata üzerine hata yaptı. Dolar fiyatının önce 1.65 TL’de, sonra 1.75 ve 1.85 TL bandında frenlemeye çalıştı. Bu arada
piyasaya bolca TL ve dolar saldı... Kontrolü elden kaçırdı.
Faizler yükseltilecek ‘enflasyon’ tırmanacak
Cari açığın küçülmesi, ithalatın azalması,ihracatın artması için dolar fiyatında düzeltme gerekiyordu ama dolar fiyatı kısa sürede ekonomininin hazmedemiyeceği kadar arttı. Dolar fiyatındaki artış Merkez Bankası’nın üzerine titrediği enflasyon hedeflerini rezil etti.
Büyük olasılıkla Merkez Bankası dolar fiyatındaki aşırı artışı dizginlemek için (1) İstemeye istemeye yapmaması gereken işi yapacak-faizleri artıracak. (Faiz lobisinin gözü aydın!). (2) Merkez Bankası kendi bebesini boğacak. İstemeye istemeye enflasyonu azdıracak.
Öldük bittik bir durum yok
Son olarak söyleyelim... Öldük bittik bir durum yok. Felaket bekleyişine girmenin anlamı yok. Biz bu filmleri daha önce de gördük. Dolar da, faiz de, enflasyon da yükselecek... Canlar, cepler yanacak. Büyük faturalar ödeyeceğiz... Ayakta kalabilenler şöyle veya böyle bir süre sonra gene düze çıkar. Bu “acımasız bir durum” ama... Buna alıştık. Şerbetlendik. Gerçekçi olalım... 2011 yılının ikinci yarısından itibaren “kaybetme dönemi” başladı. Ankara akıllı ve becerikli davranır ise, “kaybetme dönemi fazla uzamaz”. Ödenen ve ödenecek faturalar fazla büyümez.
Bu aşamada halkın yapabileceği “moralini bozmamak” , Ankara’nın “Yalan yanlış politikalar uygulamadan, bozulan dengeleri kurmasını” beklemektir.