Uzun yılların ardından köyüne dönen genç bir yazar adayının babasının borçları altında ezilmesini konu eden film, baba-oğul ve aile ilişkilerine odaklanıyor.
‘Ahlat Ağacı’nda komedi filmleriyle tanınan Murat Cemcir ve Güldür Güldür Şov’dan bilinen Doğu Demirkol’un yanısıra Bennu Yıldırımlar, Tamer Levent, Serkan Keskin, Ercüment Balakoğlu, Hazar Ergüçlü, Kadir Çermik, Kubilay Tunçer ve Ahmet Rıfat Şungar da oynuyor.
Senaryosunu Akın Aksu, Ebru Ceylan ve Nuri Bilge Ceylan’ın yazdığı filmin görüntü yönetmeni ise Ceylan’ın pek çok filminde birlikte çalıştığı Gökhan Tiryaki.
Beş yıldızlık değerlendirme
Guardian’ın sinema yazarı Peter Bradshaw’un beş yıldız verdiği filmin IMDB puanı da 10 üzerinden 9.3.
Guardian yazarının Cannes gösteriminden sonra film için yazdığı değerlendirmenin tamamı şöyle:
“Türk yönetmenin telaşsız, oyunculuğu muhteşem filmi evine dönüp acı-tatlı gerçeklerle karşılaşan kasıntı genç bir yazarın hayatını konu alıyor.
Ahlat Ağacı, eski Altın Palmiye ödülünün sahibi Türk film yapımcısı Nuri Bilge Ceylan’dan nazik, insani, güzel çekilmiş ve oynanmış bir film: Onun belirgin, çenebaz, gülünç ve hüzünlü tarzında.
Çocukluk ve memleket fikrine ve geri dönüşün acı-tatlı tadına dair acelesiz, melankolik bir hitap. Önceki filmi Kış Uykusu’ndaki gibi, Çehov ruhundan yararlanıyor. Fakat tarzı tamamen kendisine özgü: Çehovcu değil, ama Ceylancı.
İnsanların uysallıkla televizyon izlediği sahneler var: yönetmen bu fazlasıyla teatral dizilerle filmin kendisinin tezatlığını oyuncu bir şekilde fark etmemize izin veriyor. Aslında, Ahlat Ağacı herhangi bir aile melodramından farklı değil, sadece daha yüce ruhlu ve yavaş tempolu.
Hırslı, hoşnutsuz ve sözde yazar olan genç mezun, diplomalı ama işsiz olarak kırsaldaki köyüne döner. Şimdi sınavlara girip ihtiyar babası gibi öğretmen olmak isteyip istemediğine karar vermelidir. Aradan çıkarması gereken askerlik görevi de vardır. Geride bıraktığı bazı lokal arkadaşlarının ve ailesinin hayatlarıyla ilgili yenilgi ve hayal kırıklığı hissetmektedir. Yoksa, kendi gelecek başarısızlık korkusunu onlara mı yansıtmaktadır? Acaba onların alçak gönüllülüğünü ve kabullenişlerini yanlış okuyup, onlardan farklı olma arzusu ve cazibeli büyük şehir başarısının ödemesi gereken bedelini yanlış mı hesaplamıştır?
Mezun Sinan (Aydın Doğu Demirkol), yetiştiği yerle ilgili muğlak duygularla dönmüştür.
Birçok yazar için olduğu gibi, evi uzaktan, hayal gücüyle dönüştürülmüş, evcilleştirilmiş şekliyle harika görünmektedir. Fakat gerçekten orada olmak onu bütün rahatsızlık ve saçmalıklarını hatırlatır. Sinan, Birinci Dünya Savaşı’nda Gelibolu Çıkarması’nın, Troya Antik Kenti’nin olduğu turistik yerlere ve Çanakkale limanına yakın bir köydendir. Sinan’ı bir sahnede Brad Pitt’in Troy filmi için yapılan ve şehirde kalan dev Troya atı heykelinin yanından yorgun argın yürürken görürüz.
Sinan, ilk edebi eseri anavatanıyla ilgili olacağı için, taşralı ahmakları küçümseyemeyeceğini biliyor. Bu Ahlat Ağacı isminde, yerel manzarayla ve bu ağaçların yetiştiği sert ve güzel araziyle ilgili, bir otobiyografik deneme/anı yazısıdır. Sonra, Sinan’ın hayırsız babası bu bölgenin çevresindeki herkesin ahlatlar gibi olduğunu söyleyecektir: ‘Uyumsuz, yalnız, biçimsiz’. Ceylan, muhtemelen başlığın mecazi işlevini çok bariz kılmamak için, sözünü sona saklıyor.
Murat Cemcir’in olağanüstü düzeyde oynadığı (Sinan’ın) babası İdris’in, gençlik çekiciliği ve romantizmi, yaşıyla gelen küstahça konuşmaları ve tatlı sözlerle kandırmalarıyla bezenmiştir. Bütün köyden para borç alan ve ailesini yoksulluk sınırına getiren bir kumar bağımlısıdır. Karısı yalnızca hesap kartına el koyarak ve maaş zarfı gelir gelmez kaparak evi ayakta tutmuştur. Ama İdris evin yakınlarındaki küçük arsasında su kaynağı olduğunu kafaya takmıştır ve suyun yavaş yavaş çıkmasını umarak her hafta sonu bir kuyuyu kazmaktadır. Sinan bu zorlu arayışın bir yazarın hayatından farksız olduğunu görür. Sakin ve gülünç bir sırayla İdris’i, Sinan’ı ve İdris’in bir kayayı derin bir çukurdan vinçle çekmeye çalışan bıkmış babasını izliyoruz.
Sinan köydeki herkesle temkinli konuşur: bütün bunların yanında, kendi kitabını yayınlamak için borca ve bağışlara ihtiyacı vardır. Emekli imam olan annesinin ihtiyar babası ise kibirli bir genç memur tarafından ücretsiz vazifeleriyle istismar edilir. Bazı eski arkadaşlarını görür. En önemlisi de, eskiden, belki de hala aşık olduğu genç ve güzel Hatice’yi (Hazar Ergüçlü) görür.
Filmde bazı büyüleyici görüntüler var: özellikle daha sonra gelişip karıncalarla kaplı bir yetişkin haline gelecek olan üzeri karıncalarla kaplı bebek görüntüsü. Kısa film sahnelerinden bir seçki gibi duran muhteşem manzaralar var. Sinan’ın Hatice’yle karşılaşması nefes kesicidir: ruh hallerinin değişimi ve tonlar muhteşem biçimde yönetilmiştir. Hatice, Sinan’ın somurtkanlığıyla alay eder; Sinan için ise bu eli kulağında bir evliliktir. Hatice’nin rakibiyle hala birlikte olduğunu düşünür, ama yanılmaktadır. Yoğun fısıldaşmaları inanılmaz erotik bir sonuca varır. Sonraki sahnede Hatice’nin, Sinan’la buluşmasına dayanamayan, eski erkek arkadaşı Rıza (Ahmet Rıfat Sungar) ve Sinan arasındaki yumruklaşma hariç bu heyecanlı ilişkinin filmde yok olmasına üzüldüm.
Bir harika sahne de daha, hırslı Sinan Çanakkale’de bir kitapçıda meşhur yazar Süleyman’ı (Serkan Keskin) fark eder ve ona gidip danışmaya yeltenir. Süleyman dikkatlice kabul eder ama Sinan’ın söylediklerini kabul etmeme ya da dinlememe nankörlüğünden canı sıkılır ve sadece edebi düzenin gösterişini ve iki yüzlülüğünü iğnelemek istediği ortaya çıkar. Süleyman inanılmaz öfkelenir, bağırarak Sinan’ı kovar- izleyici onun nasıl hissettiğini çok iyi görecektir.
Fakat Sinan’ın yayın masrafları için belediye başkanından para alamayıp, çok okuyan ve böyle projelere destek verdiği varsayılan inşaatçıya gitmesi gibi aldatıcı komik bir sahnede Sinan’a empatiyle yaklaşmamız gerekir. Sinan oraya gittiğinde korkunç gerçeklikle yüzleşir. İnşaatçı, edebiyat için sponsor olmakla hiç ilgilenmemektedir – sadece belediye başkanından kazançlı devlet ihaleleri almak için yerel tarihle ilgili bazı kitaplar satın almıştır. Bu sahnedeki eziyet veren hayal kırıklığı ve yapmacık kibarlık çok keyiflidir.
Ve hayatın sorusu ve 20’li yaşlarımızın başında oynamamız gereken hayat kumarı, her zaman filmin dolambaçlı yolundan akar. Ceylan’dan son derece tatmin edici ve zeki başka bir filmcilik ürünü. Anlayışlı İdris oğluna kahvaltıda sık sık ahlat yediğini ve çok lezzetli olduğunu söyler. Bu film de öyle…
(diken.com)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...