Türkiye Büyük Millet Meclisi 22. dönem ve 23. dönem Ankara milletvekili Mehmet Zekai Özcan Turktıme'a konuştu.
Özcan'ın açıklamalarından satır başları:
SAYIN VEKİLİM KENDİNİZDEN BİRAZ BAHSEDER MİSİNİZ?
1950’de Trabzon, Çaykara’nın Ataköy’ünde doğdum. Fakir bir ailenin çocuğuyum. Hayatım zorluklarla geçti. Ailece Eskişehir’e göç edince ilkokul son sınıf dâhil orta ve liseyi burada bitirdim. Bir işçi çocuğu olarak Sosyal Sigortalar Kurumunun verdiği bursla İstanbul Teknik Üniversitesini tamamladım ve mecburi hizmet gereği burada göreve başladım. Hayatımın en uzun ve en verimli yılları bu kurumda geçti. Statik mühendisi olarak işe başladım. Şube müdürlüğü, Başkanvekilliği, Marmara Bölgesi Emlak ve İnşaat Müdürlüğü, Genel müdür yardımcılığı, yönetim kurulu üyeliği dâhil Kurumun her kademesinde görev yaptım. Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanlığı son görevimdi.
Bürokraside yaşadıklarım, devletin işleyişini göstermesi bakımından çok önemlidir. Türkiye’nin en büyük ve güçlü kurumu SSK’nın, sigorta tekniğine (aktüeryal dengelere)uygun olarak kurulmuş olmasına rağmen, zaman içinde siyaset kurumu ve bazı bürokratlarca adım adım niçin ve nasıl batırıldığına şahit oldum. Siyasi çıkarcıların kural ve engel tanımayan hırsları devasa kurum kaynaklarını eritmiştir. Yağmalama dâhil usulsüzlük yapan bazı siyası karar vericilere karşı verdiğim ibretlik mücadele sırasında başıma nelerin geldiğini “Bürokrasi ve Siyaset dedikleri” hatıra kitabımda genişçe anlattım. ‘Bunlar da mı oldu?’ denebilecek usulsüzlüklerin içinde yer alan genel müdürlerin, müsteşarların ve bakanların-başbakanların isimlerini açıkça yazdım.
İKİ DÖNEM ANKARA MİLLETVEKİLLİĞİ YAPTIM
Bürokraside geçen 28 yıllık deneyimden sonra, 2002 yılında Tayyip Beyin daveti üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi saflarında siyasete atıldım. İki dönem Ankara Milletvekilliği yaptım. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2008 yılı sonrasında izlediği iç ve dış politikaların, düşüncelerime uymadığına, savunageldiğim değerlerle örtüşmediğine kanaat getirdim ve tabanıyla büyük gönül bağı kurduğum halde, 12 Nisan 2010’da partimden istifa etmek zorunda kaldım. Ak Parti politikalarıyla ayrışma sürecim, Eve Dönüş Kanunu’yla başladı. Sosyal güvenlik Reform tasarısıyla iyice belirginleşti. Nihayet, ülkemizi böleceğini düşündüğüm, ‘Kürt açılımı Projesi’yle kesin sonuca vardı. Neden yanlış bulduğumu hatıra kitabımda anlattım, yer yer şiddetle karşı çıktım. Sonuç alamayınca benim için tek yol kalmıştı: İstifa etmekti, ettim.
VEKİLLİLİĞİNİZDE HÜKÜMETTEN BAĞIMSIZ BİR GÖRÜNTÜ ÇİZDİNİZ Mİ?
Evet, Meclis tarihinde bir benzeri yok denmese de inandığım değerler doğrultusunda çok nadir görülebilecek bir dik duruş sergilediğimi rahatlıkla söylerim. Birkaçında bahsedecek olursam. İlki terör örgütleri PKK ve Hizbullah militanlarının, ABD’nin isteğiyle, dağdan indirtip, affını sağlamak amacıyla düzenlenen “Eve Dönüş” yasasıdır. “Mayın” ve “ Vakıf” Yasalarını da sayabilirim. Kürtçenin birçok lehçesi olmasına rağmen, Komisyonlarda görüşmeden, Genel Kurulda alelacele verilen önergelerle tek lehçe olarak yayın yapan “TRT Kurdî’nın” kurulmasına tek ret oyu veren milletvekiliyim. Her zeminde şiddetli eleştirdiğim “Açılım Politikaları” sonucu, PKK militanları“ Terörist başı Abdullah Öcalan’ın barış elçileri(!) olarak Habur’dan Türkiye’ye kabul edildiler. Devlet ayaklarına gidip çadır mahkemesi kurdu ancak teröristler, bu mahkemeleri kabul etmediler. Buna rağmen haklarında hiçbir işlem yapılmadı ve onlar da yandaşlarıyla zılgıtlar eşliğinde günlerce şov yaptılar. Türk Milletinin kanını donduran bu görüntüler için Tayyip Beyin ilk grup toplantısını bekledim. Ondan kürsüye çıkıp, kabul edilemez bu rezaletin sorumlularından hesap soracak bir konuşma yapmasını umarken, o her şey normalmiş gibi davranınca daha fazla dayanamayıp, meraklı bakışlar arasında Grup salonunu terk edip, basına ağır bir demeç verdim. CHP bu konuda içişleri Bakanı için gensoru verince Hükümetimin düşmesi pahasına, bu gensoruya tek evet oyu veren milletvekili ben oldum. FETO (Hoca efendileri!) , başta Yargı ve Ordumuz olmak üzere nerdeyse kurumlarımızın tamamını ele geçirmek için Anayasa değişikliğinin yapılmasına öncülük yaptı. Grup Başkanlığı, Anayasa değişiklik paketi teklifinde Ak Parti bütün milletvekillerinin imzasını istedi. Bana yaptıkları ısrarlı ricalarına rağmen bu sakıncalı teklifi imzalamadım ve basına da bunun bir “ yamalı bohça” olduğunu söyledim. Maalesef haklı çıktım. Güçlenen bu aşağılık çete Türk Cumhuriyet’ine alçak bir darbe teşebbüsünde bile bulundu. FETO çetesi hala gücünü koruyor ve gizli-açık farklı kisveler altında bütün melanetine, kumpasına devam ediyor.
Hükümetimizin yanlış bulduğum bazı karar ve uygulamaları hakkında da hep halktan ve doğrudan yana tavır aldım. Yaptığım konuşmalar Genel Kurul ve Plan ve Bütçe tutanaklarında var. Veya bunların özeti “ BÜROKRASI VE SİYASET DEDİKLERİ” hatıra kitabımda okunabilir.
TEKRAR SİYASETE ATILMAYI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?
Asla. Bir daha dönmemek üzere, 2011’de siyaseti bıraktım. Yapılan birkaç teklife de teşekkür ederek hayır dedim. O tarihten beri hiçbir siyası partiye nezaketen de olsa uğramadım. Partim yok, tutarlı gördüğüm bir parti olursa oyumu veririm, hepsi bu. Gerçekleri görmek için siyasete meraklı olanlar belki bir dönem milletvekilliği yapılabilirler ancak 3.,4., 5., 6… dönem gibi uzatılması ciddi ve kabul edilmez bir sorundur. Parti liderlerine yani tek adamlara bağlı olmak zorundasınız. Kendi iradenizi bir başkasına teslim etmek korkunç, şahsiyetli bir insan için kabul edilemez bir durumdur.
BEN VİCDANIMLA HAREKET ETTİM, ANCAK ÇOK YORULDUM
Ben vicdanımla hareket ettim ancak çok yoruldum. Peki, niçin iki dönem milletvekili oldunuz derseniz, ben 1.dönem sonunda teşekkür ederek ayrılmak isterdim ancak Emeklilik Sigortası ve Genel Sağlık Sigortası Reform tasarısının komisyon başkanı bendim. Bu tasarının birkaç maddesi, kitabımda da anlattım, Anayasa Mahkemesinden geri döndü. Bunu tamamlayabilmek için 2.dönem devam etmem gerektiği rica edildi.
KİŞİSEL ÇIKARCILIK, YALAN, PARTİ LİDERİNE MUTLAK İTAAT
Kararımın kök sebebi hiçbir siyası partinin savunduğunu iddia ettiği fikirleri yaşamamasıdır. Sağcı, solcu, sosyalist, milliyetçi, İslamcı, komünist olması fark etmez. Sadece yaşamadıkları görüşlerin istismarını yaparlar. Her partinin içine her türlü çıkar gurubunun adamları sızar, hatta güçlü olmak için davet edilirler. Artık orada idealizm yoktur; kişisel çıkarcılık vardır, popülizm vardır, yalan vardır, parti liderine mutlak itaat vardır, bir de gereğine uyulmayan kendi ideolojilerinin sloganı vardır. Bunları yaşayarak gördüm.
Her partinin genel başkanını ayakta tutan ve komutla hareket eden politbüro vari heyetleri vardır, bunlar sürekli milletvekili yapılır. Partisini kurup, her seçimi kendi karizmasıyla tek başına kazanan Ak Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “tek adam olması” partisine müdahale etmesi doğaldır, hakkıdır denebilir. Her seçimi kazandığı halde partisini yenileyen de sadece odur; onun içindir ki 20 yıldır iktidardadır ve halktan 5 yıl daha yetki almıştır… Ya muhalefet partilerine ne demeli? Her seçimi kaybettikleri, hatta partilerine yük oldukları halde ne kendileri ne politbüroları ne de “tek adamlıkları” değişmiyor. Yazık, biz buna demokrasi diyoruz. Daha da ağır konuşmak istemiyorum…
SİZ, ESKİ SSK GENEL MÜDÜRÜ VE 2008'DE HAZIRLANAN SOSYAL GÜVENLİK REFORMUN KOMİSYON BAŞKANISINIZ. ÜLKEMİZDE ÜCRET VE MAAŞLARLA İLGİSİ UYGULANAN POLİTİKAYI DA EN İYİ DEĞERLENDİRECEK KİŞİLERDEN BİRİSİNİZ. SİZCE MAAŞ ZAMLARI HANGİ ORANDA OLMALIYDI?
Asgari ücretin tespiti çok önem arz eder. Çalışanlarımızın %60’ı bu düzeyde ücret alıp, prim ödemektedir. Emekli maaşları, ödenen toplam prim gün sayısı dikkate alınarak hesaplandığından, çalışanın satın alma gücünün üstüne mutlak belli bir oranda refah payı eklenmelidir. Asgari ücretler emeklilik açısından da mümkün olduğu kadar yüksek tutulmalıdır. Kamu ve özel sektör dengesi göz önüne alınmalı, özel sektörde üretim ve istihdam kaybına sebep olabilecek hususlar gerekirse teşviklerle giderilmelidir.
Emeklilik sistemi, ödenen prim- gün sayısına göre kimin ne kadar maaş alacağının kuralları yasayla belirlenmiştir. Her hangi bir karar verici ben şu sınıfa fazla veriyorum, diğerlerine daha az veriyorum diyemez. Primli sistemin özü nimet- külfet dengesi üzerine kurulmuş olmasıdır. Çıkarcılık yapıp, bunu bozamazsınız. Asgari emekli aylığını bütçe imkânları ölçüsünde yükseltebilirsiniz, mevcut şartlar göz önüne alınınca yükseltmelisin de ama diğerlerine daha az oranda zam yapacağım diyemezsiniz.
DEVLETTE KURALSIZLIK OLMAZ
Keza asgari memur maaşını alım gücünü dikkate alarak 22 bin liraya yükselttim diyebilirsiniz. Demelisiniz de ancak diğer memurlara daha az oranda maaş vereceğim diyemez sınınız, dememelisiniz. Onlara da eşit oranda zam yapmazsanız, çalışma barışını bozar, sosyal güvenlikte nimet- külfet dengesini yok edersiniz. Devlette keyfilik, kuralsızlık olmaz, olmamalıdır.
SİZCE EKONOMİDE SONUÇ GETİRECEK POLİTİKALAR İZLENİYOR MU? HAZİNE VE MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK'İN İKİ AYLIK PERFORMANSINI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Son iki senedir “nas” böyle diyor, sana bana ne oluyor diyerek, ekonominin temel ilkesiyle tezat programlar uygulandı. Kahramanmaraş merkezli on ili içine alan çok büyük iki deprem yaşadık. Bunun çok büyük faturası oldu. Avrupa’da hiçbir ülkede 65 yaşından önce emeklilik hakkı yokken, bizde doğum yapabilecek 38 yaşında kadın, top oynayabilecek 43 yaşında erkek olsa bile emeklilik (yaşlılık) aylığı hakkı veren kanunun çıkartıldı. Birkaç yıl içinde sayıları 5,3 milyonu bulacak ( EYT) sigortalılarının taleplerini, başta CHP olmak üzere muhalefet partileri siyasi çıkarcılıkla ısrarlı kaşıyarak, tahrik ederek onlara umut verip, iktidara geldiklerinde taleplerini şartsız yerine getirecekleri sözünü verdiler. Tayyip Bey, önceleri haklı olarak seçimi kaybedecek olsam bile “ bu çift dikişe” evet dememem dedi, dedi ama seçimi kazanması zora girince de gelecek nesillerin refahını çalma pahasına, bu akıl almaz karara onay verdi! Böylece Devletin Sosyal Güvenlik Kurumuna aktaracağı transfer, SGK’nın ana gelir kalemi olan prim gelirlerini aşacak. Bu dehşet bir durumdur. SGK’nın batırılması demektir. Bu hesapta olmayan giderlere bir de seçim kazanmak için sağa-sola para saçılması var. Neticede Dış ve İç olmak üzere iki büyük açık oluştu. Ödemeler dengesi riskiyle karşı karşıya kalabiliriz.
HALKIN SIKILICAK KEMERİ KALMADI
İki aylık bir sürede Mehmet Şimşek’i değerlendirmek haksızlık olur. Bir altı ay geçsin, hatta mahalli seçimler olsun ondan sonra değerlendirelim, diyecektim ki dolaylı vergileri yükseltmekle icraata başlanması, faturanın dar ve orta gelirli halka kesileceğinin ilk işareti oldu. Dolaysız vergilerde henüz bir düzenleme yapılmadan halktan Anayasaya aykırı olabilecek, Deli Dumrul vari motorlu taşıt vergilerinin çift alınmak istenmiş olması, demokrasimiz açısından da kaygı vericidir. Halkın sıkılacak kemeri kalmadı ancak çok daha fazla sıkmaya devam edeceklerini ilk uygulamayla açık ettiler. Maalesef fazla bir alternatifleri de yok.
SEÇİMLERİ GERİDE BIRAKTIK, TÜRKİYE'Yİ NASIL BİR 5 YIL BEKLİYOR?
Yukarda kısaca değindim, çok büyük ekonomik sorunumuz var. Halka mahalli seçim sonrası sıkı “kemer sıkma” politikası uygulanacak.
EKONOMİDE SIKINTILARIMIZ ÇOK BÜYÜK
Özellikle dar gelirli vatandaşlarımız iyice bunalacak. Yap-işlet-Devret projeleri çok büyük yük. Kur Korumalı Mevduatın yükünü de Hazine üstlendi. Diğerlerine yukarda temas ettim. Ekonomide sıkıntılarımız büyük değil, çok büyük.
Siyasi bakımdan Ülkemiz iki kampa böldürüldü. İktidar- muhalefet seçimi kazanabilmek amacıyla her türlü tehlikeli ve gayrı ahlakı yolu denedi. Demokrasimiz, özellikle Yargımız çok tartışılıyor. Bu yüzden sabit sermaye çekmekte zorlanıyoruz. Böyle giderse mevcut sıkıntılarımız daha da artacak, yeterli döviz bulamazsak maalesef ödemeler dengesi krizi de yaşayabiliriz.
Bunlardan da daha büyük sorumuz sayıları gayrı resmi 10 milyonu bulan kontrolsüz sığınmacı, istilacı akınıdır. Akıl alır bir durum değildir. Beka tehdidi haline gelen bu en hayatı sorunumuzu dile getirmeyip, susanları tarih affetmeyecek, ülkemize bu ihaneti yaptıranları, çözüm bulmayanları Türk Milleti ebedi lanetleyecektir.
YAKIN TARİHE İLİŞKİN ANILARINIZDAN OLUŞAN BÜROKRASİ VE SİYASET DEDİKLERİ HATIRALARIM ESERİNİZ MEVCUT. BU ESERİNİZDEN BİZE BAHSEDER MİSİNİZ?
Kitabımda bürokrat ve siyasetçi gözüyle, yakın uzak birlikte mesai yaptığım Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan, Kemal Kılıçdaroğlu ve Recep Tayyip Erdoğan hakkında değerlendirmelerim dâhil yakın tarhımızın bürokrat-siyaset - sistem ilişkisini ve eleştirisini yapıyorum. Tabii çalıştığım kurum SSK’nın devlete kaynak aktarırken nasıl, niçin ve kimler tarafından batırıldığına dikkat çekiyorum. BÜROKRASI VE SİYASET DEDİKLERİ Hatıralarımın arka sayfasında bir bakıma kitabın özeti verilmiştir:
‘Okuyacağınız, bir yüksek bürokratın, karakterli bir siyasetçinin olağan dışı hayatıdır.
M. Zekai Özcan, yoksul bir ailenin çocuğudur. Çocukluğu, öğrenciliği zorluklarla geçmiştir.
Memuriyet hayatı, devlet imkânlarının yağmasına karşı verdiği zorlu mücadelenin örnekleriyle doludur.
Sosyal sigorta sisteminin batırılışına giden süreci, kurum içinde genel müdürlüğe kadar yükselen kariyerinde her kademede yaşamıştır.
SSK Genel Müdürlüğü’nden siyasete geçişi, devletin tepesindeki bozulmayı da yakinen gözlemlemesine vesile olmuştur. Bu gözlemi ve gözettiği ülke çıkarları, kendisinin Ak Parti’nin en kuvvetli olduğu dönemde Milletvekilliğinden istifasını getirmiştir.
Meclis’te, 2008’de başkanı olduğu komisyonda Sosyal Sigorta Sisteminin düzeltilmesi için gösterdiği gayret ve getirdiği düzenlemeler, daha önce yapılmamış reformlardır. Ancak 2023’e kadar kısa zamanda, bu sistem de, siyasi iktidarca rayından çıkarılmıştır.
M. Zekai Özcan, kitabında, primli sigorta sistemlerinde olması gereken nimet- külfet denge eşitliği yok sayılarak Emeklilik Sigortası’nın; imtiyazlı sınıflar yaratıp sistemin paralı – pahalı hale getirilmesiyle de, Genel Sağlık Sigortası’nın; nasıl bozulduğunu sebepleriyle ortaya koymaktadır.
Yine M. Zekai Özcan, dünyada bir benzerine rastlanmayacak bir siyasi çıkarcılıkla, gelecek nesillerin refahını çalma pahasına, 5,3 milyon (EYT’li) sigortalıya çok genç yaşta emekli olma hakkı verilerek de Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tam anlamıyla batırıldığını net bir şekilde rakamlarla açıklamaktadır.
Özcan, bürokraside ve siyasette iyiye ve doğruya hücum edilirken, adam kayırmanın, rüşvetin, yalan talanın, iftiranın sıradanlaştırıldığına dikkat çekmekte, çoğu siyasetçinin tek derdinin sadece şahsi çıkar olduğunu, daha da vahimi bunun için bütün değer ve kutsallarımızı siyasetin aracı olarak nasıl kullanıldığının şahitliğini de yaşanmış örnekleriyle okuyucuya sunmaktadır.
Bu kitapta, hayatının her devresinde kendisi kalarak, dürüstlükten ayrılmayarak çalışmış bir bürokrat, siyasetçi ve insan portresini bulacaksınız.’
HİLAL BÜYÜKKAYA/ TURKTIME
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...