Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bozdağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Türkiye Cumhurbaşkanı kavramı üzerinden bir tartışmanın devam ettiğinin hatırlatılması üzerine Bozdağ, “Sayın Cumhurbaşkanımızın Twitter’daki kullandığı bilgiler içerisinde Türkiye Cumhurbaşkanı ifadelerinin geçmesi bazı çevreler tarafından eleştiri konusu yapılmaktadır. Bilinmesini isteriz ki Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesi hem anayasamıza hem de bugüne kadar süre gelen uygulamaya uygun bir ifadedir. Bundan önce görev yapmış rahmete kavuşmuş Cumhurbaşkanlarımız dahil hayatta bulunan Cumhurbaşkanlarımız da 30 Ağustos Zafer Bayramı davetiyelerinde Türkiye Cumhurbaşkanı ifadelerini kullanmışlardır. Burada hem Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve Sayın Abdullah Gül döneminde gönderilen davetiyeler var. Bu davetiyelerin hepsinde Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesinin kullanıldığını görüyoruz. Ayrıca 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi sonucu Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Sayın Cumhurbaşkanımız adına düzenlediği mazbata da şu ifadeleri kullanmıştır; ‘10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanı seçiminde Sayın Recep Tayyip Erdoğan 12. Türkiye Cumhurbaşkanı seçilmiştir.’ YSK’nın düzenlediği mazbatada geçen ifade de aynen budur” diye konuştu.
Bozdağ, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bundan önceki merhum ve hayatta olan Sayın Cumhurbaşkanları döneminde basılan davetiyelerde tartışma konusu yapılmamış bir hususun Sayın Cumhurbaşkanımız söz konusu olunca tartışma konusu yapılması fevkalade büyük bir yanlıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız Türk tarihinde Türk halkı tarafından doğrudan seçilmiş ilk cumhurbaşkanıdır. Türk halkı ile Sayın Cumhurbaşkanımız arasına duvar örmek isteyen çevreler hep oldu. Bundan sonra da olacaktır. Ama herkesin şunu bilmesi lazımdır ki bugüne kadar yalan, iftira ve çarpıtma bir takım haber yorum ve değerlendirmelerle yapılmak istenen hiçbir çalışma netice vermemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın başında olduğu AK Parti milletimizden her defasında en büyük desteği alarak tek başına iktidar olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız halkoyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı seçiminde Türk halkının büyük bir çoğunluğunun desteğini alarak Türkiye’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanımızla Türk halkı arasına duvar örmek isteyenler ve bu konuda çalışanlar kendilerini boşa yormaktadırlar. Çünkü cumhurbaşkanımızla halkımız arasındaki ilişki kalpten kalbe giden samimi bir muhabbet ilişkisidir. Bu ilişkiyi ne Türkiye’nin düşmanları ne Sayın Cumhurbaşkanımızın karşıtları ne AK Parti karşıtları bugüne kadar yıkabildi. Bundan sonra da yıkmayı başaramayacaklardır. Bu da böylesi bir çarpıtma ve Cumhurbaşkanımızla halkımız arasındaki muhabbet bağını koparmak için oluşturulmuş suni bir gündemdir. Bizim suni gündemlerle işimiz yok. Gerçek gündemlerle yolumuza devam etmemiz lazım.”
Kuzey Irak’ta 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu yapılacağıyla ilgili soru üzerine Bekir Bozdağ, şöyle konuştu:
“Kuzey Irak’taki referandumla ilgili bir diğer husus. Daha önce Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde alınan referandum sürecine dair görüşlerini paylaştı. Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğüne siyasi birliğine önem vermektedir. Bölgenin istikrarlı olması huzur barış ve güven içerisinde bölgede insanların yaşamasına büyük önem vermektedir. Irak Bölgesel Yönetiminin aldığı bu karar bölgenin istikrarsızlaştırılmasına hizmet eder. Irak’ın anayasasına da aykırı bir karardır. Irak Merkez Hükümeti de bu konu da yaklaşımını ortaya koymuştur. Toprak bütünlüğü siyasi birlik anayasaya aykırılık dile getirilmiş ve bu yönde alınacak kararın sonuçlarını tanınmayacağını da Irak Başbakanı Haydar El- İbadi açıklamıştır. Bu bölgede Irak’ın kuzeyinde sadece Irak Kürt Bölgesel Yönetimi yaşamıyor. Bu bölgede yaşayan başka gruplarda var ve bu bölgede ihtilaflı da pek çok sorun var. Pek çok yer var. Bütün bu ihtilaflar varken böylesi bir sürece kalkışılması da bölgeye hayır getirmeyecektir. Fayda sağlamayacaktır. Bölgenin daha da istikrarsızlaşmasına daha da güvensiz bir alan haline gelmesine yol açacaktır. Türkiye bu konudaki gelişmeleri çok yakından takip etmektedir. Ayrıca sadece Türkiye değil aynı zamanda Irak, İran, ABD başta olmak üzere pek çok ülke bu bağımsızlık referandumunun doğru olmadığını ve bu kararın gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. 25 Eylül’e kadar bu kararın gözden geçirilerek değerlendirilmesinde Türkiye olarak bizde büyük bir fayda gördüğümüzü ifade etmek isteriz. Umarız ki bu süreç içerisinde bu konuda yeniden bir değerlendirme yapılır. Aksi takdirde ortaya çıkacak sonuçlar bu bölgede istikrarsızlığa yol açacak ve güvenlik kaygılarını daha da arttıracaktır.”
Trabzon’un Maçka ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından açılan ateş sonucu şehit edilen 15 yaşındaki Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül’ün açıklamalarına ilişkin şunları söyledi:
“Eren Bülbül ve Ferhat Gedik şehidimize de Allah’tan rahmet diliyorum. İyi ki varsın Eren diyorum. Bu ülkenin toprakları üzerinde Eren’ler bitmez. Terör örgütleri PKK, DEAŞ, FETÖ, DHKP-C gibi ne kadar terör örgütü varsa buradan hepsine ifade etmek isterim ki; Eren Bülbül’leri şehit ederek hedefinize ulaşamazsınız. Bu ülkede 80 milyon Eren Bülbül vardır. Eren Bülbül’ler bitmeyecektir. PKK terör örgütü ve bu örgütle hareket eden örgütler, arkasını terör örgütlerine yaslayanlar bunların hesabını verecektir. Hükümetimiz, güvenlik güçlerimiz bu olaydan sonra Eren Bülbül ve Ferhat Gedik’i şehit eden teröristler ve bu konuyla ilgili çok geniş kapsamlı bir çalışmayı başlatmıştır ve neticesi alınacaktır. Terör örgütlerine, teröristlerine ve onları kullanan herkese bu ülkede terörle netice alınamayacağını öğreteceğiz ve onlara sorulması gereken hesapları güvenlik güçlerimiz soracaktır. Terörle anladığı dilden konuşularak hesabı sorulacaktır. CHP ve HDP’nin açıklamaları da oldu bu konuda. Keşke bu açıklamalarında hem CHP hem de HDP adına konuşanlar Eren Bülbül şehittir, onu şehit eden PKK terör örgütüdür, PKK terör örgütü çirkin yüzünü bir kez daha göstermiştir, PKK terör örgütünü, onlara destek verenleri ve bu örgüt adına eylem yapanları şiddetle kınıyoruz diye yüksek sesle konuşabilseler. Genel bir terör örgütü tanımının arkasında değerlendirme yapmayı doğru bulmuyoruz. Bu konudaki yaklaşımlarını eleştiriyor ve doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Şehidimizin annesinin yaptığı bir açıklama var ve bununla ilgili Trabzon Başsavcılığının tahkikatı sürüyor. İçişleri Bakanlığımız da konuyu araştırmak üzere müfettiş görevlendirdi ve bir rapor hazırlandıktan sonra Türkiye kamuoyu ile paylaşılacaktır.”
Tek tip kıyafet çalışmalarına ilişkin de bilgi veren Bozdağ, “Tek tip kıyafet konusunda bir yasa değişikliği ihtiyacı var ve bunun da KHK’ya konulabileceğini ifade etmiştik. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu ancak KHK çıkartabiliyor. Daha önce kabine değişikliği yapıldı ve Sayın Cumhurbaşkanı başkanlığında Bakanlar Kurulu toplantısı yapılamadığı için KHK çıkarılamamıştı. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı ve bundan sonra çıkacak KHK’larda bu konu yer alabilir” ifadelerini kullandı.
Emekliye ayrılan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in yerine gelecek ismen belli olup olmadığı hususunda sorular bir soruyu yanıtlayan Bozdağ, yeni Diyanet İşleri Başkanının yakın zamanda görevine başlayacağını bildirdi.
Bir basın mensubunun, “Irak ordusunun Telafer’de DEAŞ’a yönelik başlattığı operasyona Türkiye destek verecek mi?” sorusunu Bozdağ, şu cevabı verdi:
“Telafer, neredeyse tamamının Türkmenlerden oluştuğu bir kent. Burada DEAŞ terör örgütünün bir hakimiyeti var. Türkiye olarak biz bölgenin DEAŞ terör örgütünden temizlenmesini ve oranın sahiplerine bırakılmasını önceledik. Irak, Amerika, Rusya, İran ve diğer bütün muhataplar ile yapılan görüşmelerde bunu en üst düzeyde dile getirdik. Şu anda orada bir hava harekatı başlamış durumda. Koalisyon güçleri DEAŞ terör örgütünün kullandığı hedefleri vurmaya başladı. Telafer’e komşu bazı köylerde de Irak ordu birlikleri bir harekat başlatmış durumda. Türkiye burada bölgenin demografik yapısı ve inançsal durumunun da dikkate alınması gerektiğini hep söyledi. Haşdi Şabi milislerinin bölgeye girmemesi gerektiği konusunda hassasiyetle durdu. Şu anda da Haşdi Şabi birlikleri bölgeye girmediler, dış çevreden bir güvenlik tedbiri alıyorlar. Telafer’in merkezi Irak ordu birlikleri tarafından DEAŞ terör örgütünden temizlenmek üzere bir operasyon başladı. Türkiye’de burada olup biten her şeyi yakından takip ediyor. Kısa bir sürede bu bölge DEAŞ terör örgütünden arındırılmış olacaktır.”
Suriye’de olup biten her şeyin Türkiye’nin doğrudan ulusal güvenliğini ilgilendirdiğini kaydeden Bozdağ, “Bir terör örgütünün başka bir terör örgütü kullanılarak ortadan kaldırılması doğru değildir. Terör örgütleri ile devletler bir terör örgütünü kullanarak mücadele etmek yerine kendi güçleriyle mücadele etmesi doğru yöntemdir. PYD, YPG, PKK terör örgütleri ile bölgede bir istikrar, huzur sağlanması söz konusu olamaz. Türkiye bu konuda uyarılarını dostane bir şekilde yapmıştır. Türkiye bu bölgede bir terör koridoru oluşturulmasına ve bölgede oldu bittilere göz yummayacaktır. Türkiye’nin ulusal güvenliğine karşı tehdit olması halinde tehdidin niteliğine göre Türkiye her türlü senaryoya hazırlıklıdır. Ülkemizin ve milletimizin güvenliğini ve çıkarlarına korumak için atılması gereken adımları atma konusunda Türkiye’nin bir tereddüdü olmayacaktır. Afrin’de PYD, YPG terör örgütünün varlığı söz konusu ve oradan Türkiye’ye zaman zaman taciz atışları yapıldığını biliyoruz. Türkiye bütün bunların hepsine misliyle mukabele etmiş ve bundan sonra da edecektir. Buradan Türkiye’nin aleyhine farklı hareket söz konusu olduğunda Türkiye bunun karşılığını ağır şekilde verecektir. İdlip ve Afrin’de basında pek çok şey yazılıyor. Orada da Heyeti Tahrir Şam’ın İdlip’te kontrolü ele geçirmesi başkaca o bölgeye unsurların kayması ve orada olabileceklere dair Türkiye bütün imkan ve kabiliyetleriyle olayı yakından takip etmektedir” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Bekir Bozdağ, Atatürk Orman Çiftliğinden bir bölümün ABD Büyükelçiliğine satıldığı iddialarına cevap vererek, “Yer Gazi Üniversitesi’ne ait bir yer. 1983’te kanun ile Gazi Üniversitesi’ne verilmiş, o dönem AK Parti yok. Atatürk Orman Çiftliği ile alakası tamamen kanun ile kesiliyor” açıklamasında bulundu.
ABD Büyükelçiliğine Atatürk Orman Çiftliği arazisinin belli bir bölümünün satıldığı iddialarını yalanlayan Bekir Bozdağ, “Atatürk Orman Çiftliği ile ilgili haber bayat haberdir. Bu konuda 2013 yılından beri ara ara Türkiye’de gündeme getiriliyor. Daha önce bazı milletvekilleri tarafından yazılı soru önergesine konu edilmiş, ilgili bakanlarımız cevap vermişlerdir. İhtiyaç duydukça hassasiyetleri kaşımak için bazı basın yayın organları ve çevreler bunları sürekli gündeme taşımaktadır. İşin aslı şudur; bu arsanın hukuken veya konum itibariyle fiilen Atatürk Orman Çiftliği ile irtibatı yoktur. Atatürk Orman Çiftliğine veya Cumhurbaşkanlığı Külliyesine bitişik veya sınır bir yer değildir. Orası Ankara’nın Çankaya ilçesi Karakusunlar Mahallesi’nde özel mülkiyete konu taşınmazlar arasında bir yerdir. Halk arasında semt olarak Çukurambar olarak bilinen semttedir. Eskişehir-Ankara yolunun biraz arkasında, tam da yerini tarif etmeyeyim. Atatürk Orman Çiftliği’nin sanki içinde, kenarında, ortasında bir yer ABD Büyükelçiliği yapılsın diye onlara şimdi satılmış gibi bir haber yapılıyor. Yalan haber. Haberi yapanlar yalan olduğunu biliyorlar, bilerek yalan haber yapıyorlar. Bu ahlaki değildir. Basın meslek etik ilkelerine uygun değildir. Bununla ilgili tarihi bilgiyi paylaşmakta fayda var, burası 24 Mayıs 1983’te çıkartılan bir kanun ile Gazi Üniversitesi’ne verilmiş. Daha sonra Gazi Üniversitesi kendi ihtiyacına başka yerler yapılması karşılığında TOKİ’ye bir protokol karşılığında devrediyor. ABD yetkilileri Dışişleri Bakanlığı görüşerek mütekabiliyet ilkeleri dikkate alınmak suretiyle ABD Büyükelçiliğine satışı yapılmıştır. Bu satış 11 Nisan 2014’te yapılıyor. 5 Kasım 2016 tarihinde ise satışına ilişkin protokollerin sureti Mimarlar Odası Ankara Şubesine gönderiliyor. Yer Gazi Üniversitesi’ne ait bir yer. 1983’te kanun ile Gazi Üniversitesi’ne verilmiş, o dönem AK Parti yok. Atatürk Orman Çiftliği ile alakası tamamen kanun ile kesiliyor. O zaman buralarda konutlar da yok. Gazi Üniversitesi de TOKİ’ye devrediyor, TOKİ’de burayı 11 Nisan 2014’te satıyor. Haber çarpıtma, yalan ve iftira. Kirli bir algı operasyonuna su taşımak için bu yapılıyor. ‘Atatürk Orman Çiftliği’ni hükümet satıyor’ şeklinde bir algı operasyonu için yapılmış bir haberdir. Daha öncede bununla ilgili Ankara Büyükşehir Belediyesi ile alakalı başka bir haberi daha benzer bir şekilde yaptılar. Vatandaşlarımızın hükümetimizin karşısında tavır geliştirmesi için yalanlarınız, iftiralarınızla, çarpıtma haber ve yorumlarla mesafe alınacağını düşünüyorsa herhangi bir kişi, oluşum veya grup yanılır. Çünkü gerçeklerin bütün yalanları, iftiralara ve çarpıtmaları yok etme gibi bir gücü vardır. Gerçek ortaya çıktı, balon patladı” dedi.
TGRThaber
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...