CHP milletvekilleri, Cumhuriyet davasının 24 Temmuz Basın Bayramı’nda başlaması ile ilgili açıklamlar yaptı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Gazetecileri potansiyel terörist olarak yaftalayan AKP zihniyeti aslında özgür basın üzerinde terör estirmektedir. Tüm dünyada tutuklu gazetecilerin üçte biri maalesef Türkiye hapishanelerinde” dedi. CHP’li Barış Yarkadaş ise “Kutlanacak hiçbir şey kalmadı.
Sansür en ağır haliyle geri döndü. Bayram yapacak biri varsa; o da iktidardır. Çünkü; yaptıkları zulmü ve haksızlıkları yazabilecek medya bırakmadılar. Gün onların günü. AKP karanlığı yerini aydınlığa bıraktığında, tarih Cumhuriyet çalışanlarının onurlu direnişine hak ettiği değeri verecek” ifadelerini kullandı.
Ağbaba, 15 yıllık AKP iktidarının basın özgürlüğü tamamen yok ettiğini belirterek, “Geldiğimiz yer, darbe dönemlerinden bile daha kötü noktadadır. Basın mensupları 2017 Türkiye’sinde 80’li yılları arar oldu” dedi. “Basına doğrudan ve açıktan müdahale eden otoriter bir iktidarın varlığında basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir” diyen Ağbaba, “Gazetecileri potansiyel terörist olarak yaftalayan AKP zihniyeti aslında özgür basın üzerinde terör estirmektedir. Tüm dünyada tutuklu gazetecilerin üçte biri maalesef Türkiye hapishanelerinde. 2003’te ‘Demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri de bağımsız ve özgür basındır’ diyen Recep Tayyip Erdoğan’a Türkiye’nin 2017’de basın özgürlüğü sıralamasında en sonlarda olduğunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor” dedi.
Ağbaba açıklamasının sonunda “24 Temmuz’da tüm demokrasi güçlerini bu karanlık tabloya karşı mücadeleye çağırıyor, aynı gün aylardır haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan ve ilk kez mahkemeye çıkarılacak Cumhuriyet Gazetesi yazar, çizer ve yöneticilerine dayanışma duygularımızı iletiyorum” dedi. CHP’li Barış Yarkadaş ise 24 Temmuz Basından Sansürün Kaldırılması Bayramı için “Kutlanacak hiçbir şey kalmadı. Sansür en ağır haliyle geri döndü. Bayram yapacak biri varsa; o da iktidardır. Çünkü; yaptıkları zulmü ve haksızlıkları yazabilecek medya bırakmadılar. Gün onların günü...” dedi. AKP’nin Türkiye’yi gazeteciler açısından tam bir cehenneme dönüştürdüğünü belirten Yarkadaş, “Gazeteciliği suç olarak gören bir iktidar var. Sadece kendi seslerinin duyulmasını isteyen, alternatif seslere ise tahammül edemeyen faşizan bir anlayışla karşı karşıyayız” dedi.
178 gazetecinin tutuklu olduğunu belirten Yarkadaş, “AKP’nin 20 Temmuz darbesi sonrası, 103 gazeteci daha demir parmaklıklar arkasına atıldı. OHAL’in ilanından bu yana, 352 gazeteci gözaltına alındı. 1404 gazeteci ise işsiz bıraktırıldı. 800 gazetecinin pasaportu ve basın kartına el konuldu. 173 medya kuruluşu da kapatıldı” diye konuştu.
İktidarın, basına yönelik sansürü değişik yollardan yaptığını belirten Yarkadaş, “Sansür kimi zaman polis, fezleke, savcılık ve mahkeme kanalıyla, kimi zaman ise ilan ve reklamların kesilmesiyle uygulanıyor. Soruşturma geçiren, cezaevine atılan, sosyal medyada linç edilen gazeteci, yazamaz hale getiriliyor. Buna bir de ilan ve reklamların iktidar eliyle kesilmesi ve engellenmesi eklenince, sansür oto sansüre dönüşüyor. Gazeteci bir yandan, polis - mahkeme, diğer yandan ise ekonomik baskısına maruz kalıyor. Bu da otosansürü doğuruyor. Zaten sansürün en tehlikelisi, insanın kendi kendisine uyguladığıdır. Sansür gazeteciyi boğuyor, oto sansür ise mesleği çürütüyor ve yapılamaz hale getiriyor” dedi.
Medyanın, tarihindeki en karanlık dönemi yaşadığını belirten Yarkadaş, “Cumhuriyet Gazetesi’nin yazarları aylardan bu yana haksız ve hukuksuz bir biçimde cezaevinde tutuluyor. Ahmet Şık, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Emre İper’in keyfi tutukluluğu sürüyor.
Keza; Tunca Öğreten, Mahir Kanaat, Deniz Yücel de uydurma suçlamalarla cezaevinde gün dolduruyor. Yazmak, fikir beyan etmek resmen suç sayılıyor. Gazeteciler, halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek amacıyla, adeta rehin olarak tutuluyor” ifadelerini kullandı.
Yarkadaş, Cumhuriyet davasının Basın Bayramı’na denk gelmesini “tarihin garip cilvesi” olarak değerlendirirken, “Tek suçları AKP’ye biat etmemek ve gerçeğin peşinde olmak. Herkes bilsin ve unutmasın ki; hepsinin ismi tarihe altın harflerle yazılacak. AKP karanlığı yerini aydınlığa bıraktığında, tarih Cumhuriyet çalışanlarının onurlu direnişine hak ettiği değeri verecek” ifadesini kullandı.
CHP’li Mehmet Tüm de “20 Temmuz’la başlayan OHAL Türkiyesi’nde ise gazetecilik ve basın için bayramdan söz etmek imkânsız hale geldi. ‘Haber yapmak’ fiilen terör faaliyeti olarak görülüyor. Öyle ki, Basın Bayramı olarak tarihimize geçmiş bir günde, Cumhuriyet yazarları, dünyada eşi benzeri görülmemiş absürt suçlamalarla yargılanıyor” dedi. Tüm, “Bu ülkeyi bu hale getirenler kalemini satmayan gazeteciler değil; yasakçı, kumpasçı, darbeci, tek adamcı zihniyet ve onun savunucularıdır; terör örgütünün devlete sızmasını destekleyip sonra ‘kandırıldım’ masalıyla halkı aldatmaya çalışanlardır. OHAL darbecileri ‘haber yapmayı’ terör suçuyla eşdeğer görüyor. Cumhuriyet’le birlikte aslında gazetecilik de yargılanıyor. İstibdat dönemleri nasıl bittiyse, bu karanlık baskı ve sansür dönemi de aynı şekilde bir gün bitecek. Bu darbe döneminden sonra 24 Temmuz belki ‘bayram’ olarak değil ama ‘basın özgürlüğü için mücadele günü’ olarak hatırlanacaktır” ifadelerini kullandı.
CHP’li Ömer Fethi Gürer ise açıklamasında 24 Temmuz’un basın bayramı olarak kutlanamayacağını belirtti.
Ömer Fethi Gürer, “Sırf gazetecilik görevlerini yaptıkları için hapse atılan Cumhuriyet Gazetesi’nin yazar ve çizerleri, aylar sonra tam da 24 Temmuz Basında Sansürün Kaldırılışı ve Basın Bayramı’na denk gelen gün mahkemede duruşmaya çıkacaklar. Gazetecilere zulüm ve baskıların giderek arttığı Türkiye’de, gazetecilerin, sansüre, otosansüre, baskıya maruz kalmadan, yazdıklarından dolayı hapse atılma korkusunun olmadığı, aydınlık günlere kavuşmayı umut ediyorum” dedi.
Gazetemiz yazar, çizer, yönetici, muhabir ve çalışanlarının yargılandığı ve bugün görülecek dava öncesi Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyeleri, sabah 08.30’da gazetemizin Şişli’deki binası önünde bir araya gelecek. Grup, daha sonra Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önüne yürüyüş yapacak. Dışarıdaki Gazeteciler adlı grup da sabat 09.00’da İstanbul Adliyesi önünde bir dayanışma etkinliği düzenleyecek. DİSK Basın-İş’in de destek verdiği etkinliğe, çok sayıda kişinin destek vermesi bekleniyor. Duruşma öncesinde yurtiçi ve yurtdışından çeşitli dayanışma kampanyaları düzenlendi. Dışarıdaki Gazeteciler İnisiyatifi’nin hazırladığı çeşitli billboardlar ise bazı belediyelerce ücretsiz yayımlandı.
Gazetemiz yönetici ve yazarlarının yargılandığı davaya avukatların ilgisi de büyük oldu. Davayı takip etmek için 20 baro başkanının bugün adliyede olacağını dile getiren ve davada savunma yapmak isteyen 1100 avukatın müdahillik için dilekçe verdiğini açıklayan Avukat Kemal Aytaç, “Daha önce Dink davasına yaklaşık 600 avukat müdahillik başvurusu yapmıştı. 1100 avukatın müdahillik için başvurduğuna ilk kez tanık oluyoruz. Davaya bu kadar yoğun ilgi olmasında Cumhuriyet davasının tarihi bir dava olmasının yanı sıra, 3 avukat arkadaşımızın tutuklu olması etkili oldu. Bu dava örnek bir dava olacak. Yargıçlar vicdanlarını mı dinleyecek, yoksa başka bir yerlerden gelen seslere mi kulak verecek, hep beraber göreceğiz” dedi.
Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreteri Luis Ayala, ilk duruşması bugün başlayacak olan Cumhuriyet Davası öncesinde bir açıklama yayımlayarak tutuklu gazetecilere özgürlük istedi.
Ayala, mesajıyla birlikte DİSK Basın İş’in “Gazetecilere Özgürlük İstiyoruz” yazılı tişörtünü giydiği bir fotoğrafını da paylaştı.
“Dünyanın tüm sosyal demokrat ve işçi partilerini kapsayan uluslararası bir örgüt olan Sosyalist Enternasyonal bugün Türkiye’de halkın haber alma hakkını korumaya çalışırken haksız olarak hapse atılmış gazetecilerin yanındadır” diyen Ayala, basın özgürlüğü ve haber alma hakkının tüm demokratik sistemlerin en temel direklerinden olduğunu vurguladı. Basın özgürlüğü ve haber alma hakkı olmadan demokratik bir hükümet etme biçiminin mümkün olamayacağının altını çizen Ayala, şunları kaydetti:
“İfade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün temelini oluşturan özgür basın uluslararası insan hakları beyannamesinin 19. maddesinde en temel insan haklarından biri olarak belirtilmiştir ve bu hak dünyanın tüm ulusları tarafından gözetilmelidir. Biz Türkiye’de tutuklu olan tüm gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz; tutuklu gazeteciler özgürleşene kadar çabalarımız sürecektir.”
İngiltere ana muhalefet partisi İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn de Türkiye’deki gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi. Corbyn, üzerinde tutuklu olan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık’ın fotoğrafının olduğu bir tişörtle poz vererek, Türkiye’deki tutuklu gazeteciler için özgürlük istedi. Corbyn’in fotoğrafı, Cumhuriyet Gazetesi Davası’na çağrı yapan gazeteciler tarafından da paylaşıldı.
Gazetemizin bugün Çağlayan Adliyesi’nde 09.00’da başlayacak davası için sosyal medyada birçok çağrı yapıldı. Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF), Birleşik Haziran Hareketi ve Gençlik Muhalefeti, sosyal medyada duruşmaya katılacağını duyurdu. FKF’nin çağrısında, “Gençlik, sarayın saldırdığı her yerde olduğu gibi Cumhuriyet davasında da saraya karşı direnecek, Türkiye’nin onurlu gazetecilerinin sonuna kadar yanında olacak, saray karşıtı kavgayı onlar için, onlarla beraber büyütecektir. Cumhuriyet birikimi Türkiye topraklarından silinemeyecek kadar köklüdür. Tüm saldırılara, operasyonlara, tutuklamalara rağmen cumhuriyetçilerin bastırılamaması, cumhuriyetçi direncin kırılamamasının sebebi budur. Saray kaybedeceği bir kavga vermektedir. Bu kavga bizim kavgamızdır. Bu dava bizim davamız.. Bizim davamız Cumhuriyet’tir” denildi.
Gençlik Muhalefeti de açıklamasında “Cumhuriyet gazetesi davası için yarın (bugün) Çağlayan Adliyesi’ndeyiz. Cumhuriyet’in yanındayız, gerçekler susmayacak” ifadelerini kullandı. “Halkın haber alma hakkı engellenemez” diyen Halkevleri üyeleri de önceki gün İstanbul’un 3 noktasında Cumhuriyet gazetesi dağıtarak, bugün görülecek olan davaya çağrı yapmıştı.
Karşıyaka Belediyesi ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin (İGC) düzenlediği basın özgürlüğü ödülü, tutuklu gazeteciler adına Sözcü Gazetesi’nin İzmir muhabiri Gökmen Ulu’ya verildi. Ödül, Ulu’nun eşine teslim edilerek Silivri Cezaevi’ne gönderilecek. İGC Başkanı Misket Dikmen, bu yıl altıncı kez düzenlenen ödüle ilişkin “Türkiye’de cezaevinde tutuklu, 160’a yakın gazeteci var. Tutuklu meslektaşlarımızı hiçbir şekilde unutmuyoruz. Onlar içerde ama bizim de gazeteciler olarak dışarıda hiçbir farkımız yok. Bu yıl Basın Özgürlüğü Ödülü’nü, Karşıyaka’nın bir hemşehrisine verme kararı aldık. Tutuklanma gerekçesinde ‘Terör örgütü üyesi olmamakla beraber terör örgütü üyesi olmak’ gibi garip bir ifade bulunan İzmirli gazeteci, Sözcü Gazetesi Muhabiri Gökmen Ulu’ya ve tüm tutuklu gazetecilere ‘Basın Özgürlüğü Ödülü’nü vermeyi uygun gördük” diye konuştu. Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, “Ne yazık ki Türkiye’de medya organları ve basın mensupları baskı altında. Basın Özgürlüğü Ödülü normalde özgür basına verilir ama bu ülkede tutuklu basın mensuplarına vermek zorunda kalıyoruz. Bu, işin acı tarafı. Ulu gibi mağdur basın emekçilerinin özgürlüğüne kavuşması için çabalarımız devam edecek” dedi. Gökmen Ulu’nun eşi Burcu Ulu da “Basın Özgürlüğü Ödülü’nün bu yıl Gökmen’e verilmesi beni ve ailemizi gururlandırdı. Yaşadığımız zorlu süreçte biraz da moral oldu. Umarım Gökmen en kısa zamanında aramızda olur ve ödülü kendisi alır” diye konuştu.
Cumhuriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...