Ankara Cumhuriyet Halk Partisi 22. Dönem Kocaeli Milletvekili ve 24.dönem Ankara Milletvekili İzzet Çetin, Turktıme'a konuştu.
Çetin'in açıklamalarından satır başları:
KENDİNİZİ TANITIR MISINIZ?
1953 Bolu Kıbrıscık doğumluyum. İlkokulu Karacaören köyünde, ortaokulu Kıbrısçık Ortaokulu’nda okudum. Bolu Ticaret Lisesi ve Bolu Lisesinden 1971 yılında mezun oldum. AİTİA Bolu Sevk ve İdarecilik Yüksek Okulu’nu 1981 yılında bitirdim. Disk /Aster- İş Sendikası Kocaeli Bölge Şube Yönetim Kurulu Üyeliği, Serbest Mali Müşavir, Türk Harb- İş Sendikası Genel Başkanlığı , Türk-İş Başkanlar Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunduktan sonra siyasal yaşama atıldım. Cumhuriyet Halk Partisi parti meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundum. 2010-2012 CHP Genel Başkan Yardımcılığı ve Kocaeli ve Ankara milletvekilliği görevlerinde bulundum. Ankara Cumhuriyet Halk Partisi 22. Dönem Kocaeli Milletvekili ve 24.dönem Ankara Milletvekiliği görevinde bulundum. Evli ve iki çocuk sahibiyim.
SENDİKACI KÖKENLİ OLDUĞUNUZU BİLİYORUZ. BUGÜN SENDİKALARIN DURUMU NEDİR ? SİZCE TÜRKİYE’DEKİ SENDİKACILIK DÜNYANIN NERESİNDE?
Dünyada ve Türkiye’de sendikacılığın kan kaybettiği bir gerçek. Özellikle 20. Yüzyılın en başarılı kurumları olarak gösterilen sendikaların içinde bulunduğu durum hem demokrasi ve hem de çalışanların çalışma ve yaşama koşulları açısından oldukça üzüntü verici. Çünkü sendikalar demokrasinin olmazsa olmaz kurumlarından. Emeği vahşi kapitalizm koşullarına karşı korumak ve geliştirmekle görevli kurumlar. İkinci dünya savaşı sonrası sosyal Avrupa’nın yaratılmasında önemli sorumluluklar üstlenmiş kurumlardı. Bu kan kaybında sendikaların yapıları, işleyişleri, izledikleri sendikal, sosyal ve siyasal politikalar da sendikaların tıkanmasında etkili. Sendikaların gerilemesindeki etkenlerden biri de işçi sınıfının yapısındaki değişiklikler, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerle birlikte, üretim ilişkilerindeki değişimlerinde önemli rol oynadığını düşünüyorum. Bugünkü üretim ilişkileri içinde “esnek çalışma” modelleri üretim zinciri içinde en öndeki halkalar konumuna geldi. Bu tarz üretim içinde çalışan işçilerin sendikalarla bağı zayıfladığı gibi, sınıf karakterlerini de kaybetmeğe ve giderek sendikalara ihtiyaç duymamaya başladılar. Bunun yanında kurum olarak sendikalar da değişen durumlara karşı kendilerini yenileyip, yeni politikalar geliştiremediler. Bunun doğal sonucu olarak da sendikalar, üye sayılarında gerileme yaşadıkları gibi, toplumsal rolleri ve kendilerine duyulan güven açısından da gerileme içindeler.
Türkiye’deki sendikalar da dünyadaki sendikalardan farklı değil. Üstelik son 20 yıldır iktidarla iyi geçinerek hak alabileceğine inanmış gevşek bir sendikacı kadrosu sendikal yapıların yönetiminde egemen. Hemen hemen tamamına yakını gücünü işçiden alma yerine, hükümet ve işverenle kol kola olunca hak alıp, koruyabileceğini düşünen, geçmiş dönemlerin mirası ve işçilerin aidatıyla yaşamlarını sürdürmeyi alışkanlık haline getirmiş tembel ve korkak bir sendikacı kadrosu. Bunun elbette istisnaları var. Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye’de sendikalarda, işçiler de bir elmanın iki yarısı gibi. Her ikisi de sermaye sınıfına karşı teslim bayrağını çekmiş durumda. Çalışanlar son on dokuz yıllık AK Parti iktidarları ve şahsın hükümetleri döneminde 12 Eylül döneminden daha fazla hak kaybına uğradılar. İçinde bulunduğumuz dönemde hem sendikalaşma oranları ve hem de işçi ücretlerine baktığımız zaman görürüz ki, şu anda işçilerin yüzde atmışı asgari ücretle çalışıyor. Kayıt dışılık yüzde kırklar seviyesinde, beş milyondan fazla yabancı göçmen ucuz işgücü olarak işçileri ve sendikal yapıları sarsıyor, işsizlik ve yoksulluk çalışanların canına tak etmiş, ülke ekonomisi çökmüş, bu durumda bile tepki vermekten kaçan sendikalar ve sendikacılar ve her olumsuzluğu kader diye sineye çekmiş sözüm ona işçi sınıfı.
ASGARİ ÜCRET İÇİN SON ELLİ YILIN EN BÜYÜK ZAMMI AÇIKLAMASINDA BULUNDULAR. YAPILAN ZAM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NEDİR? SİZCE HALKIMIZ TATMİN OLMUŞ MUDUR ?
Evet, asgari ücrete yaptıkları yüzde 50 zam ile övünüyorlar! Oysa yaptıkları zam oransal olarak belki yüzde 50 ama satın alma gücü paritesine ve 2021 yılı ocak ayına göre değerlendirdiğinde hiç de öyle değil. 12 Eylül 1980 faşist darbe öncesinde sendikalar toplu sözleşmeleri yüzde 100-150 bandında imzalarken, 12 Eylül ‘cüler “ görüşmeleri sonlanmamış toplu sözleşmeler yüzde 70 ücret artışı ile sonlandırılmıştır .” Dedikten sonra, “ bağıtlanmamış sözleşmelerin tümünü yüzde 70 zamla sonuçlandırdık” diye övünmüşlerdi. Bu asgari ücret artışı karşısındaki övünç sahipleri tıpkı 12 Eylül ‘cüler gibi işçi haklarını çaldıkları için övünüyorlar.
Yapılan, asgari ücretin 2 bin825 TL’den 4 bin 250 TL’ye çıkarılmasından başka bir şey değildir. TL' nin değerini bir yılda yüzde 125 erittikten sonra yüzde 50 zam yapmakla övünmek alay etmektir. Yapmak istedikleri, tüm ülkede genel ücret seviyesini asgari ücret seviyesine çekmek ve ardından yatırımcılara “gelin en düşük ücret, en uzun çalışma süresi bizde, Türkiye ucuz ekmek cenneti “ diye çağrı yapmak. Bu da Ak Parti’’nin emekten yana değil, egemenlerden yana bir iktidar olduğunu gösteriyor.
ÖZELLEŞTİRMEYE KARŞI MÜCADELE VEREN İŞÇİLERLE KURTULUŞ PARKI'NDA TOMALARLA, ATLARLA, İTLERLE, BASINÇLI SU, PLASTİK, MERMİ, COPLA ŞİDDET UYGULANDIĞINI SÖYLEMİŞTİNİZ. BURADA YAŞANAN KAOSA BİRAZ AÇIKLIK GETİRİR MİSİNİZ?
Özelleştirme doğrudan doğruya devletin varlıklarının yerli-yabancı kişilere devredilerek yapılan bir kaynak transferi ve zenginleştirme aracıdır. AKP iktidarları bunu çok acımasız ve pervasızca gerçekleştirdi. Kıyıların, Limanların; Fabrikaların para ile ölçülebilen pek çok varlığımızın yok pahasına, hatta bedelsiz (Tank-Palet örneği) , hatta kasasındaki parsı dahil(Dalaman ve Balıkesir SEKA örnekleri gibi) devir edilerek adına özelleştirme denilmesine göz yumarak millet olarak suç ortağıyız. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğinin satılmasını seyirci kaldık. Hep birlikte seyretmeye de devam ediyoruz.
Özelleştirmenin ülkemizi üretimden koparacağını, borçla ülke yönetilemeyeceğini, çalışanların işini kaybedeceğini, topyekûn fakirleşeceğimizi, her satışta devletimiz ve yurttaşlarımız fakirleşirken, bazı karanlık kişilerle, yerli ve yabancı alıcıların zenginleşeceğini anlatageldik. Keşke biz yanılsaydık da ülkemiz bu hale gelmeseydi.
Sözünü ettiğiniz atlı, itl, coplu saldırı konusu, 2013 veya 20 Özelleştirmenin ülkemizi üretimden koparacağını, borçla ülke yönetilemeyeceğini, çalışanların işini kaybedeceğini, topyekûn fakirleşeceğimizi, her satışta devletimiz ve yurttaşlarımız fakirleşirken, bazı karanlık kişilerle, yerli ve yabancı alıcıların zenginleşeceğini anlatageldik. Keşke biz yanılsaydık da ülkemiz bu hale gelmeseydi.14 yılı bahar aylarından bir günde. Özelleştirme İdaresi Başkanlığında açık ihale usulü ile satış yapılacak, Yatağan Yeniköy ‘de Kemerköy Termik Santrallerinin ihalesini izlemek üzere Muğla Yatağan ‘dan gelen işçilere ve sendikacılara polislerin şiddet uygulamalarına tanıklık ettiğimiz bir gündü. O işçilerin o günkü şube başkanları olan Süleyman Girgin, bugün CHP Muğla Milletvekilidir. Olayları birlikte yaşadık. Gerçekten polis utanmasa işçilere gerçek mermi kullanacak kadar iştahlı idi. Birkaç arkadaşımla birlikte olayları yatıştırıp, polisi ikna etmekte zorlandığımız birgündü.
TÜRKİYE'NİN KİLİT YERİ TAKSİM, KIZILAY GİBİ YERLERDE NEDEN GÖSTERİLER YASAKLANIYOR? İŞÇİLERİN KENDİLERİNİ İFADE ETMESİ GÜÇ MÜDÜR?
Sermaye sınıfı ve onun iktidarları ülkemizde 1 Mayıs ‘ı bir bayram gününden çok bir korku günü haline getirdiler. Ülkemizde emekçiler kendilerini ifadesi güçlükten öte imkânsız gibidir. Emekçiler kendilerini en iyi örgütleri-sendikacılar aracılığıyla ifade edebilirler. İşçilerin sendikalaşma oranı ise yüzde 10’ların bile altındadır .” Bütün Dünya işçileri birleşin “ diye boşuna denilmemiştir.
MİLLETVEKİLİ OLMAYI NEDEN TERCİH ETTİNİZ, NEDEN CHP?
Ben kendini soldan tanımlayan bir insanım. Emeğinden başka yaşamımı sürdürebileceğim bir üretim aracına sahip olmadığım için, hep emeğin mücadelesini verdim. Görevim gereği hem işveren vekilleriyle işveren örgütleriyle hem de ister iktidarda, ister muhalefette olsun siyasal partilerle ve siyasetçilerle çalışma yaşamına ilişkin görüşmelerimiz oldu. 2002 seçimlerinde CHP'den Kocaeli milletvekili olarak siyasete devam ettim. 24 dönem de Ankara Milletvekili seçildim
Neden CHP sorusuna gelince, CHP, kişi değil ilkeler partisidir. CHP cumhuriyetçidir, halkçıdır, devrimcidir, devletçidir ve laiktir. Kendisini de demokratik sol ya da sosyal demokrat olarak ifade eder . Sosyal demokrat ve kendini solda tarif eden partilerin dayandığı toplumsal kesimlerde genelde işçiler, köylüler, kısaca emekçi halk katmanlarıdır. Ben de emeğin içinden gelen birisi olarak CHP ‘de politik mücadelenin bana yakışacağını düşündüm.
MİLLETVEKİLLİĞİNİZDE HÜKÜMETTEN BAĞIMISIZ BİR GÖRÜNTÜ ÇİZDİNİZ Mİ?
İktidar partisi milletvekilliği yapmadığım için hükümetle de bir bağımın olması zaten düşünülemez. Kaldı ki, emeğin içinden gelen bir milletvekili olarak, çalışmalarımı emek eksenli ve kişiliğimi uygun olarak yürütme çabası içinde oldum. 12 Eylül’ün üzerinden kırk yılı aşkın süre geçti, pek çok yasa değişti ama Siyasal Partiler Kanunu değiştirilmedi. Bütün partilerin tüzükler 12 Eylül koşullarının ürünü. Buna benim partim de dahil. Siyaset özgür insanların işi olmalı. Genel başkanlara ya da üst yöneticilere bağlı siyasetten kimseye de ülkeye de bir fayda gelmez. Tüm siyasi partiler de genel başkanların hegemonyası egemen. Genel başkana yakınsanız, itaatkârsanız, evet efendimciyseniz siyasal yaşamınız sürer. Düşüncelerinizi özgürce söylerseniz, eleştirirseniz istediğiniz kadar çalışın siyasal ömrünüz kısa olur. Onun için demokrasi, ille de demokrasi. Partilerde demokrasi şart.
HİLAL BÜYÜKKAYA/TURKTIME
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...