Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"BM 76. Genel Kurulunu da böyle bir atmosferde gerçekleştiriyoruz. Burada dayanışma ve işbirliği mesajlarının salgınla mücadeleyi desteklemenin yanı sıra milyarlarca insanın umutlarını arttıracağına inanıyorum.
Bu doğrultuda verimli çalışmalar yapan 75. Genel Kurul Başkanı sayın Volkan Bozkır'a şükranlarımı sunuyorum. Türkiye olarak üzerimize düşen sorumluluklarını yerine getirmeye devam edeceğiz. Sayın Gutteres'i tebrik ediyor başarıların devamını diliyorum.
Öncelikle acı da olsa bir gerçeği ifade etmek istiyorum. İnsanlık olarak bize büyük aile olduğumuzu tekrar hatırlatan bu salgında ne yazık ki küresel dayanışma açısından iyi imtihan verilemedi. Az gelişmiş ülkeler, yoksul toplum kesimleri salgın karşısında adeta kaderlerine terk edildi. Küresel sistemin artık çözüm yerine sorun çıkaran, sorunları derinleştiren, sorunları çözümsüzlüğe mahkum eden çarpık yapısının da payı bulunuyor. Aşı milliyetçiliğinin farklı yöntemlerle halen sürdürülüyor olması insanlık adına yüz kızartıcıdır.
Bu salgını küresel felaketin üstesinden ancak uluslararası işbirliği ve dayanışma ile gelinebileceği açıktır. Tüm ülkeler bu salgından kurtulmadan herhangi bir ülkenin tek başına güvenle hayatını sürdürmesi mümkün değildir. Genel kurulun bir dönem noktası olmasını temenni ediyoruz. Küresel işbirliğinin önemi yanında tıp biliminin ulaştığı yüksek seviyeyi de görme imkanı bulduk.
"TURKOVAC'I TÜM İNSANLIĞIN HİZMETİNE SUNACAĞIZ"
İlk aşının Almanya'da yaşayan Türk kökenli iki bilim insanı tarafından geliştirilmesinden gurur duyduk. İlk günden itibaren elimizdeki imkanları dost ve kardeşlerimizle paylaşmaya çalıştık. Bir taraftan vatandaşlara en iyi sağlık hizmetini sunarken, diğer taraftan 159 ülkeye tıbbi yardım gönderdik. Yerli aşımız TURKOVAC'ı yakın zamanda milletimizle birlikte tüm insanlığın hizmetine sunacağımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Kamu sağlığının korunması ile sosyal ve ekonomik hayatın devamı arasında makul bir denge kurulması gerekliliğini özellikle vurguluyoruz. Yaşadığımız hadiseler bize bazı gerçekleri tekrar tekrar hatırlatmaktadır. Hüzünlerimiz, acılarımız, başarılarımız, çözümlerimiz de ortaktır. Ben yaptım oldu, bu mantıkla hareket edildiğinde bunun faturasını sadece belli başlı ülkeler değil, tüm insanlık ödemektedir.
Sahadaki gerçekleri ve sosyal dokuyu dikkate almadan meselelere çözüm üretilemeyeceği en son Afganistan'da çok acı biçimde görülmüştür. Afganistan halkı istikrarsızlık ve çatışmanın sonuçlarıyla baş başa bırakılmıştır. Afganistan'ın uluslararası camianın yardımına ve dayanışmasına ihtiyacı bulunuyor.
Afgan halkının huzura kavuşmasını temenni ediyoruz. Türkiye olarak bu zor günlerinde Afgan halkına karşı kardeşlik görevini yerimize getirmeyi sürdüreceğiz. Suriye'de insani dram 10. yılını geride bıraktı. Ülkemiz 4 milyona yakın Suriyeliye kucak açarken, bölgeyi kana boğan terör örgütlerine karşı sahada mücadele etmektedir. DEAŞ'ı hezimete uğratan, göğüs göğüse savaşan tek ülkeyiz. PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantıların katliamın önüne biz geçtik. Güvenli hale getirdiğimiz bölgelere şu ana kadar 462 bin Suriyelinin gönüllü geri dönüşünü sağladık.
"MEMNUNİYETLE KARŞILIYORUZ"
İdlib'deki varlığımız sayesinde milyonlarca insanın canını kurtardık, yerinden edilmesini önledik. Uluslararası toplum bir 10 yıl daha Suriye'deki durumun devam etmesine izin veremez. Siyasi bir çözüm bulunması için daha güçlü bir irade ortaya konulması gerekiyor. Suriye'nin kuzey batısına Türkiye üzerinden oluşturulan BM insani yardımının 12 ay süreyle uzatılmasını memnuniyetle karşılıyoruz.
Bölgedeki terör örgütleri arasında ayrım yapılmasının, bunların taşeron olarak kullanılmasının kabul edilemez olduğunu huzurlarınızda tekrar ifade etmek istiyorum. Son 10 yılda dünyanın farklı ülkelerinde yaşanan terör eylemleri, sadece bizim değil tüm insanlığın ortak düşmanı olduğunu göstermiştir. Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve milli güvenliğimizi tehdit eden terör örgütüyle mücadelemiz sürecektir.
"YENİ GÖÇ DALGASINI KARŞILAMAYA NE İMKANIMIZ NE DE TAHAMMÜLÜMÜZ VAR"
Afganistan'daki gelişmeler sebebiyle bu ülkeden göç akımıyla karşı karşıyayız. Suriye krizinde insanlık onurunu kurtaran bir ülke olarak artık yeni göç dalgasını karşılamaya ne imkanımız ne de tahammülüz var. Artık 1951 Cenevre Sözleşmesi'nin ve uluslararası insani hukuku aşındıranlara karşı somut tavır ortaya konulmalıdır.
Libya'da verdiğimiz güçlü destek sayesinde ateşkes tesis edilmiş ve milli birlik hükümeti kurulmuştur. Tüm kurumların birleştirilmesi, seçimlerin zamanlıca düzenlenmesi çabalarına desteğe devam edeceğiz. Uluslararası topluma Libya'nın meşru hükümetinin yanında durulması çağrımı tekrarlıyorum. Barış ve güvenliği tehdit eden en önemli sorunlardan biri de İsrail-Filistin ittifakıdır.
Filistin'e yönelik zulüm sürdükçe Orta Doğu'nun barış ve istikrara kavuşması mümkün değildir. Kudüs'ün 1947 tarihli BM kararına dayanan uluslararası statüsüne, Harem-i Şerif'in mahrumiyetine ve ihlallere karşı durmayı sürdüreceğiz. 1967 temelinde özellikle başkenti Kudüs olan bağımsız ve coğrafi bütünlüğe sahip Filistin devletinin kurulması öncelikle hedeflerimiz arasında yerini koruyor.
Azerbaycan meşru müdafaa hakkını kullanarak Güvenlik Konseyi'nin uygulanmayan kararlarına konu olan öz topraklar üstündeki işgali sona erdirmiştir. Bu durum yeni fırsat pencerelerin açılmasına imkan sağlamıştı. İlhakını tanımadığımız Kırım dahil, Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne Müslüman Uygur Türkleri'nin temel haklarının korunmasını istiyoruz.
Keşmir'in çözülmesinden yana olan tavrımızı sürdürüyoruz. Bangladeş ve Myanmar müslümanlarının onurlu, güvenli ve kalıcı şekilde geri dönmesine destek veriyoruz. Kıbrıs'ta sonuç odaklı yaklaşımla çözüm mümkündür. BM'nin eşit olarak kabul ettiği adadaki iki halktan birinin sizlere hitap ederken diğerinin hitap edememesi adil değildir.
DOĞU AKDENİZ
Kıbrıs Türk halkının ortaya koyduğu yeni çözüm vizyonunu destekliyoruz. Buradan Kıbrıs Türklerinin görüşlerini uluslararası topluma açık fikirle değerlendirme çağrısında bulunuyoruz. Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının paylaşımına ilişkin sorunların uluslararası hukuk ve iyi komşuluk çerçevesinde çözülmesini temenni ediyoruz.
Türkiye'yi bölgede yok sayan anlayıştan vazgeçilmesi şarttır. Bölgedeki tüm aktörlerin yer alacağı Doğu Akdeniz konferansı düzenlenmesi önerisi hala masadadır. AB'ye üyelik sürecindeki kararlılığımızı da sürdürüyoruz. Afrika ile köklü bağlarımızdan aldığımız güçle dayanışma içindeyiz.
Yeniden Asya girişimimizle de Türkiye'nin Asya ile Avrupa arasındaki birleştirici konumunu pekiştiriyoruz. Türkiye herkes için daha güvenli, huzurlu, müreffeh hakkaniyetli bir dünya yolunda atılan her adımın yanındadır. Dünya üzerindeki milyonlarca canlı türüne kucak açarken, bu cömertliğin karşılığında bizden tabiatın dengesine saygı duymamızı istiyor.
İnsanoğlu kaynakları maalesef hoyratça kullandı. Tabiatın kendi dengesi dışında tamamen insanoğlunun yol açtığı tehditlerle karşı karşıyayız. İklim değişikliği, hava kirliliği, su ve gıda güvenliği gibi başlıklar altında toplayabileceğimiz sorunlar insanlığın geleceğini belirsizliğe atacak şekle ulaşmıştır.
Bir süredir dünyanın her tarafında sanayi öncesi döneme göre sıcaklık artıyor. Amerika'da kasırga, Afrika'da kuraklık, Akdeniz çanağında yangınlar, çöllere kar yağması gibi alışık olmadığımız afetlerle karşılaşıyoruz. Bu afetler insanların can ve mal güvenliğini tehdit ediyor. İnsanlar toplu olarak başka yerlere göç etmeye hazırlanıyor. Halbuki dünya henüz Suriye ve Afganistan gibi kriz bölgelerinde mülteciliğe çözüm bulamadı.
"OLDUKÇA SIKINTILI GÜNLER YAŞADIK"
Yüzlerce milyonluk göçlerle nasıl baş edileceği meçhuldür. İklim değişikliğinin en büyük etkisi büyükşehirlerde yaşayan nüfuslar üzerinde görülecektir. İçinde bulunduğu New York şehri maruz kaldığı dev kasırgalar ve yağışlar yüzünden zor günler geçirmiştir. Türkiye olarak bu konuda en hızlı ve etkin çözümler üreten ülke olmamıza rağmen oldukça sıkıntılı günler yaşadık.
İklim değişikliğinin yol açtığı değişimleri bu altyapı ile karşılayabilmek mümkün değildir. Küresel sıcaklık artışının devam etmesi, daha yoğun yağışların gelecek olması hepimizi yeni arayışlara yöneltmelidir. Ormanların bir yandan arazi kullanımıyla, diğer yandan yangınlarla yok olmaya yüz tutması dünyamızı bekleyen bir diğer tehlikedir. Genleşen su ve eriyen buzullar deniz seviyelerini son 1 asırda 20 santim yükseltmiştir. Etkin önlemler alınmaz, sera gazı emisyonları artmayı sürdürürse yüzyılımızın sonunda deniz seviyelerinin 1 metreden fazla yükselmesi bekleniyor.
Bu durum beraberinde yeni ve devasa kitlelerden oluşan göç dalgalarını da getirecektir. Dikkatinizi çekmek istiyorum, saydığım bu sorunlar sıcaklıktaki 1,1 santigratla ortaya çıkmıştır. Bu artış 1,5- 2 santigrata yükseldiğinde nelerle karşılaşacağımızın takdirini sizleere bırakıyorum."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...