5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ile Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 89. yıldönümünü vesilesiyle eğitimci, yazar, siyasetçi ve 22. Dönem İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu ile söyleyişi gerçekleştirdik.
-5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü nedeniyle yapılıyor bu söyleşi seçme seçilme haklarımızı kazandığımız bugün için neler söylemek istersiniz?
5 Aralık 1934, seçme-seçilme hakkımızı kazanım olarak tarihimize yazdığımız gündür. Türkiye’nin gerçekleştirdiği “Kadın Devriminin” kilometre taşıdır. Kutlu bir gündür. Aynı zamanda da 22 yılda kaybettiğimiz haklar ve yeni haklar için dayanışmaya ve mücadele günüdür.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, dokuz milyonunu kadın ve çocuk olan on üç milyonluk bir ülkede, kadınlar da özgürlük ve bağımsızlık için emperyalizme karşı savaşmıştı. Cumhuriyetin, özgürlük ve eşitlik vaat eden yeni rejimin temel hedeflerinden biri de kadını erkeği eşit bir toplumdu. Henüz “BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, “İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi”, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi" gibi uluslararası sözleşmelerin imzalanmadığı bir dönemde önemli adımlar atılmıştı.
"5 ARALIK LAİK YAŞAMA YAPILAN SALDIRILARA KARŞI BİR DİRENİŞ GÜNÜDÜR"
1924’de Eğitim Birliği Kanunu ile kız ve erkek çocuklar karma ve eşit koşullarda eğitim görmeye, 1926’da Türk Medeni Kanunu’yla kadın ve erkek eşit haklara sahip olmuştu. Tek eşlilik ve resmi nikâh zorunlu hale getirilmiş, boşanma, velayet ve miras hakkına sahip olunmuştu. 1930‘da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı, 1933’de muhtar seçme ve seçilme hakkı, 1934’de milletvekili seçme ve seçilme hakkının kazanılması Cumhuriyetin en büyük kadın kazanımı olarak tarihe yazılmıştı. Kazanımın büyüklüğünü; kadınların Fransa’da 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, Belçika’da 1960 yılında seçme seçilme hakkına sahip olduğunu hatırlayarak daha iyi anlayabiliriz.
Kısaca; 5 Aralık, gericiliğe, hukuksuzluğa, özgür eşit, adil ve laik yaşama yapılan saldırılara karşı bir direniş günüdür. Mimarlarını saygı ve minnetle anıyoruz.
-Günümüzde kadın haklarının neresindeyiz. Eğitimde, çalışma hayatında, siyasette kısaca toplumsal yaşamın alanlarında ülkemiz kadınları neler yaşıyor?
Türkiye’de kadın sorunu aynı zamanda rejim sorunudur.
Yeni bir rejim inşa etmek isteyen güruhun hedefinde bütün kadın hakları vardır. Yaşadıklarımız; kadını ve erkeği eşit bir toplum projesi olan cumhuriyetten intikam almak isteyenlerin, bu eşitliğin güvencesi olan laikliği hedef alanların, kadın düşmanı bir ideolojinin saldırganlığıdır.
Sizde biliyorsunuz 2002’den bu yana en büyük hak kayıplarını kadınlar yaşadı. Her konuda kadınlara ayar verenler, kadın hak ve özgürlüklerini geriletmek için örgütlü, kesintisiz, pervasız, aklı ve insan onurunu zorlayan politikalara ve uygulamalara imza attı.
Ataerkil gelenekleri, aile hukukunda dinselleşmeyi ve çok hukukluluğu canlandırma çabaları sapkın söylemler eşliğinde sürmekte. Kadınlar kaç çocuk doğuracaklarından, doğum yöntemlerine, ne giyeceklerine, çalışıp çalışmayacaklarına, evlilik yaşına, gülüp gülmeyeceklerine kadar en temel hak ve özgürlüklerini hedef alan bir kuşatma altında.
Medeni Kanun hedefte. Karma eğitim hedefte. Yoksulluk ve işsizlik sorunları günlük yaşamın kâbusu.
Pedofili, çocuk annelik, çok çocukluluk, kumalık, imam nikâhı, akraba evliliği, başlık, berdel gibi sorunlar bir yana; bebeklerden başlayarak tüm kız ve erkek çocuklar, kadınlar istismar, taciz ve tecavüz kurbanı.
Kısa cümle; bu büyük, sapkın ve ideolojik bir saldırıdır. Püskürtülmelidir.
- İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra 737 kadın öldürüldü. 6284 sayılı kanun kaldırılmaya çalışılıyor. Neden?
Kadınlar katlediliyor. Katledilmeleri kolaylaştırılmaya çalışılıyor. Bu konuda dayanışılıyor. Örgütlü bir ahlaksızlık bu.
"İSTANBUL SÖZLEŞMESİ BİR EL HAREKETİYLE KALDIRILDI"
Kadın çığlıkları yükselirken, sayısız tarikatta sayısız cinsel istismar-taciz-tecavüz yaşanırken, bunların bir bölümü yargıya taşınmışken, İstanbul Sözleşmesi bir el hareketiyle kaldırıldı. Domuz bağcılar mutlu edildi.
Siz söylediniz, 737 kadın öldürüldüğünü. Bu bile İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı Kanun’un etkin olarak uygulanması gerektiğini göstermekte. Ayrıca ILO 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin de onaylanması bir ihtiyaç bir zorunluluktur.
Gerek İstanbul Sözleşmesi gerekse 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun için tarikatlarla tarihin en bağnaz en karanlık anlaşması yapılmış, şiddet ve cinayet meşrulaştırılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin düzenlemelerden vazgeçilmesi, 6284’deki "Beyan Esası"nın, "Kanıt Esası"na dönüştürülerek genelgeyle uygulanmak istenmesi, kadın erkek eşitsizliği üzerine inşa edilmek istenen bir toplum modeli içindir. Engellenmelidir.
-Ne yapmak lazım?
Bu soru karşısında kurulabilecek temel cümle; “bütüncül bir programla” olabilir. Bütüncül bir programa, bütüncül bir programla karşı durulabilir ancak. Dış destekli ılımlı İslamcı taşeron bir iktidarın yönettiği tarikat, siyaset, ticaret ilişkileri; ancak; kapsamı, çerçevesi belirlenmiş, kamucu, laik hukuk devleti ilkelerini gözeten, inandırıcı, heyecanlandırıcı, güvenilir, cumhuriyeti koruyan cesur insanların cesaretiyle hazırlanmış bir gelecek programıyla kırılabilir. Demokrasi güçlerinin, hukuk devletinde yaşamak isteyen tüm kadın ve erkeklerin direnişiyle mümkündür.
Yavuz Alogan’un, " Sıkıştıramadığın saldırganın kendiliğinden insafa gelmesini bekleyemezsin. Yolu kesilmedikçe mesafe alacaktır" sözleri önemli. Bu yolu kim kesecek? Soru bu.
Yanıt tek. Yüzyıllar boyunca “hayat hakları” için mücadele edip, işgal kapıya dayandığında “Ya İstiklal Ya Ölüm” diyerek bir kurtuluş ve kuruluş destanı yazan, dünyanın tüm egemenlerine birden diz çöktüren kadınların ışığında yürüyen, torunları kesecek. Biz keseceğiz. Var mı başka bir yolu? Yok!
-Yaklaşan 31 Mart yerel seçimleri bu mücadele açısından nasıl bir anlam taşır?
Geleceğin bizim olması için; sabır, özveri ve emek isteyen, ilkeli bir örgütlenmeyle direnmeye ihtiyacımız var. Bunu yapacağız. Bir araya geleceğiz. İnsanlığımızı, şerefimizi çaldırmayacağız. Yeni düşler kurmayı, düşleri hayra yormayı başaracağız ve yeni bir düzen için çalışacağız Bildiklerimizi hatırlayacağız. Bilmediklerimizi öğreneceğiz. Ve; Hey! Dur bakalım! diyeceğiz.
Yaşadıklarımız bir toplumun katlanabilirlik sınırlarını çoktan aştı. Çıkar ve kader birliği yapmış, din sömürüsüyle, cehaletle, kendini ve haddini bilmezlikle taçlanmışları, yeni Anayasa hayalleriyle birlikte yeneceğiz. Emsalsiz Cumhuriyetimizi, kıskançlıkla korumamız gereken ulusal egemenliğimizi teslim etmeyeceğiz. Tersini düşünmek bile istemiyorum.
İnanıyorum ki bu mücadelede kadınların kararlılığı başat rol oynayacaktır. Siyasetin kadınlara kapalı yolları da ancak böyle açılabilir. Hukukun ve demokrasinin egemen olduğu bir düzende, ilerlemiş ve kalkınmış adaletli bir toplumda kadınlar daha bir gür sesle yeni hakların peşinde koşacaktır.
GÜLDAL OKUDUCU'YU HATIRLAYALIM
1958 yılında Gümüşhane Çamlıköy(Mavrengel) doğdu. Babası Tahir bey, annesi Kebire hanımdır. Şinasi Öktem’in kardeşidir.
Güldal Okuducu, Ders kitapları ve öykü kitapları yazdı. 1996 – 2007 yılları arasında CHP Kadın Kolları Genel Başkanlığı yaptı. 2002 genel seçimlerinde CHP’den 22. Dönem (03.11.2002 – 22.07.2007) İstanbul Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama çalışmalarına katıldı. Evli, 2 çocuk annesidir.
Kitapları:
Yarın Gene Uzak (Öyküler, 2001), Dilsizdi Herkes (2008), Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türk Kadınının Kısa Tarihi (2014),
HİLAL BÜYÜKKAYA/ TURKTIME
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...