İşte Kılıçdaorğlu’nun grup toplantısındaki konuşmasından satır başları:
Gelin el birliğiyle ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzeni el birliğiyle kurmuş olalım. Türkiye’de ne oldu da ezenlerin ve ezilenlerin ülkesi oldu? Normalde bizim bugün ekonomi konuşmamız lazım, tarımı, işsizliği konuşmamız lazım. Çocuklarımızı eğitimi sanatı kültürü konuşmamız lazım. Ama bunların hiçbirisinden söz etmiyoruz.
Dolar almış başını gidiyor, söz etmiyoruz. 17 milyon yoksul var söz etmiyoruz. Her 4 üniversite mezunundan biri işsiz, gencecik çocuklarımız eğitimli ama işsiz. Bakın bunlardan söz etmiyoruz. Hepimizin kafasında bir şey var ne olacak bu ülkenin hali diye.
Görüşü ne olursa olsun, bütün vatandaşların kafasında aynı kaygı var. Çünkü bugüne dair güveni yok. Geleceğe yönelik de güveni yok. Ne olacak diye vatandaş kaygı duyuyor. Ben de şunu çok açık net söylüyorum, asla umutsuz olma kardeşim. Ne olursa olsun bil ki bu ülkenin birliğini dirliğini bütünlüğünü savunan CHP var. Bundan kesinlikle emin olmanı istiyorum.
Başbakan çıkmış bölünme tehdidinden söz ediyor. Seni oraya Türkiye’yi böl diye mi oturttuk biz. Söyledim, cevap veremiyor. Bu lafı eden bir kişi başbakanlık koltuğuna oturamaz. Çünkü kimse bölücülerin taşeronluğuna soyunamaz. Bu kadar açık, net söylüyorum. Yazık günah bu ülkeye. Başbakansan oturursun, Türkiye’nin dünya kadar sorunu var. Koltuğuna yetkilerine sahip çıkacaksın önce. Yetkilerini başkalarına kullandırtmayacaksın. Ben başbakanım son söz bana aittir diyeceksin. Yoksa sen başbakanlık yapamazsın.
Bu ülkede can güvenliği, mal güvenliği yoktur bu ülkede. Basın özgürlüğü yoktur, otobüste bile tekme atabilirsin. Gencecik kıza otobüste bile tekme atabilirsin. Düşünceyi açıklama özgürlüğü yoktur. Devleti devlet yapan adalet yok. Böyle bir Türkiye ile karşı karşıyayız. O nedenle işimiz zor.
Türkiye dünyadan izole oluyor. Türkiye dünyanın dışına itiliyor. Biz cumhuriyeti niye kurduk? İnsan haklarına neden önem veriyoruz? Eğitime bilime üniversite özerkliğine neden önem veriyoruz? Uygar dünyanın bir parçası olmak için. Türkiye de uygar dünyanın bir parçasıdır. Ama bugün Türkiye bu dünyanın dışında. Gittikçe Kuzey Kore’ye benziyoruz. Orada da bir diktatör var, kendi dünyalarını yaşıyorlar.
Diyorlar ki herkes bize düşman. Almanya, Rusya, Amerika, AB bize düşman… Ben merak ediyorum, peki BM de mi bize düşman? BM açıklama yapıyor, onlar da aynı kaygıyı taşıyorlar. Türkiye’de hükümetin bir yandan OHAL ilan edip kişisel haklar sözleşmesinin bazı maddelerinin askıya alındığını açıklamasından endişe duyuyoruz diyor. BM söylüyor. Türkiye’deki gelişmelerden endişe duyuyorum diyor. Bunlar TV’lerde söyleniyor mu, gazeteler de yazıyor mu? Sansür uygulanıyor. Biz de olmasak bunları anlatacak ikinci bir kulvar yok.
Devletin Anadolu Ajansı işkence görüntülerini dünyaya servis ediyor. Bundan kim rahatsızlık duyuyor? Biz üzülüyoruz. Bunlar Türkiye’ye yakışmıyor diyoruz. Biz bunu söylüyoruz diye bizi eleştiriyorlar. Kendinizi uluslararası kuruluşlara ihbar ediyorsunuz. Biz bunları aşabilirsek asıl o zaman görevimizi ne yapmak istediğimizi ortaya koymuş oluruz. Ama buralarda takılıp kaldık.
Hapishaneler… 2002 rakamını veriyorum, 60 bin kişi tutukluydu. Şimdi tam 4 kat artmış, 17 ağustos 2016 itibariyle 214 bine ulaşmış. 10 kişilik koğuşta 30 kişi kalıyor. İnsanlar sırayla yatıyorlar. Bana söyler misiniz, Ecevit’in dediği ‘ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen’ Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, ne ezen ne ezilen, insanca hakça bir düzen bugün var mı yok mu?
Öğrenciler hapiste. Binlerce suçsuz insan var hapiste. Sorgusuz sualsiz yatıyorlar. Üniversite hocaları hapiste. Gazeteciler hapiste. Hapisteki gazeteci sayısı 241’e çıktı. Dünyada en çok gazeteciyi hapse atan ülke Türkiye. Dünyada bir numarayız.
Er erbaş ve astsubaylar hapiste. Erin erbaşın ne günahı var? Peki Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Onlara kalsa diyecekler ki CHP getirdi. Mizah gibi geliyor dimi? Kendileri yönetiyorlar, kendileri çalıyorlar, kendileri oynuyorlar. Bir şey aksaklık olunca CHP neden itiraz etmiyor. Neden itiraz etmeyeyim? Bir yerde bir mazlum varsa, ben zulme mi sahip çıkacağım, mazlumun mu yanında olacağım? Zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır. Onlar dilsiz şeytandır biz her zaman mağdurun yanında, zalimin karşısında olacağız.
Türkiye’yi bu hale, 3 terör örgütüne destek vererek, yardım ve yataklık yaparak getirdiler. Tek tek sayacağım. Bunları lütfen gidin her yerde, fabrikada tarlada evde lokantada anlatın.
Ben şunu söyledim, belediye başkanları toplantımızda, uzun konuşma bir cümlesi seçildi. “seçimle giden seçimle gider” diye bir cümle kullandım. Bu havuz medyası, blok halde sen bunu nasıl söylersin… Şunu mu söylememi bekliyordunuz ‘seçimle gelen darbeyle gider’ dememi mi bekliyordunuz? Ama onların kafası ters çalışıyor. Neden? Saraya bağımlı beyinleri. Yine söylüyorum, demokrasilerde ana kural seçimle gelen seçimle gider.
Ama seçimle gelen ben hukukun üstündeyim diyemez, ben savcıya gitmem hakime gitmem diyemez. Gidecektir ifadesini verecektir. Hiç kimse yargılamanın dışındadır diye bir ayrıcalığı yoktur Türkiye’de.
Ben şahsen pek çok davada yargılanıyorum, avukatım var. Gerektiğinde gidiyorum, hakkımı savunuyorum. Yargıdan kaçmak değil, yargı taraflı davranırsa hep beraber eleştiririz. Ama yargıdan kaçmamalıyız.
Elbette yolsuzluk yapanlar yargılansın diyoruz. Neden yargılansın? Biz onların da dokunulmazlığının kaldırılmasını istedik. Bazı çevreler suçluyor bizi. Niye dokunulmazlığı kaldırdınız diye… Kürsü dokunulmazlığı hariç, bütün dokunulmazlıkların kaldırılması lazım. Böylece AKP’nin içindeki ByLock’çular da ortaya çıksın.
Diyorlar ki, milletvekillerinin Kandil’le bağlantısı vardı… Allah aşkına bunları Kandil’e gönderen kim? TBMM tutanaklarını açıp baksınlar, orada konuşuluyorlar. Kandil’e gittik diyor, bizi aradılar diye. Sizden icazet alıp kandil’e gitmedi mi bunlar? İmralı’ya kim gitti, kim izin verdi? Masaları kurmadılar mı? Başkanlık sistemini tartışmadılar mı? Bu kadar yüzsüzlüğü ben hayatımda ilk kez görüyorum.
Şimdi ben hukuku savunmayacağım da neyi savunacağım? Devleti yöneten insanların duygularına hakim olması lazım. Devlet hukukla adaletle yönetilir. Öç alma duygusuyla yönetilmez. Biz adaleti savunuyoruz. Yeri geldiği zaman en sert eleştirileri de biz yapıyoruz.
İmralı’ya siz gönderdiniz. 2010’da çıktı dönemin başbakanı, biz PKK ile görüşüyorlar dediğimizde ‘Biz PKK ile görüşmedik. Görüştüğümüzü söyleyenler şerefsizdir’ evet bu laf ediyor. 2012 aynı kişi ‘PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim. Sıkıntısı olan bana söylesin’ bunu kazaen CHP’li bir milletvekili söylese ne olurdu?
Oslo’da masayı biz mi kurduk arkadaşlar? Kimdi bu görüşme yapanlar? Bunları görevlendirenler kimdi? PKK’ya yardım ve yataklık yapanlar bunlar değil mi? Bizi suçluyorlar. İki kanattan eleştiri alıyoruz: Bir PKK iki AKP. Çünkü ikisi de işbirliği yapıyor.
Diğerleri tutuklu veya hapiste. Bunlar CHP milletvekili mi bunlar? Kim bunlar? Kim bunları buraya gönderdi. Bunun hesabını sormazsam namerdim, bunun hesabını vereceksiniz.
Sur bombalarla döşendi. Nusaybin’de kamyonun üzerinden kaleşnikoflar dağıtıldı. PKK vergi topladı. Mahkemeler kurdu, adalet dağıtıyorum dedi. Askere alma daireleri kurdu, şehrin göbeğinde trafik kontrolü yaptı. Kim vardı iktidarda CHP mi vardı? Bizi suçluyorlar şimdi, PKK’ya destek veriyorlar diye. benim söylediklerim yanlışsa destek veriyorum. Her kelimesi doğruysa bunun hesabını vereceksiniz, vermezseniz namertsiniz.
Habur’da bu ülkenin hakimlerini savcılarına terör örgütünün ayaklarına kim gönderdi? Bunların hesabını soracağız. Nereye giderlerse gitsinler.
Meşruiyet kazandırdılar PKK’ya. Meşru bir organı bir terör örgütüyle muhatap kılarsanız ona meşruiyet kazandırırsınız. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni bir terör örgütüne muhatap kıldılar. İtiraz eden kimdi? Bizdik. Şimdi suçlanan kim? Yine biziz. Allah akıl fikir versin, vallahi bunların yatacak yeri yok.
PKK saldırdı, Şavşat’ta. Bir er hayatını kaybetti. Sizi PKK kucaklıyor, bize saldırı yapıyor. Nasıl oluyor bu düzen? Yeri gelince CHP’ye saldıracağız… Niçin? CHP doğruları söylüyor diye.
Bugün bekledim. Sayın Başbakan, Sayın Bahçeli bir şey söyler mi diye. Söylemediler. Belçika’da bir mahkeme karar verdi, diyor ki ‘PKK terör örgütü değildir, silahlı bir örgüttür’ diyor. Buradan Belçika hükümetine seslenmek istiyorum. 30 bin kişinin hayatına mal oldu bu terör. Küçük bebekler, günahsız kadınlar, siviller…
Belçika’da 10 kişi ölseydi siz nasıl bir karar verirdiniz? Sizde vicdan yok mu, adalet yok mu? Siz nasıl silahlı bir örgüt dersiniz? AB’ye aykırı. Ses çıkaramıyorlar. Kim ses çıkarıyor? Yine ses çıkaran Cumhuriyet Halk Partisi.
Size bir annenin dramını anlatacağım. Bir şehit annesinin dramı. Kıbrıs çıkarmasından daha fazla şehit verdik son bir yılda. Bir yılda 800’ü aştı. Ve anneler hep söylerim, eline kına yakıp umut içinde çocuğunu askere gönderen anneler. Umutla askerliği bitsin de kazasız belasız evine dönsün diye bekleyen anneler. Gelsin de ben ona bir tas çorba yapayım diyen anneler. Yüreği alev alev yanan anneler. Bir anneden söz edeceğim, Erkan Özdemir’in annesi Havva Gül Özdemir.
“Çok minyondu benim oğlum. Gören bundan asker mi olur diyordu. Annesini çok seviyor şehit olan erimiz. Günde 10 kez beni arardı diyor. Sabah uyuyakalmışım, bir uyandım saat 10:30 telefonumda Erkan’ın cevapsız çağrısı yok. Nasıl korktum aradım. Çalıyor ama açan yok. Onlarca kez aradım. O korkuyla pencereden bakıyordum. Bir ambulans ve polis aracının yaklaştığını gördüm. Bize gelmesinler diye üst komşuya çıktım. Kapılarını çaldım kimse yoktu. Mecburen aşağı indim, inmez olaydım. Tek bir hayalini bile gerçekleştiremeden gitti çocuğum.
Erkan’ımın eşyalarını kargoya vereceklermiş, heyecanla bekliyordum. Yavrum üşüyordu. Daha eline bile geçmemişti yeni çamaşırları. Bir de benim çocuğum makarnayı çok severdi. Ben de yiyemez oldum. Yiyemem geçmez ki boğazımdan. “
Bu siyasilere soruyorum. Bu Ankara’da oturan beylere soruyorum. Sizin hangi evladınız doğu ve güneydoğuda askerlik yapıyor. Çıkın söyleyin bakalım. Bu annenin gözyaşını kim anlayabilir? Ben anlarım, biz anlarız. Onlar bizi PKK’lı olmakla suçluyorlar. Utanmazlar ve arsızlar. Biz ülkemizi seven insanız. Hiç kimsenin burnu kanamasın isteriz.
Murat Tekin. Linç edilerek öldürülen öğrencimiz. Hiç kimse gitmemiş Murat Tekin’in evine. ;İzmir’e gittim, akşam evine uğradım. Yoksul halk çocukları, bir gecekondunun ikinci katında oturuyor. Yalova’dan bindiriyorlar araçlara. Boğaz köprüsünde iniyorlar. Üç kişi boğaz köprüsünde linç ediliyor. Baba gidiyor, her yere soruyor evladım nerede diye. Kimse bilmiyor, morga gideceğiz diyor ama cesaret edip gidemedik diyor. Umutlarını kesiyorlar, 10 gün sonra morga gidiyor. Bana fotoğraflarını gösterdiler diyor.
Erkekler kolay kolay ağlamaz ama bir babanın ağlamasına tanık oldum. Fotoğraftan anlayamadım, açın fermuarı bakacağım dedim. Açtılar, bu benim evladım dedim. Gencecik filiz gibi, ikinci sınıf öğrencisi. Aldım diyor morgdan, ambulans istedim vermediler diyor. Kendi imkanlarımla İzmir’e götürdüm diyor. İzmir’de cenazesini kılmak istedik. Cenazesini kılmadılar diyor. Aldım köye götürdüm ve orada cenazesini defnettik. Şu anda mezar taşına bir şey yazamıyorum diyor. Benim oğlum şehittir, kabul edilene kadar da oraya bir şey yazmayacağım diyor.
Bunu Sayın Erdoğan ile yaptığımız ilk görüşmede Sayın Erdoğan’a söyledim. Linç edilenlerin hakkının korunması ve onları yapanların tutuklanıp yargılanmasını istedim. Haklısın dediler. Aileye sordum, bugüne kadar hiç kimse kapılarını çalmamış. O ailenin kapısını kim çaldı? Biz çaldık. Anneyi ve ablayı göreceksiniz. Toplumdan dışlamışlar gibi, aile suçluymuş gibi. Yok öyle bir şey. İnsanlığımızı kaybedecek noktaya geldik arkadaşlar. Müslüman ülkede bir Müslümanın cenazesi kılınamaz hale geldi. Nasıl bir insanlıktır bu? Bunu ben kabul edemiyorum, vicdanım ahlakım kabul etmiyor, inancım kabul etmiyor, emin olun kitabımız da kabul etmiyor.
Bizi suçluyorlar. Bir arkadaşım dedi ki, ben bir cümle yazdım okur musun. Aynen okuyorum “Amacı ne olursa olsun terörü yapanında yaptıranın da göz yumanın da ocağı sönsün, nesli kurusun” Eyvallah, aynen katılıyorum. Onlar bunu söyleyebilirler mi? Yok, çünkü yardım ve yataklık yaptılar. Biz yapıyor muyuz? Allah korusun, yok öyle bir şey.
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |