Kuşoğlu, Muharrem İnce'nin yeni parti kuracağı iddiaları üzerine, "İzin verirseniz şu soruyu sormak isterim… CHP’nin bölünmesi kimin işine yarar? Türkiye’nin bu kadar sorunu varken ve bu sorunu yaratan iktidar ortadayken, hem sorunlar hem de çözümler açık net ortaya konmuşken ayrışma neden? CHP’nin sorunlara yönelik çözümleri yetersizse bunu söylersiniz. Eksiğimiz varsa tamamlarız. Bu konuda bir ön yargımız yok. Ama başka gerekçelerle ayrışırsanız haklılığınızı yitirirsiniz… AKP ve Erdoğan’ın son bir yıldır yapılan kamuoyu yoklamalarına göre seçim yapılsa gerekli oyu alamayacakları anlaşılmıştır. Sorun artık bir alternatifin oluşmasındadır. Türkiye tam da alternatif oluşması safhasındadır. Başka bir partinin veya adayın, yani CHP’nin ve adayının bu düşüş karşısında etkili olabilmesi için AKP ve adayının 1’inci parti ve en çok oy alabilecek aday konumundan çıkmaları, son psikolojik üstünlüğü de yitirmeleri gerekir. Bunun için CHP’nin bütünlüğünü koruması şarttır. "
Oda TV'den Nurzen Amuran'a konuşan CHP Ankara Milletvekili Kuşoğlu, Kurultay'dan ekonomiye kadar bir çok soruya içtenlikle yanıt verdi.
Nurzen Amuran: Siyaset, özgürlüklerin güvenliğinden söz ediyor, Anayasa Mahkemesi özgürlüklerin korunmasında güvence sayılacak kararlar alıyor ama düşünce suç olmaktan kurtulamıyor. İfade özgürlüğü haber verme özgürlüğü sadece yasalarda "düzenleme" olarak kalıyor. Cezaevlerinde bulunan basın çalışanları bir türlü özgürlüklerine kavuşamıyor. Hukuken izahi güç gerekçelerle tutuklu bulunan Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız ve Hülya Kılınç'ın tahliye kararları bir türlü çıkmıyor. Oysa her zaman dile getirdiğimiz gibi bu arkadaşlarımız yasalar çerçevesinde görevlerini yaptılar özgürlüklerine kavuşunca da görevlerine kaldıkları yerden devam edecekler. Beklentimiz özlemimizi giderecek kararların bir an önce alınması özgürlüklerine kavuşmalarına yönelik kararların bir an önce verilmesi.
Bu hafta CHP kurultayını konuşacağız. Çünkü Kurultay bitti sonuçları hala tartışılıyor. Biz de bugün Kurultayın bir değerlendirmesini yapacağız. Yapılan tartışmaları gündeme getireceğiz. Konuğumuz CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Kuşoğlu. Sayın Kuşoğlu, hem sizi hem partinizi kutluyoruz.
Çağdaş bir kurultay gerçekleştirdiniz. Delegenin oylarının bu kadar yüksek olacağını bekliyor muydunuz? Bu bir güven tazeleme oldu. Kurultay nasıl geçti kısaca değinir misiniz?
Bülent Kuşoğlu: Kutlamanız için teşekkür ederim. Öncelikle şu konuyu belirtmek istiyorum. Bu söyleşide kullandığım ifadeler kesinlikle hiç kimseyi hedef almamakta, burada bilinçli olarak birilerinin beyanlarına karşılık verilmemektedir. Sadece sorularınıza cevaptır. Zira bu dönemde hiç kimseyle özellikle de muhalefet safında olanlarla hiçbir şekilde polemik yaşayarak enerjimizi başka alanlara yönlendirmek istemiyorum.
Amuran: Neden bu girişi yapma ihtiyacı duydunuz?
Kuşoğlu: Çünkü CHP en fazla tenkit edilen partidir. CHP, en fazla CHP’lilerce tenkit edilir. Özellikle bu dönemde medya kullanılarak iktidarca yönlendirilen yazar-çizer takımı haklı-haksız, doğru-yanlış demeden her konuda CHP’yi eleştiriyor ve ısrarla polemik konusu yapmağa çalışıyor. Bu moda propagandaya kapılan çok. Kolay ve maliyetsiz…
Amuran: Oysa Türkiye'nin gündemi Pandemi yanında çok farklı değil mi?
Kuşoğlu: Elbette… Türkiye’de rejim ve ekonomi çökmek üzere. Herkesin gündeminde olması gereken konu bu… Bu nedenle de dikkatleri başka tarafa çekmeğe, gereksiz polemikler oluşturmaya niyetim yok.
Sorunuza gelince; 37. Olağan CHP Kurultay’ı tek kelime ile başarılıdır.
Kurultay öncesi yapılan eleştirilerin hiç biri gerçekleşmemiş, çok zor koşullara rağmen CHP Kurultay’dan başarı ile çıkmıştır.
Bilindiği üzere Kurultay, 28-29 Mart tarihlerinde yapılacaktı. Tüm hazırlıklar yapıldı, ancak pandemi koşulları nedeniyle tüm toplu etkinlikler gibi, Kurultay'ın da 12 gün kala iptal edilmesi gerekti. Daha sonra normal yaşama dönüş başladığında herkes Kurultay’ı neden yapmadığımızı veya ne zaman yapacağımızı sormaya başladı. Sağlık Bakanlığı’na yazılı olarak sorduk, belirli koşullarda yapabileceğimiz cevabını aldık. Ancak dostlar vasıtasıyla görüştüğümüz Bilim Kurulu üyeleri ise “Kurultay’ı Temmuz ayı içerinde açık alanda yaptınız, yaptınız, yapamazsanız 2021 Nisan’ından önce yapmanız mümkün görünmüyor” cevabını verdiler. Yani Kurban Bayramı sonrası için yaklaşık 2 ay önceden alarm vermişlerdi.
Böylece Türkiye tarihinde belki de dünya tarihinde ilk büyük açık hava kongresi yapılması gündeme gelmiş oldu. Akla neden Temmuz’da yapma gereği hissettiniz sorusu gelebilir. Hem yapmamız doğrultusunda sorular ve baskılar nedeniyle hem de gelecek yıla kalması halinde 3 yıl dolduğunda birinin mahkemeye müracaatı halinde partinin başına kayyum atanması ihtimali söz konusu olabilirdi. Denilebilir ki YSK, büyük kongre yapma süresini uzatabilirdi, ek süre verebilirdi. Ben de soruyor ve hatırlatıyorum, olağanüstü bir dönemdeyiz, normal ve hukukun geçerli olduğu bir dönemde değiliz, küçük bir ihtimal olarak da olsa, ya vermez ise?
Sonuçta 25-26 Temmuz’da Kurultay yapılmasına karar verildikten sonra zor bir işi başardık ve açık alanda hukuka uygun, pandemi koşullarına kurumsal olarak uyumlu Kurultay’ı gerçekleştirdik. Yaklaşık 80 bin metrekarelik bir alanda Bilkent Odeon Amfi Tiyatro’ya ilaveten 27.500 metrekarelik 5 ayrı mekan oluşturarak, yeme-içme ve tuvalet ihtiyacından internete kadar tüm gereksinimleri karşılayarak, herkesin şikayete hazırlandığı ortamda neredeyse kimsenin sitem edemediği bir organizasyonu başardık. Pandemi nedeniyle misafir alınmayacağını açıklamıştık ancak yine de özellikle 2’inci gün 5 bin kişilik bir kalabalık oluştu.
Partililer dahil olmak üzere bir kısım medya eleştiriye hazır bir psikoloji ile Kurultay’a gelmişlerdi. Eleştirilecek önemli bir husus tespit edemediler. Bu da bize güven ve gurur verdi. Çok zor koşulların ve ilklerin kurultayını Komite olarak bilimsel bir çalışmayla sorunsuz hallettik.
Bizi organizasyon başarısı kadar Genel Başkanımıza duyulan güven de mutlu etti. Sebebi CHP’yi moralsiz bırakma ve çökertme teşebbüslerinin Kurultay’ın ilk günü akamete uğramasıydı.
Amuran: İktidara hazırlanma aşamasının ilk kararını oluşturuyor bu Kurultay. Diğer kurultaylardan farklı olan en çarpıcı özelliği ne oldu?
Kuşoğlu: Eskiden kurultaylar günlerce sürermiş. Özellikle ulaşım ve iletişim imkanlarının çok kısıtlı olduğu dönemlerde bu normaldi, çünkü belli konuları irdelemek, partililere iletmek, partililerin fikrini almak çok zordu, mutlaka bir araya gelmek gerekiyordu. Şimdi anında görüşler iletiliyor, mekan değişikliği olmadan görüşmeler yapılabiliyor, hızlı kararlar alınabiliyor. Dolayısıyla organizasyon başarısı yanı sıra önemli kararların alındığı tarihi bir kurultay oldu 37. Kurultay.
Amuran: Kurultay bildirisinin son derece geniş bir perspektifte hazırlandığını gördük. Bildiri nasıl hazırlandı?
Kuşoğlu: Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun çeşitli makaleleri, konuşmaları ve partililerle yaptığı iletişimlerde gündeme getirdiği, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle yapılan toplantılarda, Genel Merkez yönetimi olarak kendi içimizde yaptığımız toplantılarda tartışma konusu ettiğimiz hususlar derli-toplu olarak Kurultay Bildirisi’ne alınmış oldu. Yani Bildiri sadece Kurultay gününün işi değil.
Amuran: Her ne kadar medya da yer alsa da yeniden okurlarımıza anımsatalım. Bildiride hangi konulara yer vermiştiniz?
Kuşoğlu: “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” adını verdik. Bildiri, Türkiye sorunlarını 5 temel başlık altında, çözümleri ise 13 adımda özetlemiş oldu. Halkın anlayacağı sade bir dil kullanılan bildiri eskilerin deyimiyle efradını cami, ağyarını mani bir tarz ile tüm sorun ve çözümleri bir araya topladı ve çok olumlu eleştiriler aldı. Bildiri tespitleri muhakkak ki içerik olarak eleştirilebilir ancak başlık olarak eksik bırakılan bir hususun olmadığı kanaatindeyim.
Önce maddeler halinde sorunları sıralayayım:
1- Demokrasi tehlikede,
2-Ekonomik Bağımsızlık tehlikede,
3-Dış Politika egemen güçlerin kontrolünde,
4-Eğitim politikaları sorunlu,
5-Toplumsal Barış tehlikede.
Amuran: Peki Çözümler?
Kuşoğlu: Çözümler biraz önce dediğim gibi 13 maddede toplandı:
1-Yeni Anayasa ile parlamenter sistem
2-Toplumsal barış ve huzurun sağlanması
3-Liyakat sistemi
4-Seçim yasası
5-Siyasi ahlak yasası
6-Kamu ihale kanunu
7-Sayıştay ve mali reform
8-Stratejik planlama teşkilatı
9-Eğitim reformu
10-Eko sistem
11-Aile destekleri sigortası
12-Yeni merkez-yerel dengesi
13-Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı
Sonuç olarak 1959 Kurultayı’ndaki “İlk Hedefler Beyannamesi”nden etkilenmiş güzel bir Kurultay Bildirisi oldu. “İlk Hedefler Beyannamesi”ne nazire yapmamızın sebebi ise o dönemle bugünün koşullarının benzeşmesidir.
Amuran: Kurultayların en önemli sonuçları, Genel başkan Seçimi yanında Parti Meclisi üye seçimleridir. Parti Meclisi üye seçiminde aldığınız sonuçlar sizi tatmin etti mi?
Kuşoğlu: Muhakkak ki Parti Meclisi üyeliklerine seçilen kadrolar kendim dahil olmak üzere ifade ediyorum, mevcut CHP kadrolarının çıkarabileceği en iyi kadrolar değillerdir. Kuşkusuz bilgi birikim olarak daha nitelikli partililerimiz var… Ancak seçilenler CHP delegelerince aday olanlar arasından mevcut hukuka göre seçilmişlerdir. Ülkenin ve demokrasinin bu koşullarında desteklenmesi gereken alternatifsiz kadrolardır.
Zaten hiçbir partide ve hiçbir dönemde en iyi, en mükemmel kadroların yönetime seçilmesi gerçeği maalesef gerçekleşmiyor. Bu demokrasinin en büyük eksikliğidir ama dediğim gibi maalesef hakikat böyledir. Ancak seçilen bu kadrolar başarmak ve Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak zorundadırlar. Ülkenin koşulları gereği başka şansları da yoktur.
Amuran: Son zamanlarda CHP'nin temel kuruluş felsefesinden ayrılarak sağa doğru kaydığı, kendi ilkelerini terk edip Atatürk'ün Partisi olmaktan çıktığı iddiaları var. Yanıtınız?
Kuşoğlu: Bu iddialarda bulunanlar mevcut CHP politikaları ve söylemini kullanarak bu iddialarını desteklemekten ziyade daima bazı münferit isimleri örnek gösterdiler. “CHP bu kişileri milletvekili yaptı, CHP şu kişileri cumhurbaşkanı adayı yaptı, yapmak istedi” yolundan saptı dediler. Halbuki CHP bir ideoloji partisi değil, bir kitle partisidir. CHP çağdaş uygarlığa ulaşma ve onu aşma hedefini ilke olarak benimsemiştir. Toplumda sorunları olan tüm kesimler için en sağlıklı çözümleri üreten tek partidir. Emeklilere 2 ikramiye, taşeron işçilere kadro, orman köylülerinin sorunlarını dile getirme, işsizler ve asgari ücretlilerin içinde bulundukları tabloyu en net dile getiren partidir. Dolayısıyla CHP, yönetiminde münferit olarak yer alan kişiliklerle, kimliklerle tanımlanamaz. Kökeni CHP’li olmayan kişilerin partiye alınmaları, aday yapılmaları stratejik değil taktik hamlelerdir.
Amuran: CHP'li olmayanların aday yapılmasını taktik hamleler olarak yorumluyorsunuz O zaman hemen şu soruyu yönelteyim: CHP'nin şu anda mevcut siyasetteki konumu nedir?
Kuşoğlu: CHP sosyal devleti, sosyal demokrasiyi, demokratik parlamenter sistemi savunan, demokrasi üzerindeki vesayetlere karşı çıkan partidir. Güçler ayrılığı ilkesini savunan, düşünce özgürlüğünü savunan, medya üzerindeki iktidar vesayetine karşı çıkan bir partidir. Kuruluşundaki felsefeye sadık olup, aynı felsefe içinde sürekli gelişen ve kendini yenileyen bir partidir.
CHP küresel güçlerin kontrolünde olan bir parti de değildir. Zaten BOP Eş Başkanı iktidarda iken buna ihtiyaç dahi duyulmaz. Papaz Bronson, Trump Mektubu, Barış Pınarı Harekatı’nın bir haftada bitirilmesi, 27 Şubat’ta 36 askerimizin şehit edilişine sessiz kalmamız ve benzer örnekler küresel güçlere mahkum iktidarı işaret ederken, CHP net olarak bağımsızlığını koruyarak, egemen güçlerin küresel desteğini reddederek iktidar gelme çabası içerisindedir.
Bana göre Atatürk sonrası terk edilen bağımsızlık politikalarına, Atatürk’ün halkçı, yerli ve milli yaklaşımlarına Kılıçdaroğlu döneminde tekrar dönülmektedir.
Eğer, sosyal demokratlık ve Atatürkçülükten gerçekten çağdaş olmayı, demokrasi ve özgürlükleri benimsemeyi ve mücadelesini anlıyorsak CHP Türkiye seviyesinde en demokrat, sosyal, laik, Atatürkçü, özgürlükçü ve çağdaşlığı hedefleyenlerin partisi durumuna gelmiştir. Bu konularda CHP alternatifsizdir.
Amuran: Değerli gazeteci arkadaşımız Saygı Öztürk'un haberi siyaset gündeminde yerini aldı ve Muharrem İnce'nin CHP'den ayrılacağı ve yeni bir parti kuracağı söylentisi yayıldı. Sayın İnce böyle bir karar verirse Türkiye'nin sol da bu süreçte yeni bir partiye ihtiyacı var mı?
Kuşoğlu: Herkesin parti kurma hakkı vardır ama ayrılmasına üzülürüm. Bu dönem özellikle yeni siyasi partilerin kurulması çok anlamlı değildir çünkü ülke ve demokrasi tehlikededir. Dolayısıyla muhalefet hareketinin birlik ve beraberlik içerisinde olması gerekir kanaatindeyim.
Amuran: Ülkenin yeni bir partiye ihtiyacı var mı derken şunu kastetmiştim: Muharrem İnce, yeni sistem dolayısıyla yeni parti kurmak bölünme değildir, Cumhurbaşkanlığı için yüzde 51 oy gerekli, parti seçimi farklı diyor. Siz ne dersiniz?
Kuşoğlu: İzin verirseniz şu soruyu sormak isterim… CHP’nin bölünmesi kimin işine yarar? Türkiye’nin bu kadar sorunu varken ve bu sorunu yaratan iktidar ortadayken, hem sorunlar hem de çözümler açık net ortaya konmuşken ayrışma neden? CHP’nin sorunlara yönelik çözümleri yetersizse bunu söylersiniz. Eksiğimiz varsa tamamlarız. Bu konuda bir ön yargımız yok. Ama başka gerekçelerle ayrışırsanız haklılığınızı yitirirsiniz… AKP ve Erdoğan’ın son bir yıldır yapılan kamuoyu yoklamalarına göre seçim yapılsa gerekli oyu alamayacakları anlaşılmıştır. Sorun artık bir alternatifin oluşmasındadır. Türkiye tam da alternatif oluşması safhasındadır. Başka bir partinin veya adayın, yani CHP’nin ve adayının bu düşüş karşısında etkili olabilmesi için AKP ve adayının 1’inci parti ve en çok oy alabilecek aday konumundan çıkmaları, son psikolojik üstünlüğü de yitirmeleri gerekir. Bunun için CHP’nin bütünlüğünü koruması şarttır. Muhalefetin bölünmesi özellikle muhalefetteki en güçlü partinin bölünmesi muhalefeti ve muhalefet cumhurbaşkanı adaylarını güçsüzleştirir, iktidarı alternatifsiz gösterir. Yani sistem nedeniyle CHP’den kopuş CHP’ye zarar vermez söylemi doğru değildir kanaatindeyim. Bölünme görüntüleri nedeniyle zihninde alternatif oluşmayacağı kanaati oluşturulan seçmen, istemese de mecburen iktidara oy verme durumunda kalmamalıdır.
Amuran: Ayasofya’da ibadette Diyanet İşleri Başkanı yüce Atatürk'e yönelik olarak dile getirdiği söylem kamuoyunun yüreğinde derin izler bıraktı. Bu açıdan konu önemli… Biraz daha ayrıntılı olarak yanıtınızı almak isteriz:
Kuşoğlu: Atatürk'le ilgili söylemini başkaları tevil etmeğe çalışsa da dediğiniz gibi kamuoyu affetmez. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanı, Diyanet Kurumunun kuruluş amacına aykırı olarak ve de devlet memuru olduğunu ihmal ederek siyasi bir konunun bayraktarlığını yapmıştır. Kurumunu siyasete alet etmiştir.
Bilindiği gibi Kurtuluş mücadelesine katılmamış, o süreçte Mustafa Kemal’e karşı olmuş, daha sonra Cumhuriyetin kuruluşunda Padişahlık, hilafet kalsın diye çabalamış, devrimlere ve çağdaşlaşmaya muhalefet etmiş bir zihniyet 18 yıldır iktidardadır. Seçimle iktidara gelen bu zihniyetin temsilcileri 18 yıldır çok tahribat yaptılar, çok fazla zarar verdiler ancak Cumhuriyetin getirdiği sistem ve kurumların yerine yenisini koyamadılar. CHP olarak biz bu zihniyetin yine seçim yoluyla gidişini sağlar isek Türkiye’ye çok büyük bir hizmet etmiş oluruz ve Türkiye demokrasi liginde bir üst kümeye çıkar. Demokrasi Ayasofya türü gereksiz tartışmaları geride bırakır, ekonomide görülmemiş bir kalkınma dönemi başlar.
Aksi durumda yani İktidarın İstanbul Seçiminde olduğu gibi seçimi saçma sebeplerle iptal ettirmesi veya demokrasi dışı çözümler Türkiye’yi karanlıklara götürür.
Biz CHP olarak bu bilinçle mücadele ediyoruz, bazen susuyor bazen yürüyoruz ama bilinsin ki kararlı mücadelemiz ülke mücadelesidir, demokrasi mücadelesidir.
Amuran: Halkın gündemi ekonomi, siyaset değil. Halkın gündemi Gelecek kaygısı. Ekonominin geldiği yer neden tehlikeli?
Kuşoğlu: Türk Ekonomisinin geldiği yer bağımsızlığımızı tehdit eder boyutta olduğu için tehlikeli… Sebepleri hep söyledik. Üretim ve ihracat hedefi olmayan, inovasyon yaratmayan, kamu ve özel sektörün borçlanmasına dayalı bir büyüme modeli mutlaka tıkanacaktır. Tıkandı da. 2 binli yılların başında 100 liralık şahıs harcaması 6 lira borç içermekte iken şimdiler de yarı yarıya borç içermektedir. AKP, Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümetin yapmadığı, hatta hepsinin toplamının yapmadığı kadar borç almış ve bu borcu getirisi olmayan işlerde kullanmıştır. Teşbihte hata olmaz; adeta aldığı kredileri mobilya, lüks otomobil, bina yapımı gibi işlerde tüketip, fabrikasını yenilemeyen ve borç ödeme zamanı fabrikasını kaybetme riski ile karşı karşıya kalan sanayici çocuğu gibiyiz.
Bizim gibi çift para kullanan ekonomiler de en büyük sorun yöneticilerin yabancı parayı yönetememeleridir. Acemi şirket yöneticilerinin nakit yönetimini becerememeleri gibi… İktidar sonuçta dolarize ettiği ekonomiyi normale çevirememektedir. Bu nedenle, hukuksuzluklar gittikçe artmaktadır. Türkiye yatırımcılar açısından hiç güven duyulmayan bir ülkedir. Yerli yatırımcılar bile son 5 yılda Türkiye’ye yaptıkları yatırımdan fazlasını yabancı ülkelere yapmışlardır. Çünkü, kendi ülke yöneticilerinden korkmakta, yönetimlerine ve hukuk sistemine güven duymamaktadırlar. Son 5 yılda en fazla para çıkışı yani döviz çıkışı olan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türklerin yurt dışında en azından 200 milyar doları olduğu tahmin edilmektedir. Servetini yurt dışına kaçıranların başında AKP döneminde zengin olanların olması oksimoron bir trajedidir.
Amuran: Böyle bir ortamda en büyük sorun işsizlik doğal olarak.
Kuşoğlu: İşsizlik tarihi rekor düzeyinde.
İktidar çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Merkez Bankası döviz rezervlerini tüketti, kamu bankalarında ki dövizi tüketti şimdi özel sektörün ve vatandaşın bankalardaki dövizlerini çeşitli şekillerde kullanıyor. Geçmişte hükumetler olay bu safhaya varmadan krizi ilan ederler önlemler alırlardı. Bu iktidar iktidarda kalabilmek için çözümü yani acı reçeteyi çok ileri safhalara taşımayı seçti. Bunun sonuçları çok çok tehlikelidir. Anlatmak istemediğim kadar çok tehlikelidir.
Amuran: Sayın Kuşoğlu, ekonomi başlıbaşına bir söyleşi konusu. Ayrıntıları bir başka söyleşimize bırakalım biz Pandemi ve ekonomiyle uğraşırken dış politikamızda ne gibi gelişmeler var biraz da dış politikaya değinelim:
Kuşoğlu: Dış politikada durumu anlayan anlıyor. Şu an dünyadaki pozisyonumuz ağlanarak izlenecek durumda. Oyunun başlangıcında “Ben BOP’un eş başkanıyım” diyen milletvekili dahi olamayan bir zat varken, şimdi Cumhurbaşkanımız konumunda. Ben Erdoğan’ın yabancıların gönüllü adamı olduğuna asla inanmam fakat başlangıçta yetersizlikleri varken şimdi mecburiyetleri oluştu ve küresel egemen güçlerin oyuncağı durumundayız.
Uzun uzun dış politikayı anlatmak istemiyorum, ama dış politikada tam bir teslimiyetçilik var. Örneğin Papaz Bronson’un durumu… Ne demişti Erdoğan “Bu fani bu koltukta oturdukça…” söylemi sonrası bir gün önce gelen özel uçakla götürülmesi, tam bir rezalet ve utanç kaynağımız olan Trump Mektubu, Türkiye’nin geleceği için hayati önemde olduğunu kabul ettiğimiz Barış Pınarı Harekatı’nın bir haftada durdurulması, dünyaya kendimizi şimdilik bıyık altından güldürdüğümüz S-400 alımımız, 27 Şubat’ta 36 askerimizin şehit edilmesine karşılık yaptığımız rezillikler… Bunlar devlette liyakatin yok edilmesiyle başladı. Dışişleri Bakanlığı tümüyle devre dışı bırakıldı…
Kurultay Bildirisi’nde de açıkladığımız üzere egemen küresel güçlerin boyun eğdirdikleri ve oyun alanı durumuna getirdikleri bir ülke olduk. Avrupa’dan ve çağdaşlıktan hızla uzaklaşıyoruz. Hızla bir Ortadoğu ülkesi haline geliyoruz…
Amuran: Sayın Kuşoğlu genel çizgilerle CHP'yi ve Türkiye'nin gündemini konuştuk. Çözümleriniz Kurultay bildirisinde yazılı... Şu anda iki önemli sorun var Pandemi ve ekonomi. Bu iki konuyu başka bir söyleşimizde ayrıntılarıyla konuşmak isteriz. Çünkü her iki sorun da birbirini tetikler duruma geldi. Bugün sadece ağırlıklı olarak CHP Kurultay'ını konuşmak istedik. Çok teşekkürler.
Kuşoğlu: Ben teşekkür ederim.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |