Tam bir yıl önce, Türkiye'de milli iradeye karşı küresel irade ve onun yerli işbirlikçileri tarafından bir darbe girişiminde bulunuldu. Cumhuriyet tarihinde ilk defa halk ve ordu doğrudan doğruya karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. Fakat, gerek Türk halkının gerekse de onun gözbebeği olan Türk silahlı Kuvvetleri içerisindeki vatanperver askerlerin kararlılığı, kahramanlığı ve devletine sahip çıkmasıyla birlikte bu darbe girişimi akamete uğratıldı.
Hiç kuşkusuz burada Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ortaya koyduğu dik duruş da oldukça önemliydi. O, daha önce örneklerine rastladığımız ve halen görmeye devam ettiğimiz bir çok lider gibi teslim olmadı. Bilakis, halkıyla birlikte Yeni Türkiye'nin bağımsızlığı, bekası noktasında bir mücadele verdi. Bu mücadele, Sayın Cumhurbaşkanının liderlik vasfını gerçek manada ortaya koydu.
Hedef, iç savaş üzerinden Türkiye'yi bölmek ve daha kontrol edilebilir bir hale getirmekti. Bunun için terör örgütlerinden de oluşan işgal güçleri kendilerine gelecek talimatı beklediler. Ama o talimat gelmedi, gelemedi. Çünkü bu sefer onların oğlanları/çocukları başaramadılar. Allah'ın izniyle bundan sonra da başaramayacaklar.
Diğer taraftan, darbe püskürtüldü ama her şey bitti demek için de vakit henüz erken. Çünkü Türkiye adı konulmamış bir kurtuluş savaşının içinde. Bir taraftan yeniden yapılandırılan "Eski Türkiye"; diğer tarafta ise nokta suikastlardan iç savaş olasılığına kadar her türlü olasılığın göz önünde bulundurulduğu ve buna karşı ellerin tetikte olduğu bir "Yeni Türkiye" söz konusu. Bu mücadele,tam bağımsız Türkiye'nin inşasına kadar devam edecektir.
"Güçlü İstanbul", sadece "Güçlü Türkiye" demek değildir. "Güçlü İstanbul", şu an kan ve zulme uğrayan, gözyaşlarının eksik olmadığı gönül coğrafyamızın da kurtuluşu, teminatı demektir. O yüzden Türk halkı 15 Temmuz'da sadece kendisi adına değil, tüm Türk-İslam dünyası ve ezilmişler/mazlumlar adına da bu mücadeleyi vermiş, kanını akıtmıştır; yüzyıllardır olduğu gibi..
Bunun için hedefin "Güçlü İstanbul"u hedefleyen "Yeni Türkiye" olduğunun farkındayız!
Zaten meselenin püf noktasını da burası oluşturuyor: Milli, bağımsız ve güçlü bir Türkiye için "Eski"den "Yeni"ye sancılı bir dönüşün ve buna engel olmaya çalışan bir takım iç ve dış dinamikler, çıkar grupları, güç odakları ve ihanet şebekeleri ile tek başına mücadele halinde olan bir "Milli İrade" gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bundan ötürü, "Yeni Türkiye" ve "Milli İrade" kavramlarının iç içe geçtiği ve kendisini tam anlamıyla bulmaya başladığı oldukça hassas bir dönemden geçiyoruz. Ve mesele sadece 15 Temmuz ile sınırlı değil. Çok daha öncesine dayanıyor. 15 Temmuz, bu mücadelenin tanklı, toplu, helikopterli, uçaklı ihanet boyutu; bir diğer ifadeyle dolaylı saldırılardan doğrudan saldırıya geçişin tarihi, yeni bir kırılma noktasıdır.
Mevcut şartlar ve konjonktür itibarıyla Türkiyesiz bir uluslararası sistem inşasının mümkün olmadığı artık netlik kazanmıştır. Türkiye, şu an için her ne kadar başlı başına oyun kurucu bir ülke olamasa da, pek ala oyun bozucu kapasitesi ve sürece etki kabiliyetiyle dikkate alınması gereken bir aktör konumundadır.
Aynı şekilde, Türkiye'deki inşa süreçlerini de dış dünyadan, aktörlerden, dinamiklerden bağımsız düşünebilmek; en azından son iki yüz yıllık deneyim göz önünde bulundurulduğunda pek olası görünmemektedir. Dolayısıyla, 15 Temmuz'u anlamanın yolu, uluslararası sistem ve Türkiye'deki devlet inşa süreçleri arasındaki ilişkiyi analiz etmekten geçmektedir. Bu da, hiç kuşkusuz tarihsel bir perspektifi gerektirmektedir. Zira, Türkiye'yi 15 Temmuz'a iten nedenler ve önümüzdeki sürece yönelik gelişmelerin şifresi de büyük ölçüde buradadır.
Tarihsel perspektif, deneyimleri ile birlikte bize şunu göstermektedir: Türkiye sisteme direndiği ve Batı ekseninden kaymaya çalıştığı her dönemde sosyo-ekonomik, siyasi istikrarsızlıklara itilmekte, başarısız bir devlet gibi gösterilmeye çalışılmakta, akabinde de darbeler üzerinden sistem revizyona tabi tutularak, yeni döneme hazır bir hale getirilmektedir. Dolayısıyla, oyunun mantığı hep aynıdır.
Günümüze gelindiğinde de oyunun bu mantık çerçevesinde uygulanmaya çalışıldığı görülmektedir. Nitekim Türkiye, Soğuk Savaş sonrası dönemde bir kez daha uluslararası sistemin yeniden inşa sürecinin merkez alanında yer almakta, yarım kalmış hesaplaşma yakın çevresi ağırlıklı olmak üzere sahnelenmekte ve son iki yüz yıldır yaşananların bir döngüden ibaret olduğu rahatlıkla görülmektedir.
Tüm bu dolaylı darbe girişimlerinin; küresel iradeye boyun eğilmeden, Milli İrade'nin Siyasi İrade'ye verdiği destek ile püskürtülmüş olması, 15 Temmuz'u gündeme taşıyan en önemli farklılıklardandır. Belki de en önemlisidir. Zira, 15 Temmuz; klasik araç ve yöntemlerle artık istenilen sonuca ulaşılamayacağının anlaşılması üzerine, doğrudan doğruya Milli İrade'yi ve onu temsil eden kurumların hedef alınmasıyla gerçekleştirilmek istenilmiştir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse:
• Türkiye, 100 yıllık yarım kalmış bir hesaplaşmanın doğrudan içine girmiş durumdadır. ABD Ortadoğusunun önündeki en büyük engellerden biri olan Yeni Türkiye'ye yönelik dolaylı saldırıların yerini doğrudan saldırıların almaya başlaması bunun göstergesidir. Bu bağlamda, "15 Temmuz Darbe Girişimi" bu doğrudan saldırının öncüsüdür. Yani, başladığı ve bittiği tarih değil!
• Dolayısıyla devletimiz ve milletimiz bir beka tehdidi ile karşı karşıyadır. Yakın çevremizde inşa edilmeye çalışılan BOP devletçikleri bu bağlamda bekamızı hedef alan, ülkemizde etnik-mezhepsel bazlı birer iç savaş unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.
• Bunun için devletimizin caydırıcılığı, milletimizin milli birlik ve beraberliği ile sağduyusunun devamlılığı, daha da güçlendirilmesi kaçınılmazdır.
• Devletimizi ve milletimizi hedef alan her türlü tehdidin anında bertaraf edilmesi kaçınılmazdır. Bu noktada zaman kaybedilmemeli ve kamuoyunu en ufak bir şüpheye sokacak adımlarsan uzak durulmalıdır.
• Devletin çok hızlı bir şekilde inşa süreci tamamlanmak zorundadır.
• Bu bağlamda siyaset kurumunun kendini gözden geçirmesi ,yeni ve güçlü bir siyasi anlayışın inşası, milli ,yerli kadrolar ve yapılanmanın göreve davet edilmesi siyaset kurumu için kaçınılmazdır. Bu güçlendirmeyi yapacakların yeterli tecrübeye sahip olduğuna inanıyorum.
• Zira, milli ve güçlü bir siyasi duruşun ne kadar önemli olduğu 15 Temmuz'da bir kez daha görülmüştür!
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |