Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Şentop, Ülke TV'de 'Haftanın Raporu' programının konuğu oldu. Şentop, canlı yayında gündemdeki önemli konulara ilişkin soruları yanıtladı.
Mustafa Şentop'un açıklamalarından satır başları:
7 ŞUBAT MİT KUMPASI
Benim göreve başladığım dönem itibariyle biliyorum ki Cumhurbaşkanımız FETÖ'nün Emniyet'teki yapılanması ile ilgili ciddi bir hassasiyet içerisinde olduğunu söyleyebilirim. Tabİi 7 Şubat sonrasında Özel Yetkili Mahkeme konusunda önemli adımlar atıldı. Bunlarla (FETÖ) ilgili, bu yapılanma konusunda, tabii sayısal olarak da tamamına yakınına yönelik bir çalışma başlatıldığını söyleyebilirim. Gizlendiklerini biliyoruz ama kritik noktalarda Bilgi İşlem Başkanlıkları gibi yerlerde ciddi bir yapılanma kurdukları hatta çaycılarını bile kendilerinden seçtikleri bir yapılanma kurdukları ortaya çıktı.
Mesela ne kadar FETÖ'cü hakim savcı var diye sorduklarında ben 1500 1800 arasında olduklarını düşünüyordum ama bunun iki katı fazlası ortaya çıktı. Tabii 28 Şubat'ta biliyorsunuz post-modern darbe ortaya çıktı. Bu darbe ordu ile değil yargı eliyle yapılmıştı. Çünkü seçilmiş siyasete bir vesayet kurabilmek için ordu ile değil de bunu yapabilecek başka bir güce ihtiyaç vardı. Bunu yapabilecek güç de yargıydı.
Arkasından, FETÖ bu güçlü vesayet organını ele geçirmek için mücadele ettiler. Özel Yetkili Mahkemeler ile bu yapılanmaya karşı ciddi olarak gitmeye başladık. Bu Özel Yetkili Mahkemeler ile paralel yapının birbirine geçmiş bağlarını kesmeye başladık.
YENİ ANAYASA KONUSU
1982 Anayasası ilk yapıldığı tarihten itibaren, tartışılan bir anayasadır. Öncelikle, ilk boyutu itibariyle anayasa bir darbe sonrası yapılmış, ve darbecilerin bizzat yaptığı bir anayasadır.
Bir danışma meclisi kurulmuş anayasayı yapmak için, illerden valilerin göndermiş olduğu adaylar arasından MGK'daki 5 general belirlemiş bunları ve tayin etmiş. Anayasayı burası yapıyor. Danışma Meclisi dedikleri bu. Bununla yetinmemişler, buradan çıkan anayasa metnini 5 Generalin olduğu komisyonda adeta yeni baştan yazmışlar.
Burada bir tek, Referanduma sunuldu. Büyük bir çoğunlukla da kabul gördü. Tabi onu şöyle ifade etmek lazım. Günün şartlarında herkesin dikkati çektiği şey, zarfların şeffaf olması, ve içindeki oyun renginin belli olması. Bunun psikolojik olarak baskı yönü var. Ama esas mesele de bu değil. Türkiye'nin darbe döneminden çıkışının tek yolunun bunun gözükmesiydi. Anayasa kabul edilirse, normalleşeceğiz ve demokratik hayata geçeceğiz, kabul edilmezse ne olacağı belli değil.
Millet yegane yolun, buna evet vermek ve bu işi bir an evvel kapatmak olduğuna kanaat getirmişti o dönemde. Darbeyle ilişkili olan bu anayasanın anılmamasını sağlamak için hiç bir şeyine dokunmadan aynen bu anayasayı bugün, tekrar kabul etmek. Bir kere bunu bu gölgeden kurtarmak lazım.
Bazen, bazı siyasi partiler, ön şart getiriyor. Diyor ki bu olursa biz yokuz. O zaman anlaşabilmek mümkün değil ki.
Yeni Anayasa için Meclis'te tam mutabakat ile anayasa yapmak mümkün değil. İlk önce bunu kabul edelim, gerçekçi olalım.
BOĞAZİÇİ OLAYLARI
Mecelle'nin temel kaidesi şu: Söylenen bir sözü gerçek manasıyla anlamakta bir zorluk varsa o zaman başka manalar aramak gerekir. Nedir Boğaziçi'ndeki olaylar. Bir rektör atanmış bunu beğenmemişler ve istemiyoruz rektörü deniyor. Şimdi bu istemiyoruz diyenlerin bir kısmı öğrenci değil büyük bir kısmı Boğaziçi öğrencisi değil. Bütün bunlar birlikte değerlendiğinde rektörü istememek dışında bir şeyler var. Bir kere rektörün bu şekilde atanması hukuka uygun rektörün bu şekilde atanması gerekiyor zaten.
Şimdi bu rektör ataması öncesi onlarca atanan rektöre karşı neden eyleme dönüşmedi de bu karar sonrası olaylar çıkıyor? Sanki bir süre sonra yapılması beklenen, muhtemel eylemler için bu olayı da önceden ısıtmak ve bir çekirdek oluşturma çabası içinde olduklarını düşünüyorum ben. Burada başka bir tablo var. Başka bir hazırlığın ipuçları görülüyor, seziliyor. Buna devlet müsaade etmez.
Rektör ataması mevzuu konuşulacak olursa, bu bağlamın içerisinde olmadığı için. Bu bağlamın içerisinde konuşmaya kalkarsak Üniversite Reformu gibi konuları hata etmiş oluruz. Ama Üniversite reformu, Yeni Anayasa bağlamında da konuşulabilecek bir konudur.
2000 yılında, bir üniversitemize bir Rektör ataması yapılıyor. O tarihlerde Üniversitelerde, Öğretim Üyeleri seçim yapıyordu. Onlar 6 kişi seçiyorlardı. Bu 6 kişi YÖK'e gidiyordu, YÖK bunu 3'e indiriyordu. Bu 3 kişiyi sunuyordu, Cumhurbaşkanı da bu 3 kişi arasından atamayı yapıyordu. Ama oy durumlarına bakmak gibi bir mecburiyet yoktu. Şimdi bir üniversitemizde, bu seçimde birinci olan kişi 297 oy almış, ikinci oy alan kişi 73 oy almış, üçüncü olan kişi 71 oy almış. YÖK bunları gönderiyor. Bu sıralamayı da bozmadan gönderiyor. Zamanın Cumhurbaşkanı'na, Sayın Sezer'e. Burada, üçüncü sırada olan 71 oy alan kişi Rektör olarak atanmış. Buna benzer atamalar çok vardı. Ben sadece bir örneği anlattım.
Üniversite reformu tartışmasını, akademisyenler yapsınlar, yapılabilir. Ama bu olaylar o anlamda yorumlanabilecek parametrelerin dışına çıkmıştır artık. Artık burada başka bir tablo var. Buna devlet müsaade etmez hiç bir zaman.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...