Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun 2010 yılında Gümüşsuyu’ndaki bir apartmanın boşluğunda ölü olarak bulunmasının ardından yapılan yargılamada daha önce beraat eden Paksoy Kardeşlerin avukatları, yeniden inceleme sonucunda değişmeyen delillere aykırı olarak mahkumiyet mütalaası verdiği gerekçesiyle Duruşma Savcısı Barış Kurt hakkında suç duyurusunda bulundu.
İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2014 yılında Can Paksoy ve ağabeyi Mahmut Emre Paksoy hakkında verilen beraat kararının, Yargıtay tarafından “Aile Bakanlığının müdahil olması gerektiği” belirtilerek sadece “usul yönünden” bozulmasının ardından görülmeye başlanan davada, daha önceden Paksoy Kardeşlerin tutuklanması taleplerini reddeden savcının dosyadaki delillerle çelişen mütalaası suç duyurusuna konu oldu.
Savcının mütalaasının daha önceki istemleriyle çeliştiği ve dosyada herhangi bir yeni delil olmamasına rağmen bu aşamada mahkumiyet isteminde bulunmasının hukuki hiçbir izahının olmadığı belirtildi.
Nazlı Sinem Erköseoğlu davasında 10 yıldır adalet bekleyen Paksoy Kardeşlerin avukatları Prof. Dr. Köksal Bayraktar ve Dilek Helvacı tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’a, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na, Adalet Bakanı’na ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne konuyla ilgili yazılı şikayet dilekçesi sunuldu.
Şikayet dilekçesinde, dosya kapsamındaki somut delillere, tanık ifadelerine, bilirkişi raporlarına ve 4 adet Adli Tıp Kurumu raporuna tamamen aykırı olarak tek yanlı, soyut iddialara dayanarak Can Paksoy’un mahkumiyetini talep eden mütalaası nedeniyle savcı Barış Kurt hakkında görevini kötüye kullanmak suçundan ivedilikle soruşturma başlatılması istendi.
SAVCI İNTİHAR OLASIĞINI YOK SAYDI
Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun olay tarihinden önce de intihara teşebbüs ettiği ve ağır depresyonda olduğu dosyadaki delillere atıf yapılarak vurgulanan dilekçede savcı Barış Kurt’un söz konusu delilleri yok sayarak ölenin intihar etme olasılığının bulunmadığını iddia ettiği ve kendisini adli psikiyatr yerine koyarak özel uzmanlık gerektiren bir konuda bilirkişi görüşü verdiği ifade edildi.
Dilekçede, Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun, olay tarihinden önce, anne ve babasının boşanması üzerine intihara teşebbüs ettiği ve son dönemde sık sık nefes almada zorluk, çarpıntı, bayılma hissi gibi panik atak izlenimi veren şikayetlerle Acil Servis’e kaldırıldığı, dosyada mevcut Florence Nightingale Hastanesinin resmi kayıtları ve ölenin annesi, babası ile kız kardeşinin ifadeleri ile sabit olduğu vurgulandı.
Ayrıca, Savcı Barış Kurt’un mütalaasında “Beyoğlu(kapatılan) Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanet Memurluğunun 2011/4 ve 2010/7640 sırasında kayıtlı olan torbaların imhasına” şeklinde talepte bulunarak hiçbir hukuki gerekçe göstermeksizin halen Adli Emanette olan ve aralarında ölene ait elbisenin ve olay tarihinde intihar etmeden önce oturup beklediği pencerenin dış duvarından alınan sıva örneklerinin de bulunduğu değerlendirilen son derece önemli delillerin, yargılama devam ederken imhasını talep etmesinin, delillerin yok edilmesi şüphesi yarattığı belirtildi.
Henüz ilk derece Mahkemesindeki yargılamanın devam ettiği bir aşamada duruşma savcısının Adli Emanette muhafaza edilen delillerin imhasını talep etmesinin alışılmamış bir istem olduğu ve şüphe doğurduğu belirtilen başvuruda, adı geçen savcı hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan dolayı ivedilikle soruşturma başlatılması ve adaletin daha fazla geciktirilmeksizin tecelli ettirilmesi isteminde bulunuldu.
Yapılan başvuruda, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma ilkeleri gereğince görülmekte olan davaya müdahil olmaması gereken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’a, Nazlı Sinem’in yakınları tarafından alenen teşekkür edilmesinden duyulan rahatsızlık ve bunun oluşturduğu mağduriyete de dikkat çekildi.
Şikayet dilekçesinde; Savcının duruşmadan bir ay önce alışılmadık biçimde celse arasında dosyaya mütalaayı sunmasından saatler sonra, aynı gün Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun annesi Ferah Kural ve babası Ergun Erköseoğlu tarafından yapılan açıklamada davaya müdahil olmaması gereken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’a teşekkür edilerek, söz konusu mütalaa doğrultusunda mahkumiyet kararı vermesi için İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti üzerinde kamuoyu baskısı yaratılmaya çalışıldığı ve böylelikle, Türk Ceza Kanunu’nun 288. maddesi kapsamında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunun işlendiği ileri sürüldü.
Şikayet dilekçesinde öne çıkan satırbaşları şöyle:
Dilekçede, “Dosyadaki 10 yıldır değişmeyen ve sanıkların suçsuzluğunu gösteren kanıtlar savcı tarafından ön yargıyla ele alınmıştır.
Savcı Kurt’un 06.01.2020 tarihli “Esas Hakkındaki Mütalaası” ve bunun anında basına verilmesi ile müvekkilimiz Can Paksoy yargısız infaz edilerek, kamuoyunda adeta bir “katil“ algısı yaratılmış ve bu suretle, mahkeme heyeti üzerinde baskı oluşturulmaya çalışılarak müvekkilimizin ağır mağduriyetine neden olunmuştur.” denildi.
"İNTİHAR İHTİMALLERİ YOK SAYILDI"
Savcı Kurt’un “maktulün psikolojisini bozarak intihar etmesine neden olabilecek mahiyette ciddi bir neden bulunmamaktadır” şeklinde dosyada mevcut delillerin tam aksine iddialarda bulunmasının görevinin gereklerine kasten aykırı davrandığının göstergesi olduğu belirtilen dilekçede şu ifadeler kullanıldı:
“-Babasının aynı gün Çeşme’de başka bir kadınla olan düğününe katılmadığı ve bu evlilikten dolayı duyduğu acıyı sık sık dile getirerek çevresi ile paylaştığı, ölenin 5 yakın arkadaşı ve kardeşinin ifadeleri ile ortaya konulmuştur.
-Erkek arkadaşı Aydın’ın kısa bir süre önce kendisini terk ettiği ve son zamanlarda telefonlarına dahi cevap vermediği için ölenin bunalımda olduğu, mahkemece dinlenen eski erkek arkadaşı ile 8 yakın arkadaşı ve kız kardeşinin ifadeleri ve telefon kayıtları ile sabittir.
-Yurtdışında eğitim almış olan Nazlı Sinem’in Türkiye’ye döndükten sonra iş hayatında umduğunu bulamadığı için çok mutsuz ve umutsuz olduğu yakın arkadaşı 3 tanığın beyanı ile kanıtlanmıştır.
-Buna ilaveten cep telefonunda kayıtlı fotoğrafa bakıldığında; Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun olay gecesi herkesin eğlendiği bir ortamda hüngür hüngür ağlayarak adeta bir sinir krizi geçirdiği ve dolayısıyla, olay tarihinde ağır bir depresyon içerisinde bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir.
-Ayrıca, yakın arkadaşının ifadesine göre Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun olaydan bir gün önce bir başka arkadaşının nişan töreninde bulunduğu sırada herkesin ortasında yine ağlamaya başladığı bilinmektedir.
-Yine tanık beyanlarına göre Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun, olay esnasında yasal sınırın üç katını aşan miktarda 165 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir. Daha önceki intihar teşebbüsü, alkol kullanımı ve yüksek mekanların intihar riskini artırdığı gerçeği dosyadaki uzman raporu ve literatürdeki bilimsel makalelerle de teyit edilmiştir.
-Savcının dar ve kolları olduğunu ileri sürdüğü elbisenin, gerçekte straplez (kolsuz), belden aşağısının bol olduğu ve tek başına kolaylıkla giyilip, çıkartılabileceği olay yeri fotoğrafları ile sabittir.
-Olay yerindeki pencerede her ne kadar parmak izi yok denilse de Emniyetin raporunda mukayeseye elverişsiz olması nedeniyle kime ait olduğu tespit edilemeyen 11 adet parmak izinin Nazlı Sinem Erköseoğlu’na ait olması mümkündür.
-Otopsi ve olay yeri inceleme raporlarında Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun intihar etmeden önce, pencereye oturarak ayaklarını dışarı sarkıttığı ve burada, topuklarını duvarın dış cephesine vurarak bir süre düşündüğü hem ölenin topuğu üzerindeki alçı izlerinden, hem de duvarda bulunan ölene ait ayak izlerinden anlaşılmaktadır.” Savcı tarafından sırf “atıldı algısı” yaratmak için dosyadaki bu somut delillerin tamamen görmezden gelinip, aksine iddiada bulunulması şikayetin ana konularından birini oluşturdu.
SAVCININ KAVGA İDDİALARI İTİRAZ KONUSU OLDU
Savcı Barış Kurt’un dosyadaki delilleri ve tanık ifadelerini yok sayarak “Taraflar arasında tespit edilemeyen bir nedenle tartışma çıktığı, tartışma esnasında sanık Can'ın, maktulün başının arka kısmına künt bir cisimle vurduğu ya da tartışma sırasında mağdurun almış olduğu alkolün de etkisiyle yere düşerek başını sert bir yere çarptığını” iddia etmesi de şikayet dilekçesine konu edilerek, şu ifadelere yer verildi:
“-Tanık beyanları ve kamera görüntüleriyle taraflar arasında hiçbir husumetin bulunmadığı ortadadır.
-Olayın cereyan ettiği apartman sakini 8 ayrı tanık tarafından “olayın meydana geldiği saatlerde, herhangi bir tartışma, bağırma, çığlık ya da taraflar arasında bir boğuşma yaşandığını gösteren herhangi bir sesin duyulmadığı” açıkça ifade edilmiştir.
-Dosyada mevcut 4 ayrı Adli Tıp raporunda ölende darp, cebir, boğma, boğulma ya da boğuşmaya bağlı herhangi bir tıbbi bulgunun olmadığı tespit edilmiştir.
-Paksoy Kardeşlerin yapılan adli muayene raporlarında “vücutlarında herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanılmadığı” yer almıştır.
-Olay yeri incelemesinde ölenin kafasının arkasına vurulduğu ileri sürülen herhangi bir künt cisme ya da düşerek başını çarptığı iddiasını destekleyecek herhangi bir eşya üzerinde kan izine rastlanılmamıştır.
-Ölü Muayene Tutanağında, “olayın geçtiği odada yapılan incelemede herhangi bir dağınıklığın bulunmadığı” tespit edilmiştir.”
"OLAY YERİ FOTOĞRAFLARI SAVCIYI ZORA SOKUYOR"
Nazlı Sinem’in vücudunda Adli Tıp raporlarıyla yüksekten düşme sebebiyle oluştuğu belirlenen birçok yaradan bahsedilmediği ifade edilen savcı mütalaasında, sadece kafadaki tek bir yaraya odaklanılarak suni şüphe yaratılmaya çalışıldığı da şikayet dilekçesinde yer verilen başka bir husus. Mütalaada “havalandırma boşluğundaki klimalar üzerinde çarpmaya ilişkin herhangi bir delil ve emarenin bulunmadığını iddia eden savcının buradan yaptığı çıkarımla atladıktan sonra 8 kat düşen ölenin kafasındaki yaranın ancak başına künt bir cisimle vurularak oluşabileceğini ileri sürdüğü” belirtiliyor.
Şikayet dilekçesinde ise ölenin apartman boşluğunda düştüğü yerin hemen yanındaki klimanın kenarının ciddi biçimde yamulmuş olduğu ve üzerinin muhtemelen kandan renk değiştirdiğinin olay yeri fotoğraflarıyla sabit olduğu vurgulanıyor. Dilekçede ayrıca dosyadaki 4 ayrı Adli Tıp Raporuna göre Nazlı Sinem Erköseoğlu’nun başının arkasındaki yaranın yaklaşık 30 metre yükseklikten aşağıya düşerken apartman boşluğundaki klimalara, demir ünitelere ya da mermer pencere pervazına çarpmak suretiyle de meydana gelmesinin mümkün olduğunun kanıtlandığı da yer aldı.
İDDİALARI ADLİ TIP RAPORLARI YALANLIYOR
Can Paksoy ile Nazlı Sinem arasında cinsel ilişki yaşanmadığı Adli Tıp Raporu ile sabit olmasına rağmen, savcı Barış Kurt tarafından cinsel ilişkinin saklandığının iddia edilmesine de dilekçede yer verildi.
Şikayet dilekçesinin sonuç bölümünde Savcı Barış Kurt’un dosyadaki bu somut delilleri görmezden gelerek sadece katılan tarafın gerçekdışı faraziyelerini tekrarlayarak Can Paksoy hakkında mahkumiyet talebinde bulunmasının kasten görevinin gereklerine aykırı davrandığını ortaya koyduğu belirtilerek görevi kötüye kullanmak suçundan dolayı ivedilikle soruşturma başlatılması talep edildi
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...