"33 yıllık gazeteciyim, hep başkaları tarafından 'ocu veya bucu' oldum. Bu sert iklimde hiç kimse kendi mahallesindeki birinin karşı mahalleden birisini alkışlamasını beklemiyor. Ben kimseyi hayatım boyunca yarı yolda bırakmam ama amigoluk da yapmam. Hayatım boyunca insanların bilincine hitap etmek istedim. İnsanların kalbine değil beynine hitap etmek istiyorum" diye konuşan Soner Yalçın'ın Altaylı'nın sorularını verdiği yanıtlar şöyle:
"KİTABIMDAKİ BİLGİLER TAMAMEN AÇIK KAYNAKLARDAN"
FATİH ALTAYLI: Kitabın okuduğum bölümünde katıldığım yerler var katılmadığım yerler var. 1979 yılında Manisa'da işlenmiş üç cinayetten bahsediyorsun? Neydi o hikaye?
SONER YALÇIN: Bu hikayenin başlangıcına onu ilgi çekmek için yaptım. 1970'lerin sonu bugüne bir şekilde benziyor. Büyük kutuplaşma var. Manisa'da mahallede eczacılar parti farkı gözetmeksizin eczacılık kooperatifi kurmak istiyorlar. Manisa'da kurdukları zaman CHP'liler ile MHP'liler imkansızı başarıyorlar. İttifak yapıyorlar. Eczacı olan MHP il başkanı öldürülüyor, onun öldürülmesini kınayan eczacı hanımefendi öldürülüyor. Daha sonra Manisa'da CHP il başkanı öldürülüyor. Bursa'da, İzmir'de eczacılar öldürülüyor.
Ne oldu o yıllarda da bu eczacı kooperatifi kuruluyor? 1978'de Ecevit Hükümeti kuruluyor. Sağlıkta devrim gibi kararlar alınıyor. Bir ezberi bozmak istiyorlar. Aynı dönemde Dünya Sağlık Örgütü, 1978'de, o zaman Sovyetler Birliği güçlü hale gelmiş, Dünya Sağlık Örgütü'nü de Sovyetler Birliği ve Çin de destekliyor. Rockefeller Belçika'da evinde NATO toplantısı yapıyor. Sağlıkla ilgili kararlar alınıyor. Facebook kitapla ilgili sansür koydu, kitapla ilgili spesifik bilgiler deniyor. Aslında bu bilgiler açık kaynaklardan alındı.
ALTAYLI: Rockefeller Vakfı'nın sağlıklıla ilgili enstitüsü ve ödülleri var
YALÇIN: Ben mesleğe sağlık muhabiri olarak başladım. 1990 yılında Sağlık ve Toplum diye dergi çıkarmışız. Bu konulara vakıf ve ilgili biriyim. Bazen köşede sağlıkla ilgili yazı yazarım. Bana tepki gelir. Doktorlarımızdan, profesörlerümüzden. 'Nereden biliyorsun' derler. Gazetecilik çalışmasıyla tıp çalışmasını birbirine karıştırıyorlar.
Bir gün dedim ki 'siz nereden biliyorsunuz'. Bir doktora sorumun sebebi şu, siz sağlığı tıbbı hangi müfredattan öğrendiniz? Bir inanç haline getirmişler. Kimseler tarafından sorgulansın, soru sorulsun istemiyorlar. Bu anlayışı kimler, ne zaman, nerede oluşturmuşlar. O zaman tarih çalışması devreye giriyor. Binlerce yıllık bunun içinde İslâm bilginlerin de önemli işlevler üstlendiği bilim insanları, alimler var. Kadim bilgiler var.
Şimdi bu bilgiler 19. yüzyılın ikinci yarısında kendisine 'tamamlayıcı tıp' adı vermiş. Hastalık yoktur diyorlar, hasta vardır. Bir bütüncül tıp anlayışı. tek bir yerde organ rahatsızlığıyla ilgili değil, bütün vücutla ilgili. Aynı zamanda bütüncüllük içinde çevresel, gıda faktörleri vs. var diyor. Modern tıb da alternatifini geliştirmiş, o da diyor ki, 'hasta yoktur, hastalık vardır'. Tamamlayıcı tıp ABD'de 19. yüzyılın ikinci yarasında 22 üniversitesi var. 100'den fazla hastanesi var. Yayın organları var.
Bunlar modern tıpla, tamamlayıcı tıp karşı karşıya geldiği zaman Rockefeller modern tıptan yana ağırlığını kullanıyor. Bu kitabı okuduğunuzda nasıl büyük bir kavga ve savaş olduğunu görüyorsunuz. Sonuçta tamamlayıcı tıbbı yapanlar hapse atılıyor. Rockefeller'in sağlıkla ne ilgisi var diye sordum? Rockefeller'in sağlığa neden girdiğini, vakıflar kurduğunu neden Amerikan misyonerlerin Rockefeller tarafından gönderilen sağlık misyonerlerin olduğunu kitap anlatıyor.
Rockefeller misyoner sağlıkçılar, hastaneler vs. modern tıbbı Türkiye'ye getiriyor. Birinci görüş modern tıp, ikinci görüş tamamlayıcı tıp. Eğer siz hasta yoktur hastalık var derseniz bu ilaç sektörü demektir. Bu iki tıbbın kavgasında sağlıkçı bakış açısı yok.
Toplumcu sağlık açısını savunan, yoksulluğun sağlıklı ilişkisini savunan düşünce de, Engels'ten kaynaklanan sağlık gelmeye başlıyor. Bunlar Rockfeller gibi zenginler hem bunu yok etmek için konuşulmasını istemiyor. O sadece kendine yarayacak işçi sınıfı sağlıklı olsun, diğerlerinin hastalığının kendisine bulaşmamasını istiyor. Bu hem kapitalizm, antikapilizm tartışmasında Rockfeller galip çıkıyor.
"OKYANUSU TARTIŞALIM DİYORUM DERELERDE BOĞULUYORUZ"
ALTAYLI: Maksadı ne? İlaçtan para kazanmak mı?
YALÇIN: Kapitalizm daha fazla kâr elde etmek için endüstriyel gıdalara yer verdi diyorum. Hitler'den önce Öjeni soykırımını Rockfeller gibi adamlar Amerika'dan destekliyor. Ojeni daha iyi bir soy demek. Yurt dışına gidiyorsun geliyorsun en ucuz gıdaların olduğu yerde yoksullar alışveriş yapar. En ucuz ilaçları yoksullara içiriyorlar. Geldiğim nokta endüstriyel gıdalarla hastalandırıyorlar, ilaçlarla öldürüyorlar.
Ben bunun soykırım olduğunu düşünüyorum. Bunu göre göre her devletin bildiğini düşünüyorum. Sigara kampanyası yapıyorsun, sigaradan daha zararlı olana ağzını açmıyorsun. Peynir peynir değil, makarna makarna değil. Çocuklarımızın bağışıklığı yok olduğu için hayatları boyu hasta. Bizim bir kabülümüz olmuş, tıp bilimdir, bunu hiç tartışmayalım, konuşmayalım. Ben bir gazeteciyim, benim alanım değil ama ben sana o ilacın tarihini anlatırım.
Ben kolestrolun nereden çıktığını, hapın kimler tarafından bulunduğunu, hangi büyük reklam şirketine büyük paralar verildiğini anlatırım. 21 milyar dolarlar gibi yılda büyük paralar kazanır hale niye geliyor? Biz bu ilaç sektörünün ekonomi politiğini konuşmayacak mıyız? Doktorlar da soruyla kendini geliştirecek. 6 yıl tıp fakültesindeki müfredatla olmaz. O müfredatın kimler tarafından yazılacağını bileceğiz.
Biz yine kendimizi derelerde boğuyoruz. Ben okyanusu tartışalım istiyorum. Ben farkındalık yaratmak istiyorum. Rahmetli teyzem geçen ay vefat etti. Sepetin içinde onlarca ilaç. Annem 2001'de vefat etti, sepetince onlarca ilaç. İnsanlar avuç avuç kurtarıcı mucize olarak ilaç alıyor. Her alınan hapın vücutta ne yaptığını, sadece varolan arızayı mı giderdiği, o arızayı baskılarken diğer alanlara neler yaptığını hasta hakları olarak konuşmamız gerektiğini söylüyorum.
Bunu tıp dünyası da biliyor. Çok değerli hekimlerimiz var, bunu ifade de ediyorlar. Bu kadar ilaç bağımlılığı nasıl olmuş. Amerika'da 70'li yıllarda durgunluk olmuş, neoliberalizm gelmiş. Neoliberalizmin temel argümanları ilaç sanayini büyütmek olmuş. Çok büyük paralar kazanmışlar, bunları tartışalım istiyorum.
ALTAYLI: Senin söylediğin şeyler zaman zaman bizim de aklımıza geliyor. Bir yandan da şöyle bir şey yok mu? İnsan ortalama ömrü uzamadı mı? Bu kadar kötüyse neden uzadı? Çocuk ölümlerinde azalma yok mu?
YALÇIN: Öbür tarafta da inanılmaz kronik hastalıklar arttığını. Tek argümanları insan ömrü de uzadı. Ömrün uzaması ilaca bağlı bir şey mi, yoksa çevresel faktörlerin, bilincin artması mı?
ALTAYLI: En büyük faktör Penisilin'in bulunması.
YALÇIN: İnkar etmiyorum. Ben buna başladığımda hazin tabloyla karşılaştığımı bilmiyordum. Neleri buldum, neleri koydum. Her bulduğumda 'biz de hata yapmışız' dedim. İlaç iyi midir, kötü müdür, bunlar yanlış tartışma. Biz sağlık modelini tartışmamız lazım.
Senin kızın benim oğlum var. Biraz ateş olunca koştura koştura doktora gittik. Her gittiğimizde antibiotik verildi. Bize bu çocukların bağışıklık sisteminin çökeceğini hiç söylemediler. Reçete olması bile Türkiye'de büyük mücadele. O bile kaç yıl geçti. Ben diyorum ki, aşı karşıtı taraftarı doğru tartışma değil.
Almanya'da kızamık açısı parlamentoda 100 milletvekili hayır dedi, 63'ü çekimser kaldı, kızamık aşısı mecburi hale geldi. Bizde mecburi 15 aşı yapılıyor. Almanya'da kamuoyu araştırmalarında yüzde 82'si çocuğuna aşı vurulmuyor.
ATLAYLI: 1998'de kızamık aşısıyla ilgili araştırma yayınlandı. Bütün dünyada 'yapılmasın' diye kampanya başlatıldı. Daha sonra bu makalenin tamamen palavra olduğu, hiçbir veriye, araştırmaya dayanmadığı, bu hekimin uzaktan yakından alakası olmadığı ortaya çıktı, sonra adam meslekten atıldı.
"İLAÇ SEKTÖRÜNÜN EKONOMİ POLİTİĞİNİ TARTIŞALIM DİYORUM"
YALÇIN: Kolestrol çalışmalarında aykırı söz söyleyen de aforoz ediliyor. Bütün dünya medyası ilaç şirketinin araştırmalarını baştacı ediyor. Karşı taraf ise tu kaka ediliyor. Bilim dergilerinin bile ilaç şirketlerinle zaman içinde, neoliberalizmle birlikte nasıl finansa, reklama yenik düştüklerini anlatıyorum. O editörlerin kovulduklarını anlatıyorum.
Tekrar ortaçağa dönmüşüz. Bu kitabı istediğin gibi tartış. Bir gazeteci çalışmış. Doğruları olur, yanlışları olur. Şuradan bir kişi doktoruna soru sorabilirse, doktor da o soru üzerine düşünebilirse ne mutlu bize. Bu bataklıktan çıkmamız lazım. Kapitalizm insanı çökertmiş.
ALTAYLI: Kapitalizm deyince herkes bu ideolojik kitap mı diye düşünüyor?
YALÇIN: Pazarda arz talepler nasıl oluyor? Bunların hepsinin ekonomik politiğini tartışalım istiyorum. Konuşmaktan yanayım. Hepimizin de bunu yapması gerektiğine inanıyorum.
ALTAYLI: Dördüncü kuşak antibiotik yazmışsın.
YALÇIN: Yurtdışında ilaçlar çok yüksek. Bunun sebebi içindeki katkı maddeleri olabilir mi?
ALTAYLI: Bildiğim kadarıyla ilaç firmaları o ülkelerin satın almalarına göre fiyat politikası belirliyor
YALÇIN: Daha kalitelileri kendileri alıyor, daha ucuz olanları, diyelim ki Çin'de, Hindistan'da üretilenleri, öyle bir pazar var ki, buralardan gelen çok kaçak ilaçlar var. Bunların da konuşulup tartışılması gerekiyor. Antibiotik meselesinde, Türkiye'de sıklıkla tartışılıyor. Evrim var mı, yok mu diye. Evrimin olduğunu en iyi antibiotikler ıspatlıyor. Antibiotikler evrim geçiriyor. Ben o ilacın tarihini yazarım, kimler tarafından oluşturulduğunu, nasıl piyasaya verildiğini, ne kadar paralar kazanıldığını, ne kadar insan öldüğünü ve sonra hangi kamuoyu baskısıyla o ilacın toplatılmak zorunda kaldığını anlatırım. Ben kimyacı değilim, gazeteciyim.
ALTAYLI: Augmentin'i yazmışsın. Hem Avrupa'da hem Amerika'da evcil hayvanlara bile yasaklandığını yazmışsın. Türkiye'de var bu ilaç
YALÇIN: Bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Değerli hekimlerimiz var. Beni aşı karşıtı diye oraya sokma. Ben diyorum ki, aşıda hangi katkı maddeleri var. Almanya örneğini verdim. Öyle iken Türkiye'de neden 18'i zorluyorsun. Nobel almış adam, bunların yararı yok diyor. Çocuğumuz doğdu. Bağışıklık sisteminde 10 tane askerimiz var. Bu 10 asker bizim vücudumuzu, bedenimizi korumakla yükümlü askerlerimiz.
Biz aşıyı vuruyoruz. İleride muhtemelen olması gerekecek ya da belki de olmayacak. Senin bedenin direnci ile benim bedenim aynı değil. Beni niye robotlaştırıyorsun. Bu bedenleri robot haline getirmişler. Sen her aşıyı vurduğunda askerlerini burada görevlendiriyorsun. Öbür taraftan gelene ne oluyor? İşte o çocuk ondan hastalanıyor. Sen 4 askeri oraya gönderdiğinde burada güç kalmıyor.
ALTAYLI: Çin'de ne oluyor?
"KAPİTALİZMİN MABETLERİNDE TRUMP VE JOHNSON VAR"
YALÇIN: 20. yüzyılın başında Rocekefeller has adamı var. Onunla birlikte Çin'e gidiyorlar. Modern tıbbı kuracaklar. Pekin Tıp Fakültesi'ni kuruyorlar. Mao 49'da Çin devrimini yapıyor. Mao 'Bizim doktorlar ne yapıyor' diye soruyor. Mao modern tıp fakültesini kapatıyor. Diyor ki doktorlara, 'köylere gidip kadim bilgilere sahip insanlardan ders alıp, onlarla birlikte çalışacaksınız' diyor. Sonra tıp fakülteleri yeniden açılıyor.
Çin'de böyle yapılıyor. Sağlık konusunda devrim yapılıyor. Bizim bir ezberimiz var. Biz nasıl bir eğitim almışız? Batı çağdaş, Descartes var, Newton var, Sokrates vs. var. Bir batı bilim dünyası var. Biz herşeyi bunun içinde tartışıyoruz. Ben diyorum ki, sonuçta ne olmuş? Kapitalizmin mabetlerinde birinde Trump birinde Johnson var. Bunu sorgulamamız gerekmiyor mu?
ALTAYLI: Herşeyi sorgulamak gerekiyor.
YALÇIN: Bununla yüzleşmemiz gerekiyor. Biz kortularak büyütüldük. Konuştuklarımızın alt zemininde bir korku var. Kolay kolay yenilebilir mi? Nasıl o ilacı bırakırsın? Ölebilirsin seni öyle korkutmuş. Senin ezberini öyle yaratmış. Kendi pratiğimde şunu gördüm. Çocuğuma aşı yaptırdım, her fırsatta antibiotik dayadım, çocuğum vücut olarak sağlıklı değil. Hayatımıza bin tane kronik hastalıklar girmişiz. Bu büyük vicdan azabı değil mi? Çocuğunu aşı yaptırır mısın, yaptırmaz mısın, düşünürüm. İnsanlık tarihinde farklı tıplar var.
ALTAYLI: Kaynaklar vermişsin. Kaynaklarda adı geçen doktorlardan bazılarını şahsen biliyorum. Adını vermeyeceğim, yıllarca şimdi savunduğunun tam tersini savunduğunu, ancak emekli olduktan sonra tam tersine söylediğini biliyoruz. Kaynak seçimi de bazen yön belirleyici olmuyor mu?
"BİZ İLAÇLARI, KÖKENİNİ, HAMMADDELERİNİ TARTIŞALIM İSTİYORUM"
YALÇIN: Kazanan tıp modelinin ekonomi politiğini anlatıyorum. Tıp uygulamasının artık bütün yönleriyle tartışılması, bir inançtan çıkarılması gerektiğini savunuyorum. Beni araştırmalarım buraya sevketmiş. Modern tıp iyi olsa onu yazarım. Kendi hayatımıza bakalım. Avuç avuç ilaç kullanmak kimi iyileştiriyor? Ağrıyı bastırıyor. Başka bir yerden çıkıyro.
ALTAYLI: Ağrı kesicilere geçelim. Diyorsun ki, 'dünyada yasak olan ağrı kesiciler Türkiye'de satıldı'...
YALÇIN: Amerika son 1 yıldır bir ağrı kesiciyi tartışıyor. Bu ağrı kesiciyi siyahlar, Meksikalılar avuç avuç yutuyorlar. Reçetesiz bu ilaçları satmışlar. Bu ilaçtan 64 bin kişinin öldüğü ortaya çıktı. O ağrı kesici Türkiye'de var. Bunun üzerine Amerikan devleti adım atmak istiyor. Amerika'da hasta hakları çok güçlüdür. Mahkemelerde iyi paralar alındığı için herkes çok bilgilidir. Bir uzman onların üzerine gittiğinde adamı görevden alıyorlar. Biz ilaçları, kökenini, hammaddesini tartışalım.
ALTAYLI: Ne kadar az ilaç alırsan o kadar iyi. Bir yandan da karşılığı ne? Bu ilaçlar insanların tembelliğin, vurdum duymazlığın bedeli değil mi? Kötü beslenirsen, gereğinden fazla karbonhidrat tüketirsen. Sen bunlara devam edersen ilaç veriliyor. Kurallara uymadığın için ilaç alıyorsun?
"NÜFUS FAZLA GELİYOR! SOYKIRIMIN DÜNYADA DEVAM ETTİĞİNE İNANIYORUM"
YALÇIN: Kapitalist tıp anlayışı. Konu bir sistem sorgulamasına geliyor. Temel sebebi bu sistem içinde kalarak iyileştirme sağlayamazsın. Kapitalizm insanı hastalandırır. Kapitalizme dünya nüfusu fazla geliyor. 20. yüzyıl başında daha da fazlalaşan Öjeni, soykırımın dünyada devam ettiğine inanıyorum.
ALTAYLI: Kapitalist sistemin bu tıbbı dayatmasından bahsettik. Çin'de kültür devrimi öncesinde bebek ölümleri, anne ölümleri çok yüksek. Mao doktorları köylere gönderiyor. Ancak o da derman olmuyor. Buna mukabil yine de önleyici hekimlik diye bir şey gelişiyor kapitalist olmayan ülkelerde. Küba'da ilaç endüstrisi çok gelişmiş durumda. Onlar da mı yanlış yapıyorlar?
YALÇIN: İlaç kötüdür diye bir tartışma yapmıyoruz. Biz sadece küresel şirketlerin nasıl hastalık yarattıklarını, insanları nasıl ilaçlara boğduklarının eleştirisini yapıyoruz. Bu anlayışın nereden kaynaklandığını, ilacın ekonomi politiğinin nasıl oluşturulduğunu, kitlelere nasıl dayatıldığını tartışıyoruz. Bu bize şunu getirmemesi lazım, hiçbir şekilde ilaçları tartışmayalım, bu yanlış. Bu farkındalık yaratmak. O ilacın ne yaptığını, o ilacı almamaya çalışmanın gerektiğini bilmemiz gerekiyor bizim. Çin, bebek, anne ölümleri onu hemen geriye doğru saracaksın.
İngiliz sömürgesi Çin'i ne hale getirmiş, bunları tartışacağız. Bunu onun içinden değerlendirmemiz gerekiyor. Niye çiçek aşısı Osmanlı'dan çıkıyor? Kötü mü yapıyor? Bunları karıştırmamak lazım. Niye halk kütüphanelerini niye çöpe atarsın? Sen bunları olduğu gibi 'Bu yobazlıktır, şarlatanlıktır, dinciliktir' anlayışı. Tamamen reddediyorum. Böyle tartışma olmaz.
Kadim bilgiler vardır. Başın ağrıdığında mahallede kadın bir şey sarardı. Doğanın, bedenin kendini iyileştirici yönü var. Soner Yalçın ilacın tartışılmasından yanadır. Farkındalık olmasından yanadır. Çünkü onun tarihinde, bu ilaçlar nereden çıkmış? Hangi küresel şirket sana dayatmış, bunları bil. Kitabın özü bu.
"BİZ HEP MESELELERİ MODERN TIPLA ÇÖZMEYE ÇALIŞIYORUZ"
ALTAYLI: Ben Canan Karatay'ın toptancı yaklaşımın yanlış olduğunu söyledim. 'Yapmayın, yiyin', herkes için bunu söyleyemezsin, 'Bunu yiyince hiçbir şey olmayacak olan vardır, ölecek olan vardır'...
YALÇIN: Bu pazar nasıl oluşmuş. Bunun politikasını Amerika nasıl dayatmış, konumuz bu.
ALTAYLI: Gen yapınıza bakıp, hangi ilacın almanız gerektiğini...
YALÇIN: O da ayrı bir yalan. Dünyada saygın bilim adamları var. Bu genetik konusunun nereden çıktığını.
ALTAYLI: Adam günde 4 paket sigara içiyor 100 sene yaşıyor, adam günde 1 paket içiyor, 40 yaşında kanserden ölüyor...
YALÇIN: Şunu söyleyebilirim, genetik konusunda farklı görüşleri olan bilim insanları var. Genetik bilim ama, öyle ön kabullerle hareket etmeyeceğiz. Hep söylediğim modern tıp içinde bu meseleleri çözmeye çalışıyoruz. Ben bunun üzerinde de başka bir şeyler olabileceğini, sesi az çıkan adamları gördüm, okudum.
ALTAYLI: Bizim daha netlikle tartışmamız gereken nokta gıda tarafı değil mi?
"BİZ FETÖ'YÜ KONUŞABİLSEYDİK DARBEYE MARUZ KALMAZDIK"
YALÇIN: Ben sana aşı iyidir, kötüdür demiyorum. Sen diyebilirsin ki, 'tüberküloz yaygındır, aşısı vurulur' buna kim itiraz edebilir. Ama hiç olmayacak bir şeye 16 tane 15 aşı vurmak niye. Aşı tamamen kötüdür demiyorum. Aşı iyidir, kötüdür kalıbı içine, dairesi içine aşıyı sokmak, aşı ticareti yapanların en büyük silahıdır. Her yönüyle aşıyı tartışalım diyorum. Kenan Evren, Turgut Özal'la birlikte ne yaptı? Bütün çocuklara aşı vuruldu.
Herkes 'haydi çocuklar aşıya' dendi. İstanbul'daki çocukla Kırşehir'deki çocuğun arasında fark yok mudur? FETÖ, Gladyo'nun yan koludur. 'Hayır hizmet hareketidir' denilirse yapmayın, etmeyin. Biz FETÖ konuşsaydık, bu ülke darbeye maruz kalmazdık. Bu kitabı genel başkanlara imzaladım gönderdim. Bir politika oluşturmak zorundayız. İktidarın da bilinçlenip buna ait adım atması gerekiyor.
ALTAYLI: Tarım ilaçlarına bakmak lazım...
YALÇIN: İşte Saklı Seçilmişler kitabında onu anlatıyorum.
ALTAYLI: Son dönemde tıp fakültesine bakış muazzam örselendi. Prof. Dr. Fehmi Tabak diyor ki, hebatit B'ye bağlı hastalıklardan dünyada 1 milyon kişi ölmektedir.
YALÇIN: Ben bunları dinlemek istemiyorum. O bana bir çerçeve içinden anlatıyor. En büyük yalanlar istatistik. Bana istatistik dediği zaman duruyorum.
ALTAYLI: Veri bunlar
YALÇIN: Bunun ekonomik politiği var. Sen bana sadece hepatit B dediğin zaman, ben sana neler anlatıyorum. En büyük silah istatistik. Ben istatistiğin yalan olduğunu söylüyorum. Sen gidiyorsun kollestrol ölçümlerini, şeker ölçümlerini, tansiyon ölçümlerini. Ben sana temelini anlatıyorum. Nasıl büyük kandırmaca olduğunu anlatıyorum. Fransa aptal mı, Almanya aptal mı? Biz 51. eyalet değiliz, anlayın artık bunu.
ALTAYLI: Bir nefrolog 'Soner Bey haklı' diyor.
"BİZİM BUNU MUHALEFET VE İKTİDARDAN TALEP ETMEMİZ LAZIM"
YALÇIN: Hekimler bunu konuşsun. Yalvarıyorum, şu ezberin içinden bir çıkalım. Bir anlayışı tartışalım artık. Bizi sosyal medya üzerinden eleştirmeye çalışanlara söylüyorum. Aksaray'da o velilerin kavgasında, yahu bu otistik nasıl salgın haline gelmiş. Yahu bu çocuklarımızın bu kadar çok otistik olmasının sebebi ne? Bir tartışalım. Bir kabul görmüşüz, devletin de tek yaptığı otistik çocuklar için eğitim yerleri açalım.
Ama bu çocuklar nasıl geldi, ilaçtan mı, gıdadan mı geldi? Bu konuda iktidarları sorgulayalım. Çok iyi nesiller yetiştirmek zorundayız. Psikolojik vakalarla beyinlerini yok ediyoruz. Siyasi partilerin günlük çekişmelerinden, birbirlerine laf sokmalarından yorulduk. Bizim bunu muhalefet partisinden de iktidar partisinden de talep etmemiz lazım.
ALTAYLI: Parasını 35 sene ödeyeceğimiz hastaneler varken sistemi nasıl sorgulayabiliriz?
YALÇIN: İşte kapitalizmin tıp anlayışı. Hasta nasıl müşteri haline gelir? Sudan'da El Şifa diye ilaç fabrikaları vardı. Gittiler onu bombaladılar.
ALTAYLI: Çocuk felci okullarda dağıtılan süt tozundan fırlamıştır deniyor.
YALÇIN: Devlet bir görev edinsin. Kamuoyu zorlasın buralarda karar almak zorunda bıraksın. Devlet halkı için var. Bu A partisi B partisiyle ilgili değil. Siyasi talep yapma biçimini değiştirmemiz gerekiyor.
ALTAYLI: Çok ilacın adını zikrediyorsun. Hepsinin kaynağı var. Bunlardan dava açılmasından çekinmedin mi?
YALÇIN: Sonuç itibarıyla Amerika'da davaları olmuş ve kaybetmişler. Milyonlarca dolar para ödüyorlar. Gerektiği zaman ilaç şirketleri de dava edilebilir. Amerikan hukuk bürosunun Türkçe sitesi var, 'ilaçlar konusunda sıkıntınız varsa bana başvurun' diyor.
ALTAYLI: Almanya'dan yazmış. İsterse çocuklarımın aşı defterini yollayabilirim. Burada da 15-14 aşı yapılıyor diyor.
YALÇIN: Zorunluluk. Sen istediğin aşıyı yaptırabilirsin. Biz zorunluluğu konuşuyor. Aşı yaptırmamak için başka ülkeye giden de oluyor. Zorunluluğu konuşuyoruz. Almanya kızamık, Fransa difteri diyor. Bizim devletimiz 15 aşı diyor.
"SORUYORUM ERDOĞAN'DAN MI YANASIN YOKSA TERÖR DEVLETİNDEN Mİ?"
ALTAYLI: Çok fazla AK Parti'ye destek veriyorsunuz diye eleştiriler var. Niye böyle bir görüntü var?
YALÇIN: Ben cezaevinden çıktıktan sonra Kayıp Sicil diye Erdoğan'ın hayatını yazmışım. 2013'te kırılma var. FETÖ 17-25 organizasyonunu yapıyor. FETÖ iktidarda bayağı güçlü hale geliyor. Artık müsteşarları atayacak hale geliyor. Temel nokta 12 Eylül 2010 tarihinde oluyor. FETÖ burada çok çalışıyor. Bunu geçiriyor. Bunu geçirdikten sonra FETÖ kendisinin iktidar olduğunu düşünüyor. Yargıyı ele geçiriyor.
İlk kez Erdoğan'ın kafasında FETÖ'ye karşı soru işareti oluşuyor. FETÖ Erdoğan'a milletvekili listesi veriyor, Erdoğan bunları çiziyor. Biz cezaevindeyiz 'FETÖ şöyle böyle yapacak' diyoruz, dinleyen yok. Ben cezaevinde 'Erdoğan etrafında polisler var dinliyorlar' diyorum. Biz karşı mahallenin gazetecileriyiz. 2011 itibarıyla bu kavga başlıyor.
Zaman gazetesinde Erdoğan'ın ismi verilmeden diktatörler falan deniliyor. Arkasından Oslo görüşmeleri sızdırılıyor. Arkasından MİT'i eline geçirmek istiyor FETÖ. İran politikasında Türkiye'yi gerginleştirmek istiyorlar. Bunlar hep İsrail politikaları. Bunu o şekilde ele almak lazım. MİT operasyonu ve 17-25 operasyonu yapılıyor. O zaman biz dışarıdayız. Ben diyorum ki 'Bu bir darbedir'. FETÖ iktidarı bütünüyle ele almak istiyor.
Arkasından askeri darbe geliyor. Erdoğan hata yaptı mı, FETÖ konusunda? Fazla yaptı. Peki FETÖ ülkeyi ele geçirse ne olur? Şöyle bir orta yol yok 'Birbirlerini yesinler'. FETÖ iktidara gelirse beni öldürür. Bu devleti gizli ele geçirmek cemaat değil, uluslararası güçlerin kuklasıdır. Amerika FETÖ'yü sana vermiyor. Güce bak güce.
Ben buna FETÖ operasyonu derim. Ben hakikat taraftarı olurum. 33 yıllık gazeteciysem, 15 kitap yazmışsam, hakikatın yanında durduğum için Soner Yalçın'ım. Benim meselem var. Benim sorumluluğum var. Pazar günü okuyucu 'Siz Erdoğan'a yönelik yazılar yazıyorsunuz' dedi. Ben de dedim ki 'Erdoğan mı, terör devleti mi?' tercih et. Herif orada ikinci İsrail devleti kurmak istiyor.
ALTAYLI: Hemen Bakanlıktan gelen bir bilgi vereyim. Deniyor ki; ülkemizde hiçbir aşı zorunlu değildir. 1590 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu'nda yalnızca çiçek aşısı ülkemiz genelinde zorunlu olduğu yazılıdır. Ancak gelişmelerden sonra o da yapılmamaktadır. Zımnen uygulanmamaktadır. Bu hususun düzeltilmesini rica ederiz.
Türkiye'de iş şöyle yürüyormuş, sağlık ocağında ya da aşı yapılacak yerde aşı ret formunu dolduran kişi hiçbir aşı yaptırılmıyormuş. Onu da ekliyelim. Bu konuda Avrupa'daki mevzuatla Türkiye'deki mevzuat arasında hiçbir fark yokmuş. Tam aksine Avrupa'daki zorunlu aşı daha çokmuş, özellikle İskandinav ülkelerinde...
YALÇIN: Çok güzel
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...