Halis Serbest!
İki insanı katletmek için yeminler edip, bu yeminini de “adaletin sağlayıcısı” rolünü üstlenerek gerçekleştiren ve bunun sonucunda bu ülkede sadece sekiz ay hapis cezası alan kişi…
Yani, Bergen'in katili!
33 yıl geçmesine rağmen hala “Yine olsa, yine yapardım” diyen adam...
“Cinayeti işledikten sonra iki ay Türkiye’de saklanıp daha sonra yurt dışına çıktığını ve bir kaç yer gezdikten sonra da son durak olarak Almanya'ya gittiğini” kendisi söylüyor.
“Bunu nasıl başardınız?” sorusunu, Serbest “Etrafımız var, çok şükür" diye yanıtlıyor...
Almanya’da kaçak hayatını sürerken çok geçmeden bir ihbarla yakalanıyor ve orada 11 ay cezaya çarptırılıyor Halis Serbest…
Kendi isteği üzerine bir süre sonra Türkiye'ye getiriliyor.
Çünkü: O dönemde bu adam, Türkiye'de “nasıl bir ceza alacağını” biliyor.
Üstelik idam cezası daha kalkmamışken!
Bu adam, neden cezasını çekmedi?
Kendisi, bu soruya “İşte, Türk işi!” diyor...
Ama 33 yıldır bu sorunun cevabını verecek bir kurum da karşımıza çıkmadı!
1989 yılında; ses sanatçısı, besteci, Güzeller Güzeli Bergen, önce gözünün önünde kurşunlanan annesinin acısı tattırılarak “Kocası Serbest” tarafından vahşi bir şekilde katledildi.
Bugünlerde hayatının ele alındığı “Bergen” filmiyle hep beraber onu tekrar dinlemeye ve daha iyi anlamaya başladık.
Onun hikâyesini diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise, kadın cinayetlerinin “simgesel ismi” olarak hayatımızda yer bulması…
BERGEN’İN FİLMİ
Filmi izlerken kahroldum.
Teknik olarak eksik fazla kısmında da değilim…
Gördüklerim bana yetti!
Sonrasında “Kim, bu Halis Serbest denilen katil?” diye ufak bir araştırma yaptım.
Ayça Öztorun tarafından onunla yapılan röportajı izlediğimde de, öfkeden deliye döndüm.
Röportajı yapan Ayça Hanım’ın sorularını sorarken takındığı mizansen “sempatik tavırları” beni çok rahatsız etti.
Röportaj değil, adeta Bergen dedikodusuydu!
Serbest’in dedikodu mahiyetindeki bu sohbetinde “Bergen’in alkolik olduğu ve özel hayatı ile kocasını tahrik ettiğine” yönelik iddiaları vardı.
Cinayeti işlediği anı anlatan Serbest’in pişkin tavırlarını izlerken…
Ona hak verircesine ya da “onaylar gibi” mırıldanmaları duyulan Ayça Öztorun, açıkçası bir kadın olarak beni utandırdı.
Ayça Hanım’ın katıldığı bir programda, bu röportajına karşı yönelik eleştirilere kendini savunamayacak kadar “kaçak, köçek cevaplar” vermesi de kimi soru işaretleri bıraktı, bende…
YILLAR ÖNCE, GAZİNO SAHNELERİ
O dönemlerde…
Bugün bile hayatımızda yer edinmiş büyük sanatçılar, mesleklerini icra etmek için “gazino kültürü” içerisinde şarkılarını söylüyorlardı.
Müziğe âşık ve eğitimli olan Bergen de oralarda sahne alıyordu.
Adı üstünde “Serbest!” olan şahıs da, bu yerlere gidip masasını kurdurup Bergen’e gül göndererek hayatında yer almak istediğini söylüyordu.
Buraya kadar normal…
SERBEST’E KRİTİK SORULAR
Peki, be adam: Evlendikten sonra “Benim çevrem var” diye aşağıladığın, utandığın o sahnenin tam karşısında, ne işin vardı?
-Sen neden oradaydın?
Madem…
Miden o kadar geniş değildi, neyin hırsını yaşadın?
VE “AKLIMDA DELİ SORULAR”
Halis Serbest, o cinayeti işledikten sonra -iki ay elini kolunu sallayarak- bu ülkeden nasıl çıktı?
-Kim ya da kimler çıkardı?
-Yakalandığında neden o kadar az ceza aldı?
-Dosyanın yeniden açılması gerekmiyor mu?
-Gerçekten “Türk işi adalet” böyle mi işliyor?
-Bu adam, çıkıp kendi memleketlisi vekil arkadaşının kızına bu röportajı neden verdi, neler oldu?
Aklımda, böyle bir dolu soru…
ŞARKILARDAKİ İPUCU
Bergen’in şarkılarında hep bir isyan, hep bir serzeniş var…
Belli ki, onun bedenini, yüzünü kezzapla yakan cani kocasına hitap ediyor.
Bu şarkılarda; sevgi yok, geri gelmesi istenen bir sevgili yok, özlenen bir koca yok!
Yani, Serbest Adam’ın anlattığı gibi “O, hep benim peşimdeydi, benden bir türlü boşanmadı” iddialarının hiçbir karşılığı yok.
OLACAK İŞ DEĞİL
Serbest, söz konusu röportajda Bergen’in ailesinin de “kendi tarafında” olduğunu hatta onların “Bergen’in ölümü hak ettiğini söylediklerini” öne sürüyor.
-Ne kadar da kolay, böyle iftira atıp yalan söylemek!
Bir insan, kardeşinin “ölümü, acı bir hayatı hak ettiğini” nasıl düşünür?
-Mümkün mü, bu!
Kalbi kararan Serbest, herkesi kendi kalbinden görmeyi düstur edinmiş, anlaşılan...
ABLASINA KULAK VERELİM
Bergen’in Ailesi, bu duruma elbette kayıtsız kalmamış ve gereken cevabı vermiş…
Halis Serbest'in kendilerini “yalanlarının içine çekmeye çalıştığını” söylüyorlar.
Yaptığından asla pişman olmayan Halis Serbest’in hala açık açık tehditler savurduğunu, ceza alması gerekirken hala rahatça konuşabildiğinden rahatsız olduklarını dile getiriyorlar.
Bergen’in ablası Hatice Vargı, gösterime girmeden bir süre önce “Filmden çok umutlu olduğunu” söylüyor.
Beklentilerini, temennilerini yansıtan şu sözleri çok önemli:
“Bergen’in filminden sonra bir şeylerin değişeceğine inanıyorum...
Filmin ardından yeni kanunların çıkacağına inanıyorum…
Filmin tüm kadınları temsil edecek, kadın cinayetlerini en aza indirecek bir etki yaratmasını bekliyorum…”
Bergen’in katledilişinin, Türkiye’deki kadın cinayetlerini hızlandırdığını istatiksel olarak görmemek mümkün değil.
Olayın failinin bu denli az ceza ile -tabiri caizse- yırtması ülkemizde bu caniliği yapmak isteyenlerin “ekmeğine yağ sürdü!”
Onları “şiddete ve cinayete cesaretlendiren, teşvik eden” bir süreç yaşandı…
Yaşanmaya da devam ediyor.
Mafyacılık oyunları, günden güne arttı.
HALA “CAYDIRICI CEZALAR” YOK
Kadın cinayetlerinde bugün geldiğimiz nokta vahim…
Hemen her gün kadınlar öldürülüyor ve haberleri artık üçüncü sayfaları da aşıp birinci sayfalardan veriliyor.
Geçenlerde, bir gazetenin ilk sayfasında tam altı kadın cinayetinin haberi vardı…
Ve bu cinayetlerin önüne geçmek için halen daha ağır bir cezai yaptırım yok.
NEDEN?
Eğer bu film beklenilen yasal etkiyi gösterirse inanın çok sevineceğim…
Ama bir tarafım da hep şu soruları sormaya devam edecek:
-Neden, ancak 33 yıl sonra çekilebildi, böyle bir film?
-Neden “Bergen” ancak 33 sene sonra dönebildi?
-Çok daha önce, olamaz mıydı?