Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir yıldız gibi parlamaya başlamadı mı?
Ben abartmıyorum.
Stratejiler, görüşmeler, anlaşmalar...
Şimdi diyeceksiniz, ekonomi böyle şöyle...
Evet, ekonomi bir öyle bir böyle: Hem de cebimizi delecek kadar...
Amma velakin...
BARDAĞIN DOLU TARAFI UMUT VADEDİYOR
Yapılanları görünce, vallahi benim göğsüm kabarıyor.
Hele bir de Amerika'ya gitmekten vazgeçenlerin yolu bizi bulunca, daha da bir yaslanıyorum arkama.
PRENS SELMAN GELDİ...
2018 yılından bu yana Suudi Arabistan deyince aklımıza gelen tek bir olay var; o da Kaşıkçı Cinayeti.
Kapalı kapılar ardında CIA merkezli Türkiye hedefli birçok oyun oynandı.
Türkiye uluslararası platformlarda bu durumla ilgili rahatsızlığını birçok kez dile getirdi.
Kulağının üstüne yatan suç mekanizmaları…
Bulduğu kuklalarla bu cinayeti organize bir şekilde gerçekleştirdi.
Haliyle ucu bize fena dokundu.
Ama Suudi Arabistan konusunu yeniden gündeme alıp sağlıklı bir şekilde düşünmekte fayda var.
KARŞILIKLI TİCARET ÇEŞİTLENECEK
Suudi Arabistan, 2030 Vizyonunu Türkiye olmadan gerçekleştiremeyeceğini Selman’ın Ankara ziyaretiyle bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Yatırım, ticaret, turizm, kalkınma, sanayi, madencilik, inşaat projeleri gibi planlarının seviyelerini yükseltmek için Türkiye’nin akıl ve insan gücüne ihtiyaçları olduğunu biliyorlar.
Geleceğe ilişkin bu anlaşmaların, önümüzdeki süreçte Arap yarımadasından bize doğru dalga dalga ekonomik katkı getireceğini yadsıyamayız.
Bu, diğer bir yandan “Ekonomik yönden toparlanmak için azıcık sabredin, bakın güzel imkânlarımız olacak” mesajı da, demek.
NEDEN TÜRKİYE?
Bizim son zamanlardaki ataklarımız elbette üç günde alınan kararların sonucu değil…
Doğru zamanı bekleyen bir içerik oluştursa da…
Bunun, siyasal anlamda hükümete kazanç getireceğini söylemek yanlış olmaz.
Son altı ay içerisinde, özellikle uzun süredir hasım olarak bildiğimiz ülkelerle aramızı düzeltme çabamızı; “Kant Teorisi” ile değil de “kurulması olası stratejilere karşı alınan önlemler” diyerek izah edebiliriz.
Türkiye'nin karşı tarafın da en iyi stratejiyi kuracağını tahmin ederek hareket ettiği ortada…
“Nash Denklemi” ya da “Teorisi” olarak da bildiğimiz bu yaklaşım, “Aramızı iyi tutalım, bir gün lazım olur” hesabından öte, çok daha işlevli sonuçlar doğuruyor.
Zamanlamanın ölçülmesi, her iki yöne de faydalar sağlıyor.
Doğu sınırlarımızdaki güvenlik müdahaleleri de buna dâhil.
ÖTE YANDAN…
Amerika, yine geri planda kalıp bisikletten düştü, gördünüz mü?
Beyaz Saray, “Başkan Biden’ın Temmuz'da Suudi Arabistan'a gidip Prens Selman ile görüşeceğini” duyurmuştu ki...
Biden yalanladı.
Omzunu bir kaldırıp indirerek kendi inisiyatifi dışında olan görüşmelerde çirkefleşen Amerika; işin içine bir de Türkiye girince, hasedinden olsa gerek “mazlumu oynamaya” devam edecek.
Muhtemelen: Kaşıkçı Cinayetini yaptırtan olduğunu unutup, güya “çözmeye çalışan bir kahraman” olarak yeniden gündeme gelecektir.
Zira; ABD'ye göre Suudi Arabistan ve Türkiye bir araya gelince petrol olamaz konuları!
-Para ya da anlaşma.
-Hele de petrol... :)