Tam adı Hafize Hikmet Sevil Atasoy Ekinci. Onu televizyondaki Kanıt programından, gerçek suç öyküleri üzerine yazdığı kitaplardan, internete düşen bazı yazışmalarından ve son olarak kendisinden yirmi üç yaş küçük bir gazeteciyle yaptığı evliliğinden tanıyorsunuz. Türkiye'nin uyuşturucu karnesinden tutun da, DNA bankasının önemine, meslektaşlarını orduya ihbar edip etmediğindenErgenekonsanıklarından Adli Tıpçı Ümit Sayın'la ilişkisine, Özal'ın kuşkulu ölümünden kendi sert mizacına, dinî ve siyasî görüşlerinden genç eşine kadar geniş bir yelpazede konuştuk. Bilime tutkusunun onu ulaştırdığı son noktanın Allah aşkı olduğunu okuyunca çok şaşıracaksınız.
Sevil Hanım siz arkadaşlarınızı fişlediniz mi?
Yok, hayır.
Onları orduya ihbar etmediniz mi?
Hayır hayır. Bunu yapmam için bir neden olmadığı gibi o insanların içinde bir kişi hariç, hiçbirisi benim yanımda çalışmış değil. Yani benim onlar hakkında zaten kişisel bir bilgi elde etmek gibi bir kaynağım yok. Benim memurlarım değiller. Benim yanımda çalışmış değiller.
Ama yine de kimini Kürtçü diye, kimini terörist diye, kimini Ermenici, kimini İslamcı diye fişlemediniz mi?
Ben kesinlikle öyle bir şey yapmadım. O işle benim hiçbir ilgim yok.
Peki o kırk yedi sayfalık raporu kim yazdı?
Hiç bilmiyorum. Soruşturma sürüyor, mahkeme başladı. O meydana çıkacak. Ama ben yazmadım. Onu çok açık yüreklilikle söylerim. Evet, görüştüm, herkesle görüştüm.
Hurşit Tolon'la mı?
Onun dışında birçok milletvekili, birçok bakan ile görüştüm. Yurtdışında değişik görevlerim vardı. Rektör beye Allahaısmarladık demek üzere gittim. Ve kendi çocuklarımızdan, benim torunumdan ve onun doğmakta olacak torunundan filan gayet samimi bir şekilde konuştuk.
O tarihte büyük bir gazetenin birinci sayfasında İstanbul Üniversitesi'nin Fen Fakültesi'nin amfisinde uyuşturucu kullanıldığına dair birinin cep telefonuyla çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Üniversite kampüslerinde uyuşturucu ile nasıl mücadele edilebilir diye bir rapor yazmıştım. O raporu götürdüm rektör beye teslim ettim. Yani kampüslerde ne yapılır madde kullanımı ile mücadele için diye. Çünkü o tarihte benBirleşmiş MilletlerUluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu'nun üyesiydim. Yani dünyadaki on üç kişiden biriydim o tarihte. Sonra o kurumun başkanı oldum. Ve dediğim gibi rektöre üniversite kampüslerinde nasıl önlem alınır şeklinde bir rapor sundum.
Yıl 2005 mi?
Evet. Adli Tıp Enstitüsü müdürlüğü, bütün rektörlüklere bağlı müdürlükler gibi üç yılda bir rektör ataması ile gelinen makamlardır. Üçüncü yılımın bitmesine bir hafta kalmıştı ben kendisiyle gidip bu konuşmayı yaptığımda. Hiçbir biçimde hocam atayacak mısın beni tekrar gibi bir şey dillendirmedim. Yakışmaz bana zaten. Bu konuyu hiç konuşmadık. Ve ben Belçika'ya gittim, oradaki bir toplantıya. Süre bitti. Ben oradaydım hâlâ. Merak ettim, ne oldu acaba, yeniden atadı mı diye merak ettim. Telefonla bir yakınıma rica ettim, rektörlüğe bir bak bakalım ne oldu diyerekten.
Sizi değil bir başkasını atadılar.
Evet. Tanımadığım bir isimdi. Elbette benim yerime başka birini atamak kadar doğal bir şey olamaz. On sekiz sene kesintisiz bir yerin başındasınız. Günün birinde artık sizin yerinize başka birinin olması kadar doğal bir şey olamaz. Fakat bir şeyi büyütüyorsunuz. Gecenizi gündüzünüzü veriyorsunuz, bir yeri kurumsallaştırıyor ve uluslararası bir isim haline getiriyorsunuz. Tabii ki benden sonra bu çocuğa kim bakacak diye merak etmek kadar doğal bir şey yok. Bununda arkasında ne olabileceğine dair elbette çok insanla konuştum. Eski adalet bakanları dâhil olmak üzere.
Tolon'la niye konuşuyorsunuz bunu? Ne alaka?
Bunun altındaki sebebin ne olduğunu belki biliyordur diye düşündüm. Çünkü bizim çok asker öğrencimiz de vardı. Ben bunu polisle de konuştum. Dolayısıyla ben bilebilecek olan işadamları dâhil olmak üzere herkesle konuştum. Hiçbir sonuç çıkmadı. O 47 sayfalık raporla hiç ilgim yok.
Ümit Sayın'ın sizi kullandığını söylemiştiniz daha önce. Kullanacağını da hiç tahmin etmediğim için kendime esef ediyorum dediniz. Ümit Sayın sizi nasıl kullandı?
Kullandı kelimesi biraz abartı bir kelime. Ama bu 47 sayfalık raporun bir üst yazısı var, bir önyazısı var. Şu anda bu duruşma safhasında olduğu için daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.
Kimin imzası var o önyazıda?
Hiç kimsenin yok. Bu ordunun kendisinin bir istihbarat raporudur. Oradaki metinde sadece benim adım geçiyor. Hâlbuki oraya ben yalnız gitmedim. Orada geldi, anlattı filan diye geçiyor. Geldi, anlattı diye bir şey. Evet, ama benim yanımda birisi var. Ben onları tanımam.
Siz kimlerle gittiniz Tolon'a?
Ümit Sayın'la birlikte gittim ben. Ama benHurşit TolonPaşa'yı o gün ilk defa gördüm. Bir daha da hiç görmedim. Görsem de şimdi tanımam. Ama o üst yazıda benim adımdan başka kimsenin adı yok.
Ümit Sayın'ın adı yok yani.
Hayır. Hâlbuki ben oraya yalnız gitmedim.
Ümit Sayın'la birlikte gitmenizin, onu tercih etmenizin sebebi ne?
Onu tercih etmem diye bir şey yok. Benim Adli Tıp Enstitüsü'nde o tarihte çalışan herkesle bu konuyu konuşurduk. Yani neden böyle oldu diyerekten. Neden bizden biri değil diye. Ve benim bunun altında yatan nedenleri öğrenmek için onunla, bununla konuştuğumu herkes biliyor.
O raporu siz vermediyseniz bile, orada yazılan iddialara katılıyor musunuz?
Hayır katılmıyorum. Bilmediğim bir şeye nasıl katılırım.
Tolon'la o konuşmada bunlar konu edilmedi mi?
Hayır, konu edilmedi. Yani o konuşmada Adli Tıp Kurumu'na alternatif başka bir bilirkişi kurumu oluşturma konuşuldu. Adli Tıp'a alternatif başka bir bilirkişi kurumu oluşturma gayretleri her zaman için Türkiye'de olmuştur. Son yirmi yıldır benim tanık olduğum değişik dönemlerdeAdli Tıp Kurumutopluma hizmete yetmiyor. Mutlaka içinde üniversitenin de bulunduğu başka alternatif organizasyonların yapılması gerekir diye.
Adli Tıp Kurumu'na alternatif kurum oluşturmak askerin işi mi?
Ben onu demiyorum ki size, bunların işi demiyorum zaten.
Peki askerin böyle bir rapor istemesini, bunun için birtakım insanları kullanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Asker böyle bir raporu benden istemediği için bunu bilmiyorum. Bunu yazan birisi böyle hayal de etmiş olabilir benden bir rapor istiyorlar diye.
Ümit Sayın'ın bundan ne çıkarı var?
Hiç. Bu yazanın Ümit Sayın olduğunu da kim söylüyor? O da meçhul.
Birlikte yargılanıyorsunuz. Ne aşamada şu anda?
Ben ifade verdim. Konya'ya gidip geliyorum. Evlendiğimi biliyorsunuz. Orada da bir evimiz var. Bu eve gidip geliyorum çok sıklıkla. Dolayısıyla ora ile bura arasında giden bir hayatta bu duruşma da gelecek sene temmuza ertelendi..
Siz ulusalcı mısınız?
Ben hiçbir şey değilim.
Siyasi görüşünüz nedir?
Benim siyasi görüşüm olamaz. Neden olamaz onu söyleyeyim. Yaptığınız iş herkese eşit mesafede durmanızı zorunlu kılan bir iştir. Yani arkasında bunun kim var onu hiçbir zaman merak edemezsiniz zaten. Yani öyle bir şey olamaz hayatınızda. Dolayısıyla bu size uzun yıllar zaten ket vurur bir taraf olmanıza. Düşünseniz bile söylemenizi engeller. Yani siyasi görüşünüzün ne olduğunu kendiniz bilseniz bile bunu dillendiremezsiniz. Bu yok sizin için. Olmamalı. Nitekim öyle de olmuştur. Benim verdiğim raporlarda, altına imza attığım raporlarda şöyle bir bakarsanız siyasi görüşü bu tarafta da olanlar için raporlar var, bu tarafta da olanlar için raporlar var. Böyle bir tarafgirlik zaten bizim mesleğimizde söz konusu olamaz.
Ama sizden sonra Adli Tıp Enstitüsü'nün başına gelen insanların görüşleriyle bağdaşmadığınız için sordum.
Hayır, öyle bir şey yok. Şimdikilerin de böyle bir siyasi tavır içinde olmadıkları ortada. Zaten siyasi tavır içinde olan birisi ne Adli Tıp Kurumu başkanı olur, ne Adli Tıp Enstitüsü'nün müdürü olur, ne Adli Tıp anabilim dalının başkanı olur. Bugüne kadar buna hep dikkat edilmiştir.
Yani siz siyasi bir yönü yoktu zaten diyorsunuz, sadece meslekten gelmediği için itiraz ediyorsunuz.
Tabii ki. Ben niçin orayı bilmeyen ve yıllardır emek verdiğiniz bir organizasyonun içinden biri değil diyerekten. Çünkü Adli Tıp Enstitüsü'nün benden sonraki döneminde o geldiği noktayı, o parladığı noktayı sürdüremediklerini görüyorum. Onların da şimdi Türkiye'de seslerinin duyulması gerekirdi diye düşünüyorum.
İmdat Elmas'tan söz ediyoruz, değil mi?
Orada olan öğretim üyelerinden söz ediyoruz. Çok büyük bir bölümü oradan ayrıldı. Niçin ayrıldı? Yani Adli Tıp Enstitüsü'nün kadrosunda çok önemli eksiklikler var şu anda. Oradan istifa edenler oldu, başka yerlere gidenler oldu. Neden? Bu ne?
Ümit Sayın'la chatleşmeniz var bir de.
Bu chat'in içerisinde birtakım eklemeler var.
Ne eklenmiş mesela?
Bu da şu anda zaten soruşturmaya dahildir. Dolayısıyla açıklığa kavuşacaktır.
Sayın, "Yazdıklarımı okuyunca küçük dilini yutacaksın" diyor. Siz de aaa öyle mi diyorsunuz.
Evet, ama bunu hatırlamanız zaten mümkün değil. Bilmem kaç sene önce birinin, şimdi şu sohbetteki iki kelimeyi birbirimize ben onu dediydim, o bana dediydiyi hatırlayamazsınız. Çok önemli şeyleri kavram olarak, biz şunu konuştuyduk, bir araya geldik, şunları konuştuyduk dersiniz. Ama geri kalanını hatırlamanız mümkün değil. Ya öyle mi, dedim mi, demedim mi? bunu sana orada mı söyledim, yoksa başka bir yerde mi söyledi, kim söyledi bunu hatırlamanız mümkün değil.
Jitem'e aktaralım bunları deniyor o yazışmada.
Yok, ben böyle bir şeyi zaten kabul etmem.
Şato'dan kastı hatırlıyor musunuz?
O kavram Kafka'nın bir romanıdır.
Onu biliyoruz. Sizin için anlamı?
Hepimizin arasında şato olarak söylenir orada çalışan herkes.
YaniGenelkurmaykarargâhı, yahut Birinci Ordu Komutanlığı'na şato mu diyorsunuz?
Yani, herhalde. Belki lokasyon olarak, belki coğrafi olarak bu jargonu o şekilde götürmüş olabiliriz. Hatırlamıyorum. Orada ben Hurşit Tolon Paşa'ya gittiğimizi hiçbir zaman reddetmedim. Zaten gittik. Her televizyon programında söyledim bunu.
Peki, Ümit Sayın'ın sizinle ilgili yaptığı yanlış ne?
Hem benimle çok yakın bir dost gibi destek vermesi ve neden bu yönetim değişikliği oldu soruma cevap bulabilmem için bana yardımcı olmaya çalışan bir insanın hemen o dönem içerisinde, aramızdaki ilişkide hiçbir değişiklik olmadığı halde yani orada başkalarıyla benim aleyhimde konuşmasını hazmedemedim ben.
Aleyhte derken ne diyor mesela?
Soyum, sopum filanla ilgili birtakım şeyler söylüyor. Etnik şeylerle ilgili. Anneannemin tarafı Polonya göçmeni.
Yahudi mi yani?
Evet. Yahudileri hiç sevmeyen, çok ağır konuşan bir insan Ümit Sayın, ben ailemin anne tarafının üçüncü kuşak öncesinin nereden Türkiye'ye göç ettiklerinin gündeme gelmesini istemediğim için ben etnik ayrımcılık yapan bir insan olmadığımdan hiç kimseye de zaten sormam bile sen nerelisin, nereden geliyorsun filan.
Tabii, Yahudi olmak ayıp bir şey değil ki.
Evet. Ama demek istediğim, çok ciddi Yahudi aleyhtarı olan bir insan ile ben bunu hiçbir zaman açık ve seçik konuşmadığım halde bunu ileri sürerek birileriyle benim aleyhimde çok ağır laflar konuşmuş olması bana çok kırıcı geldi o zamanlar.
Ne zaman öğrendiniz, böyle konuştuğunu?
Bunu birtakım kişiler daha sonra bana söylediler. İşte 2005 sonu gibi. Ben Yahudilere karşı olan tutumunu bildiğim için onun, fakat hiçbir zaman da ona bu konuda bir reaksiyon göstermediğimden, benimle ilgili böyle bir bilgiyi neden kullanmış olduğunu anlayamadım.
Kendisine sormadınız mı?
Hayır, görüşmedim hiçbir zaman.
2005'ten beri görüşmediniz mi?
Hayır.
Ama birisi benim hakkımda konuşsa böyle ileri geri, sen manyak mısın, ne diyorsun diye sorarım.
Benim huyum değildir, yapmam. Notumu veririm, defterimden de silerim. Başka bir şey yapamam. Ama insan üzülüyor.
Peki siz Yahudi misiniz?
Değilim, ben iyi bir Müslüman'ım. Baba tarafından Şeyhülislam soyundan gelen. Polonyalı Yahudi olan annemin anneannesi. Oradan Türkiye'ye göç etmiş bir insandır.
İyi bir Müslüman'ı nasıl tanımlıyorsunuz?
Kendime göre iyi bir Müslüman'ım. Yani herkes Allah ile arasındaki iletişimin ne şekilde olacağını tabii ki kendisi bilir. Ama inanırım. Hiçbir zaman bundan da kuşku duymadım. Babaannem dört defa hacca gitmiş birisidir. Annem Müslüman olmuştur, Müslüman mezarlığında yatmaktadır. Bütün bunlar bizim hayatımızın çizgisidir.
Babanız?
Ateist değildi. Dindar da değildi. İcapların bir bölümünü o da yerine getirmiştir. Yani bunun pratiğinden ziyade fikrî boyutu önemliydi. Annem ateistti diyebilirim. Din bizim evimizde bir konu değildi. Belki k�ğıt üstünde babamın Müslüman, annemin Yahudi olmasından kaynaklanan bir durum. Kimse bir şey bilmezdi. Müslümanlık daha çok bilinirdi ama babaannem sayesinde. Ama öbür tarafın hiçbir bilgisi yoktu. Bunların bayramı ne zamandır, ne yapılır.
Yahudi bayramlarını da kutlamazdınız yani.
Kutlamıyorduk, yok. Annem Müslüman mezarlığına gömüldüğü için Müslüman oldu diyorum. Yoksa başka en ufak bir şeyi olduğunu ben görmedim. Müslümanlığı kâğıt üstündeydi.
NURİYE AKMAN
ZAMAN
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...