(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) - İşte gündelik hayatından Taha Kıvanç gerçeğine, medya polemiklerinden Yeni Şafak Ankara muhabirlerinin durumuna Fehmi Koru ile yaptığımız röportajın ikinci bölümü…
15 Kasım 2007
Röportajın ilk bölümünü sunarken, Fehmi Koru’nun Yimpaş tarafından dolandırılmasının Koru’yu tanıyanlar tarafından şaşkınlıkla karşılandığını ve bunun neden kaynaklandığını söylemiştim. Hazır olun; en az Yimpaş olayı kadar Koru’yu tanıyanları şaşırtacak bir başka şey söylüyor Koru; “Merkez Medyada Yazmaya cesaret edemedim…” Şaşırtıcı, değil mi? Öyle ya, yazı konusunda bu kadar yetkin, cesareti herkesin malumu olan bir yazar nasıl olur da Merkez Medyada yazmaya cesaret edemez de neredeyse tüm gruplardan gelen yazarlık tekliflerine rağmen bu güne kadar sadece iki gazetede yazabilir? Bu sorunun cevabında da yine ironi gizli. İşte gündelik hayatından Taha Kıvanç gerçeğine, medya polemiklerinden Yeni Şafak Ankara muhabirlerinin durumuna kadar Fehmi Koru ile yaptığımız röportajın ikinci bölümü…
TURKTİME: Temponuza bakıldığında bu kadar yoğun bir enformasyon sağanağında her şeyi takip etmeniz mümkün değil ama yazılarınıza baktığımızda neredeyse takip etmediğiniz mecra yok gibi. Bunu nasıl yapıyorsunuz? Yoksa şehir efsanesi olarak kulislerde dolaşan `Özel bürosunda 4 eleman sırf kaynak taraması için görevli` söylentileri doğru mu?
FEHMİ KORU: Keşke böyle bir şey olsa ama yok. Hatta diğer gazetecilere başka insanlar bilgi-belge aktarıyorlar ama bana öyle bir şey de gelmiyor. Sadece kendi okuduklarımdan, temas ettiklerimden ulaşabildiklerimi okuyucularımla paylaşıyorum. Bilgiler bana böyle akıyor. Bir de çevremdeki arkadaşlarımla sohbet ederken, beynimde kıvılcımlanan bir takım düşüncelerin sonradan yazıya dönüşmesi şeklinde oluyor. Tekrar ediyorum; maalesef böyle bir yardımcı kadrom yok, ama yılların birikimi var. Teknolojiyi, Türkiye düzeyinin üzerinde kullanıyorum. İnternet daha Türkiye`de yaygınlaşmadan ondan yararlanmaya başlayanlardan birisiyim. Şimdi de günümün önemli bir bölümü dünya medyasını internet üzerinden izleyerek geçiyor. O izlediklerimi okuyup geçmiyorum. Elektronik bir arşivim var ve o arşivime önemli bulduklarımı kaydediyorum. Onlara kolayca ulaşabileceğim programlar var. Yine aynı yöntemle geçmişte yazdıklarıma kolayca ulaşabiliyorum. Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı ve zamanın kısaldığı bir dönemde ben bu zamanı biraz daha kısaltmayı başardım. Formül bu.
TURKTİME: Bir de belki Fehmi Koru`dan daha meşhur olan Taha Kıvanç var ve özellikle Taha Kıvanç için `Hafiye gazeteci` tanımlaması yapılıyor. Siz bu yakıştırmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
FEHMİ KORU: Benim lügatimdeki gazeteciyi en iyi tarif eden sözcük `meraklı` sözcüğüdür. Bir gazetecinin her şeyden önce meraklı olması lazım. Taha Kıvanç`ta bir görüş açıklıyorum ve o görüşü nesnel bir takım verilere dayandırarak ortaya koyuyorum. Kendi adımla yazdığım köşe merakımı sergileyebileceğim bir köşe değil. Ama Taha Kıvanç en baştan itibaren bir merak dürtüsünün yönlendirildiği bir sütun olarak tasarlandı. Bu bakımdan herkesin gördüğü, anladığını düşündüğü konuyu; `Acaba gördüğümüz gerçekten bize sunulduğu gibi mi yoksa bunun arkasında başka bir şeyler olabilir mi? Ve çıkardığımız sonuç acaba doğru bir sonuç mu?` diye değerlendiriyorum. Ben bu güne kadar hep bu soruları sorarak geldim. Başlangıçta bunlar hep komplo teorisi olarak görüldü ama sanıyorum ki bu günün dünyasında aklı başında olan her insan olayların arkasında farklı gerçeklerin olabileceğini düşünüyor. Bize bazı senaryolar içinde yapay gerçekliğin sunulduğunun farkında. Haberler var, bir de haber olarak yansıtılan ama gerçeklerle ilgisi olmayan şeyler var diye bazı unsurlara dikkat çekiyoruz.
TAHA KIVANÇ SIRRININ BİLİNMESİNİ ÖNEMSEMEDİM
TURKTİME: Taha Kıvanç her ne kadar takma bir isim olsa da artık herkes O`nun siz olduğunu biliyor. Bir sırrın bu kadar açıktan bilinmesi, takma isim kullanmanın vereceği rahatlığı elinizden alıyor mu?
FEHMİ KORU: Taha Kıvanç`tan önce başka bir isimle, Bülent Şirin ismiyle yazıyordum. O ortaya çıkınca bu sefer Taha Kıvanç adıyla yazmaya başladım ama birincisinden edindiğim deneyim bana şunu göstermişti; Ben ne kadar saklarsam saklayayım üsluptan yada işlediğim konulardan benim yazdığım zaten anlaşılacak.
TURKTİME: Yani bir anlamda bilinmesini siz istediniz…
FEHMİ KORU: Daha doğrusu bu sütunun benim tarafımdan yazıldığını bilinmesini pek umursamadım. Herkes benim yazdığımı fark etti, ben de kabullendim. Bilinmezliğin arkasına sığınıp afaki bir takım şeyler yazma niyetim en başta yoktu zaten. Bu bakımdan Taha Kıvanç olarak yazarken kendimi rahat hissedeceksem o gün de bu gün de rahat hissediyorum. Eğer rahatsızlık duymam gereken şeyler yazıyorsam en başta da yazarken rahatsızlık duymam gerekirdi. Ama dediğim gibi o sütun o niyetle açılmamıştı.
TURKTİME: Fehmi Koru olarak yazarken mi daha çok zevk alıyorsunuz Taha Kıvanç olarak yazarken mi?
FEHMİ KORU: Ben hepsinden zevk alıyorum. Hatta ben geçmiş dönemde ikiden fazla da köşe yazdım. Geçmişte Turkish Daily News gazetesine haftada dört gün İngilizce yazarak katkıda bulunuyordum. Yine Kanal7`de bu günkü gibi haberi sunan arkadaşımın yanına oturup sorularına cevap vermek değil haberlerin sonunda 5 dakika yorum yapıyordum ve bunu da yazmam gerekiyordu. Yani günde dört yazı yazıyordum. Hepsinden de keyif alıyordum. Bu mesleği yapan insanlar olarak hepimiz biliyoruz; gerçekten de zevk almadan yapılabilecek bir iş değil.
KAVGAYI BEN BAŞLATMAM…
TURKTİME: `Zorda kalmasam, ihtiyaç olduğunu düşünmesem hiç bir zaman başkası ile kalem kavgasına girmem` demiştiniz ama biliyoruz ki özellikle Taha Kıvanç birçok gazeteci ile polemik yaptı. Bu, nasıl bir ihtiyaçtan yada zordan kaynaklandı?
FEHMİ KORU: Bana saldıranlar olmadan ben kimseye saldırmam. Aslında bana saldırılar olsa bile aynı şekilde cevap vermem. Hep bana saldırıldı ama ben `Sen bana bunu dedin, sen de şusun` diye üslubumu bozmadan, mümkün olduğu kadar kendimi savunarak cevap verdim. Dolayısıyla bir polemik söz konusu olduysa benim arzumla açılmış polemikler değildir.
TURKTİME: Polemiklere neden Fehmi Koru değil de Taha Kıvanç cevap veriyor?
FEHMİ KORU: Genellikle ben bir şey yazmışımdır ona cevap değil de bana saldırarak cevap vermek isteyenler çıkıyor. O, orda yazdığım bir şey olduğu için cevabını da orda vermek ihtiyacını hissediyorum. O yüzden polemikler hep Taha Kıvanç üzerinden gidiyor. Ama öbür tarafta da verdiğim cevaplar çok oldu.
NEREDE O ESKİ KALEM KAVGALARI
TURKTİME: Kalem kavgasının eski tadı yok demiştiniz. Neden? Nasıldı eski kavgalar?
FEHMİ KORU: Basın tarihine meraklı bir insanım. Geçmişte bizim üstatlarımız sayılabilecek meslektaşlarımızın kendi aralarındaki tartışmaları da elimden geldiğince okuyup öğrenmeye çalıştım. o dönemde de, bugün dünya basınında da tartışmalar, kapışmalar oluyor. Birbirleriyle fikir mücadelesi yapan insanların fikirlerini tokuşturmalarından daha doğal bir şey olamaz. Fakat bize baktığımızda, özellikle günümüzde, çok kişiselleştirilen, kişiselleşirken de çığırından çıkan, yalan dolan her türlü yanlışı meşru gören bir anlayış içerisinde sürdürülüyor. Ve düşünün ki bunlar iki sütun sahibi arasında sürüyor. Birinin yazdığını diğerinin çürütme imkanı var. Beni en fazla rahatsız eden, bu imkana sahip olmayan, yani sütunu olmayan insanların bana saldıran kalemler tarafından saldırıya uğraması ve güç duruma düşürülmesi. Onların cevap verme durumları da yok. Dolayısıyla pek çok kez ben biraz da onların adına cevap veriyorum. Bunların hep böyle yaptıklarını, genelleştirdiklerini yazma ihtiyacı duyuyorum, ki amacım da budur.
TURKTİME: Bu sapmalar son günlerde daha sık görülmeye başladı ve fikir çarpışmaları tükürmelere, iksir içirmelere kadar vardı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
FEHMİ KORU: Bunlar normal. Hepsi elinde kalem tutan insanlar ve kendileri hakkında yazı yazan insanlara cevap verme ihtiyacı hissediyorlar. Bu ihtiyaç bazen çok basit oluyor ve karşı taraftan tepki gelmiyor. Bazen de çok aşırı oluyor ve tepki de aşırı gelebiliyor. Bu işi sınırlar içinde tutmakta ve okurlarınızı ilgilendiren boyutlarla birbirinizle kalem yarışı yapmakta yarar var. Okuru ilgilendirmeyen konularla birbirimizi ciddi olarak öldürmeye, yok etmeye yönelik bir kalem faaliyetini doğru bulmuyorum.
MERKEZ MEDYADA YAZMAYA CESARET EDEMEDİM!
TURKTİME: Akşam yazarı Oray Eğin, İslamcı basından entelektüel çıkmaz demiş ve bu savını güçlendirmek için İslamcı basında merkez medyadan geçen birçok yazarın oluğunu ama İslamcı basından medyaya yazar veremediğini söylemişti. Yıllardır İslamcı basında yazan birisi olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?
FEHMİ KORU: Entelektüellik konusu herkesin kendisini ve başkalarını nasıl gördüğü ile ilgili.O cümleyle çok ilgili değilim, daha çok sonra gelen cümleyle, `Merkez medya` ile İslamcı basın arasındaki geçişlilik ile ilgileniyorum. Yoksa kim entelektüeldir, kim değildir, İslamcı basın veya başka kesimlerden entelektüel çıkar mı konusu hem bu tartışmayı açan açısından hem de benim açımdan ölçü olmadığı için çok fazla önemli değil. Kaldı ki bir ara bu ülkede gerçek entelektüel yok, sadece İslamcılar ciddi şekilde kendi içlerinde dönüşüm yaşadıkları için gerçek entelektüelliği temsil ediyor diye yazanlar olmuştu.
TURKTİME: Peki merkez medyaya İslamcı yazarların geçememesi?
FEHMİ KORU: Merkez medya ile merkez olmayan medya arasındaki geçişlilik gerçekten beni de rahatsız eden bir durum. Ben yıllardır şunu savunuyorum; bir insan kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın gazetelerin aynı türden tanımlamalara ihtiyaçları yoktur. Bazıları diyor ki; her gazetenin kendi kimliği olmalı ve o kimliği aşan kişiler orada yazmamalı. Yıllar önce katıldığım bir panelde bir meslektaşım bu fikri savununca rahmetli Uğur Mumcu`Olmaz` diye karşı çıkmıştı ama ben ötekine iştirak etmiştim. Netice itibariyle bizler profesyonel insanlarız ben fikrimi her yerde yazabilmeliyim. Ve gazeteler de `Merkez medya` diye kendisini tanımlıyorsa benim yazılarıma da yer vermeli. Ancak benim bu konuda bir şikayet hakkım olduğunu düşünmüyorum.
TURKTİME: Neden?
FEHMİ KORU: Uzun sayılabilecek meslek hayatım içinde hemen hemen bütün medya gruplarından bana teklif geldi. Ama ben cesaret edip oralara gidemedim.
TURKTİME: Neden cesaret edemediniz?
FEHMİ KORU: Bu cesaretsizliğimin altında başlangıçta bana tanınacak serbestlik ihtimalinin bir süre sonra ortadan kalkma ihtimali yatıyor. Ki bunun örneklerini görüyoruz. Bu güne kadar Zaman ve Yeni Şafak olmak üzere iki önemli gazetede çalıştım. Her ikisinde de bir gazetecinin bulabileceği en geniş özgürlüğü buldum. Başka bir medya grubundan da aynı özgürlüğü bulabileceğime inansam geçerim. Dolayısıyla `merkez medyaya İslamcı yazarlar geçemiyor` cümlesi benim için bir realiteyi ifade ediyor ve bu bana göre rahatsız edici bir şey değil. Tam tersine, örneğin Yeni Şafak gazetesine atfedilen kimlik İslamcılık ise, yeni Şafak Gazetesi`nde kendisini İslamcı olarak görmeyen ve kimsenin de öyle görmeyeceği yazarlar da yazıyor. Bu, o yazarların Yeni Şafak`a gelme cesaretini gösterdiği kadar, bu gazetenin kendi çizgisini aşan insanları barındırma cesareti ile de ilişkili. Geçişlilik konusunda böylesi bir yaygın kanaat varsa, bunu en fazla düşünmesi gereken merkez medyadaki insanlar. Neden başkalarına `kendilerine benzetmeden` sütun açmıyorlar? Bunu sormaları lazım.
AHMET HAKAN KATEGORİ DIŞI
TURKTİME: Bu ifadeden Ahmet Hakan`ı mı anlamamız gerekiyor? Çünkü sizin az önceki genel eleştiriniz Ahmet Hakan için söyleniyor…
FEHMİ KORU: Ahmet Hakan`ı böyle kategorize edilmesi çok güç bir başarı örneği olarak görüyorum. Ahmet Hakan, geçmişte çalıştığı gazeteler ve eğitimine bakılarak kolayca kategorize edilmeye çalışılmış olsa bile zaman içerisinde kazandığı değerlerle o kategorileri çoktan aşan bir insan. O bakımdan Ahmet Hakan`ın illa İslamcı gibi gösterilmeye veya sonra kendisi kabul etse bile illa döndü diye bir sınıfa sokulmaya çalışılmasını ben doğru bulmuyorum. Neticede Ahmet Hakan kişiliğini bulmuş bir insan ve o kişiliği ile bugün Hürriyet Gazetesi`nde yazıyor. Ama biraz önce konuştuğumuz nokta ile Ahmet Hakan arasında irtibat kurmak mümkün.
TURKTİME: Nasıl bir irtibat?
FEHMİ KORU: Onun Hürriyet gazetesinde yazması, kendi gazetesinde yazan başka yazarlar yada fazla uzak olmayan başka medya kurumlarındaki insanlar tarafından yadırgatıcı bulunuyor. Örneğin benim çevremde `Ahmet Hakan neden Hürriyet`te yazıyor?` diyen insan görmüyorum ama aynı soruyu oran Hürriyet yazarları olduğunu biliyorum. Burada da dikkat edilmesi gereken bir realite var ki bu da merkez medyanın daha mutaassıp olduğudur.
ERTUĞRUL ÖZKÖK`Ün BAŞARISININ SIRRI
TURKTİME: Dünya görüşlerinizin zıtlığına rağmen Ertuğrul Özkök`le olan diyalogunuz oldukça şaşırtıcı. Zıt görüşlerin birleştirdiği iki yakın dost gibisiniz. Hatta bir ara Hürriyet`te yazarlık teklif ettiği bile söylendi Özkök`ün. Arkadaşlığınızın sırrı ve sınırları nedir?
FEHMİ KORU: Evet, çok eskiden bana yazarlık teklif etti. Arkadaşlığımız ise çok eskiye dayanır. O da Ankara`da temsilciydi ben de. Ankara`da gazetecilik yapan herkes birbirini zaten tanır. temsilcilik düzeyine kadar çıktıktan sonra da insanlar değişik yerlerde bir arada oluyorlar. O bir aradalık bazen günler boyu sürebiliyor. O dönemden kalan bir dostluğumuz var ama O İstanbul`a genel yayın yönetmeni olarak gittikten sonra irtibatımız doğal olarak koptu.
TURKTİME: Özkök çok eleştirilen bir isim. Özkök`ü siz nasıl buluyorsunuz?
FEHMİ KORU: Çok başarılı buluyorum. Kendisine olan hayranlığımı da her fırsatta belirtiyorum ve gerçekten hayranlık duyacak kadar kendisini yakından izliyorum. Yalnız bu hayranlığı tırnak içinde söylüyorum. Turktime okurları bir küçümseme olarak algılamasın.
TURKTİME: Ama çok eleştiriliyor…
FEHMİ KORU: Ertuğrul Özkök`ün sorunu şu; Çok çabuk değişebilme özelliği var. Başkalarında ömür boyu bir yada iki kez olabilecek bir değişim onda bir yıl içinde birkaç kez olabiliyor. Aslında o büyük bir özellik! Herkese hitap eden bir gazetede, ona bakarak söylüyorum, genel yayın yönetmeninde belki de olması gereken bir özellik.
TURKTİME: Yani bu değişebilme özelliğini bir artı olarak gördüğünüzü mü söylüyorsunuz?
FEHMİ KORU: Benim baktığım noktadan pek artı değil. Ama onun açısından bakarsak öyle denebilir. Belki de dünya rekorunu kırmak üzere, en uzun süreli genel yayın yönetmeni. Genel yayın yönetmenlerinin hayatları kısadır, ortalama beş yıl sürüyor. Gazeteler kendilerini değiştirme ihtiyacı hissettiklerinde patronların ilk aklına gelen genel yayın yönetmenlerini değiştirmek oluyor.
TURKTİME: Bu normal mi?
FEHMİ KORU: Evet. Çünkü herkes geliyor ve belli bir süre sonra kemikleşen gazeteler yapmaya başlıyor. Oysa Ertuğrul Özkök bu değişimi bir yıl içerisinde birkaç kez yapabilme özelliği sayesinde yaklaşık 13 yıldır Hürriyet`in başında. Daha uzun yıllar da kalacağa benziyor.
YENİ ŞAFAK MUHABİRLERİNİN SORUNUNU YENİ ÖĞRENDİM
TURKTİME: Birkaç yıl önce Sabah ve ATV muhabirleri sürgüne gönderildiğinde onlara yazılarınızla destek oldunuz. Ama şimdi benzer sıkıntıları Yeni Şafak Ankara muhabirlerinin yaşadığı söyleniyor. Bu sıkıntının çözülmesi için şimdi de muhabirlere destek verecek misiniz?
FEHMİ KORU: Ben zaten hep çalışanlarla birlikteyim ve bu arkadaşlarıma her zaman destek oluyorum. Benimle bu konuları istişare ettiklerinde kendileri ile birlikte olduğumu her zaman söylüyorum.
TURKTİME: Peki bu son olayda yönetim kademesi düzeyinde müdahil olma yönünde bir girişiminiz var mı? Yada olacak mı?
FEHMİ KORU: Ben, gazetede müdahil olabilecek bir konumda olan bir insan değilim. Gazetede danışmanlık sıfatım var ve ancak sorulduğu zaman cevap verme gibi bir görevi taşıyorum. Böyle bir şey sorulduğu zaman elbette cevap vereceğim.
TURKTİME: Soruldu mu peki?
FEHMİ KORU: İşin doğrusu, ben bunu yeni öğrendim. Yeni Şafak Gazetesi`nde çalışan arkadaşlarımızın yeni bir sözleşme noktasına geldiklerini yeni dudum.
TURKTİME: Danışmansınız, sorulursa cevap verirsiniz. Buraya kadar tamam. Ama Sabah ve ATV örneğinde yaptığınız gibi muhabirlere köşenizde yazarak destek olmayı düşünüyor musunuz?
FEHMİ KORU: Herkesin kendi içinde olup biteni kendi mahremidir. Yani Yeni Şafak`ta olup biteni başkası yazabilir. Yeni Şafak`takiler de başka gazetede olanları yazabilir. Ama kimsenin kendi mahremini dışarıya ilan etmesini kimse kimseden bekleyemez. Dolayısıyla böyle bir beklenti varsa yanlış bir beklentidir.
PROFESYONEL BOZULMA YAŞIYORUM
TURKTİME: Sizi biraz daha yakından tanımak istiyoruz. Bir gününüz nasıl geçiyor?
FEHMİ KORU: Benim mesaim 7`de başlar. Gazetelelerim sabah 7`de kapıma gelir ve güne onları okuyarak başlarım. Gazete mütalaam yaklaşık bir saat sürüyor. Bir saat sonra bana gelmeyen gazeteleri ve yabancı medyayı bu sefer internetten takip ediyorum. Bunları okurum, konuları tespit ederim ve ikiye kadar o günkü yazılarımı yazarım. İkiye kadar okuma ve yazma mesaisi biter ve sonra temaslar mesaisi başlar. Genellikle kapalı kapılar ardında, belli konuların tartışıldığı toplantılar oluyor. Öğleden sonraları onlara katılıyorum ve neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorum. Akşamları yüzde 90 birileriyle bir yerlerde yemek yiyoruz. Bunlar da genellikle ya resmi hüviyeti olan insanlar oluyor yada yine belli fikirleri olan ve o fikirleri duyurmak isteyen kuruluşlar, çeşitli vakıflar, düşünce kuruluşları var, bunların yemeklerine katılıyorum. Eğer böyle bir şey yoksa genellikle dostlarla oluyorum. Ama öğleden sonralarımın boş olduğu günler de var. O günlerde de oturup kitap okuyorum. Günümün 6-7 saati okumayla veya arşivlemeyle geçiyor.
TURKTİME: Özellikle okumaktan zevk aldığınız gazeteler hangileri?
FEHMİ KORU: Profesyonel bozulma dedikleri şeyi yaşıyorum. Hem gazete okurken, hem televizyon izlerken, özellikle haber programlarından, büyük bir zevk aldığımı söyleyemem. Çünkü bizler ne neden olmuşu görmek için okuyoruz. Yani mesleki eğitim gibi bir şey ve bundan pek zevk almak pek mümkün olmuyor.
TURKTİME: Beğendiğiniz yazarlar kimler?
FEHMİ KORU: Kendisini yenilemeyi bilen herkesi beğenerek okuyorum.
TURKTİME: İbre Ertuğrul Özkök`e kaydı yine…
FEHMİ KORU: Tabii. Bu anlamda Ertuğrul Özkök`ü de beğenerek okurum. Yazdığını ciddiye alan, yazar sorumluluğunu taşımasını bilen herkes başarılı aslında.
HABER SİTELERİNİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN KONULAR
TURKTİME: En sık takip ettiğiniz haber siteleri hangileri?
FEHMİ KORU: Benim laptopumda `Türk Medyası` diye bir kategorim var ve bundan kastım gazeteler değil, genellikle internet siteleri. O bölümde yaklaşık 30 tane sitenin adresi var ve hepsine her gün bakıyorum. Gazeteye ajanslardan haber gelmesine rağmen yine de haber veren internet sitelerine çok sık bakıyorum.
TURKTİME: İnternet medyasının geleceğini nasıl buluyorsunuz?
FEHMİ KORU: Elektronik medyanın daha da gelişeceği çok açık. Ben bugün elime alarak okuduğum gazeteden daha fazla gazeteyi internetten okuyorum. Şu andaki görevim gerektirmese gazeteleri alıp okuma ihtiyacını duymayabilirim. Çünkü internet bunu karşılıyor. Ancak bunu elle tutulur haldeki gazete ihtiyacını bütünüyle ortadan kaldıracak bir durum olarak görmemek lazım. Yalnız internet medyasının iki noktada dikkatli olmasında yarar var. Birincisi; haberler çok çabuk değerlendiriliyor. Ama unutmamak lazım ki her haberin en az birden fazla kaynaktan doğrulatılması gerekiyor. Eğer eleğin delikleri çok geniş olursa bir süre sonra `İnternet medyasına her şey girebiliyor` yaklaşımı genelleşebilir. Onun için filtrelerin çok daha güçlü olması lazım. İkincisi; dünya üzerinde internet sitelerinde çok başarılı örnekler var. Hem girdiğiniz zaman kolayca ulaşılabiliyor, ekranda haberlere topluca ulaşabiliyorsunuz. Oradan esas habere yada yoruma geçmek istediğinizde yolu kısaltıcı bir takım kolaylıklar sunuluyor. En az albenisi güçlü olan bir gazete kadar o internet sitesinin de albenisi olabiliyor. Bizim internet medyası bu noktada da zayıf. Onun da güçlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Röportajın ilk bölümünü okumak için tıklayın...
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...