Murat Sabuncu'nun Deutsche Welle Türkçe'de konuyu değerlendirdiği yazısı şöyle;
Kısa bir süre önce; yaptığı isabetli tahmin ve analizleriyle bilinen Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır ile sohbet ediyordum. AKP içinden çıkacak iki yeni partinin, siyasi arenada nasıl bir sayısal ve sosyal etki yaratabileceğini tartışıyorduk. Ağırdır bugünkü seçim sisteminin ittifaklara olanak sağlayan durumuna da işaret ederek, bu partilerin AKP’nin içinde bulunacağı birliğin karşısında yer alacaklarının neredeyse kesin olduğunu belirtip "yarım puan bile alsalar dengeleri değiştirici olurlar" demişti. Ardından da eklemişti: "O yüzden Erdoğan seçim sürecine girmeden Ali Babacan’ı ve Ahmet Davutoğlu’nu mindere çekmek isteyecektir."
Bu konuşmanın üzerinden iki gün geçmişti ki Cumhurbaşkanı 'mindere çıktı', ilk hamleyi yaptı. Uzun süredir tartışılan Şehir Üniversitesi arazisi tahsisi ile ilgili Babacan’ı ve Davutoğlu’nu hedef aldı, onları hak yemekle itham etti, 'dolandırıcılıkla' suçladı: "Tahsisi yapan ben olduğuma göre, daha sonra malum zat Başbakan olunca bu tahsisi, Şehir Üniversitesine mülkiyet devrine dönüştürmüştür. Türkiye’de hiçbir üniversiteye tapu ile tapu devri, mülkiyet devri yoktur, olmamıştır. Bunlar dürüstlüğü kimseye bırakmıyor değil mi? Öksüz, yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor. Peki bu nasıl doğruluk? Peki yanında kim var? Yine bir başka isim o da Sayın Babacan. Onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var? Mehmet Şimşek var. Bitmedi ve bunlar Halk Bankası’nı da dolandırmaya çalışıyorlar. Halk Bankası’ndan bunlar kredi talebinde bulunuyorlar. Halk Bankası bunlara ciddi bir kredi veriyor fakat ödeme planlarında maalesef bunlar Halk Bankası’na ödemelerini yapmıyorlar."
Babacan sessiz, Davutoğlu'ndan 'rest'
Erdoğan’ın hamlesinin muhataplardan biri, aslında ondan beklenen de bir tavırla 'mindere çıkmama' eğilimini gösterdi. Babacan suskunluğunu koruyor, yakınındaki bir isme göre muhtemelen korumayı da sürdürecek: "Cumhurbaşkanı’nın sözlerine göre ilerlemeyi sağlıklı bulmuyorum. Ali Bey de farklı düşünmüyor diye tahmin ediyorum. Biz şu anda Türkiye’nin hayati konularıyla ilgili çalıştayları yaptık, raporları tamamladık, bir araya geleceğimiz, son şekli vereceğimiz daha geniş katılımlı toplantılara hazırlanıyoruz."
Ama diğer muhatap ya da 'esas muhatap' Davutoğlu mindere çıkmakla kalmadı aynı zamanda Erdoğan’ın kendisini 'tuş' etmek için yaptığı hamleyi tersine çevirecek bir hamlede bulundu. "Hadi Meclis’te mal varlıklarını araştırma komisyonu kuralım" dedi ve ilave etti: "Şu anda görevde olan da dahil yaşayan bütün cumhurbaşkanları, başbakanlar, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece akrabaların mal varlıkları ve bu varlıklardaki değişimi bu kişilerin siyasete girdikleri-devlet görevi üstlendikleri günden bugüne araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM’de gerekli komisyonlar oluşturulmalı."
Davutoğlu’nun komisyon isteğiyle doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldığı açık. Burada kısa bir not… Erdoğan’ın 13 Kasım’da gerçekleştirdiği ABD ziyareti öncesi S-400’ler ve Suriye’nin kuzeyine operasyon sebebiyle gerilen Türkiye ilişkileri sebebiyle ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham Ankara’ya karşı yaptırımlar içeren bir yasa tasarısını Kongre’ye sunacağını açıklamıştı. Tasarının içeriğinde Erdoğan ve ailesinin mal varlığının tespiti de istenmişti.
Bir dönem Erdoğan’a en yakın isimlerden ve başbakan Davutoğlu açıklamasında 'herkesin bildiği bir sırrın da kapısını aralıyor'. Kamu bankaları ve onların siyaseten yönlendirilmesi şeklini:
"Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının Şehir Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi şirket ve vakıflara nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır."
Davutoğlu’nun burada ima ettiğinin; iktidara yakın şirketlerin özellikle medya satın alırken ve 'seçilmiş inşaat şirketleri kurtarılırken' izlenen yol olduğunu anlamak çok da zor değil.
Açıklamadan bir diğer kritik itham:
"Aileleriyle birlikte 7 bin öğrenciyi mağdur etme pahasına sergilenen bu öfkeye neyin sebep olduğunu, kimin nereye savrulduğunu, kamu kaynaklarının hangi amaçlarla nasıl kullanıldığını, ekonomik servet oluşturma bakımından kimlerin nasıl statü değiştirdiklerini milletimiz çok iyi bilmektedir."
Davutoğlu’nun ortaya attığı sorulardan bir tanesinin yanıtı kolay. Öfkeye sebep olan şey 'AKP içini de eleştirerek yeni parti kurulmuş olması'. Burada bir diğer not… Davutoğlu partiyi kurmasa, Erdoğan Şehir Üniversitesi’ne verilen arazi konusunu gündeme taşımayacak, bir kamu bankası olan Halkbank’ın kaybını dile getirmeyecekti. Davutoğlu ise şimdilik tam bir açıklıkla ortaya dökmese de 'kamu kaynaklarının hangi amaçla kullanıldığından ekonomik servet oluşturarak statü değiştirenlere' kadar bir dizi tartışmalı konuyu kamuoyu ile paylaşmayacaktı. Erdoğan çok değil birkaç ay önce Babacan AKP’den istifa etmeye hazırlanırken ona partide yeni ve üst düzey pozisyon önerdi ancak kabul etmeyince onu da 'ağır şekilde' suçladı. Nereden bakarsanız AKP’nin en üstünde yer almış isimlerinin karşılıklı açıklamalarıyla ortaya çıkabilecek, şimdilik ekonomi ağırlıklı, hala partide olanlar ve oy verenleri de rahatsız edecek 'sırlar'...
2020'de erken seçim ihtimali
Aslında gazeteci Çiğdem Toker’in 'Kamu İhalelerinde Olağan İşler' kitabı, orada 21 B ile tarif edilen 'kapalı pazarlık kuralının' yaygınlığının anlatıldığı sayfalar ve bu usulle en çok ihale alanların kitabın arkasında yer alan listeleri 'bilinen sırrın' artık AKP içinde de tartışıldığını gösteriyor.
Yazı için görüşlerine başvurduğum Davutoğlu ekibiyle ilişkisi olan bir siyasi analist "Hatırlarsanız başbakan iken şeffaflık paketi getirmek istemişti, Erdoğan ile ters düşmüştü iki konuda. Pakette yer alan mal bildirimiyle ilgili 'il, ilçe başkanları düzeyine indirirseniz bu görevi üstlenecek kişi bulamazsınız' denmişti. Rant vergisi ile ilgili de inşaat sektörü ekonominin lokomotifidir diyerek reddedilmişti" diye hatırlatmada bulundu.
Yazıyı bitirirken durumu şöyle özetleyeyim: Erdoğan önümüzdeki günlerde Babacan ve Davutoğlu’na karşı el yükseltecek. Çünkü onların kuracağı partilerin AKP’den oy alacağını görüyor. Davutoğlu’nun açıklaması en azından onun için korku duvarının aşıldığını gösteriyor. Babacan yine temkinli adım atabilir. Son bir tahmin: 2020’de, bu partiler işin henüz başındayken erken seçim olabilir.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...