HDP Parti Meclisi, iki gün sürecek toplantısına parti genel merkezinde başladı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, ABD’li din adamı rahip Andrew Brunson'ın bırakılması için takas anlaşması yapıldığı iddialarını ve gündemi değerlendirdi.
Temelli, “Ekonomide olduğu gibi dış politikada da büyük bir çöküntü içindeyiz. Artık dış politika dediğimiz şey rehine pazarlığına dönüştü. Rehine pazarlığı krizi ortada ama "askeri ilişkiler yolunda" açıklaması yapılıyor. Savaş sanayisi kazanıyor ama Suriye ve Türkiye halkları kaybetmeye devam ediyor. Askeri ilişkiler ABD ile yolunda, Rusya ile yolunda ama yolunda olmayan şey Ortadoğu halklarının geleceği. Uzun yıllardır süren bu ilkesiz dış politika anlayışı tüm halklara ölüm, zulüm getirdi. Bu dış politikanın sonlanmasının yolu Ortadoğu ve Türkiye halklarının geleceklerine sahip çıkmasıyla mümkün olur” dedi.
Temelli’nin açıklamaları şu şekilde:
Önümüzdeki 8 ay Türkiye siyaseti açısından kritik bir döneme denk geliyor. Bu dönemde HDP’nin yürüteceği mücadele ve yerel yönetim seçimleri önemli uğraklar. Biz de çalışmalarımızı buna uygun bir şekilde planlayacağız.
Türkiye‘de artık yargı sistemi Saray’ın talimatlarına uygun olarak hareket etmeye devam ediyor. Sevgili Leyla Güven’in tahliyesi sadece 2 saat sürdü ve 2 saat sonra yeniden tutuklandı. Bu yetmezmiş gibi hastaneye götürülmüyor, kelepçe uygulamasına maruz bırakılıyor. Bununla da yetinilmedi. Cezaevinde şarkı söylediği için disiplin cezası uygulandı ve 1 ay görüş yasağı getirildi. Ne milletvekilimize ne diğer siyasi tutuklulara yönelik bu uygulamalar kabul edilemez. Cezaevinde ve yargıdaki keyfi uygulamalar kabul edilemez.
Cezaevlerinde işkence devam ediyor, gözaltılarda işkence devam ediyor. Van’da gözaltına alınan aileye yapılan işkenceyi tüm Türkiye izledi. Bu konuyu defalarca dile getirmemize rağmen Adalet Bakanlığı Ceza Tevkif Evleri gibi kurumların hiçbir şey yapmaması siyasi bir aklın uygulamasıdır. Tüm kurumlar siyasi bir aklın emir ve görüşleriyle hareket eder hale gelmiştir. Tedavilerinin cezaevinde sürdürülmesi mümkün olmayan hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık haklarına kavuşması gerekmektedir. Bu durumda 700’e yakın hasta tutuklu ve hükümlü vardır.
‘İKTİDAR 10 EKİM DAVASI'NI GÖZLERDEN KAÇIRIYOR’
31 Temmuz ve 1-2 Ağustos’ta 10 Ekim Davası Sincan’da görülecek. Siyasi iktidar ve yargı bu davayı yine gözlerden kaçırıyor. 10 Ekim Katliamı’nın sorumlularının, iktidarın bu olaydaki dahlinin tümüyle açığa çıkması talebimizdir, takipçisi olmaya devam edeceğiz. 10 Ekim Katliamı’nı kimin yaptığını, kimlerin göz yumduğunu iyi biliyoruz. O katliamı yapanlar katliam yapmaya devam ediyor. IŞİD Suriye’de Pakistan’da her yerde katliamlarına devam ediyor. Geçmiş katliamların hesabı sorulmadıkça bu katliamlar devam edecek. Afrin’de kadınlar, çocuklar kaçırılıyor, katlediliyor. Kadınların satıldığı bir köle pazarı hayata geçiyor. Tüm bunlar dünyanın gözü önünde yaşanıyor.
‘IŞİD’LE MÜCADELE EDENLERLE MÜCADELE EDEN BİR İKTİDARLA KARŞI KARŞIYAYIZ’
Ağustos Êzidî Katliamı’nın yıl dönümü. 4 yıldır IŞİD’le mücadelede geldiğimiz noktaya baktığımızda IŞİD’le mücadele edenlerle mücadele eden bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. IŞİD’le mücadele edenlerle mücadele edenler bu katliamın dolaylı sorumlularıdır.
‘İÇİŞLERİ BAKANI'NIN GÖREVİ LAF YETİŞTİRMEK DEĞİLDİR’
Seçim döneminde Suruç’ta yaşanan katliamda, devlet hastanesinde katledilen 3 arkadaşımızla ilgili hala tek bir şüpheli bile gözaltına alınmadı. 17 farklı silahtan çıkan kurşunlarla öldüğü tespit edilmesine rağmen bırakın 17 kişiyi bir kişi bile gözaltına alınmadı. Buradan bir kez daha İçişleri Bakanlığı’nda bulunan zata sesleniyorum. Sizin göreviniz suçluları yakalamaktır, suçlularla mücadele edenlere laf yetiştirmek değildir.
‘TÜRKİYE’Yİ ÇÖKÜNTÜYE SÜRÜKLEYEN OHAL DÜZENİ YASAYLA KALICILAŞTI’
Meclis tatile girdi. Tatile girmeden önce alelacele 2 yasa geçti. Biri OHAL yasası, biri de torba yasa. 2 yıl boyunca Türkiye’yi çöküntüye sürükleyen OHAL düzeni yasayla kalıcılaştı. Valilere büyük yetkiler taşıyan, yönetim çevrelerini kolaylıkla sıkıyönetime çevirebileceği bir düzen kuruldu. Vali isterse kente insanların girişini yasaklayabiliyor, kişiler hakkında idari tasarrufta bulunuyor. Serbest dolaşım hakkını yasaklayan bir uygulama ile karşı karşıyayız. Gösteri yürüyüşü, toplanma hakkı gibi en temel haklarda bile tasarrufta bulunma hakkı vardır. 12 güne kadar çıkan bir gözaltı süresi ile tutuklama aşaması öncesinde bir cezalandırma sistemi kurulmuş. Bu sıkıyönetim halidir.
‘TORBA YASA SARAY’DAN GELDİĞİ GİBİ GEÇMİŞTİR’
Torba yasaya baktığımızda da aslında ülkenin içinde bulunduğu aczi gördük. Bedelli askerlik önce Ekim’de çıkacak dediler, sonra öne alındı. En temel neden akçeli işler. Bütçenin içinde bulunduğu durumu geçiştirmeye çalışan, bir an önce para toplamaya odaklı bir anlayış. Burada da adalet yok. 15 bin lira bir miktarı herkese dayatan bir anlayış. Bu konuda hiçbir önerimiz dikkate alınmamış, torba yasa Saray’dan geldiği gibi geçmiştir.
Eğer Parlamento’yu bu akılla çalıştırmaya devam edecekseniz Parlamento üzerindeki vesayeti üretmiş olursunuz. Oysa Parlamento bu vesayete karşı mücadele yeri olmalıdır. İnsan haklarını yok sayan, hukuk devletini imha etmeye çalışan bu anlayışa karşı HDP Parlamento kürsüsünü mücadele zeminine çevirmeye kararlıdır.
Torba yasanın içinde şans oyunlarına dair de bir madde vardı. Bu da şans oyunlarına güvenerek yaşamını iyileştirmek isteyen insanlara bir jest değildi. İkramiyeden dağıtılacak payın artırılmasındaki mantık yeni bir özelleştirme dalgasıydı. Halkların kamusal miktarı özelleştirilmeye çalışılacak. İktidar ikramiye paylarını arttırarak özelleştirmenin ilk adımını attı.
‘BORÇ SARMALININ BİR UCU ÇİN’E DİĞER UCU GÜNEY AFRİKA’YA UZANMIŞTIR’
Dünyadaki iktisadi yaşamdaki iyileşmelere rağmen Türkiye ekonomisindeki bu çöküşün müsebbibi siyasi iktidardır. Tek adam rejimine uygun tasarladıkları düzen ekonomiyi çöküntüye uğratmıştır. Bunun bedellerini de Türkiye halkları, emekçileri, kadınları ödemektedir. Kredi ve borç sarmalına sürüklenmiş bir ekonomi, yüksek borçlanmanın bedeli topluma zamlar ve yoksulluk olarak yansımaktadır. Borç sarmalının bir ucu Çin’e diğer ucu Güney Afrika’ya uzanmıştır. Ülke kaynaklarını, ülke emekçilerini pazarlayan bir hale dönüşmüştür. Ülkeyi pazarlamak demek emek sömürünün artması, doğanın talan edilmesi anlamına geliyor.
Tüm bunların toplamından büyük bir yönetim krizi ile karşı karşıya olduğumuz söyleyebiliriz. Biz yönetememe hali söz konusu. Yeni rejim diye tanımlanan şey, el yordamıyla hareket eden, baskı ile sürdürme yönünde hareket eden bu iktidar ülkenin geleceğini heba ediyor.
‘BU ANLAYIŞ ŞİDDET SARMALINI PEKİŞTİRMİŞTİR’
Bu krizi aşmanın yegane yolu bu rejime karşı demokrasi mücadelesini yükseltmektir. Bunu başaramazsak bu çöküntünün içinde yok olup gideceğiz. Yok olmaya karşı emeğin, doğanın haklarını savunmak, Türkiye halklarının kendi özgür iradeleri ile yaşayabilecekleri bir coğrafyayı var etme en temel hedefimizdir. Bundaki kararlılığımızı ortaya koyacak şekilde çalışmalarımıza devam edeceğiz. Ülke bu iktidarın anlayışı altında büyük bir gerilim ortamında yaşıyor. İnsanları birbirine düşman eden bu iktidarın ürettiği söylemin toplumun her yerini sarıp sarmaladığını görebiliriz. İktidarda kalma pahasına bu ülkeye yapılan kötülüğün bedelini insanlar, kadınlar, emekçiler, hayvanlar ödüyor. Daha dün Maltepe’de bir insan sokağın ortasında linç edildi. Olayın aslı astarı belli değil. 16 yıl boyunca ayrıştıran, toplumun dini duygularıyla oynayan, milliyetçi duyguları besleyen ve bunlarla ayakta duran bu anlayış şiddet sarmalını pekiştirmiştir.
‘KULP VE LİCE'DE YANGINLAR BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE ÇIKARILIYOR’
Yunanistan’daki yangın konusunda her türlü dayanışmaya hazır olduğumuzu bildirdik. Bir heyetimiz önümüzdeki hafta Yunanistan’a gidecek. Yunanistan yandı bizim de vicdanlarımız yandı. Toplumdaki bu nefret söylemi, Yunanistan’daki yangında ortaya çıktı ve bizim de vicdanlarımızın yanmasına sebep oldu. Kulp ve Lice’de de geniş bir orman yangını var. Bir an önce bu yangının söndürülmesini istiyoruz. Çünkü Özel Güvenlik Bölgesi olarak tanımlanan alanlarda bu türden aynı anda çıkan yangınlar bu yangınların bilinçli bir şekilde çıkarıldığına dair şüphemizi güçlendiriyor. Bu yangınlarla ilgili pek çok faktörden bahsedilebilir ama bugün Kulp ve Lice’de olan yangınların güvenlik bahanesiyle çıkarıldığını çok iyi biliyoruz.
‘DIŞ POLİTİKA REHİNE PAZARLIĞINA DÖNÜŞTÜ’
Ekonomide olduğu gibi dış politikada da büyük bir çöküntü içindeyiz. Artık dış politika dediğimiz şey rehine pazarlığına dönüştü. Rehine pazarlığı krizi ortada ama "askeri ilişkiler yolunda" açıklaması yapılıyor. Savaş sanayisi kazanıyor ama Suriye ve Türkiye halkları kaybetmeye devam ediyor. Askeri ilişkiler ABD ile yolunda, Rusya ile yolunda ama yolunda olmayan şey Ortadoğu halklarının geleceği. Uzun yıllardır süren bu ilkesiz dış politika anlayışı tüm halklara ölüm, zulüm getirdi. Bu dış politikanın sonlanmasının yolu Ortadoğu ve Türkiye halklarının geleceklerine sahip çıkmasıyla mümkün olur.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...