E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

Prof. Berksoy Uyardı: Aman Dikkat... Cari Açık Bu Hızla Büyürse Devalüasyon Olabilir!

“AK Parti çok şanslı bir parti” diyor Prof. Taner Berksoy, hem siyaseten hem de ekonomik açıdan... Sadece şansa bağlamıyor tabii ki ekonomik gidişattaki başarıları... Peki ya The Economist’in ikiz dert diye belirttiği cari açık ve enflasyon?

9.05.2011 - 08:03
Prof. Berksoy Uyardı:

Cari açık onu da korkutuyor; “Sıcak para geldiği gibi gider, ani bir döviz kuruması olur, bu da devalüasyona yol açar” diyor. Enflasyon ise ona göre ciddi bir dert olmayacak, bir-iki puan da artsa... Peki bir kriz mi bekliyor ülkeyi? O konuda karamsar değil, yeter ki gerekli önlemler alınsın!

Seçimlere bir ay kaldı. Herkes siyaset konuşuyor, ama bir gerçek var ki, sandığa gidenlerin parti tercihinde ilk sırada siyaset değil, ekonomi var. Ne laiklik, ne muhafazakârlık ne de ortaya çıkan üç-beş kaset! Araştırmalar da seçmenin öncelikle istihdam ve ekonomik gidişatı, ardından da dindarlığı dikkate aldığını ortaya koyuyor. Tabii ki Abdullah Öcalan’ın yakalanması gibi uç gelişmeler yaşanmadığı sürece...

Biz de seçim arifesinde ekonomik gidişatı bir uzmanla masaya yatıralım dedik. Tam bu kararı almışken, dünyanın en çok satan ekonomi dergisi The Economist’te Türkiye’ye ilişkin bir analiz yayımlandı. “Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor” başlığı taşıyan yazıda, Türkiye’de AK Parti’ye yönelik desteğin ardında ekonomi yönetiminin önemli bir rol oynadığı belirtildikten sonra, iki de uyarı yapıldı ki, ikisi de göz ardı edilecek gibi değil. Biri enflasyon, diğeri ise cari açık.

Böylece yapacağım söyleşinin ana hattı belirlenmiş oldu, sırada kiminle söyleşi yapacağım vardı. Tarafsız bir uzman olmalıydı, ayrıca daha önceki öngörüleri tutmuş olmalıydı. İşte bu sebeplerle Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Taner Berksoy’u aradım. Üniversiteye davet etti. İşime geldi, zira öyle bir yerde ki, tam lebiderya... Sorunu sor, dinlerken Boğaz’ı seyret! Ama bu sefer öyle olmadı. Zira mühim bir işi çıkmıştı ve sadece yarım saati vardı. Hayatımda yaptığım en hızlı röportajlardan biriydi ve konu ekonomiydi!..

Neyse ki birinci sorudan itibaren, benim “Bizim de anlayabileceğimiz şekilde anlatabilir misiniz” ricalarımla ekonominin bir panoramasını çizdi Berksoy. Sorunlarıyla fırsatlarıyla... Elbette The Economist’in uyarıları söyleşinin ana temasıydı. Enflasyonun ciddi bir sorun yaratmayacağını söyledi, sonbaharda biraz yükseleceğini belirtse de... Cari açık konusunda ise en az The Economist kadar tedirgindi, ama bir farkla... Türkiye ekonomisi de eskisi kadar kırılgan değil vurgusunu yapmayı ihmal etmeden...

Berksoy, riski küçümsemiyor, önlemler alınmasının şart olduğunu belirtiyor ve ekliyor; “Sıcak para hızla gelebilen ve hızla gidebilen bir para. Bu bir sıkıntı, daha da kötüsü, bazen içerideki para da ona uyuyor. Aniden kaçıyor, dolayısıyla ani bir döviz kuruması oluyor. O döviz kuruması da yüksek oranda devalüasyona neden oluyor. Maalesef böyle bir tehlike var!” İşte The Economist’in üzerinde durduğu tehlike bu ona göre. “Tehlike var, ama bu tehlike doğru önlemlerle yönetilebilir” diyen Berksoy, AK Parti’nin ekonomi karnesinin genel olarak iyi olduğunu söylüyor, biraz da şansın yardım ettiğini ekleyerek...

AK Parti’nin ekonomi karnesi parlak ama riskleri de görmek gerek

The Economist’teki analizde “Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor” uyarısı var. Sizce ekonomi nasıl gidiyor? Bize bir resim çizebilir misiniz?

Önce o resmin geri planına bakalım hızlı bir şekilde. Biz 2001 yılında çok ciddi, ağır bir kriz geçirdik. O krizin iki sonucu oldu. Birincisi, malum siyasi tablo bir sene sonra kadar radikal bir şekilde değişti. İkincisi; ekonominin sürdürülemeyeceğini anladığımız için çok kökten bir tamirat yapıldı. Hani eski binaları yeniden renove ediyorlar ya onun gibi biz de mali sistemi, kamu maliyesini onardık. Piyasalara güven geldi, yatırım yapılmaya başlandı. Ekonomi de sağlıklı bir hale geldi ve büyümeye başladı. Bu birinci etap.

Bu arada, rengi önemli değil, hangi parti bu tür bir iktidar dönemi yaşarsa bundan yararlanır. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde insanlar ilk önce kendi yaşama koşullarıyla ilgilenirler. Büyüyen bir ekonomide gelirler artar. Ha, sizinki çok artar, benimki az artar ama benimki de artar. Dolayısıyla öyle bir dönem geçti, arkasından küresel kriz geldi.

Bu da ikinci etap mı?

Evet. 2008 sonbaharında başlayan küresel krizden biz ilk adımda en çok etkilenen ülkelerden biri olduk. Yüzde 14 civarı daraldı üretim. Bütün dünya krize girdi ama bu krizin bizdeki negatif reaksiyon dozu çok yüksek oldu. Bunun da nedeni, bizim hafızamızda daha önceki krizlerden gelen bir kriz motifi var. Dünya krize girince, biz bunu yine çok büyük bir kriz geliyor diye algıladık. Zaten rakamlar da, istatistikler de onu gösteriyor. Özel tüketim harcamalarıyla, özel yatırım harcamaları bıçak gibi kesiliyor. Bu düşüş ekonomiyi de aşağıya çekti. O dönem ekonomideki daralmanın dozu itibariyle biz dünyada ya iki ya üçüncü sıradaydık. Bu kadar sert etkilendik. İşin ilginç tarafı ekonomide o sert daralmayı doğrulayacak pek bir şey yok. Çünkü ekonomi iyi gidiyor, dengeleri yerli yerinde, birazcık cari açığı büyüyor gibi ama bu kadar sert bir reaksiyon verecek bir şey yok.

Yani olan bitenden çok halktaki algı ekonomik gidişatta etkili oldu?

Ekonomide algı çok önemlidir. İşlerin yolunda gittiği düşünülürse, daha iyi olur, çünkü daha aydınlık düşünülür, moraller iyidir, beklentiler düzgündür... Küresel krizde beklentilerin bozulmasıyla birlikte ekonomide çöküş gibi bir durum vardı. Ama tabii ondan sonra onu doğrulayacak bir şey olmadığı için çok hızlı bir şekilde de toparlandı ekonomi. Bu da üçüncü etap. Ben buna krizden çıkış diyorum. Bu negatife dönen büyümenin yeniden pozitife dönmesi sürecinde Çin’den sonra ikinci sıradaydı Türkiye. Çok hızlı bir şekilde toparlandı. Nedeni de şu; zaten o çöküntüyü doğrulayacak bir şey yoktu.

Yani Başbakan haklıydı, “Kriz bize teğet geçti” derken?

Çok da teğet geçmedi. Yüzde 14 üretim kaybı olurken, işsizlik de yüzde 14’e çıktı. Başbakan şunu deseydi doğru olurdu, “Biz bu krizden etkileneceğiz ama çok rahat bir şekilde başa çıkarız.” Tabii onu da siyaseten söylemesi zordu... Ama o dönemde kimse öyle görmüyordu. Çok büyük, 1929 krizini andıran bir kriz gelecek gibi bir beklenti vardı. Dolayısıyla Türkiye’nin kriz çıkışı çok iyi. Kriz çıkışında dikkat ettiyseniz dünyanın ülkeler bazında risk haritası değişiyor. Mesela Avrupa, özellikle de güneyindeki ülkeler Yunanistan ve Portekiz, riskli ülkeler haritasına doğru kayıyor. Biz ise krizden çok hızlı büyüyerek çıktık.

Ne kadar büyüdük?

2010 büyümesi 8.9! 2010’un son çeyreğinde de 9 civarıdır. Çok hızlı! Bir önceki sene ise yüzde 4 küsur küçülmüştük. Ondan sonra yüzde 8’in üzerinde büyüdük. Bu çok hızlı bir süreç. Hızlıdan kastım da sürdürülebilirliği biraz şüpheli. Yavaşlayacak, yavaşlaması da normal. O hızla gidersek zaten Economist’in dediği olur, aşırı ısınır ekonomi.

Peki hükümet ne yaptı da bu kadar çok büyüdük?

Ne yaptık da yüzde 14 düştük ya, onun tam tersi oldu!

Yani yine algı?

Evet. 2010’un rakamlarına bakıyorsunuz, üçüncü çeyrek biraz yavaş ama özel sektörün tüketim ve yatırım harcamaları hızlı artıyor ve ekonomiyi yukarıya çekiyor. Yani iç pazar biraz büyüyor ve ekonomiyi de çekiyor. Kriz çıkışlarında büyümek kolaydır. Çünkü fabrika oradadır, üretim kapasitesi oradadır, işçi işinden çıkartılmıştır ama fabrikanın yanında duruyordur. Talep olduğu zaman, alır aynı işçiyi koyarsınız, o kapasiteyle yeniden üretime başlarsınız.

Şalteri kaldırmaya bakar yani?

Evet. O hız yanıltıcıdır. O sürdürülebilir bir şey değil ama sağlıklı. Yani şöyle bir şey oldu; bütün dünya ülkeleri enfarktüs geçirdi, kalktık yataktan, “Hadi koşun” dediler. En hızlı biz koşuyoruz.

Biz de geçirdik yani enfarktüs?

Tabii. O yüzde 14 daralma enfarktüs. Biz daha hafif geçirdik. En önemlisi bu krizde bir kırılma olmadı Türkiye ekonomisinde. Hatırlayın ötekileri, ya döviz kopar gider, ya bankalarda bir sıkıntı olur... 2001 krizinde 20’ye yakın banka devre dışı kaldı. Bu sefer böyle bir şey olmadı. Kamu maliyesi alanında da büyük bir bozulma olmadı. Dolayısıyla bizim kriz çıkışımızdaki görüntü, görüntü lafının altını çiziyorum, çok olumlu krizden çıkarken. Ama arka planına baktığınız zaman belli tedirginliklerimiz var. Economist’in de işaret ettiği şey o tedirginlikler. Mesela bu performansın büyüme tarafını sürdürmemiz mümkün değil. Eğer ısrar eder çok yüksek hızda büyütürsek ekonomiyi, işte bu ısınma dediğimiz şey olur. Yani enflasyon hızlanır öteki dengeleri bozulur ekonominin.

Hangi dengeleri?

Biri bozuluyor işte. Dış dengesi bozuluyor, cari açığı büyüyor... Sonuçta, o şekilde gidersek kamu dengesini de bozarız. Tasarruf ve yatırım dengesi de bozulur...

Cari açık ne anlama geliyor?

Cari açık; ekonominin dışarıya sattığı mal ve hizmetlerden elde ettiği dövizle, dışarıdan satın aldığı aldığı mal ve hizmetlere ödediği döviz arasındaki ödeme fazlasıdır. Yani bizim ithalatımız ihracatımızdan daha büyük. 2010 sonunda bunun aralığı 49 milyar dolar civarındaydı. Bu miktar GSMH’nın o tarihte yüzde 6.6’sı kadardı. Bu büyük bir oran açıkçası. Ama korkutan bu değil. Ondan sonra 2011’in Ocak, Şubat, Mart ayında yırtılmış gibi büyüyor. Esas tehlikeli olan o.

Sonbahardan itibaren ekonomi yavaşlar, enflasyon hızlanır

Başbakan, bir mitingde şu minvalde bir şey söyledi; “Cari açığı küçültebiliriz ama faizler düşük, rahat rahat ödüyoruz...”

Ben olsam Başbakan’ın ekonomi ile ilgili yorumlarında bir nefes alır, ondan sonra düşünürüm. Bazen çok doğru olmuyor çünkü. Cari açık dediğimiz şey döviz harcama fazlası. Dövizi kazandığımızdan fazla harcıyoruz. Dolayısıyla o harcadığımız fazlayı bir şekilde bulmamız lazım. Bu da sıcak para dediğimiz portföy yatırımlarıyla, doğrudan yatırım dediğimiz yabancıların gelip burada fabrika kurmaları ile veya doğrudan doğruya borçlanma yolu ile gelen döviz ile oluyor...

Böyle gelen çok mu peki?

Herkes geliyor. Dedim ya Türkiye’nin görüntüsü güzel. Yani şimdi krizden çıkmışsınız, hızlı büyüyen bir ekonomi var, dengeleri yerli yerinde, getirisi güzel, en önemlisi riski düşük görünüyor. Buraya geliyor para. Birçok yere gidiyor ama daha yığılmalı olarak buraya geliyor. Eğer bu dediğim kaynaklardan gelen para cari açığı karşılıyorsa, açığı finanse ediyorsunuz demektir, bir sıkıntı yok. Ama bunu finanse edemediğiniz noktada çok ciddi sıkıntı olur. Sanıyorum Başbakan’ın ima ettiği o. Diyor ki, “Şu anda finansmanda bir sıkıntı yok, dolayısıyla öyle büyük de bir problemimiz yok!“ Ama ya bu gelen para gelmezse?

Böyle bir risk öngörüyor musunuz?

İşte Economist’in uyarısı o. Economist diyor ki; arkadaş Türkiye’ye gidip duruyorsunuz ama bunların cari açığı çok hızlı büyüyor. Hakikaten dediğim gibi Ocak, Şubat, Mart 2011 çok hızlı. Mart ayını çok iyi bilmiyoruz ama ticaret rakamlarını biliyoruz... Cari açık fermuarın yırtılması gibi hızla büyüyor. Economist de diyor ki, “Bakın bunların böyle riski var. Bu risk gerçekleştiği anda çok zarar edersiniz, ihtiyatlı olun!”

Peki cari açık bu hızla yırtılır gibi büyürse ne olur?

Devalüasyon olabilir. Türk Lirası çok ciddi şekilde değer kaybeder. Her krizde öyle oluyor. O zaman ucuz dolardan gelenler, pahalı dolar alarak çıkmak zorunda kalırlar ve ciddi zarar ederler. Tahmin ediyorum profesyonel olarak Economist’in yapmak istediği şey bu; Türkiye’ye gelenleri uyarıyor.

Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor derken bunu mu kastediyorlar yani?

Isınıyor derken sıkışıyor. Dış dengede, cari işlemlerde sıkışıyor. Yeni yıl tahminleri yapılırken cari açığın 2011’de 80 milyar dolara gideceğini tahmin edenler vardı. Geçen sene 49 milyar dolardı. Ben de “Bu rakam olağandışı bir dönemin açığıdır, şimdi normalleşiyor, 2011’de Türkiye ekonomisinin büyümesi yavaşlayacak, dolayısıyla cari açık öyle çok da çıkmaz, 50-55 milyar dolar arasında kalır” diyordum. Bugün itibariyle bu rakamları gördükten sonra, “Yanılıyor muyuz acaba?” demeye başladım. Herkes de aynı şeyi düşünmeye başladı.

Peki, bu riskin büyüklüğü ne? Devalüasyon denince benim yüreğim hopluyor. Çünkü Çiller dönemini, 1994’leri hatırlıyorum...

Aynen öyle ciddi bir risk. Risk şurada; gelen paranın şöyle bir karakteri var, onun için sıcak deriz ona, portföye, yani bankaya, mevduata, hisse senedine, hazine kağıdına, şuna buna gelen para çok hareketli, istediği zaman ters dönebilen, hızla gelen hızla geri gidebilen bir para. Halbuki doğrudan yatırımda, geliyor adam Sakarya’ya otomobil fabrikası kuruyor. Git desen, gidecek hali yok. Gelmiş, duracak. Borç desen, vadesi var. Çok kısa vadeli olduğu zaman o da kaçıyor ama bu portföy yatırımı daha da hareketli. Risk geliyor diye çok kuşkulandığı zaman çıkmaya başlıyor. Daha da kötüsü bazen çıkarken içerdekiler de ona uyuyor. İçeriden de para kaçıyor. Dolayısıyla ani bir döviz kuruması oluyor. O döviz kuruması da çok yüksek oranda devalüasyon yapıyor.

Ne miktarda bir sıcak paradan bahsediyoruz?

Hacmini tam kestiremiyorum ama tahmin ediyorum Merkez Bankası’nın 80 milyar dolar civarında rezervi var. Öyle çok büyük tahribat yapacak bir şey değil. Ama öyle bir hareket olduğu anda Türkiye’nin görüntüsü değişir. Hani şu anda, “Çok iyi gidiyor, harika gidiyor” diyoruz ya, o görüntü ortadan kalkar. Algı da olduğu gibi ters döner. Dolayısıyla sanıyorum hükümetin bütün derdi seçimleri atlatacak bir döneme kadar bu algıyı bir şekilde sürdürmek. Ondan sonra zaten ya riskler gerçekleşecek kendiliğinden ya da onlarla ilgili bir şey yapılacak. Yapılacak şey de faizler yükselecek vs...

AKP çok şanslı bir parti... Hem siyaseten hem ekonomik açıdan

Peki sizce hükümetin ekonomi karnesi nasıl seçimlere doğru giderken?


Seçime giderken parlak. Tamam, parlak da risk var. Yani bu sonbaharda böyle olmaz. Tabii sokaktaki adam onunla çok fazla ilgilenmeyebilir açıkçası. O şimdi ne yaşıyor, ne görüyor, ne geliyor ona bakar. Ekonomi büyürken üretim artar, üretimle beraber gelirler de artar. Birilerinin geliri çok artar, birilerinin az artar ama herkesinki artar. Maaş alanın da artar, faiz geliri olanın da artar... Dolayısıyla ekonomi büyüyorsa, o kadar kötü algılamaz kimse. Artı bu dönemde bir de enflasyon da fiilen düştüğü için fiyatlar da ısırmıyor insanları. O da daha güvenli yapıyor ekonomiyi. Bir de adam etrafına bakıyor, Yunanistan kıvranıyor, sokakları ateş içinde. Niye? Ekonomi küçülecek! Portekiz’e bakıyor aynı. O güvendiğimiz güçlü Avrupa ne hale gelmiş, toparlayamıyor da... Amerika da öyle! Bu küresel kriz gelişmişleri çok ciddi vurdu. Bize bakıyor, bizde öyle kırılma dökülme, batan çıkan yok.

O zaman sizce Türkiye’de ekonominin kaç derdi var?

Cari açık çok ciddi bir problem. Yani esas kırılma, esas darbe oradan gelir. Enflasyon hızlanacak. Enflasyon sıkıntısı şu anda faiz açısından rahat olan Merkez Bankası’nı zorlayacak. Merkez Bankası kendi istediğinden daha hızlı veya daha kısa sürede faiz artırmaya zorlanabilir. Bence faiz artırmasında bir sıkıntı yok. Bu ekonomiyi biraz soğutur da açıkçası. Ama hükümet şu anda o silahı kullanmak istemiyor. Haklıdır da, seçime giden hiçbir iktidar durduk yerde “Hadi ben faiz artırdım” demez. Onu diyen Merkez Bankası’nı da sevmez. Büyük bir ihtimalle Merkez Bankası da en azından göz ucuyla baksa böyle bir kararın istenmeyeceğini bilir... Ki o kadar da sıkışık, faizi hemen artıracak bir durum da yok. Ama sonbaharda tablo biraz değişir. Şimdi bizi ilgilendiren şey şu; çok düzgün gibi görünen görüntünün arka planına baktığınızda bozulma olasılıkları var.

Ama 2001 krizi gibi bir kriz de beklemiyorsunuz?

Hayır. Ben bu tablonun yönetilebileceğini düşünüyorum. Öyle çok büyük bir kırılma, çok büyük bir patlama olacağını da sanmıyorum. Ama zaten Economist’in söylediği de o, “Hepiniz parayı alıp koşa koşa oraya gidiyorsunuz. Dikkatli gidin, buranın da riskleri var” demeye getiriyor. Ben öyle kriz falan olacağını sanmıyorum ama sonbahardan itibaren ekonomide bir yavaşlama olacak, enflasyonda bir hızlanma olacak, homurtu biraz artacak ve biraz daha riskli ülke diye konuşulmaya başlayacağız. Bunları iyi yönettiğiniz takdirde bir şey yok.

AK Parti’nin ekonomik anlamda yaptığı en iyi şey ne oldu?

Türkiye ekonomisinin küresel krizde kırılmamasının nedeni AKP’nin Derviş’in başlattığı IMF politikalarına sadık kalıp uygulaması oldu. AKP’den önceki koalisyon hükümeti IMF ile ciddi bir istikrar programı yaptı, bir senesini uyguladı, yani tekerlek dönmeye başladı, AKP iktidara geldi. Büyük bir siyasi feraset diye düşünürüm ve anlatırım onu. Yani siyasi akıl, sezgi... Hatırlarsanız ilk başta, “Bu bizim programımız değil” falan dediler ama gelip yine bu programı uyguladılar. Bitirdiler bir tane daha uyguladılar... Üstelik çok disiplinli bir şekilde uyguladılar ve dolayısıyla ekonomi ciddi bir şekilde güçlendi. Sonra da harfiyen program disiplinine uydular. Çok uzun zamandır Türkiye’de olmayan bir iktisat politikası uygulama disiplini getirdiler. Hedeflerde çok uçucu olmadılar, düzgün hedefler koydular. Dışarıyla hep bağlantılı gittiler, kopma niyetleri dahi olmadı. Ayrıca AKP inanılmaz şanslı bir parti. Hem siyaseten hem de ekonomik olarak...

Ekonomik açıdan en büyük şansları ne oldu? Kemal Derviş’in programı mı?

O bir şans tabii... Bir de biz ekonomiyi bu programları uygulama nedeniyle frenlerken, 2002’de dünya mali sistemi birden genişledi, hatırlarsınız kıyamet gibi fon dünyada dolaşmaya başladı. Bizimle beraber herkes büyüdü. İşte bizim o rüzgarda da bir miktar büyüme imkanımız oldu. Dolayısıyla hem istikrar kazanan hem de büyüyen bir ekonomi gibi mucizevi bir şey çıktı ortaya. O da şans tabii. Ama bütün bu tabloyu da AKP şanslı diye açıklamanın manası yok. Bundan herkesin ders alması lazım. Ciddi, disiplinli, hedefi belli, çok uçuşkan olmayan programlarla iş yaptığınız zaman Türkiye’de ekonomide başarılı oluyorsunuz. Bunu herkesin böyle düşünmesi lazım. Bu örnek onu gösteriyor.

vatan

YORUMLAR
Toplam 10 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
Misafir 10 Mayıs 2011 Salı 18:33

Yandaş kanalların adamları bunlar.Sanayi ve imalat sektörlerinin düşmanıdırlar keza tarımında öyle.Üretmede ne yaparsan yap,gırtlağa kadar borçlan sonra onu kapatmak için gene borçlan adı aklıma gelmedi yolsuzken maç yorumu yapan bir tip daha vardı,birde kireçli filan ,bunlar saflara borçlanmanın nimetlerini anlatırlardı birkaç kez izledim o zaman, şimdi varmı o program bilmem.Dervişçi,IMF ci,sömürgen takımı.

Yorumu oyla      19      10  
Misafir 10 Mayıs 2011 Salı 05:52

yok deyip isviçreye dolar yuro altın istfleme.belediyeler eli ile organize soygunları yandaşlar arasında paylaşama.hoca senin karşında kimse yok kale boş.attıkça atmışsın.gelir 10 bin dolar bende kuruş yok.varsa millet niye borçlanmada yüzde bin bilmem kaç rekorlar kırıyor.ekonomi tıkırında benzinde dünya zam şampiyonuyuz elitreden ilerdeyiz.ekonomi iyiyse niye bir buçuk değilde 4.5 benzin.yada benzin 4.5 olduğu içinmi iyiyiz.bu zammı millete yedirebildikleri için akp övgüyü allah için hak ediyo

Yorumu oyla      19      10  
Misafir 10 Mayıs 2011 Salı 05:47

doğayı yok ederek elektrik üretimi.abd mortgagi iflastan kurtarmak için toki ihalleri ve banka soygunları resmiyete bindirilmiş vaziyette milleti üretime değil tüketime yönelik kredi kartı borçlandırılması ile toplumsal çöküşe hız kazandırmak.(AHLAKi ve ekonomik)cinnet sahneleri dalgınlıklar trafik kazaları ve enteresan artık yayalarda araçlara çarpar hale geldi.ülke insanlarının menfaatine olması gereken tüm maden tersane enerji kaynaklarını peşkeş çekme komisyon karşılığı.sora allahın kuruşu.1

Yorumu oyla      18      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 22:24

Temel olarak ailedeki ekonomik olaylar ile ülkedeki ekonomik olaylar arasında bence fark yok.Bundan dolayı ülkemizin şu anda içinde bulunduğu ekonomik durumun kısa açıklaması yeterli geliri olmadığı halde cebine konulan binlerce liralık kredi kartlarının şehvetine kapılarak kendinin olmayanı harcayıp sahte bir cennet yaratıp harcama dökümünü görünce acı gerçek olan ödenemez durumda borçla karşılaşınca geç uyanıp batan aileden farkı yok.Bu bilim adamlarının!! söyledikleri palavradan ibaret..

Yorumu oyla      19      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 20:16

Ne yapacaksın işte,hepsinin bir çıkarı var akepeden! Her zaman GÜÇLÜ OLANIN ve HAKSIZIN yanındalar. Esat paşa

Yorumu oyla      21      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 16:21

yalaka ekonomistler halen iktidarın yanında.Adamların kitabında üretim diye bir şey yok ve üretimden nefret ediyorlar,cari açık ve borçlanma ise bunları mutlu ediyor.Bağlılığımız arttıkça bu adamlarda sağda solda şimdilik iş buluyor,okul filan geziyorlar,ekomomist filan değil yandaştırlar.Halka ise karşıttırlar.

Yorumu oyla      22      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 14:19

emekli:9yıldır sürünüyor. ücretleri donduruldu. fiatlar serbest. işsizlik: çok arttı. asgari ücret: 636tl. yoksul:12milyon 750 bin konut çok pahalı. faizler dipte. birde devalüasyon olursa: millet çok zarar görür. akp de gider.duramaz. hiç bir hükümet artık bu ekonomik krize dayanamaz. borçlar ayrı bir dert. *derhal tedbir alınmalı. *dövizin artışı da *devalüasyonda *cari açığın artışıda önlenmelidir. yoksa:kriz suç olgusunuda çok etkiler.insanlarıda. mustafa bilgin-ankara

Yorumu oyla      22      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 13:19

Türkiyede üretim yeterli değil maliyetler çok yüksek birçok önemli firma yurt dışında mal yaptırıyor. İhracatın içinde ithalat çok fazla Gümrük birliği çok büyük sorun Yeterli bir vergi kanunumuz yok Dolaylı vergiler fakir zengin aynı oranda alınıyor. Kimse iş kuramıyor piyasa gittikçe büyük tekelleşmeye gitti. Küçük firmalar kar elde edemiyor. Büyüklerde malları dışarıda yaptırıp içerde kar elde ediyor.Emekli işçi memur büyümeden pay alamıyor.İşsizlik çok yüksek

Yorumu oyla      20      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 10:07

Sayın Perksoy,o nasıl söz? Ne devalüasyonu? Herşeyi bilen başbakanımız,sıfır faiz ve sıfır enflasyondan bahsederken,siz nasıl aykırı bir tez ileri sürebilirsiniz? Bakın teğet geçen bir kriz,herkesin cebinde 10 bin dolar kişisel gelir,konut kredileri patlamış,dağdaki çoban bile rezidans alıyor ve siz devalüasyondan bahsediyorsunuz. Korkarım;yarın çalştığınız üniversite rektörü tarafından işinize son verilebilir.Çünkü;başbakanımız aykırı tezlerden ve seslerden hoşlanmaz da

Yorumu oyla      27      10  
Misafir 9 Mayıs 2011 Pazartesi 09:54

akp yi çok başarılı bulanlar cari açığı nasıl izah ediyorlar anlamıyorum bu kadar cari açık veren hükümet hangi ülkede hala başarılı bulunup oy alabilir örtülü ödenek komedisi ise ayrı bir alem harcamalar 1000 kat artmış nereye kullanıldığı belli değil sonra memura fakire sosyal haklar verilmek isteyenlere kaynak nerde zırvalığı.

Yorumu oyla      25      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Uydu Destekli Traktör
'Uydu destekli dümenleme'ile çiftçiler tarlalarının ekim ve gübreleme ...
Babacan: Bankaları iyi ki sıkıyoruz!
Babacan, bankalara yönelik alınan tedbirlere ilişkin, “Biz bankaları iyi ...
'Faizden Değil, Üretimden Kazanılmalı'
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, insanların faizden değil, üretimden ...
 
'Kayıt Dışında Daha Fazla Hassasiyet Bekliyorum'
Erdoğan, artık işverenlerden kayıt dışı konusunda daha fazla hassasiyet ...
Başkent Doğalgaz'da Gözler Pazartesiye Çevrildi
Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş'nin yüzde 80 oranındaki hissesinin özelleştirme ...
Avea Karlı Büyüyüp Gelirin Yüzde 25'ini Yatırıma Ayıracak!
Yılın ilk çeyreğinde 703 milyon TL gelir elde eden Avea'nın CEO'su Akdemir, ...
 
Sigorta Affında Tahsilat 1 Milyara Yaklaştı!
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, sigorta prim borçlarının ...
Türkiye'de 6,5 Milyon Bankaya Gitmiyor!
TBB verilerine göre, Ocak-Mart 2011 döneminde internet bankacılığında ...
Yargıtay 'Emekli' Davasını Bozdu!
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine 2002 ve 2006’da ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Gençlerbirliği
Gaziantepspor
konya
eyfel kulesi
Adana Demirspor
Yükseköğretime Geçiş Sınavı
PSG
tekne
Akhisar Belediyespor