Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küfür eden gazetenin en önemli köşe yazarının “Savvas Kalenderidis” olduğunu söyledi.
İŞTE ÖZDİL'İN O YAZISI:
Sıcak bir yaz günüydü.
30'lu yaşlarda, sarışın güzel bir kadın direksiyondaydı, eski yoldan Çeşme'ye gidiyordu.
Otomobilinin hafif sağa çektiğini hissetti, kenara yanaştı, baktı, lastiği inmişti.
Hay Allah, ne yapacağım şimdi diye kara kara düşünürken, yanından geçen otomobil az ilerde durdu, geri geri geldi, sürücüsü indi.
Genç bir delikanlıydı.
“Yardım edebilir miyim?” diye sordu.
Kadın kırık dökük Türkçesiyle konuştu, “çok mutlu olurum” dedi.
Delikanlı stepneyi çıkarıp, lastiği değiştirirken sohbet ettiler.
Kadın Yunan'dı.
Yunanistan'ın İzmir Başkonsolosluğu'nda çalışıyordu.
Delikanlı ise, pilottu, Türk Hava Kuvvetleri'nde üsteğmendi.
İş bitti, el sıkışıp ayrılırlarken, kadın telefon numarasını verdi, müsait olduğunuzda bir teşekkür kahvesi ısmarlamak isterim dedi.
Yoldaki bu büyük tesadüfle, çok büyük bir balık yakaladığının farkındaydı.
Bir kaç gün sonra Alsancak'ta buluştular.
Kahvelerini yudumlarken yanlarına biri geldi, “a-aa merhaba” dedi, sanki oradan geçiyormuş da tesadüfen denk gelmiş gibi davrandı.
Halbuki bu defa, tesadüf mesadüf yoktu.
Savvas Kalenderidis'ti.
Kendisini Yunan Başkonsolosluğu'nun ticaret ataşesi olarak tanıttı.
Anadili gibi, pürüzsüz Türkçe konuşuyordu.
Çünkü ticaret ataşesi filan kamuflajdı, Yunan gizli servisinin casusuydu, rütbesi yarbaydı.
Sarışın kadına yılışan salak pilotumuz, çapkınlık yapayım derken oltaya takılmıştı.
Kalenderidis alttan girdi üstten çıktı, paranın ucunu gösterdi, pilotu angaje etti; istenen belgeleri aktarırsa tatlı bir hayat sürebileceğini vaadetti.
Şerefsiz pilotumuz kabul etti.
Küçük bi pürüz vardı…
Acaba gerçekten pilot muydu? Gerçekten subay mıydı? Ya Yunan istihbaratına sızmak isteyen Türk casusuysa? Ya Çeşme yolundaki tesadüfen temas, tesadüf değilse?
Test etmek gerekiyordu.
Turist ayağıyla bindirdiler bir yata, kıyıları geziyormuş ayağıyla, adı lazım değil, hava üssü bulunan Yunan adasına götürdüler.
Önce sorguladılar.
Sonra uçurdular.
12'den vurduklarını anladılar.
Pilottu, subaydı, süzme haindi.
Kullanmaya başladılar.
Kalenderidis'in talimatıyla, Çiğli ana jet üssünde görevli istihbarat yüzbaşısıyla yakınlık kurdu.
Yüzbaşı ağız ishaliydi, üsteğmen sohbet ediyormuş gibi sorular soruyor, yüzbaşı hiç şüphelenmiyor, bülbül gibi ötüyordu, uçak sayılarını, intikalleri, hatta harekat planlarını bile anlatıyordu, üsteğmen de bu bilgileri Kalenderidis'e aktarıp, cebini dolduruyordu.
Bilahare, gene Kalenderidis'in hedef talimatıyla, bir deniz astsubayını bağladı. Çok gizli telsiz frekans kodlarına ulaştı, bunları da sattı.
Şahane casusluk yaptığını, kimsenin ruhunun bile duymadığını, tereyağından kıl çeker gibi para kazandığını düşünüyordu ama, aslında MİT tarafından ruh gibi takip ediliyordu.
MİT'in nasıl haberi olmuştu?
Üsteğmen evliydi.
Eşini ihmal ediyordu.
Giyimine kuşamına bir başka önem verir olmuştu.
Eve sık sık geç geliyor, bazen nöbet filan diyerek hiç gelmiyordu.
Eşi şüpheleniyordu.
Evli erkekler iyi bilir, kadınların hissiyatından daha yetenekli bir istihbarat teşkilatı henüz icat edilmedi dünyada!
Kocasının kredi kartında maaşından daha fazla harcama olduğunu görmüştü. Kendileri geçim sıkıntısı çekerken, kocası şakır şakır para harcıyordu.
Takip etti…
Sevgilisi olduğunu, Karşıyaka'da sevgilisine ev tuttuğunu tespit etti.
Ve, aldatılan kadın, kavga çıkarıp boşanmak yerine, memleket adına çok faydalı bir davranışta bulundu, kocasının komutanına gitti, tek tek anlattı, “acaba parayı nerden buluyor?” diye sordu.
MİT işte bu sorunun cevabını bulmak için devreye sokulmuştu.
Bunun üzerine görüldü ki…
Hain subay, Savvas Kalenderidis'le temas halindeydi.
MİT bir taşla iki kuş vurmuştu.
Çünkü, bu Savvas Kalenderidis denilen puşt, yukarda Allah var, kendi devleti adına işini çok iyi yapan, ele avuca sığmayan, MİT'in devamlı takibi altında olmasına rağmen bir türlü kıstırılamayan casustu.
Anadili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyordu.
Anadolu'dan mübadeleyle Yunanistan'a göçmüş bir ailenin çocuğu olduğu tahmin ediliyordu.
Karadeniz özel ilgi alanıydı; Trabzon, Rize, Artvin, Giresun, Sinop, devamlı oralara seyahat ederdi.
Türk vatandaşıymış gibi davranır, Savaş Kalender adını kullanırdı.
Kafası karışık gençlerle arkadaşlık kurardı. Karadeniz'den en az 20 genci Yunanistan'a üniversite okumaya götürdüğünü, her ay 500 euro maaş almalarını sağladığını biliyoruz.
Bugün araştırmacı-tarihçi ayağına yatarak Pontus'la alakalı kitap yazanların bazılarının, bu Kalenderidis'in bağladığı arkadaşlar olduğunu biliyoruz!
Ege'de olağanüstü faaliyet gösteriyordu. Her yaz rutin haber haline gelen orman yangınlarındaki kibriti, elbette o çaktırıyordu.
Bazen tur rehberlerini, bazen fırıncıları, bazen inşaat işçilerini satın alıyordu, tarifesi 500 ila 700 euro arasındaydı. Göze batmayan sıradan vatandaşları, askeri takiplerde kullanıyordu.
Kırıkkale'de mühimmat fabrikası havaya uçtu, ortalık savaş alanına döndü, üç kişi hayatını kaybetti, bu patlamanın arkasında Kalenderidis'in olduğundan herkes adı gibi emindi, ancak, somut belge bulunamadı, suçüstü yapılamadı, dedim ya, üstün yetenekliydi, yakalanamamıştı.
Dinleme üslerimizin santim santim haritasını çıkardı, deşifre olan bu askeri tesislerimizi mevcut yerinden söküp, taşımamıza sebep oldu.
Çeşme Çiftlikköy'de, tenhada, havuzlu villası vardı.
Avantaya bayılan yılışık gazetecilerimizi, Yunan müziği dinlemeyi entelektüel faaliyet zanneden lavuk akademisyenlerimizi, ticari menfaat peşinde koşan züppe işadamlarımızı, bu havuzlu villasında toplar, eskort Rus kızlarını getirir, sabahlara kadar parti verir, sonra da bu gerizekalıları inek gibi sağardı.
Paravan yayınevi kurdurdu.
Yukarıda bahsettiğim gerizekalıların parasıyla, aynı gerizekalılara kitaplar yazdırdı, Yunanistan hayranlığını pompalattı.
Turizm şirketi kurdurdu, Yunan adalarına gitmeyi moda haline getirdi.
Hain üsteğmen meselesi, hiç hata yapmadan çalışan Kalenderidis'in bardağı taşıran damlasıydı… Görüntülendi, belgelendi, itiraflar alındı, üsteğmen, yüzbaşı ve astsubay tutuklandı.
Normalde dört sene görev yapması gerekirken, büyük başarısı nedeniyle yedi senedir İzmir'de bulunan Kalenderidis vaziyeti kavramıştı, deşifre olduğunu anlamıştı.
Aniden buhar oldu.
Yunanistan'a kaçtı.
Gel zaman git zaman, Suriye'den kovulan Abdullah Öcalan, döndü dolaştı, Yunanistan'ın kucağında kaldı.
Kenya'daki Yunan Elçiliği'ne saklandı.
Sonrası malum…
Dokuz kişilik ekibimiz Kenya'ya uçtu, Öcalan'ı paketledi, memlekete getirdi.
MİT müsteşarı, ekibimizi kucakladı, kutladı, Çankaya Köşkü'ne götürdü.
Cumhurbaşkanımız Demirel'di.
Kahramanlarımızı Atatürk'ün Pembe Köşkü'ndeki tarihi makam odasında karşıladı, arkalarına “TC Cumhurbaşkanı S. Demirel – 18.2.1999” yazısı kazınmış, som altından kol saatleri hediye etti.
Ve o tarihi konuşmayı yaptı…
“Sizlerle hatıra fotoğrafı çektiremiyorum. Sizler çok gizli bir görevi başarıyla ifa ettiniz. Şartlar, bundan sonra da gizliliğin korunmasını gerektiriyor. Sizleri bir fotoğraf karesinde buluşturmanın sakıncalı olduğunu düşünüyorum” dedi.
Cumhurbaşkanımız bunları söylerken, aynı dakikalarda, bir başka fotoğraf karesi, dünya ajansları tarafından servis ediliyordu.
Öcalan'a eşlik eden ve Nairobi Havalimanı'nda sap gibi ortada kalan Yunan gizli servisi albayının fotoğrafıydı.
Savvas Kalenderidis'ti!
İzmir'de görev yaparken defalarca Suriye'ye giden, Bekaa vadisinde Apo'yla görüşen, Yunan gizli servisiyle Pkk'nın kontağını sağlayan kişi, Kalenderidis'ti.
Apo ona çok güveniyordu, aralarında sağlam bir bağ oluşmuştu.
O nedenle, Yunanistan'dan Kenya'ya uçarken, Kenya'da elçilikte saklanırken, yanında sürekli Kalenderidis vardı.
Sap gibi ortada kaldığı an'ı yıllar sonra şöyle anlatacaktI:
“Kenyalılarla görüs?tüm, Öcalan'ın Yunan elçilig?inden uzaklas?ması için iki saat süre tanıdılar, Öcalan'ı istedig?i yere götürmesi için özel uçak tahsis edeceklerini söylediler. Elçilig?e dönüp durumu Öcalan'a anlattım. Hollanda, Finlandiya veya Almanya'ya gitmeyi düs?ündük. Öcalan elçilikten ayrılmak istemiyordu. Yunan elçisi Kostulas mecbur oldug?umuzu, Kenyalıların tehdit ettig?ini söyleyince, Öcalan mecburen kabul etti. Nairobi havaalanına geldik, Kenyalı görevliler konvoyun arasına girdi, Öcalan'ı yönlendirip özel uçag?a bindirdiler. Öcalan'ın yanında olan Dilan, Nujyan, Melisa ve I?brahim bas?larına geleni anladıklarında üstüme saldırdılar, ‘liderimiz nerede, ne yaptınız' diye bag?ırıyorlardı. 10-15 dakika sonra büyükelçi Kostulas geldi, ‘daha fazla kepaze olmayalım, Atina'ya haber vermem gerek, ne diyeyim, Apo'yu kaybettik mi diyeyim?' diye sordu. Büyükelçiye Atina'dan gelen emir, Öcalan'ın arkadas?larını havaalanında bırakıp, ortadan kaybolmamız s?eklindeydi, hırsız gibi kaçmamız isteniyordu. Büyükelçinin rezidansına gitmek için taksi ararken, özel uçag?ın havalandıg?ını gördüm. Saat 21'di. Büyükelçiye uçag?ı gösterdim, ‘Apo bu uçakta, umarım Ankara'ya götürülmüyordur' dedim.”
Apo o uçaktaydı.
Memlekete getiriliyordu.
Kenya fiyaskosunda gizli kimliği dünya çapında açığa çıkan Kalenderidis, emekliye sevkedildi, sivile soyunduruldu.
Gazeteci oldu.
Türkiye aleyhine faaliyetlerine devam etti.
Pontus'u Kurtarma Vakfı kurdu. Karadeniz bölgemizin üzerinde Yunan bayrağının dalgalandığı Pontus haritası bastırdı, bu haritanın Yunan adalarında ücretsiz dağıtılmasını, özellikle Türk turistlere verilmesini sağladı.
“Kardeşim Apo” diye kitap yazdı.
Burnumuzun dibindeki Yunan adalarında imza günleri düzenledi.
Murat Karayılan'ın yazdığı “Bir Savaşın Anatomisi” kitabını Yunanca'ya çevirdi, bu kitabın tanıtım törenini Atina'da Yunan Savunma Bakanlığı Savaş Müzesi'nde yaptırdı.
Hâlâ sık sık, sahte kimliklerle Yunan adalarından Türkiye'ye geçiyor, nostalji yapıyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...