Bugün farklı bir üslupla yazacağım.
Sürekli ciddi, ağır, çetrefil, teknik yönü ağır basan konuları yazmak, yazarı da okuyucuyu da yorabiliyor.
Geçmiş Yıllardaki Yargı Binaları ve Yargılama Şartları
Bugün yargı mercilerinin binalarının gelişimine ilişkin bir fikir gezintisi yapacağım.
Yargılama yapmak ciddi iştir. Yargı mensuplarının, dingin bir kafa ile yargılama faaliyetlerine yoğunlaşabilmeleri gerekir.
Yargılama faaliyetlerinin yapıldığı fiziki mekânlar elbette ki önemlidir. Hâkimlerin, savcıların işlerine yoğunlaşabilmeleri için sakin kafa ile çalışabilecekleri mahkemelere, mekânlara ihtiyaç duyarlar.
Mesela, geçmiş yıllarda bazı ilçelerde üç tane hâkimin, iki tane Cumhuriyet Savcısının (müdde-i umumi) aynı mekânı paylaştığı mahkemeler vardı.
Bir gün İstanbul’da Sultanahmet Adliyesine gittim. O zamanlar İnönü Üniversitesi İİBF’nde Asistandım. Avukatlık stajı yapan bir arkadaşımla bir hâkimi ziyarete gittik.
“Hâkim bey işler nasıl” dedim.
“Hiç sorma; bazen kâtipler yetersiz kaldıkları için, kararları ben yazıyorum” dedi.
“Nasıl yani, şimdi, yaz kızım/oğlum dediğin bir kâtibin yok mu”? dedim.
“Var ama, bazen yetersiz kalıyorlar” dedi.
Oldukça tuhafıma gitmişti.
Sultanahmet Adliyesi’nin bodrum katına indim. Baştan sona dosyalarla dolu. Öyle gizli, kapalı mekânlarda değil, bildiğiniz koridorlarda.
“Allah! Allah! Bu dosyalar ne arıyor buralarda” dedim kendi kendime.
Yeni nesil gençler pek bilmezler. Eskiden adliyelerde katipler harf tuşlarına basınca yüksek ses çıkaran daktilolar vardı. Hâkimler “yaz kızım” dediği zaman, daktilo seslerinden, hâkim ve sanıkların, şahitlerin sesleri bazen duyulamazdı.
Lisans döneminde Ceza Muhakemesi Hukuku Derslerinde, dersin hocaları, “son sözün sanığa ait olması” konusunu sayfalar dolusu açıklamalarla anlatarak çok önemserlerdi.
Bir gün adli yargı hâkim ve savcılığı stajı esnasında, Sultanahmet Adliyesinde ağır ceza yargılamasını izliyorum. Yargılamada son aşamaya geçildi. Tabii ki bu arada kâtiplerin o yüksek frekansta ses çıkaran yazma işleri devam ediyor.
Daktilo sesleri arasında Ağır Ceza Reisi ile sanık arasında takriben 6-7 metre vardı.
Reis, sanığa “son söz senin, hakkındaki iddialarla alakalı ne diyorsun” dedi.
Daktilo o kadar tiz ve yüksek sesler çıkarıyor ki, eminim sanık Ağır Ceza Reisinin “son söz senin, hakkındaki iddialarla alakalı ne diyorsun” sesini duymadı. Sanık sadece “siz ne diyorsunuz, ben bir şey anlamadım dercesine” mahkeme heyetine bakıyordu.
Şimdi bu yargılamanın ne derece sağlıklı olabileceğinin takdirini sizlere bırakıyorum.
Kasetçinin, Çiçekçinin Üstünde Adliye
Daha da ilginci var.
Bir gün bir hâkim görev yaptığı adliye binasından bahsetti. Adliye binasının altında kasetçi, çiçekçi dükkânları ve çaycı vardı dedi.
Nasıl yani, müstakil adliye binası yok mu dedim. Güldü, “ne gezeeeer” dedi.
Hâkim anlatmaya devam etti, “yargılama esnasında, kasetçi dükkânından yüksek sesli müzik sesleri geliyor; çiçekçi dükkânının sahibi, çalışanları çiçeklerini satmak için avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Çaycı koridorlarda, “çaaaay, yok mu çay isteyen, tavşan kanı, bebe çayı, bitki çayı, ne istersiniz vaaar” şeklinde avazı çıktığı kadar yükse sesle seslenerek çay dağıtıyordu. Bizler de bu seslar arasında yargılama yapmaya çalışıyorduk; bazen dediklerimiz, sanıklar, şahitler, avukatlar, kâtipler vd. tarafından anlaşılamıyordu bile” dedi.
“Şimdi bu manzaraya bir de çaycıyı ekleyelim dedi” hâkim bey.
Şimdi, “kasetçiden yükselen müzik sesleri, çiçekçinin ve çaycının bütün binayı saran sadaları arasında yargılama yapabilmek, kararlar verebilmek, dosyaya yoğunlaşabilmek ne kadar mümkün olabilir ki” dedim.
Hâkim bey, “onu da sen takdir et” dedi.
Aslında takdir etmekte zorlanılacak bir şey yoktu. Basbayağı, makul bir zeminde âdil bir yargılamanın yapılamaması için bütün şartlar mevcuttu.
Yeni Mahkeme Binaları
Şimdilerde yargılama faaliyetleri ile alakalı bütün fiziki şartlar müsaittir.
Artık öyle yaz kızım denilince ortalığı inleten daktilo sesleri yoktur.
Hâkim söylüyor, katip yazıyor, katiplerin yazdıkları, hem hâkim, hem de avukatlar tarafından bilgisayardan görülüyor. Kararı yazdıran hâkimin, “kızım, öyle değil, şöyle yazacaksın” diyerek anında uyarma ve düzelme ortamı mevcut.
Artık avukatlar, fiziki olarak adliye binalarına gitmeksizin davalarını UYAP üzerinden internet ortamında, bulundukları mekânlardan açabiliyorlar, yargılamanın her safhasını buradan takip edebiliyorlar. Avukatlar, hâkimler, savcılar, internet ortamında yüzbinlerce Yargıtay, Danıştay, AYM içtihatlarına bir tıkla internet ortamından ulaşabiliyorlar.
Artık her ilde, tam teknik ve fiziki donanımlı müstakil mahkeme binaları var.
Nüfusu ve iş yoğunluğu fazla olan bazı ilçelerde de müstakil adliye binaları mevcut.
Nüfusu (2000 nüfuslu köy görünümlü ilçeler bile mevcut) ve iş yoğunluğu az olan çoğu ilçelerde ise müstakil olmasa da hükümet konağı olarak anılan resmi müstakil binalarda yargılama yapıyorlar. Her ne kadar, kaymakamlık, Nüfus işleri ve diğer bazı kamu kurumları ile birlikte aynı binayı paylaşıyorlarsa da, çiçekçi, kasetçi dükkânının üzerinde görev yapmaktan çok daha elverişli.
Yeni Yargıtay Binası
Yeni Yargıtay binasına da ayrıca değinmek istiyorum.
Geçmiş yıllarda, Yargıtay’a ait çok sayıda binalar vardı. 86 yıldır Kızılay’da tarihi ana bina dâhil 6 ayrı yerde hizmet veriliyordu. Tetkik hâkimleri başka binalarda, Yargıtay üyeleri başka binalarda görev yapıyorlardı. Cumhuriyet Başsavcılığı binası başka yerde idi.
Bir odada üç tane, beş tane tetkik hâkimi oturuyor, odanın boş kalan kısmının yarıdan fazlasını dosyalar dolduruyordu. Üç beş tetkik hâkimi, aynı mekânda dosyaları incelemeye çalışıyorlardı. Tetkik hâkimlerinden birinin ziyaretçisi geldiğinde, mecburen diğerleri de ilgilenmek durumunda kalıyorlardı.
Tetkik hâkimleri, müzakereye gitmek için başka binalara gitmek zorunda kalıyorlardı.
Kısacası, Yargıtay binaları, fiziki olarak yargılama faaliyetlerinin nitelikli bir ortamda yapılabilmesi için hiç müsait değildi.
Şimdi Ahlatlıbel’de Anayasa Mahkemesinin yanı başında, en üst düzeyde fiziki ve teknik donanıma sahip yeni Yargıtay binası yapıldı. Bina, toplam 422 bin metrekare kapalı alana sahip. Binada her bir üyenin ve tetkik hâkiminin geniş, ferah müstakil odaları mevcut, 26 duruşma, 40 tane toplantı salonu var. Yerleşke 10 bloktan oluşuyor. Bu binada üyeler, hâkimler, savcılar ve personelden oluşan 3 bin 286 kişi görev yapacak.
Yargıtay mı Yoksa Anayasa Mahkemesi mi Yüksek?
Yeni Yargıtay binası, o kadar ihtişamlı ki, Anayasa Mahkemesi, bu bina yanında çok küçük kalmış.
“AYM Başkan ve üyeleri, mutlaka bu binayı kıskanıyorlardır” diye içimden geçirdim.
Bizzat yaşadığım bir hatıramı paylaşarak, yazıyı tamamlamak istiyorum.
Geçenlerde yeni Yargıtay binasına gittim. Tam Anayasa Mahkemesi binasının Uyuşmazlık Mahkemesi kısmı tarafından geçtikten sonra yeni Yargıtay Binasının önüne geldiğimde, piyasa taksisinin şoförü bana sordu:
“Hocam, Yargıtay mı daha yüksek, yoksa Anayasa Mahkemesi mi daha yüksek”?
Dedim ki, “sen söyle bakalım hangisi yüksek”?
Şoför dedi ki: “Sanki Yargıtay daha yüksek gibi görünüyor; görmüyor musun, şu binalara, şu heybete, şu ihtişama bak”.
Şoföre tebessümle bakıp ayrıldım.
Neredeeen nereye. Hakikaten, yargı hizmetlerinde fiziki imkânlar en ileri düzeye gelmiş durumda.
Bundan sonra yapılması gerekenler, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerinde yoğunlaşılması, yargılamada kaliteyi maksimum düzeye çıkarmak üzerinde çok daha yoğun çabaların sarf edilmesidir.
Bir zamanlar Almanya’da söylenen “Berlin’de hâkimler var” sözünün bir benzeri olarak “Ankara’da hâkimler var” sözünün söylendiği dönemlerin gelmesini ümit ediyorum.