Arakanlı Müslümanlar etnik temizlikten kaçıp Bangladeş‘e sığındı
Myanmar ordusu Arakanlı Müslümanlara karşı şiddet kampanyasına 25 Ağustos’ta başladı.
Evleri yakılan, işkence ve kötü muameleye maruz kalan 620 binin üzerinde kişi canını kurtarmak için Bangladeş‘e göç etmek zorunda kaldı.
İki ülke toprakları arasında sınırı oluşturan Naf Nehri’ni geçen on binler, Bangladeş kendilerini kabul edene kadar, günlerce Burmese’nin çamurlu sahilinde bekliyordu.
Myanmar Devlet Başkanı Aung San Suu Çi olaylarla ilgili sessizliğini ilk kez 19 Eylül’de bozdu. Suu Çi konuşmasında insan haklarını ihlal edenleri kınadı ancak Myanmar hükümetinin ve güvenlik güçlerinin kanunlar çerçevesinde hareket ettiğini belirtti.
Aynı gün Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Myanmar’da yaşanların bir etnik temizlik olduğunu ifade etti.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise Birleşmiş Milletler Eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın planını yürürlüğe sokmak için birlik adına yardım önerisinde bulundu.
23 Kasım’da Aung San Suu Çi ve Bangladeş Dışişleri bakanı Abul Hassan Mahmud Ali bir araya geldi. İki ülke yüzbinlerce Arakanlı mültecinin ülkelerine geri dönmesi için anlaşma imzaladı.
Sadece birkaç gün sonra Papa Francis Myanmar’ı ziyaret ederek tüm etnik azınlıklara saygı gösterilmesi gerektiğini ifade etti.
Daha sonra Bangladeş‘e geçen Papa, mültecilerle buluşarak, “Tanrının varlığı bugün Arakan’da tecelli ediyor.” dedi.
Trump’tan Müslüman ülkelere vize yasağı
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, 27 Ocak’ta, göreve geldikten hemen sonra, 7 Müslüman ülke vatandaşlarına vize yasağı getiren kararnameyi imzaladı. Trump bu seçim vaadini hayata geçirerek “halkını terörizm tehlikesinden korumayı ve ülkesinin güvenliğini sağlamayı” hedeflediğini öne sürdü.
Kararname tüm ülkede, havaalanlarında, sokaklarda, mahkeme salonlarında düzenlenen eylemlerle protesto edildi.
Vize yasağı kararı 3 Şubat’ta Seattle’da görev yapan Yargıç James Robart tarafından askıya alındı. Robart, kararın insanların dini inançlarına dayalı ayrımcılık yaptığı için Amerikan Anayasası’na aykırı olduğunu savundu.
Washington hükümetinin kararın askıya alınmasına itirazıyla başlayan uzun soluklu hukuk savaşını yüksek mahkemenin kararnameyi onaylamasıyla Trump kazandı.
“O duvar inşa edilecek”
Donald Trump’ın seçim vaatlerinden bir diğeri Meksika ile Amerika Birleşik Devletleri arasında inşa edilmesini istediği duvar idi. Ancak duvar için ABD Kongresi’nden bütçe çıkmadı.
Trump, 8 Aralık’ta bir kez daha duvarın inşa edileceğini söyleyerek, “eğer duvar olmazsa, ben de dahil birçok kişi mutsuz olur” dedi.
Trump ayrıca ülkeye yasadışı yollardan giren ve çoğunluğu Meksikalılardan oluşan çocuk göçmenlere yasal statü sağlayan DACA programını iptal eti. Kamuoyunda “Dreamers”, (Hayalperestler) olarak bilinen 800 bin genç sınırdışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya.
Kuzey Kore ile ABD arasında tırmanan nükleer gerilim
Kuzey Kore 12 Şubat’ta yaptığı balistik füze denemesine Donald Trump, “Kuzey Kore büyük bir sorun, bu soruna sert bir şekilde müdahale edeceğiz.” diye karşılık verdi.
Nisan ayı sonuna gelindiğinde ABD Güney Kore’de Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması (THAAD) füze sistemini kurmaya başladı. Amerikan Carl Vinson uçak gemisi de rotasını Kore yarımadasına doğru çevirdi.
ABD’nin bağımsızlığını kutladığı 4 Temmuz’da, Kuzey Kore ilk kıtalararası füze denemesini yaptı.
Bunun üzerine 5 Ağustos’ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’ye karşı yeni ekonomik yaptırımlar getiren kararı oyladı.
Pyongyang’da halk yönetimi destekleyen gösteriler düzenlerken, Kuzey Kore ABD’yi Pasifik Okyanusu açıklarındaki toprağı Guan Adası’nı vurmakla tehdit etti.
Kuzey Kore’nin 29 Ağustos’ta fırlattığı füze Japon Hokkaido Adası’nın üzerinden geçerek Pasifik Okyanusu’nun dibini boyladı. Kuzey Kore aynı gün Devlet Başkanı Kim Jong Un’un denemeleri izlerkenki görüntülerini yayınladı.
19 Eylül Birleşmiş Milletler toplantısında Donald Trump, başka seçenekleri kalmazsa Kuzey Kore’yi yok etmeye hazır olduklarını ifade etti.
ABD Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı
Donald Trump 6 Aralık’ta, “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımanın zamanı geldi” dedi ve ABDBüyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması emrini verdi.
Washington’ın kararı İslam camiası ve Avrupa Birliği başta olmak üzere tüm dünyada kınandı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD’nin bu kararla barış sürecindeki rolünü kaybettiğini savundu.
Hamas, Washington’un kararını savaş deklarasyonu olarak değerlendirdi. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye intifada çağrısı yaparak barış sürecinin sona erdirilmesini talep etti.
Filistinliler de karara tepki olarak Gazze ve Batı Şeria’da sokaklara döküldü. İsrail ordusuyla çatışan göstericilerden ikisi hayatını kaybetti, çok sayıda Filistinli yaralandı.
Karar Birleşmiş Milletler toplantısında değerlendirilirken, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya, İsveç ve Almanya temsilcileri Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kabulünün Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uymadığını belirtti.
Musul ve Rakka IŞİD’den geri alındı
10 temmuz’da Irak Başbakanı Haydar El İbadi, Musul’un 3 yıl sonra IŞİD’den geri alındığını duyurdu. Koalisyon güçlerinin havadan destek verdiği Irak ordusu, ülkenin ikinci büyük şehri Musul’u IŞİD’den geri alabilmek için 8 aydır savaşıyordu.
IŞİD’in sivilleri siper olarak kullandığı Musul’da Irak Ordusu çok yavaş ilerleyebildi. Birleşmiş Milletler, IŞİD’in yaklaşık 100 bin sivili siper olarak kullandığının tahmin edildiğini belirtiyor.
Çoğunluğu Kürt milis gücünden oluşan Suriye Demokratik Güçleri 17 Ekim’de Rakka’nın kontrolünü tamamen ele geçirdiklerini duyurdu.
Rakka, 2014’te “halifelik” ilan eden IŞİD’in fiili “başkentiydi”. Suriye Demokratik Güçleri’nin haziran ayında ablukaya aldığı kentte çatışmalar yaklaşık 4 ay sürdü. En az 3 bin 250 kişi hayatını kaybetti.
Venezuela’da Maduro güçlendikçe gerileyen demokrasi ve insan hakları
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro yanlısı olmakla eleştirilen Yüksek Mahkeme, 30 Mart’ta çoğunluğu muhaliflerden oluşan meclisin görev ve yetkilerini elinden aldığını açıkladı.
Meclis Başkanı Julio Borges, kararı bir darbe olarak değerlendirerek mahkeme belgesini yırttı.
Maduro 3 Mayıs’ta bir Kurucu Meclis oluşturmak üzere seçim kararını açıkladı.
Aynı gün müzisyen Armando Canizales, ülkede aylardır süregelen eylemlerde öldürülen eylemciler listesinin sonuna eklendi.
Bir taraftan eylemlercilerin sayısı ve Venezuela polisinin eylemleri bastırmak için kullandığı şiddetin dozu gittikçe artarken, Wuilly Arteaga gibi Maduro’ya müzikle direnenler eylemlerin simgesi haline geliyordu.
Seçimler tüm itirazlara ve devam eden eylemlere rağmen 30 Temmuz’da düzenlendi. Katılımın %41’de kaldığı seçimlerde Maduro zafer kazandı.
5 Ağustos’ta toplanan yeni meclisin ilk kararı başsavcı Luisa Ortega’yı azletmek oldu. Ortega, Yüksek Mahkeme’nin meclisin yetkilerini elinden alan kararını tanımamıştı. Ortega daha sonra ülkesini terk ederek Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Maduro’nun insanlık suçundan yargılanması için başvuruda bulundu.
Avrupa Parlementosu 13 Aralık’ta insan hakları ve demokrasi alanında mücadele eden kişi ve kurumlara verdiği Sakharov Ödülü’ne bu yıl Venezuela muhalefet hareketini layık gördüğünü açıkladı.
(euronews)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...