ABD’nin gücünün azaldığı, uluslararası düzenin çözüldüğü temelde yeni bir dönüşüm evresine girildiği sonucuna varan çalışma, Washington yönetiminin küresel pozisyonunu koruyabilmesi için daha fazla gözetim, ve propaganda ve daha çok askeri yayılmacılık öneriyor.
Sputnik’te yer alan habere göre; rapor, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve ordusundaki kilit kurumlarla istişarede bulunularak, ABD Harp Okulu Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından bir yıllık çalışmanın ardından haziran ayında yayımlandı.
Çalışmanın sonuçlarının ABD ordusu ya da Savunma Bakanlığı’nın resmi görüşleri olarak ele alınamayacağı belirtilirken, çok sayıda yetkili makam ile istişare halinde hazırlandığı için raporun ‘ortak bilgeliği’ temsil ettiği ifade ediliyor.
Insurge Intelligence’dan Dr. Nafeez Ahmed, 145 sayfadan oluşan raporu inceleyerek bir makale hazırladı.
Ahmed’in makalesinde yer alan bilgilere göre, geçmişteki ‘üstünlüğünü’ kaybetmiş olan ABD, şu anda tanımlayıcı özelliği ‘otoriteye direniş’ olan tehlikeli, öngörülemeyen yeni evrenin hemen öncesinde. Tehlike yalnızca her ikisi de ABD çıkarları karşısında hızla büyüyen tehditler olarak tanımlanan Rusya ve Çin gibi büyük rakiplerden değil, aynı zamanda Arap Baharı tarzı olayların artan riskinden de kaynaklanıyor.
“ABD siyasi, ekonomik ve askeri açıdan küresel bir dev olmayı sürdürürken, rakip devletler karşısındaki su götürmez pozisyonunun keyfini artık süremiyor. Kısacası, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD stratejistleri tarafından kurulan ve beslenen statüko sadece yıpranmakla kalmadı, aslında çökmekte” ifadelerine yer veren rapor, ABD’nin iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel alanların her birinde parçalı tehdit altında olduğunu kabul ediyor.
Nafeez Ahmed’in aktardığına göre şöyle devam ediyor: “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan düzen ve bileşenleri, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte tek kutuplu bir sisteme dönüştü ve o zamandan bu yana genellikle ABD ile başlıca Batılı ve Asya’daki müttefikleri tarafından hükmedildi. Statüko güçleri ortaklaşa uluslararası güvenlik akıbetinin şartlarını dikte etmedeki ve rakip güç merkezlerinin ortaya çıkmasını engellemedeki hakim rolleri konusunda rahatlar.”
Küresel olayların Pentagon’un üstesinden gelebileceği donanımdan çok daha hızlı gelişeceği konusunda uyarıda bulunan rapor, ABD güçlerinin “sahada otomatik olarak oluşturulan istikrarlı ve sürdürülebilir yerel askeri üstünlükleri” bile sağlayamaz durumda olduğunu belirtiyor.
Insurge Intelligence’da yer alan bilgilere göre çalışma, gerileyenin sadece ABD’nin gücü olmadığının altını çiziyor:
“Devletler ve geleneksel siyasal otorite yapıları, içsel ve dışsal güçlerin artan baskısı altında… Soğuk Savaş sonrası küresel sistemin kırılmasına, hemen hemen tüm devletlerin siyasal, sosyal ve ekonomik yapısında içten yıpranma eşlik ediyor.”
Rapor bunun bir yenilgi sayılmaması gerektiğini, bir uyanış çağrısı olduğunu savunarak bu yeni dönem öncesi bir şeyler yapılmaz ise, olayların karmaşıklığı ve hızına yetişilemeyeceği uyarısında bulunuyor.
Rapor, “ABD’yi küresel üstünlük pozisyonundan indiren” güçlerin başında Rusya ve Çin gibi büyük rakiplerin yanı sıra İran ve Kuzey Kore gibi daha küçük oyuncuların da yer aldığı tespitinde bulunuyor.
Nafeez Ahmed’e göre rapor özellikle, bu ülkelerin tehdit olarak görülmesinin nedenini askeri gerekçeler ya da güvenlik sorunlar ileri sürerek temellendirmeyip adı geçen devletlerin kendi meşru ulusal çıkarlarının peşinden gitmelerinin ABD’nin hakimiyetini baltalamasıyla ilişkilendirdiği için, samimi.
Rusya ve Çin’in “statükodaki konumlarını, asgari olarak temel hedeflerine ulaşmak için daha elverişli koşullar yaratacak şekilde yeninden düzenlemek isteyen” yani “ABD hakimiyetine karşı meşru rakipler olarak ortaya çıkışlarıyla yeni bir güç ve buna orantılı otorite arayışına” cesaret eden ‘revizyonist güçler’ olarak tanımlanıyor.
Nafeez Ahmed, bu değerlendirme ışığında, ABD destekli küresel sistem temelde ABD’nin ve ortaklarının çıkarları için elverişli ve küresel sistemi başka herhangi bir aktör için de elverişli hale getirme çabalarının otomatik olarak ABD’nin menfaatleri ve çıkarları için tehdit olarak görüldüğünün altını çiziyor.
Belgede ayrıca, ABD’nin İran ve Kuzey Kore’ye düşmanlığının nedenlerini ortaya koyuyor: “ABD’nin bu bölgelerdeki emperyal etkisine karşı temel sorunu teşkil ediyorlar. ABD liderliğindeki düzenin erişimini, meşru etki alanları olarak gördükleri şeye dönüştürerek yok etmeyi amaçlıyorlar. Ayrıca bu sistemi bölgesel olarak kendileri tarafından dayatılan yeni bir kurallar bütünüyle değiştirmeye kararlılar.”
ABD hükümetinin İran ve Kuzey Kore’nin nükleer tehdit oluşturduğuna yönündeki resmi açıklamalarının aksine, bu iki ülkenin, ABD liderliğindeki sistemin genişlemesinin önündeki sorunlar olarak görüldükleri vurgulanıyor.
IŞİD ve El Kaide gibi grupların yarattığı tehditlerin altını çizen rapora göre, Arap Baharı gibi ‘lidersiz istikrarsızlık’ genel olarak geleneksel otorite yapılarının erozyona uğraması ya da dağılmasının ana etkilerinden biri ve bu tür bir popülist iç kargaşa, ABD dahil olmak üzere Batı ülkelerinde kendisini hissettirebilir.
Pentagon, ABD ordusunun genişlemesini tek seçenek olarak görüyor.
Bununla birlikte, askeri üstünlük konusunda iki partili görüş birliği yeterli değil. Rapor, ‘maksimum eylem özgürlüğünü’ koruyabilecek derecede ve ‘uluslararası ihtilafların akıbetini ABD’nin dikte etmesini ya da önemli ölçüde belirlemesini’ temin edebilecek derecede güçlü bir ordu talep ediyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...