AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk'te gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Çelik’in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Dünyanın genel atmosferi Türkiye'yi de etkiliyor. Dünyada her alanda bir tartışma furyası var. Bunun da bize özgü yansımaları oluyor. Bunun ötesinde şöyle bir durum var; çok mu stresli kutuplaşmış durum var. Bu biraz da sosyal medyada hayatın gerçeği gibi görünürlüğü artıyor. Bu da adı üstünde sanal, olduğundan daha fazla bizi işgal ettiğini düşünüyoruz. Ya da birileri bunun bizi işgal etmesini düşünülüyor. Birey kalabilmenin yolu bütün bunlardan kendinizi korumakla ilgili. Bir bakıyorsunuz zirvede olan gündem ertesi sabah nasıl kaybolmuş? Bu insan olma vasfını yok etmeye çalışan bir ortam. Bir yandan göz ucuyla takip etmek durumundayız. Ya orta hakemin karar verirken yan hakeme göz ucuyla bakabilirsiniz. Nihayetinde geleceğe, istikamete bakacaksınız. İnsan gündemine hakimdir anlayışını yaşatabileceğimiz birtakım tekniklere ihtiyacımız var.
ANAYASA MAHKEMESİ'NİN CAN ATALAY KARARI
Yüksek mahkemeler arasında bir çelişki var. Bu gündemle ilgili ortaya çıkan durum. Milletvekilliği dokunulmazlığı sözkonusu. Bir de bunun istisnaları var. AYM 'Yeterince açık belirtilmemiş' diyor. Yargıtay da 'Bu konuda oluşmuş içtihatlar var. Bir içtihat birliği var'. AYM 'Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır' diyor. Anayasa'da birbirine muhalif hükümler var. Bütün bunlardan uzaklaşacağımız mesele Türkiye'de yeni bir anayasa yapmak. Yeni bir anayasa yapılmadığı sürece devlet organları arasında bu çelişkilerin ortaya çıkması mukadderdir. Yarın da başka bir şey çıkabilir. Toplum hayatının çeşitli meselelerinde çeşitli çelişkiler ortaya çıkabiliyor. Yargıtay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin sınırları nerededir? Bu taraf haklıdır, bu taraf haksızdır diyeceğimiz bir mesele değil. Sayın Cumhurbaşkanımız 'Ben burada hakem pozisyonundayım' dedi. Bunun da ötesinde yazılımla ilgili mesele. Yazılım nedir, anayasadır. Dolayısıyla yeni anayasa olmadığı müddetçe siyasetle devlet hayatının önüne bu ve şimdi tahmin edeceğimiz bir sürü kriz gelecek.
"YENİ NESİLLERE YENİ ANAYASA BORCUMUZ VAR"
Cumhurbaşkanlığı makamı olarak iki yargı kurumu arasındaki krizde hakem pozisyonu olduğunu söyledi. Yüksek yargı organlarının arasında çelişki hoş bir durum değil. Bunu giderecek şey yeni bir anayasanın yapılmasıdır. Cunta anayasası diyoruz, bir sürü müdahale yapılmış. Siyaset yapanların borcu yeni bir anayasayı yeni nesillere hediye etmektir. Bir anayasanın sahip olması gereken temel niteliklere sahip metnin her ortamda çıkarılabileceğini düşünüyorum. İdeolojik kavgaların parçası haline getirecek bir metin istemiyorsak. Bizim anayasal geleneğimizde zaman zaman anayasalar yasamaya zaman zaman yargıya zaman zaman yürümeye öncelik vermiştir. Daha önceki deneyimde illere kadar gidilip, vatandaşlarla bir araya gelinip, aşağıdan yukarıya bütün veriler alınıp, incelenip değerlendirdikten sonra bir noktaya gelinmişti. Ondan sonra malesef mümkün olmadı. Partide de yaptık, taslaklar ortaya çıkardık. Burada asgari müştereklerde buluşacak bir iradenin ortaya çıkması büyük bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
SÜPER KUPA
Hepimiz maçı izlemek için hazırlık yapıyorduk. Sonra maçın iptal olacağı haberleri gelmeye başladı. 'Ne oluyor' diye baktığımızda bütün Türkiye'nin bildiği gelişmeler meydana geldi. Burada çok net bir şekilde söylersek, nihayetinde bu maçı FIFA kurallarına göre oynayacaksınız. Burada kulüplerimizin taleplerine göre bildirimler kabul edilmiş. Yeni bildirimler sözkonusu olunca 'Hepimiz FIFA kurallarına bağlıyız, zamanında yapılsaydı protokole bağlardık, şimdi protokol haricinde adım atamayız' denmiş. Burada 'şurası haklı, burası haksız, federasyon mu, kulüpler mi, Suudi Arabistan mı' tartışmasından çok bütün talepler protokole bağlansaydı muhtemelen bu kriz olmayacaktı. Mesele birden bire Atatürk tartışmasına döndü. İstiklal Marşı'nı, Türk Bayrağını ve formaların üzerinde Atatürk resmi ve imzasının kabul edilmediği söylendi. Aslında baktığınızda İstiklal Marşı protokole bağlanmış. Atatürk sonra gündeme gelmiş. Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, partimizi suçlama kampanyasına dönüştü. Bütün bunlardan bağımsız olarak vatandaşlarımız hiçbir krizin parçası olmaksızın bayrak, milli marş ve Atatürk'le ilgili hassasiyetlerini ortaya koydu.
Suudi Arabistan 'protokole bağlı kalarak oynansaydı keşke' açıklaması yaptı. Filmi geriye saracak halimiz yok. Buradan herkesin ders çıkarıp, doğru protokollere bağlanması gerekir. Burada bir planlama hatası yapılmış. Şu sorumlu diye bir duruma girmemek lazım. Bundan sonrasında özellikle ulusal değerlerin bu tip tartışmaların konusu haline getirilmemesi lazım. Ulusal değerlerimiz ve sembollerimiz kullanılacağı zaman bu konulardaki hassasiyetleri yabancı ülkeyle karşılıklı imza atılan protokollere bütün ayrıntılarıyla yazılması lazım. Benim durduğum yer budur. O gece bunu bir siyasi kutuplaşma malzemesi haline getirmeye çalıştılar. Atatürk'le ilgili hassasiyete vurgu yapılıyorsa toplumu bütünleştiren dil kullanılıyorsa samimidir. Ama toplumu ayrıştıran, hemen tutup da meseleyi anlamadan Cumhurbaşkanlığı makamını, partimizi suçlama varsa bunun istismar olduğunu defalarca gördük. Herkes kendi değerlendirmesini yapıyor. Benim değerlendirmem, bütün bunların baştan protokole bağlanması lazımdı.
TFF BAŞKANI MEHMET BÜYÜKEKŞİ İSTİFA EDECEK Mİ?
TFF Başkanı'nın istifası benim değerlendireceğim bir konu değil. Suçlu aramaktan ziyade bir planlama hatası var burada. Hem FIFA'nın uygun gördüğü takvimde hem maça gitme kararı alındığında hangi ülke olursa olsun, Rum kesimle oynandığında belli kararların alındığı söyleniyor. Burada tercihiniz ya bütün dediğinizi yaptırmak ya da maçı oynamak şeklinde oluyor. Burada birilerinin çıkıp Suudi Arabistan'a karşı olanı geçip, neredeyse belli bir kampanya şeklinde Kabe'yi aşağılamaya varan birtakım görseller üretmesi, buradan faşizan duygu çıkarmaya çalışması krizin başka bir şeye evrilmeye çalışıldığını gösteriyor. Hiçbir ülkeye karşı mesnetsiz nefret siyaseti yapacak bir şeye girilmemesi lazım. Zaten en baştan itibaren kulüpler kabul etmiş, karşı tarafın davetine icabet edilmiş. Daha sonra Suudi Arabistan'la ilişkilerimizi sabote edilmesini kategorik olarak reddediyoruz. Karşılıklı olarak bu mesajları onlar da görüyor. Onlar da 'bizim bağlı olduğumuz protokol' var diyorlar. Zaten Türkiye'ye 'kardeş ülke' diyorlar.
"ATATÜRK'LE İLGİLİ BİR SORUNUMUZ YOK"
Bizim Atatürk'le bir meselemiz tabii ki yok. İlk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk, ülkemizin kurucusu. Cumhurbaşkanımız sık sık ifade eder. 'Bu ülkeye hizmet etmiş, iyilik yapmış herkesi rahmetle anarız. Ülkenin kurucusuna gereken saygıyı gerektiği şekilde gösteririz' der. Atatürk istismarı yapanlarla aramızda bir tartışma. Kendi kafalarında engizisyon mahkemesi kurup kimin meşru olup, olmaya karar verme yetkisini gören sakıncalı bir zihniyet. Bu zihniyet demokrasi ile yanyana duramaz. Atatürk'e saygısızlık sözkonusu olduğunda karşı çıktığımız gibi, Atatürk'le ilgili toplumu ayrıştırıcı istismarsözkonusu olunca da buna karşı çıkıyoruz. Burada suni kutuplaşma yaratmay açalışan bir operasyon var. Cumhuriyet rejimi kurulmuş. Atatürk Cumhuriyeti ilan etmiş. 100. yaşı kutluyoruz. Cumhuriyetin en temel umdesinin demokrasi olması gerekir. Defalarca darbe yapılmış. Defalarca Atatürk'ü korumak için yaptık desinler. Bu Atatürk'ün hatırasına düzenlenmiş en büyük suikasttir. Darbe ile Atatürk'ü nasıl yanyana getiriyorsunuz?
Siyasetin dilini önemsiyorum. Siyasetin diline bu değerleri ifade ederken bütünleştirici hedefe dönük ifade edilmesi lazım. Kutuplaştırmaya dönük ifadeleri reddetmek, toplumsal hassasiyet lazım. Niye sürekli dışlayıcı, kutuplaştırıcı şekilde ifade ediyor. Tarihte her olay, her dönem tartışılmış. Bunların tartışılması başka bir şey, bunların karşı karşıya gelip husumet üretilmesi başka bir şey. Burada tarihin üzerinden bugün bir siyasi kavga çıkarılıyorsa, bunu yapanlar bugünkü iktidar pozisyonlarını, siyasi pozisyonlarını tahkim etmek için tarihi istismar ediyordur. Niçin Türkiye'de belli bir parti, kesim sürekli olarak Atatürk'ten bahsettiğinde toplumun belli kesimini, belli partileri, siyasi organizasyonları suçlayarak işe başlıyor? Engizisyon mahkemesi kurarak kimin makbul kimin değil diye bir şeye giriyor? Bu şekilde toplumun zehirlenmesine müsade etmemeliyiz. Atatürk, bayrak, marş gibi konularda bütünleştirme mesajı vermeliyiz, ayrıştırma mesajı vermemeliyiz.
HİLAFET TARTIŞMASI
Seçim dönemi yaklaştığında bu tartışmaların yoğunlaşmasıyla ilgili performans görüyoruz bazen. Bazen kendiliğinden gündeme geliyor. Gazze mitinginden gelen vatandaşımıza birisi elindeki kelime-i tevhid bayrağını 'Bu hilafet bayrağıdır' diye yumruk atıyor. Bu hem cahillik, hem barbarlık. Kelime-i tevhid ile hilafet bayrağının ne ilgisi var? Bu absürd suç duyurusunda bulunan da barolar. Bir vatandaşımızın elindeki bayrak La İlahe İlllalah Muhameden Resullullah yazıyor. Bunun rejim değiştirme talebiyle ne ilgisi var? Başka bir yerdeki görüntüyü ortaya koydular.
FİLİSTİN MİTİNGİ
Vatandaşımıza yumruk atılmış, yüzü kan içerisinde. Bana göre bunun mutlaka müeyyidesi olması lazım. Şiddete karşı çıkma konusunda kesin prensibimiz olması lazım. Yargı kararı nasıl veriliyor ben değerlendiremem. En çok neye üzüldüm? Kadına şiddete karşı çıkan bazı muhalif partilerdeki kadın siyasetçi arkadaşlarımız bu şiddeti savundular. Buna çok üzüldüm. Yumruk atan gence 'Senin yaptığın yanlıştır, gittin birisine şiddet uyguladın, bir daha bunu yapmamalısın' demek yerine 'İyi yaptın, Cumhuriyeti korudun' denmesi, gençler için son derece yanlış olabilecek bir yol önermiş olmuşlardır. Bu ülkeye kötülük etmemek lazım. Bir yerde birisi şiddeti savunuyorsa, bu gencin attığı yumruk iyi bir şeydir diyen kim varsa bu ülkeye ve gençlerine kötülük ediyor demektir.
"REJİM DEĞİŞİKLİĞİNİN KARŞISINDAYIZ"
Hilafet gibi gündemimiz yok. Bu tartışmadan kast edilen şey Türkiye'de rejim değişikliği talep etmekse bunun karşısında oluruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi, anayasal düzeni devlet tarafından korunuyor. Anayasal düzen burada esastır. Bazıları İslam ülkeleri arasındaki işbirliği mekanizması olarak bunu gündeme getiriyor. Geçmiş geçmişte yaşandı ve bitti. Hilafet bayrağı diye bir bayrak yok. Hangi ülkede ise hilafet o ülkenin bayrağı hilafet bayrağı oluyordu. İslam ülkeleriyle aramızdaki işbirliği gelişmesiyle ilgili bir siyasetimizin olması başka bir şey bunların tek bir mekanizma altında birleşebileceğini düşünmek mümkün olmayan bir şey. Tarihsel olarak geçerliliği kalmamış bir şey. Türkiye bir İslam ülkesi olduğu kadar aynı zamanda Türk dünyasının parçası. Aynı zamanda Akdeniz, Karadeniz ülkesi. Yüzyıllar boyunca güçlü bir Avrupa devleti. Bazıları Vatikan türü birliği gözeterek bir otoritenin olması, dağınıklığının ortadan kalkması gibi sebeplerle gündeme getirirler. Biz bunların dışındayız. Niye Anıtkabir'de birisi bu sloganı atar? Bunun doğal olmasını kabul etmek mümkün mü? Toplumumuz bütün bunları aşacak olgunlukta."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...