26 yaşındaki S.M. henüz 5 gündür tutuklu bulunduğu Ankara’daki cezaevinde rahatsızlandı. Sabaha karşı 03.00’tü. Önce koğuştaki diğer tutuklular müdahale etti, durumu iyiye gitmeyince acil çağrı butonuna basıldı.
04.50’de gardiyanlar koğuşa girdi. S.M. revire kaldırıldı. Uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu, krize girdiğini, kendisine uyuşturucu madde verilmesini istedi. Sağlık memuru nabız ve tansiyon kontrolü yaptı. Daha önce ilaç tedavisine başlandığını, doktorun yazdığı ilaçları değiştirme yetkisinin bulunmadığını söyleyerek ilaç vermedi ve S.M.’yi koğuşuna gönderdi.
Aynı gün öğleden sonra S.M. yeniden rahatsızlandı. İlk müdahaleyi soğuk su dökerek yine koğuş arkadaşları yaptı. Düzelmedi. Yine acil butonuna basıldı. Gardiyanlar olaydan haberdar olur olmaz 112 Acil Servisi aradı. İlk kriz anından yaklaşık 12 saat sonra,, saat 14.39 sıralarında olay yerine ulaşan 112 ekiplerinin müdahalesine rağmen S.M hayatını kaybetti.
MEMURLAR KUSURSUZ, CEZAYA GEREK YOK
Cezaevi yönetimi, hem sağlık memuru hem gardiyanlar hakkında yürüttükleri disiplin soruşturması sonunda şu karara vardı:
Anılan kişilerin olaya müdahil olduktan sonra zaman kaybetmeden görevlerini titizlikle ifa ettikleri, yaptıkları işleri sıralı ve düzenli bir şekilde yerine getirdikleri, iş takibini titizlikle yerine getirdikleri, ihmal ve kusurlarının bulunmadığı gerekçeleriyle haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
KOVUŞTURMAYA YER YOK
Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde, “… gelişen olayda şahsın ölümü ile ilgili başkasına atfı kabil kasıt ya da kusur oluşturabilecek herhangi bir eylem bulunmadığı anlaşıldığı …” gerekçesiyle 7.4.2016 günü kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi. Yani takipsizlik kararı vererek konuyu mahkemeye taşımadı. Konuyu kapattı.
AYM: BAŞSAVCILIK ETKİLİ SORUŞTURMA YAPMADI
26 yaşındaki oğlunu kaybeden baba İbrahim Moran’ın son çare olarak başvurduğu Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmede şu tespitlere yer verildi:
Otopsi raporunda S.M.’nin ölüm nedeninin uyuşturucu madde yoksunluğuna bağlı olarak meydana geldiği tespit edilmiştir.
Başsavcılık S.M.’ye ceza infaz kurumuna kabul edildikten sonra madde bağımlısı tanısı konulup, revir doktoru tarafından verilen reçete dışında rahatsızlığının tedavisine yönelik herhangi bir tedavinin uygulanmamış,
S.M.’nin sağlık kuruluşuna sevk edilmemesi, gece yarısı acil olarak revire getirilmesine rağmen tedavi konusunda kayıtsız kalınıp tıbbi müdahaleye imkan verebilecek şekilde yakından takip edilmemesinin basit bir muhakeme hatası veya ihmal olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususlarını dikkate almamıştır. Sonuç olarak S.M.’nin ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olduğu söylenemez.
OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ
Yüksek mahkeme tüm değerlendirmeler sonunda özetle şu hükmü kurdu:
Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,
Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine,
Kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...