Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, Görüş Dergisi’nin son sayısı için kaleme aldığı makalede ekonomi adına jeo siyasi gerilimlerin aşılmasının önemli olduğunu vurguladı.
Haluk Dinçer, makalesinde şu görüşleri dile getirdi:
“İçinde bulunduğumuz coğrafi bölgede siyasi istikrarın bir nebze düzelmesi, İran P5+1 müzakerelerinin olumlu sonuçlanması veya Rusya-Ukrayna krizinde yeni bir somut aşamaya ulaşılması, Türkiye’yi diğer ülke gruplarına göre çok daha fazla olumlu etkileyebilecek küresel faktörler olarak önümüzde duruyor. Bu arka plan elbette Türkiye’nin dış politika tercihlerinin ve sofistikasyonunun önemini bir kez daha artıyor. Bu bağlamda, 2015 yılı ve 2015 yılı seçimleri, Türkiye’de göreve gelecek olan yeni hükümete önemli sorumluluklar öngörmektedir. Türkiye’nin son 10 yıldaki büyüme sürecinin önemli bir unsuru olan AB yönelimi arka planda sağlamlaştırılmalı, bölgedeki siyasi istikrarın sağlanmasına ve bölgedeki her kesimin yeniden daha müreffeh olacağı bir ortamın oluşmasına olanak sağlayacak bir dış politika sofistikasyonuna ulaşılmalı ve kalkınma başlıkları ile kısa dönemli mikro-makro politikaları aynı anda ve önceliklendirerek hayata geçirecek bir paket uygulanmaya koyulabilmelidir.
2015 yılında hangi siyasi eğilimde olursa olsun, toplumu bu partiler üstü hareket planında ortak bir hedefe yönlendirmek temel amaç olmalıdır, siyasi partilerimizden ve yeni parlamentodan beklentimiz bu yöndedir. Böyle bir ortak hareket planının başarıyla hayata geçirilmesi ise bir toplumsal dinginlik gerektirir. Bu dinginliğin önünde duran etken ise hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve yargının niteliği ile ilgili derin sorunlardır. Bu yönde atılacak adımları veya uygulama performansını ise, seçim sonrasına ertelemek mümkün değildir. Bir gün bile beklemeden bu alanda atılacak adımlar, seçim sonrasında daha da geliştirilmek üzere sürdürülebilir büyümenin, siyasi istikrarın ve toplumsal dinginliğin en önemli şartı olarak önümüzde duruyor.”
Dünya ekonomisine de değinen Dinçer, 2014’ün krizin temellerine yönelik bilinçlenme ve kabullenme açısından önemli bir sene olduğuna işaret etti.
Haluk Dinçer, şunları ifade etti:
“Bu krizin tarihi krizlerden önemli ölçüde ayrıldığının ve uygulanan kriz politikalarının da yeterli bir işlev görmediği gerçeğini bu sene tam olarak kabullendik. Ekonomik büyümenin tarihi ortalamalara yaklaşmasını veya ekonomik birimlerin kurumlara olan güveninin artmasını, krizden çıkışın göstergesi olarak alırsak, kriz etkilerinin önemli ölçüde devam ettiğini kabul etmemiz gerekir. Artık dünya büyümesi veya tek tek ülke büyümeleri, özellikle son 3 yıl içinde tarihi büyümelerinin yüzde 30-40 altında gerçekleşiyor, bu düşüş bir düzenlilik arz ediyor ve bu durumu açıklayacak literatüre henüz sahip değiliz. Belki uygulanan gevşek para ve maliye politikaları tüketici güvenini artırabilir ve tüketim/yatırım talebi artarsa büyümeler yeniden tarihi ortalamalarına ulaşabilir diye düşünmek mümkün. Alternatif değerlendirmeler de mevcut. Bu değerlendirmelerde bulunan iktisatçılar büyümenin yavaşlamasına, krize temel oluşturan finansal sistemin ötesinde, bazı uzun dönem büyüme değişkenlerinin neden olduğunu, finansal krizin bu süreci hızlandırdığını veya daha görünür kıldığını iddia ediyor. Yaşlanma, eğitimin getirisinin düşmesi, tüketim talebini sürükleyecek önemli teknolojik dönüşümlerin olmaması gibi unsurlar uzun dönem büyümeyi sınırlayan faktörler arasında sayılıyor. Tartışılmaya değer önemli görüşler bunlar.
Bu tartışmalar, krizi ve etkilerini anlamamıza şüphesiz yardımcı olacaktır, ancak bazı evrensel kabullerden vazgeçmemiz mümkün değil. Kurallı piyasa ekonomisi ve rekabet, iktisadi yaşamın temel paradigmasıdır. Hangi büyüme evresinde olursak olalım, bu paradigmanın öngördüğü tutum ve kurumlardan vazgeçmek söz konusu olmamalıdır. Aslında krizin temelinde yatan nedenleri biraz daha yakın tahlil edince yine piyasa ekonomisinden sistematik ayrılmalar olduğunu görüyoruz. Bu tespitlerin önemli bir bölümü finansal entegrasyonun ve düzenin, küreselleşmenin öngördüğü yapıya, etkileşime ayak uyduramamasına indirgenebilir. Küresel ticaretin hareketliliği, tartışmalara rağmen küresel bir işbirliği ve müzakere yapısı oluşturmuşken, finansal yapılanma kontrolsüz ve ölçümsüz bir genişleme göstermiş, finansal derinleşme reel ekonomiden kopmuştur. Bu yapı, şimdilerde geri ödemek durumunda kaldığımız suni büyümeleri yaratmış ve yüksek büyümenin yarattığı serap ile küreselleşmenin öngördüğü işbirliği modelleri ve finansal mimari kurulamamıştır. Aynı çerçeve gelişmekte olan ülkelerin de piyasa ekonomilerine entegrasyonunu sağlayacak yapısal reform gereğini neredeyse ortadan kaldırmış ve bu ülke grubu reform sürecinin ortasında bu küresel kriz ile boğuşmaya başlamıştır. 2015 yılını bu bilincin işleneceği bir dönemin başı olarak görmek mümkün. Bir yandan küresel krizin getirdiği düşük büyümeyi yönetmek, ki bu noktada para politikasının boyutu ve derinliği önem kazanıyor, diğer yanda ise G20 gibi bugün itibariyle elimizde bulunan yegane küresel işbirliği aracı ile tüm ülkeleri, piyasa ekonomisinin öngördüğü yapısal reform ajandasında ortak bir anlayışa getirebilmek… Bu anlayış birlikteliği sağlanamaz ise iktisadi hayat tek tek ülkelerin veya ülke gruplarının çabalarıyla gerçek bir optimale ulaşamayacaktır. Üstelik bu dağınık yapı bugün daha sık karşılaştığımız jeopolitik risklerin hem tetikleyicisi, hem de çözümsüzlüğün bir nedeni olarak karşımızda duracaktır. Yani bir finansal mimari sorunu gibi gözüken kriz, kontrolsüz bir siyasi dalgalanmaya dönüşebilecek, küreselleşme süreci çok önemli bir darbe alabilecek ve ülkelerde veya bölgelerde belirgin bir içe kapanma tutumunu yaygınlaştıracaktır.”
cihan
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...