Ercan İnan/Vatan
IMF, Türkiye’nin de içinde bulunduğu G20 ülkelerinin bugüne kadar krizle ilgili aldığı önlemler ve bu önlemlerin ekonomik büyümelere yansımasını gösteren 26 sayfalık çok ayrıntılı bir rapor hazırladı. Raporda yer alan tabloya göre, Türkiye krize karşı tedbir almayan tek G20 ülkesi olarak görünüyor
G 20 ülkeleri mali sektörlerini istikrara kavuşturmak için 2008’de gayri safi yurt içi hasılalarının ortalama yüze 0.5’i kadar bir rakamı ayırdı. Bu oran 2009 yılı için yüzde 1.5’a yükseldi. 2010’da ise G20’nin GSYİH’sinin yüzde 1.25’i kadar bir rakamı ayırması bekleniyor.
Bugüne kadar yaklaşık 4.3 trilyon dolarlık paket açıklandı. Açıklanan paketlerin üçte biri gelirler, üçte ikisi ise harcamalara dair önlemlerdi. Gelirleri artırmaya yönelik önlemler gelir vergileri ve KDV indirimlerinde, harcamalara yönelik önlemler ise konut sektörünün desteklenmesi, KOBİ’lere destek, altyapı yatırımlarına odaklandı. G20 ülkelerinin yaklaşık yarısı (Kanada, Almanya, Endonezya, İtalya, İngiltere, ABD) gelir vergilerinde önemli kesintiler açıkladı. G20 ülkelerinin üçte biri ise dolaylı vergileri düşürdü.
G20’nin yaklaşık yarısı (Kanada, Fransa, Almanya, Endonezya, Kore, Rusya, İspanya ve ABD) kurumlar vergisini düşürmek üzere hazırlanıyor. G20 ülkelerinin dörtte üçü (Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Endonezya, İtalya, Kore, Suudi Arabistan, ABD) altyapı ve ulaşım yatırımları ile harcamaları artıracağını açıkladı. Bu harcamalar sayesinde işsizliğe de bir nebze olsun çare olunabileceğinin hesabı yapılıyor.
Stratejik sektörlere özel destekler
Birçok ülke (İngiltere, Kanada, Rusya, ABD) en zor durumda olan kesime yönelik önlemler alarak örneğin işsizlik maaşlarını artırdı, fakirlere para aktardı (Kanada, Kore, Japonya) veya çocuklara destek verdi (Avustralya, Almanya) veya emeklilere katkıda bulundu (Avustralya, Kanada) veya düşük gelirli vatandaşlarına kredi kolaylıkları sağladı (Suudi Arabistan).
Bazı ülkeler (Kore) ise KOBİ’lerine özel desteklerde bulundu, bazıları ise belirli stratejik sektörlerine özel destek açıkladı (Kanada ve Almanya inşaatta, Rusya ise savunma ve tarımda).
Bazı ülkeler ise kriz koşullarını uzun vadede yeni politikalar geliştirme fırsatı olarak kullandı. Örneğin Avustralya, Çin ve Suudi Arabistan sağlık ve eğitim sisteminin geliştirilmesi için paketler açıklarken Kanada, Çin, Almanya ve İngiltere çevreyi koruyan teknolojilere teşvik verdi. IMF’in hesaplamalarına göre şu anda planlanan paketlerin G20 ülkelerinin 2009 büyümesine etkisi 0.5 ila 1.25 puan aasında olacak.
Gelişmekte olan ülkeler için de aynı seviyede bir etki hesaplandı. En büyük etkiyi Kanada, Almanya, Japonya, Kore ve ABD sağlayacak. Gelişmekte olan ülkeler arasında ise hazırladığı paketi büyümesine en yüksek katkıyı yapacak ülkeler Çin, Rusya ve Güney Afrika olarak sıralandı.
Türkiye’nin karşısında 0
Bu açılan paketler, Başbakan Erdoğan’ın dikkat buyurduğu gibi kimsenin kasasına gitmiyor. Tam tersine ekonomide çarkların dönmesine, ekonomik hayatın devamına katkıda bulunuyor. Böyle olunca işsizler ordusuna yenileri eklenmemiş oluyor. Zaten tüm ülkelerin temel amacı da aslında durgunluğa ve işsizliğe karşı topyekün savaş. Çünkü o sarmala bir kere girildimiydi, krizin nerede duracağını kimse kestiremiyor ve bu risk herkesi korkutuyor.
Tabloya bakıldığında tüm ülkelerin karşısında açıklanan paketlerin büyümeye katkısı ile ilgili matematiksel bilimsel bir hesap yapılmış. Tabloda Türkiye’nin karşısında koskocaman sıfırlar var. Çünkü Türkiye ekonomik tedbir almayan, durumu geçiştiren tek ülke.
Belki cephanesi yok, belki de yerel seçim telaşı hükümetin önceliği... Bunu tam bilemiyoruz ancak krizin hafife alındığı bir gerçek.
Tam anlamı ile kumar oynanıyor. IMF ile görüşmeler bile bu kumar yüzünden geciktiriliyor. Karşılığı her gün işsizler ordusuna yeni katılımların olması...
Türkiye’nin 0.5 büyümesi ekonomik başarı mıdır?
BİLİYORSUNUZ Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 0.5 ancak büyüyebildi. Başbakan Erdoğan bu rakamı bile Almanya ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin büyümesi ile karşılaştırıp böbürlendi. Tam anlamı ile uyanıklık yaptı. Çünkü herkes bilir ki Türkiye gelişmiş ülke büyümeleri ile değil, kendi klasmanınızdaki ülke büyümeleri ile kıyaslanmalıdır.
Bakın sanayide üretim rakamları her geçen ay kötüleşiyor. Aralık’da sanayi üretimi yüzde 17.6 daraldı. Sanayi üretimi, büyümenin yüzde 30’unu kapsıyor. Hesaplamalara göre Türkiye son çeyrekte yüzde 5’e yakın bir küçülme ile karşı karşıya kalacak. Bu da 2008 yıl genelinin yüzde 1’ler civarında bir büyüme ile kapatılmasına neden olacak. IMF raporuna göre, Türkiye 2008’in son çeyreğinde yüzde 4.8 küçülecek. Bu da G20 ülkeleri arasında bir rekor olacak. IMF raporunda Türkiye ile aynı kulvarda sayılabilecek ülkelerin büyüme tahminlerine bir göz atmakta fayda var. Güney Afrika yüzde 1.3 büyümeyi yakalayabilecek gibi görünüyor.
Arjantin 0’da kalacak. Brezilya herşeye rağmen yüzde 1.8’lik büyüme gerçekleştirecek. Çin, çift haneli büyümeden uzaklaşsa bile yine de yüzde 6.7’yi yakalayacak. Hindistan yüzde 5.1 büyüyebilecek. Türkiye ise 2009’da muhtemelen yüzde 1.5 küçülecek. Çünkü alınmış tek bir somut önlemi yok.
Gelişmiş ülkeler birkaç çeyrek hatta bir iki yıl hiç büyümemeyi kaldırabilir. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin büyüyememesi tam bir felaket olur. IMF’ye göre, dünya ekonomilerinin geçen yılki yüzde 3.5’luk büyümeden çok keskin bir düşüşle 2009’da yüzde 0.5’lik bir büyümeye imza atması bekleniyor.
Bu, 2. Dünya Savaşı’ndan beri yakalanan en düşük büyüme rakamı olacak.
Gelişmekte olan ülkelerde şirketlerin fon riski artıyor
IMF bu noktadan sonra gelişmekte olan ülkelerin dışarıdan gelen tehlikelerle daha çok yüzleşecekleri uyarısında bulundu. Merkez bankalarının yavaşlayan ekonomik faaliyetlerin ve likiditedeki azalmanın önüne geçmek için faizleri ve rezerv zorunluluk sınırlarını indirdiğini vurgulayan IMF; Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin para politikalarını agresif bir şekilde gevşettiğini belirtti.
Bazı ülkelerin uluslararası piyasalardan likidite sağladığını veya bu likiditeyi swap işlemleriyle gerçekleştirdiğini belirten IMF, bütün bu önlemlere rağmen uzun vadeli fonlama riskinin arttığı uyarısında bulundu. IMF’e göre uzun vadeli fonlama riski, gelişmekte olan ülkelerde özellikle şirketlerin önünde çok ciddi bir tehlike olarak duruyor. Bu nedenle bazı ülkeler doğrudan finans sağlama ya da kredilere garanti getirme gibi yollarla şirketleri destekliyorlar. Bazıları ise ihracat finansmanında destek olabilmek için ajanslar kuruyor veya var olan kurumları üzerinden bu şirketlerin finans kaynağı bulmasına yardımcı oluyor.
Kimsenin boşalan kasasını dolduracak halimiz yok bir kere de ağlamayın be...
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan G20 toplantısına katılmak üzere ABD’ye gittiğinde doğrusu iş dünyası ümitlenmişti. “Kriz hamdolsun Türkiye’yi teğet geçiyor” tespiti yapan Başbakan’ın dünyayı kasıp kavuran krizin boyutlarını görebilmesi için bu zirvenin önemli olabileceği belirtiliyordu. Kasım ayı ortasında yapılan zirveden sonra bakın Başbakan’ın tespiti nasıl oldu:
“Liderlerle yaptığımız toplantıda ortak kanaatimiz, 1929 Büyük Buhranı’ndan bu yana içinden geçilmekte olan en ciddi mali ve ekonomik kriz olduğu konusu. Ancak burada her şey hükümetten beklenecek olursa yanılırız. Kimse her şeyi hükümetten beklemesin. Hükümet kalkıp da herkesin boşalan kasasını dolduracak böyle bir şey söz konusu değil. Böyle bir şey yok ve ben buradan bir şeyi çok açık, net söylüyorum; Finans sektöründe geçen yıl kâr 11.7 milyar dolardır. Bu yıl 11 milyar dolardır. Bu rakamların üzerinde biraz düşünmemiz lazım. Bundan sonraki sürece yönelik şüphesiz ki müşterek yine atmamız gereken adımlar vardır. Bu adımları atarız, ama ortak tavır koymaya gelince taşın altına hep birlikte elimizi koyacağız. Yoksa biz, yine ’Bir kriz var, ben bu krizi nasıl fırsata dönüştürürüm’ diye düşünenler olursa orada da bu hükümet, kusura bakmasınlar kimseye krizi fırsata dönüştürme fırsatı vermez. Bizim öyle bir durumumuz söz konusu değil. Adil davranacağız ve bugüne kadar belki alışılmış şeyler değil, ama kusura bakmasınlar el ele, omuz omuza vereceğiz ve bu süreci beraber atlatacağız. Çünkü, bizler kimseye kalkıp da herhangi bir şeyi bu ülkede peşkeş çektirmedik. Bundan sonra da çektirmeyiz.”
Başbakan Erdoğan’ın ruh halini ve krize bakışını özetleyen cümleler...
Kasım’dan bu yana da ne yazık ki Başbakan bu görüşünden daha ileriye gidemedi. Önce bankaları suçladı, ardından işadamlarının zulaları olduğunu ima etti ve herkesten zuladaki parasını çıkarmasını istedi.
2009’un Şubat ayına geldik ve hâlâ Başbakan artan işsizliğe, daralan kapasitelere, sanayideki küçülmeye rağmen şöyle konuşuyor. Zaten bu sözler de neden Hükümet’in önlem almadığını krizi tribünden seyrettiğini çok net olarak anlatıyor:
“Sürekli ağlamak ağlamak... Bir de ‘Bu krizlere rağmen bu rakamlardayız’ deyin be. 2002’de 91 bin araç satılmış geçen yıl 306 bin. 2007’de 357 binmiş. Şu rakamlara bakıp bir de ağlamayıp hamdolsun deyin...”