Kitap içinde dikkat çeken konu başlıklarında bazıları şu şekilde:
İ'LA-YI KELİMETULLAH İTTİFAK PROTOKOLÜNE NASIL GİRDİ?
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN NE DEDİ?
Kapatılan RP’nin Ankara milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan 1991 yılındaki ittifakı "Nizam-ı Âlem" diye tanımlayarak İ'la-yı Kelimetullah için çalışan üç partinin birlikte Kutsal İttifak kurduğunu belirtiyordu.
24 Haziran 2018 seçimlerine az bir süre kala AK Parti ve MHP aralarında gerçekleştirdikleri ve BBP’nin de destek verdiği “Cumhur İttifakı protokolü”nü hazırlayarak Yüksek Seçim Kurulu’na verme telaşındaydı. İki partinin kurmaylarının birbirinden ayrı şekilde hazırladıkları ve aşağı yukarı aynı konuya temas eden metinlerin bir araya getirilmesi görevini Prof. Dr. Mustafa Şentop üstlenmişti. MHP’nin 3,5 sayfalık metninden daha kısa olan 1,5 sayfalık metinde Şentop’un bir ifadesi herkesin dikkatini çekmişti. AK Parti kurmayları “MHP’nin bu ifadeye itiraz edeceğini” belirttiler. Aynı hassasiyet Cumhurbaşkanı Erdoğan’da da oluşmuştu. ‘MHP bu ifadeye ne der ?’ sözleri endişeyi ortaya çıkarıyordu. Mustafa Şentop’un metni MHP lideri Bahçeli’ye götürdüğünde karşılaştığı refleks herkesi bir anda rahatlatmıştı. O ifade bu güne kadar tüzükleri, seçim bildirgeleri, yöneticilerinin konuşmaları nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından Laikliğe aykırı eylemleri dolayısıyla kapatılan siyasi partilerin bugüne kadar gündeme getirmediği bir konuydu. AK Parti ve MHP “Tevhid inancını yüceltip hâkim kılma anlamını taşıyan “İ'la-yı Kelimetullah” sözünü protokole taşıyordu. Protokolde bu ifade; “İ'la-yı Kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminatı, İslam aleminin ve bütün mazlum milletlerin yegane ümidi olan Türkiye'yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonun alt yapısını adım adım inşa edecektir.” şeklinde yer alıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce Kızıl Elma vizyonunu “İ'la-yı Kelimetullah” olarak tanımlamıştı.
MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN YENİ VERSİYONU KIZIL ELMA:
Erdoğan’ın parti tüzüğüne koyduğu “Rabia” maddelerinin ardından “Kızıl Elma”yı da siyasete vizyon olarak taşıdı. Erdoğan “hedef: Kızıl Elma” sözleri üzerine “Evet, bizim bir kızıl elmamız var. Ne diyorlar? 'Hedef Kızıl Elma.' Kızıl Elma, elma ağacı değil ha, Kırmızı elma da değil ha. Onun anlamı çok ama çok büyük. O İla'yı Kelimetullah'tır. Çok önemli." açıklamasında bulundu. Erdoğan’ın bu tanımı bir anlamda yıllardır kendisine yöneltilen “Milli Görüş gömleğini çıkarttı” suçlamasına verilen cevaptı. Necmettin Erbakan’ın Milli Nizam Partisi kurulduğu günden bu yana “İla'yı Kelimetullah” yerine kendi değimiyle ‘kuş dili’ siyaset gereği kullandığı “Milli Görüş”ün yerini “Kızıl Elma” alıyordu. Erdoğan Kızıl Elma tanımıyla aslolanın giyilen gömlek değil beden olduğunu ve onu örtecek, gizleyecek herhangi kelimeye ihtiyaç duyulmadığını ortaya koymaktadır.
CUMHUR İTTİFAKI 1991 YILINDAKİ KUTSAL İTTİFAKA NE KADAR BENZİYOR?
|
KUTSAL İTTİFAK 1991 |
CUMHUR İTTİFAKI 2018 |
SEÇİMLERE NASIL GİRDİLER? |
MÇP ve IDP RP listelerinden seçimlere girdiler.
Toplam, 450 milletvekili adaylığından 325’i RP’ye, 120’ye yakınını MÇP’ye, 5 tanesi de IDP’ye verildi.
RP seçimlerde 63 milletvekili çıkardı. MÇP 19, IDP 3 milletvekili çıkarttı. |
BBP, AK Parti listelerinden seçimlere girerken MHP kendi amblemi ve listeleriyle seçimlere girecek.
Erdoğan ortak Cumhurbaşkanı adayı |
İTTİFAK NASIL NİTELENDİRİLDİ ? |
Erbakan: Kutsal İttifak, İnanların Birliği, Kuvayı Milliye”
Türkeş: ‘Kim ki ittifaka ayrı mekân ararsa yeniden Mescidi Dırar inşa eder. Kim ki ittifakı bozmaya tevessül ederse Abdullah İbni Sebe’lik yapar.’
Gökçek: “Erbakan hocamın sayesinde Güneydoğu’yu, Albay sayesinde İç Anadolu’yu ve askerleri hallederiz. İttifak iktidar olur!”
|
Protokol: “İ'la-yı Kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminatı, İslam aleminin ve bütün mazlum milletlerin yegane ümidi olan Türkiye'yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonun alt yapısını adım adım inşa edecektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Biz Cumhur ittifakıyla Türkiye’de bir değişim, dönüşümü gerçekleştireceğiz. Ak Parti ile MHP’nin Cumhur ittifakı yapması, hasımları çıldırtıyor.
MHP lideri Bahçeli, "Cumhur İttifakı milletin ta kendisidir. Sahte ve sanal ittifaklar millete yabancı ve yalancıdır |
HANGİ LİDER NEREDEN
ADAY OLACAK? |
Bahçeli, RP listesinden Adana milletvekili adayı olarak seçimlere girdi ancak kazanamadı. Erdoğan İstanbul’dan seçimlere girdi. Milletvekili seçildi. 11 gün taşıdığı milletvekili mazbatası Mustafa Baş’ın parti kararına karşı tercih kullanması yüzünden YSK kararıyla iptal edildi.
Kürt oylarının kaçmasından korkularak Türkeş’in Yozgat RP listesinden bağımsız aday olması şartı getirilmişti. |
Bahçeli, Osmaniye’den milletvekili adayı.
Destici Ankara 2. Bölge 1’inci sıradan milletvekili adayı oldu. AK Parti'nin milletvekili aday listesinde BBP'li 18 isim de bulunuyor.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olduğu için milletvekili adayı olamayacak.
|
ERDOĞAN’A SUNULAN MHP RAPORU
2010 yılında yapılan referandum sonrası Başbakan Erdoğan’a sunulan “AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, Ülkücü Hareket Üçgeni” başlığını Avukat Arif Doğu’nun imzasını taşıyan rapor referandum sonucunu tahlil ediyordu. Raporda en dikkat çeken konuların başında “Ülkücü/Milliyetçi Kürtler’in” Kürt sorununun çözümünde aktif rol oynayabileceğinin belirtilmesiydi. bugünlere ışık tutacak MHP analizini de ortaya çıkarıyor:
“TANKLARIN ÜZERİNE ÇIKARIM” DİYEN ERDOĞAN E-MUHTIRA’NIN VERİLDİĞİ 27 NİSAN 2007 AKŞAMI “ZİLLETLE YAŞAMAKTANSA, İZZETLE ÖLÜRÜZ!” DEDİ
Genelkurmay'daki hareketlilik üzerine hemen Ak Parti Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanları haberdar edildi. Erdoğan'ın ilk tepkisi, “Gerekirse tankların üzerine çıkarım!” oldu.
AK Parti kurmayları cevabi metni hazırlamak üzere Dışişleri Konutu’nda bir araya gelmişti. Konutta hiçbir resmi aracın olmaması dikkat çekiyordu. Verilen talimat, kurmayların sivil araçlarla konuta gelmeleri yönündeydi. İlk katılımcılar arasında Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik, Kürşat Tüzmen, Ömer Çelik, Abdülkadir Aksu bulunuyordu. Erdoğan toplantıya katılmadı. Nedeni “bildiriye çok değer vermek olur” sözleriyle açıklandı.
Herkes hazır olunca Erdoğan kriptolu telefonla toplantıya katıldı. Sözleri netti:
“Hiç kimse zillete düşmeyecek! Düşerseniz arkası gelir. Zilletle yaşamaktansa, izzetle ölürüz!”
Metin oluşturulduktan sonra E-Muhtıraya cevabın ne şekilde verileceği tartışılmaya başlandı. Web sitesinden yapılan açıklamaya yine aynı şekilde cevap verilmesi önerildi. Tayyip Erdoğan “Kararlılığımızın gösterilmesi lazım!” diyerek öneriyi kabul etmedi. Askerin açıklamaya tavrı tartışılıyordu. Bunun için alışılmadık bir cevap verilmeliydi. Erdoğan, “Mademki bu hükümeti hedef alan bir muhtıradır, o zaman hükümet sözcüsü bu karşı muhtırayı okusun!” dedi.
Kürşat Tüzmen: Başbakan kızgındı. ‘Asıl iş Kürşatçığım, Köşk'e türbanlı eş istemiyorlar!’ dedi. Askerin takıldığı oydu aslında. Ne kadar şekilcilik... Şimdi artık türban tartışılıyor mu? Haremlik selamlık mı oldu üniversiteler? Kelle koltukta, dik durduk. Başbakan 'Önce Allah, sonra millet bizim arkamızda!' dedi.”
Ömer Çelik: “O gece Başbakan Erdoğan çok kararlıydı. Bu işin sonu idama bile gitse bu bildiriye karşı direnme ve geri adım atmama konusunda kesin karar vermişlerdi.”
E-Muhtıra Genelkurmay'ın internet sitesinde 4 yıl kaldıktan sonra kaldırıldı. Başbakan Erdoğan, aradan geçen zaman zarfında olay için, “Bir muhtıra olarak kabul etmiyorum. Bu o zamanki Genelkurmay'ın bir yaklaşımı olarak değerlendiriyorum…” dedi. Başbakan Erdoğan'ın "Genelkurmay'ın yaklaşımı" dediği konunun daha sonra Türkiye'ye maliyetinin 5 milyar dolar olduğu belirtecekti.
AK PARTİ KAPATMA DAVASININ NEDENİ ÇÖZÜM SÜRECİ Mİ?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın 2008 yılının şubat ayında başlattığı sürecin dikkat çeken tarafı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan gibi önde gelen isimlerin de aralarında bulunduğu 70 kişiye siyasi yasak istenmesiydi. ‘Siyaseten tasfiye’ anlamı taşıyan davanın gerekçeleri arasında Erdoğan'ın Kürt açılımı, 27 Nisan bildirisinin gölgesi altında ister istemez yargılanıyordu. Erdoğan iddianamede yer aldığı şekliyle ‘dinin ırkları birleştiren bir çimento’ olduğunu savunuyordu.
1 MART TEZKERESİ NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ ALMAK HEVESİYLE Mİ REDDEDİLDİ?
Abdullah Gül'ün başbakanlığının ilk aylarında, yabancı diplomatların da AK Parti'deki kurmayların da sözü buydu: "Kürt devletine alışmalıyız. Burada en belirgin konu ise 1 Mart 2003'te görüşülerek reddedilen tezkereydi. Amerikan'ın Irak'ın işgaline kapı aralayacak olan tezkere. Sürpriz bir şekilde mi reddetilmişti?
Danışmanları 1 Mart tezkeresi öncesi bir geceyi şöyle anlatıyor:
“Başbakan Gül, oturduğu koltuğundan doğruldu. Ellerini ovuşturdu. Muhtemel bir Irak savaşına karşı kendisini uyaranlara sinirli bir edayla cevap verdi. ‘Biliyor musunuz savaşı önleyip, Nobel barış ödülü alabiliriz!”
Herkes şaşırmıştı. Başbakan gelen Irak savaşına karşı, biri resmi biri gayrı resmi danışmanlarına, akıl hocalarına o kadar inanmıştı ki onların söyledikleri şu sözleri devamlı tekrarlıyordu:
“Türkiye, savaşa engel olabilir. Türkiye engel olursa ABD de hiçbir şekilde Irak’a giremez. O zaman savaşı önleyen insan olarak tarihe geçersiniz. Hatta Nobel Barış Ödülü bile alabilirsiniz.”
“CUMHUR İTTİFAKI”NIN TEMELİ 1965’TE ATILDI
Necmettin Erbakan’ın 1965 seçimlerinde Alpaslan Türkeş’in genel başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nden (CKMP) milletvekili adayı gösterildiği ortaya çıktı.
Erbakan 1965 yılının Ekim ayında yapılacak seçimler için CMKP Genel Merkezi tarafından Samsun bölgesinden kontenjan milletvekili adayı gösterildi. Ancak Erbakan’ın hocasının izin vermemesi nedeniyle son anda listeden çıkarılmasını istediği anlaşıldı. Türkeş’in uzun yıllar danışmanlığını yapan Kemal Cabioğlu Erbakan için sarf ettiği “Vaktiyle beni Türkeş’in partisine Erbakan götürdü, kendi girmedi, beni orada bıraktı.” sözleri de kitapta yer alıyor.
Hocası Abdülaziz Bekkine’nin Erbakan’a “Bizim Kahraman ordumuz içinde Küçük Hüseyin Efendi’nin müntesibi subay arkadaşlarımız var” dediğinin ileri sürüldüğü kitapta, Milliyetçiler Derneği’nden başlayan Erbakan-Türkeş dostluğunun özellikle Ali Fuat Başgil’in cumhurbaşkanlığı adaylığında, Adnan ve Menderes ve arkadaşlarının idamının durdurulması için Talat Aydemir ile olan görüşmelerde etkin rol oynadığı da belirtiliyor.
Erbakan’ın Türkiye Odalar Birliği Başkanlığı’nda Türkeş’in emriyle ülkücü komandolar ve CMKP’li gençler tarafından korunduğunun belirtildiği “MÜCAHİT BAŞBUĞ/ Kızıl Elma’nın Kutalmış Çocukları” kitabına göre, bizzat bu korumayı CMKP Gençlik Kolları Genel Başkanı Namız Kemal Zeybek, Türkeş’in emriyle yapıyor. Türkeş’in etrafındakilere (iş adamı Sinan Ocak) “Erbakan hakkında kötü söz söylemeyeceksiniz, söyletmeyeceksiniz” dediği de kaydediliyor. Şoförü Halil Dürüst ise “Necmettin Bey, kıymeti bilinemedik önemli bir bilim adamıdır. Onunla Milliyetçiler Derneği’nde bir çok kez toplantılarda bir araya gelir, görüşürdük.” dediğini aktarır.
NECİP FAZIL KISAKÜREK, ÜLKÜCÜ HAREKETİN LİDERİ ALPARSLAN TÜRKEŞ TARAFINDAN DAVET EDİLDİKTEN SONRA 1977 YILINDA MHP' YE NEDEN KATILDI ?
Necip Fazıl Kısakürek MHP’ye katılmadan önce MHP lideri Alpaslan Türkeş’in bir manifesto yayımlamasını istemektedir. Türkeş vakit geçmeden manifestoyu “Türk Milletine Beyanname” ismiyle yayımlar. Türkeş; 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren kadro içinde yer almasını, beyannamenin birinci maddesinde “Alparslan Türkeş yatalak bir idareye karşı, fikirsiz bir hareket saydığı 1960 ihtilâline; başta, sırf bir fikir yönü vermek ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin ihtilâli sömürmesine mâni olmak için katılmış, fakat bu gidiş önlenemeyince uzak kalmış. Türk milleti ve tarihinin ihtilâl kadrosuna biçtiği suçluluk dairesinin dışında kalmayı ve ibrasına nail olmayı şart bilmiştir.” şeklinde açıklar.
Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir:
1-1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.
2-Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevâya tâbi mânada milliyetçidir.
3-Başını dayadığı tek ruhî muhtevâ, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM’dır. |
4-Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekârlıklarını tezgâhlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih revizyonuna taliptir.
ERDOĞAN METİN YÜKSEL’İN ÖLDÜRÜLMESİNDEN YAYINLANDIĞI BAŞSAĞLIĞI İLANI
Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki MSP İstanbul Gençlik Teşkilatı “Metin’in kavgası sürdürülecektir” şeklinde bir açıklama yaptı. MSP İstanbul il Gençlik Kolları Başkanlığı Şubat 1979’da Milli gazeteye verdiği taziye ilanında ise, saldırganları isim vermeden “Beşeri sistemlerin kölesi inancımızın istismarcısı münafık zihniyetler” diye tanımlıyordu. Taziye metninde şöyle deniliyordu:
“Aziz, mücahit kardeşimiz Metin Yüksel 23 Şubat 1979 Cuma günü, Cuma namazından çıkarken beşeri sistemlerin kölesi, inancımızın istismarcısı münafık zihniyetler tarafından vahşice vurularak şehit edilmiştir. Şehidimizin kederli ailesine sabır, bütün gönüldaşlarımıza başsağlığı dilerken, rabbimizin inananları aynı rütbeye layık görmesini niyaz ederiz.
MSP İstanbul İl Gençlik Teşkilatı Başkanlığı.”
ERDOĞAN’IN GENÇLİĞE TARİHİ ÇAĞRISI
29 Mayıs 1980 günü İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşen İstanbul’un fethinin 527. yıl dönümü kutlamalarında MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan inadına itidal çağrısı yapıyor gençliğe bir hedef gösteriyordu:
“Biz kurtarıcı bir nesiliz. Devletlerimizin veli banisi Osman Gazi Hazretlerinin oğlu Orhan Gazi’nin şahsında bütün gelecek nesillere vasiyet eylediği üzere, davamız kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Allah’ın dinini yaymak ve hükmünü galip kılmak davasıdır. Bu davanın birinci şiarı sulh ve müsalemettir. Bugün İslam’dan bihaber olduğu için anarşinin gayyasına düşmüş olan vatan çocuklarının kurtarılmasını, henüz Hakk’a meyletmemiş olan resmi kuvvetlerden beklemeyiniz. Onları, öleni ve öldüreni itibariyle de kurtaracak bulunan nesil sizsiniz. İslam’ı iyi öğrenerek, mükemmel yaşayarak hikmetli ve güzel bir suretle tebliğ ederek hak ve hakikatin galebesini sizler sağlayacaksınız.”
GÜL: "KÜRT DEVLETİNE ALIŞMALIYIZ.”
Abdullah Gül'ün Başbakanlığının ilk aylarında, yabancı diplomatların da AK Parti'deki kurmayların da sözü buydu: "Kürt devletine alışmalıyız.”
GÜL: KÜRDİSTAN İLE DOSTHANE İLİŞKİLER KURMALIYIZ
AK Parti eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış: “Eğer Iraklılar kuzeyde bir Otonom Kürt Bölgesi olmasına karar verirse, olur. Türkiye’nin o Kürt bölgesiyle hatta ileride bağımsız Kürt devleti de olabilir orası, o devletle dostane ilişkiler sürdürmesi lazım…' dedim. (Abdullah Gül) 'Peki olaylar bu kadar hızlı giderken biz bu virajı dönebilir miyiz?' dedi. 'Dönemeyiz ama bizim tutumumuz bu olmalı…' dedim. Sonra seçimler oldu, Sayın Gül, başbakan oldu, ben dışişleri bakanı oldum. ‘Yaşar,’ dedi 'artık Dışişleri Bakanısın. O virajı dönebilir misin?' 'Şimdi Amerikalılar istila ediyorlar, virajı dönmek daha zor ama söylediklerimin arkasındayım!' dedim.
ÖCALAN: İSLAMCILARIN 40 YILLIK RÜYASINI (ÇÖZÜM SÜRECİ) GERÇEKLEŞTİRDİK
Şubat 1999'da Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilirken "Annem de Türk’tür. Bir fırsat verilirse devlete hizmette hazırım" diyen terör örgütü elebaşı Öcalan cezasını çektiği İmralı'da İslami gelenekten gelen BDP milletvekili Altan Tan’a “İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik.” diyordu. Bu sözler Kürt sorununda yeni bir dönemin başlangıcının şifresidir. "İslamcıların 40 yıllık rüyası" sözleri 1969'da Necmettin Erbakan'ın Milli Nizam Partisi (MNP) ile başlayan siyasal İslami hareket serüveni AK Parti'nin açılım politikasıyla Kürt'ü ve Türk'ü aynı potada eritme simyacılığını keşfetmesine kadar gitti. Öcalan, Çözüm Sürecine bu sözlerde destek verdi.
FETÖ LİDERİ 1991 YILINDAKİ RP-MÇP İTTİFAKINA DA KARŞIYDI
“İnananların ittifakı” diye sunulan bu birlikteliği başından beri desteklemiş olan Zaman gazetesi, seçimlere az süre kala Fethullah Gülen ile bir röportaj yayımladı. Gülen şöyle diyordu:
“Eğer bu araya geliş itilaf (geçici birliktelik) değil de hakiki ve kendi manasında ittifak olsaydı, taban belli bir yere varıldıktan sonra ayrılığa şartlanmasaydı, daha önceden birbirleriyle kanlı bıçaklı olan kitleler bir araya gelerek aralarında aşılmaz gibi görülen engel ve engebelerin ne kadar basit teferruatlar olduğunu idrak edebilecek ve bilhassa genç nesil, birbiriyle sarmaş dolaş olup bütünleşecektir. Ancak bu ittifaktan bu neticenin doğacağını üzülerek ifade edeyim ki beklemiyorum.”
ALPARSLAN TÜRKEŞ, KİM KUTSAL İTTİFAKI BOZMAK İSTERSE
MESCİD-İ DİRAR (NİFAK MESCİDİ) YAPAR
O gün Türkeş şunları söyledi: ‘Kim ki ittifaka ayrı mekân ararsa yeniden Mescidi Dırar inşa eder. Kim ki ittifakı bozmaya tevessül ederse Abdullah İbni Sebe’lik yapar’.Ama ne oldu? İttifakı Türkeş bozdu. Mescidi Dırar nifak mescididir. Nifak tohumları eker. Münafıkların başı da Abdullah İbni Sebe’dir.
BAHÇELİ SEÇİLEMEDİ, ERDOĞAN 11 GÜN MİLLETVEKİLİ SEÇİLDİ
RP 1991 genel seçimlerinde MÇP ve IDP ile seçim ittifakına gitmişti, ancak İstanbul seçim çevrelerinde RP dışındaki partilerin adaylarına yer verilmedi. Böylelikle en iyi yerlere yerleştirilmişti olan çok sayıda genç RP’liye TBMM yolu gözükmüştü. Özellikle 6. Bölge birinci sıra adayı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Düşünüldüğü gibi de oldu, seçimi kazandı, mazbatasını aldı ve milletvekili oldu. Ama bir aksilik vardı. Tercihli oy sistemi nedeniyle parti içinde tartışmalar çıkmıştı. Daha önceden Bayrampaşa Belediye Başkan adayı olup seçimi kaybeden Mustafa Baş, tercih oylarıyla Erdoğan’ı geçmişti. Aynı parti, hatta aynı teşkilattan iki arkadaşın birbirlerine karşı oyu avına çıkmış olması tartışmaları da beraberinde getirdi. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bir itiraz durumunda oyları yeniden saydırabilirdi. Bu konuda parti içinde iki iddia dolaştı. Birinci iddiaya göre, Erdoğan milletvekili mazbatasını almasından birkaç gün sonra Balgat’ta bulunan RP Genel Merkezi’ne “Erdoğan” yazılı kırmızı plakalı bir arabayla gitmişti. Erdoğan’ın arabası tam da “Erbakan” plakalı Mercedes’in arkasına park edilmişti. Bu olay RP Genel Merkezi’nde bomba etkisi meydana getirmişti. Korku oluşturdu. El altından Mustafa Baş’a YSK’ya itirazda bulunması için baskı yapılmıştı.
Nitekim; YSK, Tayyip Erdoğan’ın 11 gün taşıdığı mazbatasını iptal etti. Erdoğan olaydan üzgündü üzgün olmasına ama “Ben sarsılmış değilim. Normal bile karşıladım diyebilirim” diye açıklama yapmıştı. Erdoğan’ın tek itirazı tercihli seçim sistemine idi:
“Ortada tercihli sistemi denilen bir zulüm sistemi var. Kalkıp 100 tane oy alacaksın. 15 tercih alacaksın, peki 85 kişi ne olacak? O listeyi aynen kabul eden 85 kişinin, o kabulünü ret ediyorsunuz, 15 kişinin tercih kullandığı kişiyi başa getiriyorsunuz. Adil bir anlayış değil bu.”
Erdoğan ve Baş arasında cereyan eden çekişmenin perde arkasında akla gelmeyecek bir mücadele daha vardı. Baş da Erdoğan gibi Rizeliydi. O dönem İskender Paşa ve İsmail Ağa cemaatinin kadın müntesipleri arasında bir tartışma başlamıştı. Kavganın ana ekseni tesettürdü. O dönem İsmail Ağa cemaati çarşafı, İskender Paşa ise pardösüyü tercih ediyordu. RP çevrelerine göre Erdoğan ile Baş arasındaki çekişmenin gerisinde bu iki cemaat arasındaki mücadele vardı. Zeytinburnu’ndaki bir Nakşibendi dergâhına bağlı olan Emine Erdoğan da İskenderpaşa müritleri gibi pardösü giyiyordu. Mustafa Baş ise hanımı çarşaflı olduğu için İsmail Ağa cemaatinden önemli ve geniş bir şekilde destek almıştı. İsmail Ağa’nın kadın müritleri kapı kapı dolaşarak Mustafa Baş için tercih yapılmasını istemişti. İstanbul’da tercih kullanılmayacağına ilişkin genel karar alınmasına karşın Baş tercih oylarıyla Meclis’e girmişti.