Araştırma, kanser hücresinin genetik özelliklerine bakıldığında her hastaya standart tedavi uygulanmasının gerek olmayabileceğini gösterdi. Bunun da her kötü gidişli tiroit kanserinde büyük cerrahi işlemlere, ağır radyoaktif iyot tedavilerine gerek olmayabileceği anlamına geliyor.
“Gen haritalama ile yakın bir gelecekte kanserin türüne değil, hücre çekirdeğinde kanserleşme sürecini başlatan asıl nedenlere göre tedaviler düzenlenecek” diyen Prof. Dr. Seza Güleç, bunun ne anlama geldiğini şöyle anlattı:
“2000 yılında tamamlanan İnsan Genom Projesinin ardından 2005’de başlatılan Kanser Genom Projesi (The Cancer Genome Atlas) sayesinde kanser tanı ve tedavilerindeki tüm dengeler değişti. Gen haritalamanın kanser hücrelerine uyarlanmasıyla yakın bir gelecekte teşhis ve tedavide kanserin türü değil, kanser hücresinin moleküler yapısı önem kazanacak. Yani bir hastada akciğer kanseri mi böbrek kanseri mi olduğunun bir önemi kalmayacak; asıl tedaviyi, kanseri ortaya çıkaran hücrenin moleküler yapısındaki özellikler belirleyecek. Çünkü bir kanser hücresindeki moleküler bozukluk aynıysa, cilt kanseri de olsa akciğer kanseri de olsa hastaya yansıması aynı oluyor. Yani hastalığın ilerleme hızı, tedaviye yanıt verme oranı benzer seyrediyor. Kanserin ne kanseri olduğu değil, kanser hücresinin moleküler yapısı ve haritalandırılması bize yol gösterecek.”
ARTIK TEŞHİS DE KİŞİYE ÖZEL OLACAK
Genetik haritalamanın, standart yöntemlerde iyi seyirli olmaları beklenen bir grup kanserlerde ise daha büyük cerrahi girişimlerin daha faydalı olabileceği bilgisini de ortaya çıkardığını vurgulayan Prof. Dr. Güleç, “Genetik haritalamanın kansere uyarlanması, standart tedavi paradigmalarını da tümden değiştirdi. Örneğin kanser olmasına rağmen bazı hastalara büyük cerrahi operasyonlar yapılmayabiliyor. `Theranostic´ olarak adlandırılan bu yeni tıp terimi, tedaviyi direkt olarak etkileyen teşhis yöntemleri olarak tanımlanıyor. Kişiye özel teşhis yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde, daha agresif tedavilere gerek kalmayacak. Bugün, tümörün büyüklüğü, neye benzediği önemliyken artık hücre çekirdeğinde, gen düzeyindeki hangi değişiklik kanser hücresinin fonksiyonunu nasıl etkiliyor buna bakacağız. Bu da kanserin gidişatının, saldırganlık derecesinin belirlenmesini sağlıyor. Bir zaman gelecek, artık karaciğer, bağırsak, meme kanseri gibi kanser adları değil, hastalığın neden ve nasıl başladığı önem kazanacak. Bu da süreci ortaya çıkaran genetik moleküler bozukluğun tedavisine kılavuzluk sağlayacak” diye konuştu.
KANSERİN TANIMI DEĞİŞTİ
Kanser Genom Projesi ile majör (en çok görülen) kanserlerin genetik tiplemesinin yapılmaya başlandığını anlatan Prof. Dr. Güleç, “Kanser hücrelerinin genetik yapıları incelenip normal hücrelerden farkı ortaya kondu. Bu, kanserin tanımını da değiştirdi. Evet kanser genetik bir hastalık ama kalıtsal hastalıklarla karıştırılmaması gerekiyor. Kalıtsal etkiyle ortaya çıkan kanser türleri de var (meme kanseri gibi) ama genetik bir hastalık tanımını yapmamızın nedeni, örneğin çevresel faktörlerin kanserojen etkileriyle genleri bozup değiştirebilmesi ve kanseri ortaya çıkarabilmesi” dedi.
Prof. Dr. Güleç, çalışmanın önemini şu cümlelerle özetledi:
“Kötü gidişatlı (malign) tiroit nodüllerinde tedavi seçenekleri neredeyse standarttır. Tiroit dokusunun tamamen çıkarıldığı büyük bir ameliyat, ardından ağır radyoaktif iyot tedavileri yapılır. Ancak biz bu çalışmamızla, tiroit nodülü biyopsilerinde baktığımız genetik değişikliklerin bize verdiği bilgilere göre ilerledik. Gördük ki kötü gidişatlı görünen bazı tiroit kanserlerinde bile büyük cerrahi işlemlere gerek kalmadan tedavi mümkün. Çünkü biyopside, kanser hücresinin moleküler düzeydeki haritalamasını yaptığımızda, hangi hastada nasıl seyredeceği ve hangi tedavilere daha iyi yanıt vereceğini öngörebiliyoruz. Bu da hastanın büyük ameliyatlar geçirmesi, ömür boyu tiroit hormonu kullanmak zorunda kalması gibi birçok dezavantajı ortadan kaldıracak. Bu çalışma, diğer kanser türleri için de öncül olacak.”
HASTALIĞIN SIRRI `KARANLIK BÖLGE´DE SAKLI
Hücrenin genlerini kontrol eden ve ‘dark matter (karanlık madde)’ olarak tanımlanan, henüz tam çözülememiş gen sahalarından da bahseden Prof. Dr. Güleç, sözlerini şöyle noktaladı:
“Ana genleri kontrol eden öncü gen sahaları bunlar. Kanserin asıl seyrini, bu sahalara ait çözümlemeler belirliyor. Eskiden bir hastanın hücresine ait gen haritasını çıkarabilmek için haftalar, aylarca araştırma yapılıyordu. Şimdi yeni jenerasyon `gen sekanslama´ sayesinde bu süreç 24 saatin de altına indi. Kanser vücut hücreleriyle yarışa giriyor. Doku koşullarına en uygun kanser hücreleri hayatta kalıyor ve çoğalıyor; normal dokuların kaynaklarını ele geçiriyor. Kanser hücresi sürekli evrim geçiriyor. Siz tanıyı koyup tedaviye başlasanız da hücre mutasyonlara uğrayıp o tedaviye direnç geliştirebiliyor. Yani aynı hastada bir kanser türünün seyri, kanser hücresinin gösterdiği evrime göre değişebiliyor. Bu nedenle kanser hücresinin moleküler düzeyde anlaşılması hayati önem taşıyor. Siz bunun takibini gerçekleştirebilirseniz o mutasyonlara göre tedavi seçenekleri de geliştirebilirsiniz.”
Kaynak: DHA
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...