Kazan-kazan formülünün önerildiği açıklamada, AB üyeliğinin önemi vurgulandı.
Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Avrupa, Türkiye ve dünya için "üçlü bir kazan-kazan-kazan formülü" olduğuna dikkat çektiği "başarılı Avrupa Birliği (AB) - Türkiye ilişkileri"nin, "güncel ortaklık ve gelecek kazanımları" içerdiğinin altını çizdi.
"Avrupa Birliği 62 yaşına girerken Türkiye için önemi"ne ilişkin bir açıklama yapan TÜSİAD, tek pazarı ve dört temel özgürlüğü (malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı) esas alan ekonomik bütünleşme sistemi ile toplumsal refahın tüm Avrupa yurttaşları tarafından paylaşımının hedeflendiğine işaret etti.
Siyasal çatışmalara yol açabilecek unsurlar ise egemenliğin ulus-üstü düzeyde ortak kullanımı anlayışıyla oluşturulan siyasal çerçeve ile ele alındığı vurgulanan TÜSİAD açıklamasında,"Avrupa’da birlik süreci başladı" denildi ve şu konuların altı çizildi:
"25 Mart 1957’de altı ülkenin katılımıyla Roma Anlaşması imzalanarak, Avrupa Birliği’nin temeli olan Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu.
"Daha geniş bir siyasal ve ekonomik perspektif ile 62 yıl önce yola çıkan Avrupa Birliği (AB) bugün karşılaştığı siyasi ve yapısal sorunlara rağmen küresel ekonomik ve teknolojik gücü ile tarihin en önemli siyasal proje başarısı olmaya devam ediyor.
"Bu 62 yıl boyunca birlik ruhu radikal ve saldırgan ideolojilere üstün geldi. AB içinde ve küresel etki alanında demokrasi, siyasal istikrar, toplumsal refah ve barış yolunda büyük kazanımlar elde edildi."
Günümüzde "4. Sanayi Devrimi" ile tetiklenen "Dijital Ekonomi"ye geçiş döneminde Avrupa’da birlik projesinin de önemli sınavlarla karşı karşıya olduğu belirtilen açıklamada şöyle denildi:
• Dijital çağa, ekonomiden eğitime her alanda uyum ve öncülük,
• Yeni teknolojilere uygun istihdam politikaları,
• İklim değişikliği ile mücadele ve yenilenebilir enerjiye geçiş,
• Başta Hindistan ve Çin olmak üzere hızla yükselen ekonomilerle ortaklık ve rekabet dengesi,
• Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılık süreci gerçekleşecekse, sürecin düzenli, planlı bir şekilde ilerlemesi,
• ABD ile Transatlantik ekonominin geleceği,
• Sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerinin reformu,
• Göç ve sığınmacı politikaları,
• Siyasette aşırı popülist akımlara karşı Avrupa değerlerini koruyan ve toplumların değişen beklentilerine yanıt verebilen demokratik evrim,
• Euro Alanı’nda makroekonomik istikrar,
• AB’nin kurumsal reformu: çok çemberli, farklılaştırılmış entegrasyon modeli.
AB'nin, 21. yüzyılın gerektirdiği hız ve esnekliğe sahip, yurttaşlar için daha güvenli, adil, eşit ve özgür yaşamı güvence altına alan, çok kutuplu dünya düzeninde genişlemeye ve küresel etki alanını pekiştirmeye olanak sağlayan sağlıklı ve açık bir yapıya ulaşması gerektiğinin da altı çizildiği açıklamada, "TÜSİAD’ın tam üyesi olduğu Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu BusinessEurope’un altını çizdiği gibi AB’nin ortak sorunların değil, ortak çözümlerin kaynağı olarak görülmesi ancak böyle mümkündür" denildi.
Açıklamada, Türkiye açısından, 1959’daki başvurusuyla gündeme gelen ve 1963’teki Ankara Anlaşması ile resmiyet kazanan AB üyelik sürecinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için birçok artı değer yarattığı da belirtildi:
• Transatlantik dünyanın sahip olduğu Batılı ve çoğulcu bir demokrasi,
• modern, dinamik, düzenlenmiş rekabetçi ve kapsayıcı bir piyasa ekonomisi,
• öngörülebilir bir hukuk sistemi,
• sosyal refah, sağlık ve iş standartları,
• Avrupa eğitim, teknoloji ve sosyal kalkınma programlarına katılım,
• Avrupa ve dünyadan daha çok yatırım ve turist,
• Gümrük Birliği sayesinde daha çok kalemde çok daha fazla ihracat, standartları yüksek gıda ve sanayi ürünleri, tüketici hakları, çevreyi koruma kuralları…
Bu bağlamda, AB üyeliğinin bir dış politika konusu değil, Türkiye’nin "tüm politika alanlarında dönüşüm yaratacak partiler üstü temel politika hedefi" olduğu vurgulanan açıklamada, şöyle denildi:
"Üyelik sürecindeki siyasal koşulluluk ilkesi Türkiye’nin reformlarla dönüşümünün itici gücünü oluşturdu. Yirmi yıl içinde görev alan hükümetler bu denklemi iyi değerlendirme başarısı gösterdiler. Daha geniş bir perspektiften bakacak olursak Türkiye, hem yüz yılları aşan tarihsel modernleşme yönelimi, hem stratejik-güvenlik boyutu, hem ekonomik çekim alanı ve çıkarları açısından daima Batı dünyası içinde önemli bir ülke oldu. İkili ilişkilerin sadece bir ekonomik ortaklık ve alışveriş, teknik uyum ya da konu temelli stratejik işbirliklerinin ötesinde, demokratik değerler temelinde ortak bir gelecek ve aidiyet olarak görülmesi gerekir."
"Avrupa’nın Avrasya merkezi" olmanın, Türkiye’nin "en önemli küresel rekabet gücü, temel bir milli menfaat" olduğu belirtilen TÜSİAD açıklamasında, bu yönde birçok adımın gündemde öncelik olması gerektiğinin altı çizildi:
• Tam üyelik müzakereleri geri plana düşse de demokratik reformlara ve mevzuat uyumuna, çok çemberli Avrupa geleceği perspektifinde devam etmek;
• AB’ye uyumda AB’nin mevcut sorunlarını çözmek üzere reform çabalarını dikkate alarak, her alanda daha ileri ve hızlı bir küresel rekabet gücü anlayışı ile hareket etmek;
• Eğitime ve gençliğe, teknoloji, yabancı dil, genel kültür, sosyal sorumluluk gibi alanlara yoğun yatırım yapmak;
• Avrupa ve dünyada güçlü bir Türkiye’nin toplumsal güç kaynağı olan çoğulcu, uzlaşmacı ve özgürlükçü anlayışı siyaset ve kamu düzeninde öncelikli kılmak;
• Bir reform kaldıracı ve ekonomik çekim gücü kaynağı olan gümrük birliğini küresel ekonominin gerekleri, Sanayi 4.0 ve dijital ekonomi perspektifinde güncellemek.
Türkiye’nin milli menfaatleri açısından AB sürecinin "köklü demokratik reformlar, özgürlükçü ve yaratıcı bir toplumsal ortam ve de teknik mevzuat uyumları yönünde tarihsel bir fırsat" olduğu vurgulanan açıklama şöyle devam etti:
"Bu süreçte ABD’den Çin’e, enerji politikalarından, dijital ekonomiye her alanda AB ekonomik gündemini daha iyi anlamak ve değerlendirmek mutlaka öncelik olmalı.
"AB-Türkiye ilişkileri tarihsel derinlik, güncel ortaklık ve gelecek kazanımları içerir. Kısa vadeli, dönemsel sorunlar ilişkilerin stratejik dokusu ve şekillenmekte olan yeni küresel düzende gelecek vizyonunun önüne geçmemeli.
"Gerek Avrupa Birliği gerekse Türkiye açısından mevcut sorunların aşılamaması ve birleştirici değil ayrıştırıcı unsurların öne çıkması birer tarihsel yenilgi sayılacaktır.
"Her iki taraf da böyle bir tuzağa kendilerini düşürmeyecek kadar tarihsel birikim, sorumluluk ve vizyon sahibi olmayı başarmalı.
"AB sürecinde ilerleyen bir hukuk devleti ve yüksek standartlar ülkesi olmanın güvencesi ile Avrasyalı dinamizmin birleştiği bir Türkiye’nin yıldızı 21. yüzyılda hızla yükselir.
"Başarılı AB-Türkiye ilişkileri üçlü bir kazan-kazan-kazan formülüdür: Avrupa için, Türkiye için, Dünyada barış, demokrasi ve refah için."
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...