Modern insanın başını avuçları arasına alıp düşünmeye başladığı andan bu yana sürekli sorulagelmiş sorulardan biri “Zamanda yolculuk mümkün mü?” Hemen ardından gelen soru ise; “Geçmişe gitmek ile geleceğe gitmek aynı zorlukta mıdır?”
“Tanrı var mı”, “Ölümsüzlük mümkün mü”, “Zamanda yolculuk yapılabilir mi?” veya “İnsan uçabilir mi” şeklinde kısaca formüle edilen kadim soruların muhtemel yanıtları ilk çağlardan bugüne bir yandan din ulemalarından bilim adamlarına; diğer yandan büyücü ve simyacılardan felsefecilere; hatta maceraperestlerden krallara kadar uzanan geniş bir yelpazede tartışılmış ve hala da tartışılmaya devam ediyor. Peki bu sorular ne zaman yanıt bulacak?
Tanrı Uçmamızı İstese Bize Kanat Takardı
Karanlık çağların Avrupa'sında kilisenin uçmak konusundaki görüşü, “Eğer Tanrı uçmamızı isteseydi bize kanat takardı” şeklindeydi ve bu tip bir cevapla uçmak konusundaki ağır bir sorudan hafifçe sıyrılarak kurtulmak mümkündü. Kilise doğası itibarıyla statükoyu temsil etmekteydi ve uçmak gibi hayallere tarih boyunca karşı çıkmıştı. Ama diğer yandan insan aklının uçmayı daima düşlemesi ve karınca kararınca ilk denemelerini yapmaya başlamasını hiç kimse engelleyemedi. Her büyük buluş önce hayal etmekle başladı. Milattan önceki devirlerden, Wright kardeşlerin sonunda uçmayı başarmasına kadar kuşların tekelinde kalan bu fiil, ilk insan uçtuktan ve diğerleri de onu takip ettikten sonra artık günlük olağan bir şey olarak kabul edilmeye başlandı.
Şu an şehirlerimizin üzerinde büyük gürültülerle metal yığınları uçup duruyor ve herkes buna alışmış durumda. Eski çağlarda yaşamış yüz milyarlarca insanın hayali olan uçaklara bugün başımızı kaldırıp bakmıyoruz bile. Çünkü bir uçak biletine artık çok kolay sahip olabiliyoruz. Bir seyyahın eskiden ömrünü harcadığı yolları uçarak çok daha hızlıca kat edebiliyoruz.
Hawking’in Solucan Delikleri
Peki ya zamanda yolculuk mümkün mü? Çağımızın en kallavi sorularından biri olan bu konu an itibarıyla hala meraklıları kendine çekiyor ve bolca mürekkep akıtma fırsatı yaratıyor. Çünkü alan hem felsefi, hem de teknik. Pek çok kişi zamanda yolculuğun da gün geldiğinde “uçmak” gibi sıradan bir şey olacağını düşünüyor. Mesela Albert Einstein'a göre zamanda yolculuk, ışık hızına ulaşıldığı zaman mümkün olacak.
Stephen Hawking'in ise bu konu üzerine birçok teorisi mevcut. İlk teorisi solucan delikleri. Hawking'e göre doğada hiçbir şey katı ya da pürüzsüz değil. Her zaman küçük boşluklar vardır ve bu boşluklar her yerdedir. Atomik ölçünün de altında olan bu boşluklar, kusursuz ve pürüzsüz bir katı maddenin olmadığının kanıtıdır. İşte bu küçücük boşluklara solucan deliği denir. Hawking'e göre, milyarlarca kez büyütülmüş bir solucan deliği, zamanda yolculuk için bir kapı görevi görebilir. Ancak alacağı geri bildirim nedeniyle bir iki dakikadan daha uzun ömürlü bir solucan deliği yaratmak mümkün değildir. Bu geri bildirim tıpkı mikrofon ve hoparlörün birbirine çok yaklaştığında oluşan kulak tırmalayıcı ses arızası gibi işler.
Hawking'e göre solucan delikleri -ve aslında geçmişe yolculuğun her türlüsü- içerisinde bir paradoks barındırır. Hawking bu paradoksu, şu örnekle açıklıyor:
“Bir bilim adamı düşünün. Bir solucan deliğini büyütüp insan bedeninin geçebileceği boyuta bir şekilde getirmiş. Ancak bu solucan deliği sadece bir dakikalık geçmişe gidilebilecek bir güce sahip. Bilim adamı solucan deliğini açtıktan saniyeler sonra bir tabancaya mermi dolduruyor ve karşı tarafa geçiyor. Laboratuvarının bir dakika öncesine gitmiş oluyor ve silahın mermisini dolduran kendisini vuruyor. Böylece bilim adamı, silahın mermisini dolduramadan ölüyor. Öyleyse tetiği kim çekti?”
Bu gibi paradokslar, Russel T. Davies'in bir dönem senaristliğini üstlendiği Doctor Who dizisinde de işlenmiştir. Buna göre, kişinin kendi zaman çizgisinde yolculuk yapması bir paradoks yaratır ve doğanın kanunlarıyla evrenin yapısı bunu kaldıramaz. Kendi geçmiş versiyonunuzla yaşadığınız bir diyalog, her cümlenizden sonra gençliğinizden bir anı olarak hafızanıza işlenecektir. Ayrıca kendi gerçekliğinizde, gençliğinizde yaptığınız bir tercihin değişmesine sebep olursanız, kendinize bambaşka bir yol çizdiğiniz için o anda yok olabilir, bambaşka bir yerde olabilir ve bu zaman yolculuğunuzu hatırlamayabilirsiniz bile. Çünkü bu zaman yolculuğunu yapma kararını vermenizi sağlayan olayı da yaşamamış olursunuz. Sonuç olarak zamanda yolculuk yapan bir kişinin bu yolculuğun herhangi bir yerinde kendisiyle karşılaşması büyük bir paradoks oluşturur.
Geleceğe Bir Parti Davetiyesi
Hawking, gelecekte bir gün zaman yolculuğunun keşfedilip edilmediğini deneyimlemek için basit bir deneye başvuruyor. Bir davetiye hazırlatıyor ve asla kaybolmayacağına inandığı yerlere bu davetiyeleri gönderiyor. Davetiyede evinin coğrafi koordinatları ve partinin başlangıç saati yazılı. Davetliler ise, zamanda yolculuğu keşfetmiş olası insanlar. Hawking'in düzenlediği partiye kimse katılmıyor ve zamanda yolculuğun keşfedilemediği sonucuna varabiliyoruz.
Buna benzer bir sahne The Big Bang Theory dizisinin bir bölümünde işlenmişti. Üç arkadaş evde otururken Sheldon karakteri “Herkes, eğer içimizden birisi zamanda yolculuğu keşfederse bu ana dönüp müjde vereceğine söz versin” diyor ve herkes söz veriyor. Bir saniye sonra kimse gelmediği için ev arkadaşlarının hepsi zamanda yolculuğu keşfedemediklerini anlıyor ve bunun için üzülüyorlar.
Popüler kültürde zaman yolculuğu oldukça değişik şekillerde işlenen bir kavram. Mesela internette sıklıkla karşılaştığımız “60’ların modasına geri dönüyoruz” (Boyner.com.tr) veya “Küba’ya gitmek zamanda yolculukla eşdeğer” (Tatil.com) veya “Fiyatları geçmişe döndürmeye ne dersiniz” (İndirimkodu.com) şeklindeki mottolar zamanda geri dönmeyi algıyla ilişkilendiriyor. Buna göre zamanda geri dönülemese de birinci örnekte o hissi yaşamak için elbiseleri; ikinci örnekte turistik bir seyahati; üçüncü örnekte ise enflasyon öncesi fiyatları yakalayarak sanki zamanda geriye gitmiş hissine sahip olabiliriz.
Sinemada Back To The Future (Geleceğe Dönüş) veya Terminator (Yok Edici) gibi zamanda yolculuğun bayraktarı ve en büyük gişe hasılatı yapmış filmlerinin dışında; Kelebek Etkisi, Maymunlar Cehennemi, Siyah Giyen Adamlar, 12 Maymun, Zaman Yolcusunun Karısı ve ülkemizden bir örnek olarak Cem Yılmaz’ın GORA gezegeninden 1 milyon yıl geriye ışınlandığı AROG sayılabilir.
Zamanın Hızı Neden Herkese Göre Farklı?
Stephen Hawking ise kendini tüm popüler söylemlerden soyutluyor ve en ciddi şekilde zamanın akışının evrenin farklı yerlerinde farklı hızlarda gerçekleştiğini savunuyor. Bunda da, gezegenlerin veya gökcisimlerinin kütlelerinin etkisi olduğunu belirtiyor. Bu durumun ilk olarak kanıtlanması ise GPS sistemi sayesinde gerçekleşmiş. Dünyanın çevresinde farklı rotalarda yol alan uyduların içerisinde bulunan saatlerde, saniyenin çok çok küçük de olsa bir diliminin farklı işlediği fark edilmiş. Hawking bu konuyu piramit örneğiyle açıklıyor.
Dünyaca ünlü Keops Piramidi, çölün ortasında 5.9 milyon ton ağırlığında bütün heybetiyle asırlardır öylece duruyor. Dünyayı evren, piramidi de bir gezegen olarak düşünürsek -ki bu çok küçük ölçekli bir örnektir- insanlar piramide yaklaştıkça zamanın da ağırlaştığını fark edeceklerdir. Piramidin önünde duran birisi için, yüz metre ilerideki insanlar çok hızlı hareket ediyorlar ve aynı şekilde dışarıdakiler için de piramit çevresindeki insanlar ağır hareket ediyor gibi görünürler. Bu da kütlenin zamana etkisiyle açıklanır.
Tabi ki bu piramit örneği, trilyonlarca kez küçültülmüş bir ölçektedir. Güneşin 40 milyar katı büyüklükte bir karadeliğin yörüngesine giren bir uzay aracının yörüngenin tersi yönünde hareket ederek bu karadeliğe kapılmaması sağlanırsa, yörüngedeki mürettebat zamanı iki kat daha yavaş yaşayabilir. Böylece yörüngede beş yıl geçiren bir mürettebat dünyaya geri döndüğü zaman 5 yıl yerine 10 yıl sonrasına gidecektir ve zamanda ileriye doğru yolculuk yapmış olacaktır.
Einstein’ın Işık Hızı
Zamanda yolculuğa dair bilinen ilk bilimsel teori olmasa da en popüleri, hiç kuşkusuz Albert Einstein'in teorisidir: Eğer ışıktan daha hızlı yol alabilirseniz, zamanda yolculuk yapmış olursunuz. Hawking, Einstein'in bu teorisi üzerine kendi düşüncelerini de ekliyor. Evren yasalarına göre, ışık hızına ulaşmanın imkansız olduğunu söylüyor. Ancak ışık hızının %99'una ulaşmak imkansız değil. Bu hıza ulaşılıp belli bir sürede yapılan yolculuk ile zamanda ileriye doğru bir yolculuğun mümkün olduğunu savunuyor Hawking. Bu teorisini şu şekilde güçlendiriyor:
Dünyanın çevresini Ekvator'dan saran bir tren hayal edin. Bu trenle saniyede 299.999 bin kilometre hıza ulaşabildiğinizi düşünün. Işık hızına bu kadar yakın bir trende yolculuk yapıyorsanız, dünyanın çevresini saniyede 7 kez dolaşabilirsiniz demektir. Bu hızda hareket ederken, tıpkı karadelik örneğindeki gibi zaman tren yolcularına göre çok daha yavaş akmaya başlar. Bu durumda 2050-2150 yılları arasında hareket eden bir trenin içerisindeki yolcular için zamanda sadece bir hafta geçmiş olacaktır. Böylece bir haftada 100 yıl geleceğe seyahat edilmiş olur.
Hawking’in bu öngörüsünü bugün deneysel olarak kanıtlamak pek de mümkün değildir. Ancak İsviçre’deki CERN - Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde yapılmaya çalışılan şey tam da budur. 25 kilometre uzunluğunda dev bir halka içerisindeki atomlar, ışık hızının %99'u hızında hareket ederler ve çarpıştırılma deneyleri sayesinde daha da küçük parçaların özelliklerini ortaya çıkarırlar. Bu mikroskobik partiküllerden birinin, saniyenin 25 milyarda biri kadar bir sürede atomlarına ayrılması gerekirken, ışık hızına yaklaştıklarında 30 kat daha uzun sürede atomlarına ayrılıyor olduğu gözlemlenmiştir. Dolayısıyla bazı atomlar zamanı daha hızlı kat ederken, bazıları ise daha yavaş gidebiliyor; yani aslında bu sayede atomlar zamanda yolculuk yapmış oluyorlar. Benzer fiziksel modelin daha küçük ölçekli bir örneğinde zamanda ileriye yolculuğun bu şekilde mümkün olduğunu görebiliyoruz. Tabii ki çok çok yeni olan bu buluşların öncelikle doğrulanmasını, ardından da biz sıradan insanlara en kolay şekilde anlaşılır cümlelerle anlatılmasını bekliyoruz.
Kısacası zamanda yolculuk yapacağımız günler ne kadar uzaktadır bilinmez, ancak bunun düşüncesi bile insana heyecan veriyor, tüylerimiz bu büyük bilinmezi düşündükçe diken diken oluyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...