Geçen haftaki yazımda, günümüzün İngiltere Başbakanı olan Boris Johnson’un, Atatürk düşmanı Ali Kemal’in torunu olduğundan söz edip, bu şahsı anlatmıştım..
Yazım okuyucularımdan büyük ilgi gördü..
Bu yazımı 150’LİKLERDEN PORTRELER isimli kitabımdan alıntılar yaparak geliştirmiş, Ali Kemal haini hakkındaki çok az bilinen bilgileri de gözler önüne sermiştim..
Bugünkü yazımda da aynı konuya devam edeceğim..
Önce 150’likler denilen kişiler kimlerdi?
Bir iki satırla bunu anlatayım:
“150'likler, I. Dünya Savaşından sonraki acı günlerimizde, vatanımızı ve milletimizi işgalci düşmandan kurtarmak için, milletin bağrından çıkarak harekete geçen, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve Kuvva-yı Milliye mensuplarına, Atatürk’e ve topyekün Milli Mücadeleye karşı çıkanlardır.Bu hain kişiler, başta Padişah Vahdettin ve maiyyeti olmak üzere.. İngilizlerin güdümüne girmiş Hükümet üyeleridir.. Sevr Antlaşmasını imzalayanlardır.. Milli Mücadelemize silahla karşı koymak üzere kurulan Kuvva-yı İnzibâtiye ordusunu kuran hükümet Nazırlarıdır.. Bu hâinler ordusunun komutanları ve bu orduda görev alanlardır.. Önce Milli Mücadele içinde yer aldığı halde sonradan hâinlik yaparak Yunanlılar’a katılan Çerkez Ethem ve yandaşlarıdır.. Millî Mücadeleyi baltalayan yazılar yazan gazeteciler, yazarlar, bazı polisler ve askerlerdir..
İşte bu hainlerden 150 tanesi, kurtuluştan sonra, Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin çıkardığı bir kanunla vatandaşlıktan atıldılar ve vatandan kovuldular..
..İyi bilinir ki, o felâketli günlerimizi Mondros Mütarekesi denilen zillet belgesini imzalayarak sonlandırmıştık. Aslında o belge, milletimizin savaşta çektiği acıları dindiren değil, ıztırabına tuz biber eken, onurumuzu kıran, yüreklerimizi yakan bir utanç vesikasıydı. O rezil belgeyi imzalayanlar; “artık rahat bir nefes alacağız” diye kendilerini avutuyorlardı.”
Bunlar benim yorumlarım..
Bugün de mevcut toplumsal manzaramızı dikkatlice izleyecek olursak, ortalığın çağdaş 150’liklerle dolu olduğunu görürüz. Çünkü bugün de Atatürk düşmanlığı almış yürümüş durumdadır..
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin içinden, hergün Atatürk’ü sevmeyen sesler duyuluyor.. Hükümet içinde de manzara aynı..
Din adamlarımızın çoğundan da aynı hazin sesler yükselmekte..
Milli Eğitimin okullarının bazılarında, müdürlerin, öğretmenlerin Atatürk karşıtı sesleri çınlamakta..
Türk basını Atatürk karşıtı olan, Ata’mızı küçümseyen, adını unutturmaya çalışan gazeteler, yazarlar ve yazılarla dolu..
Basındaki Atatürk düşmanları arasında, “Atamızın, Osmanlı Devletini ortadan kaldırarak, yerine Türk ismi ile başlayan Türkiye Cumhuriyetini kurmasını en ağır ifadelerle tenkit edenler” bile var..
Türk Milliyetçilerine, “İslamcılığı yok ettiler!” diyerek küfür edenler, laikliğe karşı çıkanlar mevcut..
Bu düşüncede olanların pek çok gazeteleri, TV kanalları ve dergileri bulunuyor. Bu yayın organlarında gerçekleri çarpıtarak, düzmece, yalan haberler yayınlayarak, satılmış yazarlarına ne yüz kızartıcı yazılar yazdırmakta, ekranları kirlettirmekteler..
Milli Eğitimdeki manzara da bu derece hazin..
Tarafsız basındaki haberlerden öğreniyoruz,190 ders kitabından Atatürk ismini çıkartmışlar..
Milli Eğitimi yönetenler arasında tek tük kalmış Atatürkçü hocalardan biri sesini yükseltme cesareti göstererek diyor ki;
“Bu topraklarda Gazi Mustafa Kemal Atatürk adı silinmeye çalışılıyor..”
Keza bir Belediye Başkanımız da ortaya atılabiliyor ve Parktaki levhadan silinen Atatürk adını geri getirip yerine asıyor..
Üstelik; ”Atatürk için kendimi yakarım!” diyebiliyor..
İşte son günlerdeki manzaramızı yansıtan hazin olaylardan ve cesur tepkilerden bazı örnekler bunlar.
Öyle ya, Milli Mücadele döneminde, Türkiye ve Atatürk düşmanlığı yapanlar, yurt dışı edilmişlerdi.. Tabii bugün yeni bir seçim yapılsa, iktidarın değişeceği, Atatürk düşmanlığının sona ereceği, ülke yönetiminin Atatürkçü partilerin eline geçeceği kesin gibi..
Ben bunlar gerçekleştiği zaman, yeni durumda yeni bir kitap yazacak olsam o yeni kitabıma ne isim verirdim diye düşündüm..
Milli Mücadele döneminde Atatürk karşıtları iktidardan düşünce, 150 kişi mahkum edilmiş ve vatandan atılmışlardı.. Ben de o dönemde atandan atılanların hikayesini anlattığım kitabıma 150’LİKLERDEN PORTRELER adını vermiştim..
Bugünkü Atatürk düşmanlarının sayısı o günlerdekinin, on, yüz, hatta bin katı olduğuna göre; yazacağım kitaba 150 BİNLİKLERDEN PORTRELER adını verirdim, diye düşüncelerimi noktaladım..
Tabii unutulmamalı, bugünkü yasalarımızda sınır dışı edilmek diye bir ceza yoktur.. O yüzden, bugünkü Atatürk düşmanları sınır dışı edilmezler.
Ancak ne var ki, maalesef kitap yazacak o eski gücüm, sabrım, tahammülüm, ekonomik kapasitem kalmadı.. Eskiden yılda bir iki kitap yazıp neşredebiliyordum. Basılmış kitaplarımın sayısı 65’i bulmuştu.. Ama maalesef şimdi o gücüm kalmadı. Şimdilerde sadece ara sıra böyle kısa yazılar yazıp okuyucularıma sunabiliyor, kendimi böyle avutmakla yetiniyor, eski kitaplarımla sadece gururlanıyorum.