Barış Terkoğlu'nun Erdoğan’ın ‘iş takipçileri’ başlıklı yazısından öne çıkan satırlar şu şekilde:
Milli Eğitim Bakanı hangi partili? Sağlık Bakanı’nın adı ne?
Farkında mısınız? Bu sorulara eskiden bir çırpıda yanıt verirdik. Şimdi daha mı zorlaştı?
Şubat ayının sekiziydi. Cumhurbaşkanı ilk seçim mitingini Sivas’ta yapıyordu. Ankara-Sivas hızlı tren hattını anlatırken bir anda durdu. Alışık olmadığımız şu sözü söyledi:
“Ulaştırma Bakanı da burada. İşi takip etmez, bitirmezse eyvallah, güle güle.”
Tesadüfen söylenmiş değil...
Geçen haziran ayında yeni devlet sistemini anlatırken “patenti bana ait, bundan dolayı eleştiri aldım, adeta anonim şirket gibi devleti yönetmekabiliyeti...” demişti.
İlk de değil...
Darbe girişimi de yeni devlet nizamı da ortaya çıkmamışken, 2015 yılının mart ayında, “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyleyönetilmelidir” demiş ve herkesi şaşırtmıştı.
Erdoğan’ın herkesin gözü önünde bakanını “bitirmezse eyvallah” diye fırçalaması, bakanına bir tür “iş takibi” görevi vermesi, yeni sistemin göremediğimiz protokol düzeni olabilir mi?
Bakanlıkta bürokrat avı
Hepimiz merak ettik. Acaba bu sözleri duyan Bakan Cahit Turhan ne yaptı?
Öğrendiğimize göre mitingden sonra uçakta Cumhurbaşkanı’nın yanına gitti. Sahiden işler aksıyordu. Üstelik aksayanlar hızlı trenden ibaret değildi. Ulaştırma Bakanı, her şirket müdürünün yaptığı gibi, topu altındaki bürokratlara attı. Kendisini çalıştırmadıklarını anlattı. Cumhurbaşkanı da şikâyet etmek yerine bürokratlarını değiştirmesini söyledi. Ne zaman adım atmaya kalksa Binali Yıldırım’ın şekillendirdiği bürokrasiden döndüğünü söyleyen Bakan Turhan’a, Erdoğan kendi kefaletini hatırlattı.
5 gün sonra Devlet Hava Meydanları İşletmeleri (DHMİ) Genel Müdürü Funda Ocak’ın emekli edildiğini öğrendik. Altyapı Yatırımları Genel Müdürü Erol Çıtak, TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın, TCDD Taşımacılık Genel Müdürü Veysi Kurt, Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Hızır Reis Deniz görevine son verilen diğer bürokratlardı. Listeyi uzatmayalım. Bir hafta içinde aşağıya doğru gidildikçe çok sayıda bürokrat görevinden oldu. Hatta PTT Genel Müdürü Kenan Bozgeyik’in de görevden alındığı haberi önce duyuldu, sonra yalanlandı. Bir şeyler olmuş, direkten dönmüştü.
Biz Binali Yıldırım’ın giderayak Meclis’teki garsonunu müşavir yapmasını konuşurken, Yıldırım’ın elinin değdiği bakanlıkta yaşananları konuşamadık.
Bu sadece bir bakanlıkta yaşananlar. İçişleri ya da Adalet gibi eski düzeniyle devam edenler hariç, bugünlerde hangi bakanlıkla konuşsanız size aynı hikâyeyi anlatıyor. Erdoğan’ın şirket müdürü olarak atadığı bakanlar ile Türkiye’nin her şeye rağmen köklü bürokrasi geleneği birbiriyle karşıkarşıya geliyor. Herhangi bir siyasi sorumluluğu olmayan, transfer edilmiş bakanların sözleri, siyasetçiler ile yaşamaya alışmış bürokratlar tarafından göz ardı ediliyor. Birkaç yıl önce hükümet medyasında “18 yılda devlete maaşının 16 bin katını kazandırdı” diyerek övülen DHMİ Genel Müdürü gibi bürokratlar nihayetinde sahayı terk etmek zorunda kalıyor. Kimi zaman bürokratlar ile bakanların ters köşe olması Saray’a kadar taşınıyor. Erdoğan’dan başka tutunacak dalları olmayan atanmış bakanlar, Cumhurbaşkanı’nın arkalarında durarak “tekrar şans vermesiyle” yoluna devam ediyor. Kimi yandaş gazetelerde Kültür Bakanı’na ya da Aile Bakanı’na yapılan örtülü ya da açık eleştirileri okuyor musunuz? Saray’la sorunlarına çare bulamayan bürokratlar için gazetelere yapılan şikâyetler, bakanların ömrünü kısaltmak için bir yol oluyor.
‘Siyaset lazımsa Erdoğan yapar’
Bakanlarla ilgili dikkat çeken bir başka ayrıntı daha var.
Muğla Milas’ta CHP’den AKP’ye geçen Barış Saylak’ın Erdoğan’la sosyal medyaya düşen bol “Reisim” dediği konuşmasını izlediniz mi? Erdoğan’dan seçim kampanyası için Kültür Bakanı’nı Milas’a göndermesini istiyordu. Bu kez UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’ne giren Hekatomnos Anıt Mezarı’nı açığa çıkarma çalışmaları yarım kalmıştı. Bakan’ın ziyaret edip “bitireceğiz” demesini arzuluyordu. Erdoğan teklifi reddetti. “Onlar seçim kampanyasına katılamazlar, dışarıdan oldukları için seçim kampanyasına katılma şanslarıyok” diyerek CEO bakanların AKP’nin seçim işlerine karışmadığını anlattı. Sahiden AKP’li olanlar hariç bakanlar seçim çalışmalarında görünmüyordu. Erdoğan’ın söylediği gibi onların işi “iş takibi”ydi.
Sadece bakanlar mı?
Belki de sokaklarda artık parti bayrakları görmüyor olmamız tesadüf değil. Türkiye’nin herhangi bir metropolünde dolaşın, ay sonunda seçim olduğunu anlayamıyorsunuz. Birkaç yıl önce “Cumhurbaşkanı partili olmamalı”yı tartışıyorduk. Erdoğan, 24 Haziran seçimleriyle kurduğu yeni düzende “partiliolma”nın da ötesine geçti. Neredeyse siyaset yapma hakkını tümüyle kendi elinde topladı. Erdoğan’ın düzenlediği seçim mitingleri olmasa AKP’de bile seçim heyecanı yok. Kimi tabelalarda gördüğümüz seçim afişlerinde bile artık siyasi parti logosu göremiyoruz. “Bu ülkeye siyaset lazımsa onu da Cumhurbaşkanı yapar” düzenindeyiz. Üstelik muhalif kimi partiler de bu düzene uyarak siyaseti sokaktan, halktan koparıyor.
Unutmayın, bitmeyen inşaatların da, bürokrasiyi kurallı bir düzene kavuşturmanın da çözümü başka bir siyasette ama kesinlikle siyasette.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |