Abbas Güçlü, Milliyet gazetesindeki köşesinde, öğretmen atamalarındaki mülakat konusuna dikkat çekti. Güçlü, "0.01’lik puan farkıyla, atama bekleyen atanamaz duruma, hiç atanma şansı olmayanlar da atanır duruma geldi" dedi.
ABBAS GÜÇLÜ'NÜN YAZISI ŞÖYLE:
Hatada ısrar, en büyük hatadır
Hata yapılmaz mı? Yapılır.
Önemli olan bunu alışkanlık haline getirmemektir.
Hele bir de bile bile yapılan hatalar vardır ki bu asla kabul edilemez.
Her şeye rağmen yapılırsa da uzun ömürlü olmaz. Hemen her konuda hatanın her türlüsünü fazlasıyla yaşıyoruz.
En masum olan farkına varmadan yapılan hatalardır ki bu da bırakın muhataplarını üzmeyi, en çok da yapanı üzer…
Hatadan dönmenin de bir erdem olduğu üst bir kültürden geliyoruz. Keskin sirkenin herkesten çok, küpüne zarar verdiğini bilmeyenimiz de yok ama buna rağmen tolerans sınırlarını aşmaya, uçlarda yaşamaya bayılıyoruz!
Çok daha hayret verici olan ise yarattığı rahatsızlığı göre göre bütün bunlara seyirci kalıyor olmamız…
Uzlaşma kültürü
Savaşların çoluk çocuk demeden on binlerce cana mal olduğu günümüz dünyasında, belki de en fazla ihtiyacımız olan şey uzlaşı kültürü.
Birini diğerine üstün kılmayan, masaya eşit koşullarda oturup, ilgili tüm tarafların masadan ezilmeden ve birazcık da olsa mutlu ayrıldığı bir uzlaşı kültürü, başta savaşlar olmak üzere kangrene dönüşen pek çok sorunun en iyi çözüm yolu olacaktır. Bazen yüzde yüz haklıyken bile geri adım atılır, bazen de vereceği olası zararlar göz önünde bulundurularak uzlaşma yolu seçilir.
En acımasız ve en arzu edilmeyeni ise hatada ısrar etmektir. Çünkü kazananı yoktur!..
Gelelim eğitime:
Eğitimin yüzlerce tanımı vardır ve onlardan biri de “uzlaşı sanatı” olmasıdır. Onlarca ders, onlarca müfredat programı ve onlarca sistemin tek amacı vardır o da, hemen her öğretmeni, öğrenciyi, veliyi ve büyük bir beklenti içerisinde olan diğer paydaşları ortak amaçlar doğrultusunda, birini diğerine ezdirmeden uzlaştırmaktır!
Tam dersi durumlar söz konusu olmuyor mu?
Olmaz olur mu?
Hem de o kadar çok ki!
İşte bu nedenle uzlaşı kültürü üzerine daha çok kafa yormalıyız. Özellikle de eğitimde. Niye mi? Eğitimliler bile birbirini anlamazsa, kim kimi anlayacak? Özellikle de eğitimi ilgilendiren konularda. Örneğin mülakat, müfredat, liyakat, sınavlar ve ölçme değerlendirme, hijyen koşulları, sürekli ötelenen öğretmen atamaları konusunda yaşanan kavram kargaşası ve yanlış algı yaratma çabaları!..
Mülakat konusunda fırtınalar kopmasının asıl nedeni yaratılan yanlış algı. Aylardır aynı konuyu konuşuyoruz ama söylenenler ve yaratılan algı çok farklı!.. Yine aynı şekilde eğitimin olmazsa olmazı olan ölçme değerlendirme konusu da zerre kadar dikkate alınmıyor.
Onlarca farklı jüri oluşturuldu ve hemen hepsinin değerlendirme ve olaya bakış açısı, çok daha önceden öngörüldüğü gibi çok farklı gerçekleşti.
Puanlamadaki puan aralıkları ve farklılıklar, birkaç puanı geçmeyecek kadar önemsiz gibi gözükse de, virgülden sonraki yüzde birlik puanların bile sıralamayı değiştirdiği sistemde büyük haksızlıklara neden oldu.
0.01’lik puan farkıyla, atama bekleyen atanamaz duruma, hiç atanma şansı olmayanlar da atanır duruma geldi.
Yapılan tüm araştırmalar, hocaların sınav kağıtlarını okurkenki performansının ve not ölçüsünün, ilk başlardaki ile en sondaki öğrenciler arasında yorgunluk nedeniyle farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor. Yani başta kıt not veren sonlara doğru notu yükseltiyor ya da tam tersi oluyor.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...